Makale

başyazı

başyazı

Özünde utanma, kutsal olana saygı gibi özellikler taşımakla birlikte, ahlâk sadece psikolojik bir olgu olarak değerlendirilemez. İnsandaki bu güzel cevher, davranışlara yansımadan, topluma yönelik tezahürleri olmadan; yavan, ruhsuz ve işlevsiz bir ilke olmanın ötesine geçemez.

Ahlâkı, Allah’a olan iman, ahiret yurduna olan inanç ve dünyanın faniliğinin farkında olma gibi değerlerden ayrı düşünmek, bizi ahlâkın özünde bulunan inanç, merhamet ve sevgi kavramlarını ihmal etmeye götürür. Yüce değerlerden yoksun olan ve yüksek bir gayeye hizmet etmeyen böylesi bir ahlâk anlayışı ise kurallar yumağı hâline gelir.

Din, ferdin kendi iç dünyasında yaşanan kişisel bir tecrübe olsa da, toplumsal açıdan bakıldığında, dinî tecrübenin insanın eylemlerini, toplum içindeki ilişkilerini, kısaca fert ve toplum hayatını derinden etkilediği bir gerçektir. Dinin fertlere kazandırdığı anlayış ve hayat tarzı, zamanla toplumsal bir kültüre, ahlâka ve kimliğe dönüşür. Nitekim tarih boyunca ahlâklı olmak, dindar olmanın bir gereği olarak algılanmıştır. Dinin öngördüğü temel ahlâkî değerler yerine getirildiğinde, bunun olumlu yansımaları toplumun her kesiminde kendisini hissettirir ve her birey, aile, iş, eğitim gibi hayatın değişik alanlarında üstlendiği görev ve sorumluluğu en iyi şekilde yerine getirme gayreti içerisinde olur.

Kur’an, bir yandan bireysel anlamda şükür, takva, sabır, iffet, doğruluk ve dürüstlük, çalışkanlık gibi ahlâkî değerlerin önemine vurgu yaparken, diğer yandan paylaşma, af, dayanışma, fedakârlık gibi erdemleri ön plana çıkararak toplumsal ahlâka dikkatleri çekmektedir. Bu bağlamda birlik ve beraberliği, hayırlı ve güzel işlerde yarışmayı, akrabalara iyilik yapmayı, yoksullara haklarını vermeyi, iyiliği emredip kötülükten sakındırmayı, emanetlere riayet etmeyi, komşularla iyi geçinmeyi, adaletin gerçekleşmesini ve yaptığımız her işi en iyi şekilde yapmayı (ihsan) toplumsal ahlâkın temel dinamikleri olarak sunmaktadır. Öte yandan öfke, kibir, kıskançlık, kin, gıybet, kınama ve başkalarının özel hayatını araştırma (tecessüs) gibi, kişiye ve topluma zarar verecek her türlü ahlâkî sapmadan da sakındırmaktadır. Bir toplumda sorumluluğun yerini, sorumsuzluk, vicdanın yerini acımasızlık, diğerkâmlığın yerini bencillik, paylaşmanın ve dayanışmanın yerini cimrilik ve vurdumduymazlık alırsa, kişilerin en yakınlarına dahi itimat edemeyeceği derecede güven bunalımı yaşanıyorsa, orada toplumsal ahlak çöküntüye uğramış demektir.
Kur’an’ın en güzel model olarak takdim ettiği Hz. Peygamber, İslâm dinine dair en özlü tanımı ahlak üzerinden yaparak, “İslâm güzel ahlâktır.” buyurmuş ve kendisinin de “güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildiğini” ifade etmiştir. Karşılaştığı onca çirkin iftiraya ve dayanılmaz şiddete rağmen, sahip olduğu ahlâkî erdemlerle, Rabbimizin “Sen elbette yüce bir ahlâk üzeresin.” övgüsüne mazhar olmuş, böylece sevgi, güven ve huzur temeline dayalı bir toplumu oluşturma başarısında ahlâkî duyarlılığın önemini somut olarak göstermiştir. Müslümanlık, imanla başlar, ibadetle gelişir ve güzel ahlâkla olgunlaşır.

Bu duygu ve düşüncelerle, Kurban Bayramınızı tebrik eder, Bayramın milletimizin birlik ve beraberliğine, bütün insanlığın barış, huzur ve mutluğuna vesile olmasını Cenab-ı Hak’tan niyaz ederim.