Makale

Duygusal Zekâ Üzerine

Duygusal Zekâ Üzerine

Doç. Dr. Gaye Özdemir
Ege Üniv. İletişim Fak.

Duygusal Zekâ Nedir?

Zekâ konusu yıllarca bizim klâsik anlamda bildiğimiz IQ yani entelektüel zekâ olarak algılanmış, zekânın bilişsel ve somut olmayan yönleri hep geri plana itilmiş ve somut olarak algılanmayan değerlerin bilimsel gerçekliği sorgulanmıştır. Son yıllarda ise zekânın sadece mantıksal-entelektüel zekâdan oluşmadığı; zekânın pek çok boyutunun var olduğu müzik-ritmik zekâ, bedensel zekâ, kişilerarası zekâ gibi- gerçeği kabul edilmiştir. Duygusal zekâ soyut ve sıcak zekâ türlerinden birisidir. Bu zekâ boyutunu hayatımızı duygularla hissetme, anlama, duygular yoluyla düşüncenin daha akılcı biçimde kullanımı, duygu ve aklın etkili birlikteliği, duygu dünyamız ile hayatımıza pozitif katkılar sağlayacak etkili manevralar yapabilme yeteneği olarak tanımlayabiliriz. Duygular hayatta bize rehberlik eden, hayat için gerekli enerji ve motivasyonu sağlayan, olaylar karşısında bizi uyarıp, önlem veya stratejiler üretmemize olanak sağlayan güçlü ve yönlendirici etkiye sahip değerlerdir.

Yeni iletişim teknolojileriyle çok uzak bölgelerin birbirine çok yakınlaştığı ve iletişimin ucuzlayıp, kolaylaştığı dönemimizde, tüm imkânlara rağmen karşın insanların birbirini anlama ve kendilerini ifade etme noktasında yaşadıkları sorunlar paradoks biçimde karşımıza çıkmaktadır. Duyguların iletişimi ve yönetiminin daha kaliteli ve tatmin edici nitelikte ilişkiler kurmada etkili olduğu savından hareketle, hayatımızda böylesine güçlü ve yönlendirici etkiye sahip bu alanı incelemek ve bu konuyla ilgili zengin formasyonu paylaşmak kanımızca değerli bir çalışma alanıdır.

Duygusal zekâ konusunda bir şeyler öğrenmek hepimizin öncelikler listesinde yer alması gereken bir konudur. Hızlı değişimlerin olduğu, sürekli öğrenmek zorunda olduğumuz, dolayısıyla hayatanın ve rekabet etmenin giderek zorlaştığı, daha akıllı olmak zorunda kaldığımız bir dönemi yaşıyoruz. Yapılan araştırmalar son yıllarda insanların entelektüel zekâ açısından (IQ) daha çok akıllanmalarına karşın, duygusal zekâ düzeylerinin giderek düştüğünü ortaya koymaktadır. Bunu dünyada giderek artan sağlıksız duygusal dışavurum-şiddet, madde, alkol kullanımı, cinsel suçlar, boşanma, sabır ve hoşgörü düzeyinin azalması, umutsuzluk, hayattan zevk alamama, yeme sorunları vb. sorunlardaki artışla gözlemek mümkündür.

Duygusal Zekâ- IQ İlişkisi
IQ Türkçe karşılığıyla entelektüel veya bilişsel zekâ, bireyin matematik, dil gücü gibi analitik, entelektüel, rasyonel becerilerinin tamamı olarak tanımlanabilir. Bir başka ifadeyle entelektüel zekânız, sizin bilgilerinizi ne kadar hızlı öğrendiğiniz, bunların ne kadarını hafızanızda tutabildiğiniz, sayıları kullanma ve yorumlamanızla ilintili bir zekâ boyutudur. Uzun zamandır teorik çalışmaların IQ ve bilişsel beceriler üzerine odaklandığı ve bu zekâ türünün başarıda öncelikli kriter alındığı bilinmektedir. Oysa uygulamada kişinin sadece IQ düzeyi ile bilişsel ve teknik becerilerinin kariyer ve hayat başarısında yeterli olmadığı ve bilişsel olmayan bazı becerilerin hayatın yönünü kritik biçimde etkilediği görülmektedir.

Zekâyı beynin bölümleri ve fizyolojik açıdan işleyişi ile ilgili araştırmalarla açıklamaya çalışan otoritelerin bir kısmı, bilişsel sistemin önceliği ve etkinliğini savunurken, önemli bir kısmı ise duygusal sistemin bilişsel sistemden önce geldiğini tartışmaktadırlar. Bir başka ifadeyle duygusal deneyimler ve hisler, düşüncelerden daha önce gelebilme potansiyeline sahip olduğu gibi, idareyi ele almada daha yetenekli bir fonksiyon sergilemektedir. Örneğin tehlikeli bir durum karşısında korku duygusunun, soğukkanlı davranma veya akıl yürütme becerilerini bloke edebilecek kadar güçlü biçimde hissedilmesi ve korku gibi güçlü duyguların en akıllı insanı bile ‘aptallaştırabilmesi’ gibi.

Düşünce ve duygularımız farklı işlevleri gerçekleştiren, fakat birbiriyle iç içe geçmiş iki yapı olarak algılanmalıdır. Her iki sistem de bizim çevreden gelen uyaranlara yönelik enformasyon sağlama, etkili stratejiler üretme ve böylece hayat mücadelesi verme çabalarımıza katkı sağlamaktadır. Bilişsel sistem bizi dış dünyadaki uyaranları anlamlandırma, genel fotoğrafı çekme konusunda yönlendirirken, duygusal sistem ise bizi tercihlerimizi belirleme ve neyin önemli olduğuna ilişkin kararlar vermemizde yönlendirmektedir. Bu doğrultuda birbiriyle koordineli çalışan ve birbirini tamamlayan bu iki sistemden birini diğerinden daha öncelikli tutmak, bilimsel açıdan doğru bir yaklaşım olmayacaktır.

Duygusal zekâ entelektüel zekânın karşıtı olarak algılanmamalıdır. Başarı, etkili öğrenme hem entelektüel hem de duygusal alanımızın kombine ve etkili biçimde kullanımıyla ortaya çıkmaktadır. Bir başka ifadeyle duygusal zekâsız bir zekâ veya entelektüel zekâsız bir duygusal zekâ, başarıya giden yolda çözümün sadece bir kısmıdır. Tıpkı yeni bir alanda iş kurma düşüncesinde olan birinin o alanla ilgili geniş çaplı araştırma yapması kadar, bu konudaki hisleri ve önsezilerini de dikkate alması veya evlenmek isteyen bireyin kalbinin sesini dinlerken, maddî koşullarını da gerçekleştirmeye çalışması gibi. Böylece beyin ile kalbin işbirliği ve koordinasyonu ile bir hayat kalitesine ulaşmak mümkündür.

Kariyer Hayatında Duygusal Zekâ
Son yıllarda çalışma hayatındaki değişimlere bağlı olarak iş yapış biçimlerinin, yönetimlerin çalışanlardan beklentileri ve etkili performans sergileme konusundaki göstergelerin değiştiği gözlenmektedir. Dinamik iş hayatının yanı sıra, yeni teknolojilere bağlı olarak kariyer hayatımızda geçirdiğimiz sürelerin özel hayatımızdan daha çok zaman almaya başlaması, gerek bireysel açıdan gerekse çok sayıda çalışanın yer aldığı emir komuta zinciri içinde artan ilişkileri ve kurumsal boyutta duygusal etkileşimleri yönetmek giderek zorlaşmaktadır.

Kuruluşlarda sadece analitik bakış açısı ve klâsik otoriter yönetsel yaklaşımlarla, iş ve çalışan sorunlarını çözmenin mümkün olmadığı bir dönemi yaşıyoruz. Çalışma hayatında oyunun kuralları değişiyor. Artık iş pazarında sadece entelektüel zekâ ya da akademik ve teknik beceriler değil, bireyin sosyal yönleri ile iyimserlik, otokontrol, stres yönetimi, inisiyatif, empati, ikna ve etkileme, esneklik ve uyum gibi kişilik özellikleri araştırılıyor. Bu özelliklere sahip olmanız ise sizin diğerlerinden farklılaşma ve tercih edilir olma yönünde, etkili kariyer stratejilerinizi oluşturuyor. Bir bilim insanı, doktor veya teknik bir mühendisin bile insanları etkileme, ikna yeteneği meslekî performanslarında analitik düşünceden daha öncelikli olarak değerlendiriliyor. İnsanlar etkilendikleri, ikna oldukları bireyleri daha çok tercih ediyor, takip ediyor, dinliyor veya müşterisi olup bu bireylerden hizmet satın alıyorlar.

Duygusal zekâyı yönetmenin kariyer hayatında bireylere sunduğu yararların yanında kurumlara da sağladığı pek çok avantajlardan söz etmek gerekli. Daha etkili müşteri ilişkileri yönetimi, kurumsal iletişim kalitesi, örgütsel bağlılık ve vatandaşlık bilincinin gelişimi, daha nitelikli insan kaynağı profili gibi. Duyguların bastırıldığı veya engellendiği kurumlarda yönetimlerin yüksek düzeyde çalışan sirkülâsyonu, işe devamsızlık, iş kazaları ve sağlık sorunlarındaki artış, monotonluk, dedikodu ağının artması gibi sorunlarla uğraşmak durumunda kaldıklarını biliyoruz. Dolayısıyla duygusal zekânın bireysel açıdan olduğu kadar, kurumsal boyutta da düşünülmesi ve yönetilmesi gereği karşımıza çıkıyor.

İş hayatında insandan en yüksek düzeyde verim alma çabasında olan insan kaynakları profesyonelleri açısından duygusal zekâ konusu yeni ve değerli bir çalışma sahası olarak değerlendirilmektedir.

Kurumlar özellikle değişim dönemlerinde -yeniden yapılanma, teknolojik değişimler, kalite yönetimi, küçülme veya büyüme gibi- direnç, umutsuzluk, öfke ve kırgınlık gibi artan negatif duyguları hesaba katmalı ve çalışanlarından gelen duygusal sinyallere duyarlılık geliştirmelidirler. Çalışanlar ancak kuruma bağlılık ve güven duygularını hissettiklerinde, işe yüreklerini katarak verimli bir iş ortaya çıkarmaktadırlar. Dolayısıyla yönetim ile çalışanlar arasında arabulucu, elçi pozisyonunda olan insan kaynakları yöneticileri kurumsal duygusal zekâ fonsiyonunu yönetme sorumluluğunu üstlenmelidir. Duygusal zekâ kriterleri misyon ve vizyon belirleme, politik kararlar alma, şirketin çalışacağı insan kaynağı profilinin belirlenmesi, eleman seçim politikalarının oluşturulması ve eleman seçim süreçleri, performans değerlendirme, kariyer gelişimi ve eğitim gibi insan kaynaklarının tüm fonksiyonlarının uygulanmasında belirleyici rol oynamaktadır. Örneğin işe girme sürecinde adayların duygusal dayanıklılık, dışavurum, kontrol düzeylerinin değerlendirilmesi, misyon ve vizyon belirlemede çalışanların duygu ve hayallerinin hesaba katılması, çalışanlarının duygusal farkındalık ve duygularını doğru biçimde iletme yeteneklerini geliştirmeye hizmet edecek eğitim programlarının organize edilmesi vb. Dolayısıyla insan kaynakları yöneticileri çalışacakları personelin kuruma seçilmesi aşamasından itibaren, çalışanlarının entelektüel gelişimlerinin yanısıra, onların duygusal zekâ yetilerini geliştirecek uygulamaların sorumluluğunu da üstlenmelidir.

Duygusal Zekâ Başarıyı Nasıl Etkiler?
Başarı aslında bireyin özel ve kariyer hayat boyutunda belirlemiş olduğu hedeflere –evlilik, kariyer, sosyal hayat vb.- ulaşma yeteneği olarak tanımlanabilir. Bireyin 5 duygusal zekâ alanında –özbilinç, motivasyon, kendine çeki düzen verme, empati ve ilişki yönetimi- yetkin olması, onun bu hedeflere ulaşmasını pozitif yönde etkilemektedir. Birey bu beş alanda kendini geliştirdikçe gerek özel hayatında daha sağlıklı evlilikler, aile-ebeveyn, arkadaş ilişkileri, gerekse profesyonel ilişkilerinde daha başarılı ve tatmin edici durumlar elde edebilmektedir. Bunu daha pratik biçimde bireyin kendi duygularını sağlıklı biçimde algılayıp, karşı tarafa iç sesiyle ilgili mesajları doğru biçimde ifade edebilmesi, karşı tarafın duygusal tonlarını yakalayıp, empatik iletişim ile alıcısıyla tatmin edici bir diyalog içine girmesi, farklı durumlara kısa sürede adapte olabilmesi, iyimser bakış açısı ile zor durumlarla başa çıkabilme yeteneği vb. açıklamak mümkündür.

Duygular, davranışlarımız ve eylemlerimiz üzerinde yönlendirici etkiye sahiptir. Öfke, kin, nefret, intikam gibi güçlü duyguların başarıyı olumsuz etkilediği bilinmektedir. Başarı olgusunun bireyin odaklanma becerisiyle ilişkili olduğu düşünüldüğünde, bu güçlü duyguların bireyin dikkatini, gücünü ve enerjisini yıpratma potansiyeline sahip olacağı açıktır; örneğin korku duygusunun, kişileri tatmin etmeyen işlerde kalmasına ve çalışmaya bu şekilde devam etmesine hizmet etmesi gibi. Bununla birlikte her negatif duygunun performansı olumsuz etkileyeceği düşünülmemelidir. Burada önemli olan nokta bu duyguları bastırma çabasından ziyade, onları hayata pozitif katkılar sağlayabilecek yönde kullanabilmektir. Negatif olarak nitelendirilen bu duygular, birey tarafından doğru biçimde yönlendirildiğinde pozitif etkiye dönüşebilir. Örneğin, öfke duygusu kontrollü kullanıldığında itici bir enerji yaratarak, bireyin karar verme gücünü arttırabilir; benzer biçimde üzüntü duygusu memnuniyetsizliğimizle ilgili kaynakları daha dikkatli inceleme konusunda bizi motive edebilir veya bizi edilgen ve pasif konumdan aktif ve etken konuma getirebilir. Bununla birlikte yaşanan negatif duygunun şiddeti arttıkça bireysel performansı ve başarı oranını da düşürmektedir Bireyin geliştireceği güven, iyimserlik, neşe, heyecan gibi pozitif duygular, başarılı durumu elde etmesinde etkili olmaktadır.

Sadece başarıya odaklanmak ve hiç hata yapmayacağını düşünmek de başarısızlığa zemin hazırlayabilir. Bu tür düşüncede olanlar başarısızlığı tattıklarında geri çekilme, suçlama, yadsıma, kaçma gibi tepkilere başvurabilirler. Başarılı koşullar elde etmede önerimiz ise, başarı kadar başarısızlığın da önemli bir eğitsel deneyim olduğu gerçeğinin algılanması, zihni pozitif duygulara odaklamanın yanı sıra, duygusal deneyim ve kavrayış konusunda ustalaşmak ve zihinde canlandırma yeteneği ile başarıyı öngörmek konusunda inisiyatif geliştirmektir.

Duygusal Zekâyı Yönetmek
Duygusal zekâ yönetiminin ilk adımı bireyin kendisi ve diğerlerinin duygularına ilişkin sözlük geliştirmek, bir başka ifadeyle duyguları fark edebilmek yani duygusal okuryazalıktır. Duygularımızın davranışımızı nasıl etkilediğinin farkında olmak, her türlü işte performansımızın ince ayarını yapan, hislerimizi yöneten, motivasyonu sağlayan, diğerlerinin hislerini doğru algılayıp uyum sağlamamıza yardımcı, ekip çalışması, liderlik gibi iş hayatı ile ilgili becerileri geliştiren öz bilinçtir. Duygusal zekâ yönetiminin ikinci adımı ise duyguları açığa vurmak ve sağlıklı biçimde ifade edebilme yeteneğidir. Bunu duygu iletişimi olarak da ifade etmek mümkündür. Yaşamın her alanında duyguların doğru ölçüde ve kültürel normlara uygun biçimde aktarılmasına ilişkin kural ve beklentiler söz konusudur; bireyin sıkıntılı bir eşe veya arkadaşa empatik yaklaşımı, doktorun hastasının durumuna ilişkin duyarlılığı veya cana yakın müşteri hizmetleri gibi. Duygusal zekânın üçüncü adımı ise duygu kontrolüdür. Duyguların güçlü etkiye sahip olması, aynı zamanda onların denetimini gerektirmektedir. Kontrolsüz duygular gerek sağlık, gerekse sosyal açıdan olumsuz sonuçlar yaratmaktadır; mide, kalp-damar hastalıkları, organik rahatsızlıklar, yalnızlaşma, işten çıkarılma, terk edilme veya boşanma vb. Bireyin kişisel potansiyelini kullanmasında duyguların kendisini yönetmesinden çok, olumlu ve olumsuz duygularıyla başa çıkabilme yeteneğini geliştirmesi gereklidir.

Sonuç
Duygusal zekâ yönetimi insanlığın hayat kalitesinin arttırılmasında, en az teknik ve entelektüel alanla ilgili çalışma ve analizler kadar, önemli bir değer alanı olarak algılanmalıdır. Dolayısıyla duygusal zekâ alanıyla ilgili daha çok sayıda proje ve bilimsel araştırmalar üretme, bilim insanı yetiştirme ve akademik ve profesyonel boyutta yapılanma gibi destek ve yatırımlar sağlanmalıdır. Bir ülke fiziksel ve psikolojik açıdan sağlıklı, yaratıcı ve esnek düşünen, üretken bireyler yetiştirmek istiyorsa, bu alana yatırım yapmanın yanı sıra, duygusal okuryazarlığı eğitim politikaları ve müfredatı içine dahil etmeli, sosyo-duygusal öğrenme, aktif eğitim ve ‘yaşayarak öğrenme’ gibi duygusal zekâ temelli eğitim programlarına yasal düzeyde destek ile maddî teşvikleri sağlamalıdır.