Makale

Suudi Arabistan

Suudi
Arabistan

Fizikî ve beşerî coğrafya
Arap Yarımadasının yüzölçümü itibarıyla %85’lik bir kısmına sahip olan Suudi Arabistan, kuzeybatı bölgesinde Ürdün, kuzey ve kuzeydoğusunda Irak, doğusunda Kuveyt, Katar, Bahreyn ve Birleşik Arap Emirlikleri, güneydoğusunda Uman ve güneyinde Yemen olmak üzere sekiz Arap ülkesi ile ayrıca kuzeydoğusunda İran Körfezi ve batısında Kızıldeniz ile çevrilidir. Kızıldeniz sahilindeki Tihame bölgesinde yükseklikler oluşur ve Cebelü’l-Hicaz dağ silsilesi uzanır. İç kısımlarda ise yaylalardan oluşan Necd bölgesi yer almaktadır. Güneybatı bölgesindeki Asir’de ise; yüksekliği 3.000 metreyi bulan ülkenin yüksek dağları yer almaktadır. Ülkenin güney bölgesindeki Rubü’l-Halî denilen çöl dahil bazı bölgelerde herhangi bir hayat izine rastlanmamaktadır. Mevcut arazilerinin sadece yüzde ikisi ürün elde etmeye müsait olup % 98’i ise çöldür. Bu yüzden nüfusun çoğunluğu deniz sahillerine yakın bölgelerde yaşamaktadır. Ülke sınırları içinde devamlı akan ırmaklar ve yıl boyunca suyu bulunan göller mevcut değildir. Bununla birlikte iki tarafı denizle çevrili olduğu için toplam 2.640 km. uzunluğunda sahilleri bulunmaktadır. Büyük bir kısmı çöllerle kaplı ülkede halk bedevî hayatı yaşarken, bugün ülke nüfusunun % 95’i yerleşik hayata geçmiş bulunuyor. Kölelik sisteminin geçmiş asırlardan itibaren giderek azaldığı ülkede, bu uygulama yine de 1962 yılında yasaklanana kadar devam etti.

Araplar’ın dışında Suudi Arabistan’ın yerlisi olarak başka soydan gelen insanlar bulunmamaktadır. Fakat milyonlarca yabancı bu ülkeye çalışmak üzere geldi. Günümüzde Araplar mevcut nüfusun % 90’ını oluştururken, çoğu Asya ve Afrika asıllı olan yabancı asıllılar ise % 10 civarında bir orana sahiptirler. Son yıllarda Suudî hükümetinin verdiği rakamlara göre yaklaşık bir buçuk milyon Hintliyi, her biri bir milyona ulaşan nüfuslarıyla Pakistanlılar, Bengaldeşliler, Filipinliler, Mısırlılar ve Yemenliler takip etmektedirler. Ayrıca yarım milyon Endonezyalı, 350 bin Siri Lankalı, 250 bin Sudanlı, 100 bin Suriyeli ve 80 bin Türk, bu ülkede hayatını sürdürmektedir. Hatta Amerika ve Avrupa’dan da çalışmak üzere gelenler mevcuttur.
Suudi Arabistan monarşik bir yapıya sahip olup, devletin en üst makamlarında kraliyet ailesinin en önde gelen fertleri bulunmaktadır. Kral ve ailesi ile 20 üyeli bakanlar kurulu ve şûra meclisi, ülkede yasama ve yürütmeyi icra etmektedirler.

Ülkenin tarihi
Arap Yarımadası’nın farklı bölgelerinde 5.000 yıl öncesinden itibaren insaoğlunun yaşadığı bilinmektedir. Özellikle Basra Körfezi sahilindeki Dilmun kültürünün, Sümer ve eski Mısır ile muasır olduğu ve bu bölgede yaşayanların, yarımadanın çevresindeki toplumlarla sıkı ticarî ilişkileri vardı. Yine bu bölgedeki Arapların bir kısmı zaman içerisinde Dicle ve Fırat nehirleri arasında kalan Mezopotamya bölgesine göç etti. Mekke ve Medine gibi İslâm tarihinin en kutsal iki şehrine sahip olan Suudi Arabistan bu konumu dolayısıyla, Arap yarımadası ülkeleri içinde de en önemli ülke olma konumunu sürdürüyor.

Emevîler ve Abbasiler döneminden sonra bu bölge üzerinde Eyyûbiler, Memlûkler ve son olarak Osmanlılar nüfuz sahibi oldular. Yemen, Hicaz, Necid, Tihame ve Yemame adlarıyla beş ana bölgeye ayrılan Arap yarımadasında, Osmanlılar Yavuz Sultan Selim’in 1517 yılında Mısır’ı İstanbul’a bağlamasıyla birlikte, Hicaz ve Yemen de derhal Osmanlı Devleti’ne bağlandılar. Necid bölgesi ise iki yıl sonra 1519 yılında Osmanlı sınırlarına dahil oldu. Ancak bugünkü Arabistan’ın kuzey ve iç kesimleri daha ziyade Kanuni Sultan Süleyman dönemine rastlayan 1534 yılında Osmanlı idaresindeki yerini aldı. Hicaz bölgesi çoğu zaman müstakil kalırken bazen Kızıldeniz’in batısındaki Habeş eyaletine bağlanmaktaydı. İçeride kalan Necid bölgesi ile Basra körfezine yakın bugünkü Suudi Arabistan’ın sahil bölgesi Ahsa, çoğu zaman birbiriyle müşterek bir bölge olarak ifade edilmiştir. Çünkü Ahsa’ya hakim olan Necid’e de kolayca hakim oluyordu. Zaten Necid bedevîleri kendileri dışındaki toplumlarla irtibatlarını Ahsa üzerinden temin ediyorlardı. Ahsa bazen Lahsa veya Hassa adlarıyla tanınmaktaydı ve 16. yüzyılda burasına Lahsa Beylerbeyiliği denmekteydi. Ancak burada Osmanlı idaresi süresince yerli Necid ve Ahsa şeyhleri ile kabile reisleri, Osmanlı Devleti’ne sadakatlerini bildirmeleri şartıyla, mevcut nüfuzları kendilerine kaymakamlık verilerek devam ettiriliyordu. Özellikle 19. yüzyılda Osmanlı Devleti bu geniş coğrafyayı doğrudan merkezden gönderdiği valilerle idare etmeye başladı. Bunlar bir taraftan bölgedeki mahallî idarecilerle iyi geçinirken, diğer taraftan da yerli ahaliyi onların baskıcı yönetimlerinden kurtarmaya çalıştılar. Kutsal topraklarda Osmanlı döneminden kalma tarihî eserlerin bugün çok azı ayakta kalmış bulunuyor. Necid ve Ahsa’da da Osmanlı döneminden kalma tarihî camilere ve diğer eserlere az da olsa rastlanmaktadır.

Suudi Arabistan adıyla bilinen bugünkü bağımsız ülkenin kuruluşu 20. yüzyılın başına rastlamaktadır. Henüz Osmanlı Devleti’nin idaresinde olan Arap yarımadasındaki Riyad şehri, 1902 yılında henüz 22 yaşında olan Abdülaziz İbn Suud tarafından Reşid ailesinin elinden alındı. Böylece Suud ailesinin üçüncü dönemi başlamış oldu. Ardından daha önce Ahsa, Katîf, Necid’de ele geçiremediği diğer kısımlar yanında, 1913-1926 yılları arasında peyderpey Hicaz üzerinde de İngilizler’in desteğini de alarak hakim konuma geçti. Kendisini 8 Ocak 1926’da Hicaz kralı, 29 Ocak 1927’de Necid kralı ilan etti. Ardından aynı yılın 20 Mayıs günü Hicaz ve Necid krallığı tek bir idare altında toplandı. Suud ailesi tarafından başlatılan bu yeni yapılanma, 23 Eylül 1932 yılında bugünkü ülke topraklarında Necid, Hicaz, Ahsa ve Katîf’in birleşmesiyle Suud Arabistan Krallığı’na dönüştü. Hâlen bugün ülkenin millî günü olarak kutlanmaktadır. Bu ülkeye hakim ailenin idaresini elinde bulunduran Kral Abdülaziz İbn Suud tarafından bağımsızlık ilan edildi. 1953 yılında kral ölünce yerine oğlu Suud geçti ve 1964 yılında Kral Faysal’ın tahta geçirilmesi girişimine kadar 11 yıl krallığını korudu. Faysal kraliyet ailesi üyelerinin ve ulemanın kararıyla, krallığı yanında başbakanlık görevini de üstlendi ve bu uygulama ondan sonra da geçerli olmaya devam etti. 1975 yılında yeğeni Faysal b. Musaid tarafından öldürülünce 1982 yılına kadar Suud krallığını Halid yürüttü. Bu kralın döneminde özellikle petrol gelirlerinin artması sonucu ülkede hayat seviyesi epeyce arttı.

Ekonomi ve ticaret
Ülkede başta ABD olmak üzere yabancı şirketlerinin desteğiyle, ardı ardına kurulan büyük petrol şirketleri sayesinde ekonomi hızlı bir büyüme dönemi yaşadı. Özellikle yabancılar arasında Amerikalılar en kalabalık toplumu oluşturuyorlardı ve yaklaşık 200 bin Amerikalı, Suudi Arabistan’daki petrol şirketlerinde çalışıyordu. 1979-1988 yılları arasında devam eden İran-Irak Savaşı esnasında Irak tarafını tutan Kral Fahd, bu dönemde petrolden büyük gelir elde etti. 1988 yılında iki ülke arasında barış yapılmasında öncü oldu. Aynı yıl içinde Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt, Katar, Suudi Arabistan ve Uman dahil toplam altı ülke arasında ekonomik işbirliği ve barışın geliştirilmesine hizmet etmek üzere Körfez İşbirliği Konseyi’nin kurulmasına öncülük yaptı.

En fazla petrol ihraç eden ülke olan Suudi Arabistan’ın petrol kaynaklarının 260 milyar varil olduğu ve dünyadaki mevcut petrol kaynaklarının %24’üne denk düştüğü bilinmektedir. Yurt dışına sattığı malların %90 civarındaki kısmını petrol ürünleri meydana getirmektedir. Hükümet de gelirlerinin % 75’ini petrolden sağlamaktadır. Yakın geçmişte Suudi Arabistan Ortadoğu’da ekonomik bakımdan süper güç oldu. 1999 yılında ekonomide ilk özelleştirmeye elektrik alanında giden Suudi Arabistan, daha sonra bu açılımı iletişim ve haberleşme şirketlerini de özelleştirerek devam ettirdi. Ülkede yaşanan ekonomik gelişmelere göre, kişi başına düşen millî gelir de giderek artarak, 2007 yılında 17 bin dolar seviyesine ulaştı.

2005 yılı Aralık ayında Cidde’nin kuzeyinde bir sanayi şehri olan Rabiğ yakınında 26 milyar dolar civarında para harcanarak, Kral Abdullah Ekonomi Şehri adıyla yeni bir şehir kurma projesi başlatıldı. Krallığın en büyük limanı yanında petrol, kimya ürünleri, ilaç sanayi, turizm, finans, eğitim ve pek çok alanda araştırma merkezi olacak bu şehir tamamlandığında, Kızıldeniz kıyısında 35 kilometrelik bir sahile sahip olacak.

Ülkede İslâmiyet
Hz. Muhammed (s.a.s.)’in doğup büyüdüğü ve risaletle müjdelendiği Mekke şehri ile 622 yılında hicret ettiği Medine şehrinin sınırları içinde bulunduğu bugünkü Suudi Arabistan, bu iki kutsal şehir sebebiyle bütün dünya Müslümanlarının tarihte olduğu gibi, günümüzde de bütün dikkatlerinin üzerinde olduğu bir ülkedir. Her yıl dünyanın her tarafından gelen milyonlarca hacı ve umre ziyaretine gelenler sayesinde, bu ülkenin bütün Müslüman toplumlarla yakın irtibatı kolayca sağlanmaktadır. Bunun yanında Suudi Arabistan hükümeti dünyanın farklı bölgelerine açılarak, buralarda yaşayan Müslümanlar için camiler inşa etmekte ve Kur’an okulları açarak İslâmiyetin yayılmasına katkı sağlamaktadır. Hanbelî mezhebini esas alan ülkenin anayasasının temeli olarak Kur’an-ı Kerim ve Hazreti Peygamber’in sünneti kabul edilmekte, Suudî hukuk sistemi de bunları esas alan kurallara dayanmaktadır. Selefî geleneği ve Vahhabîliği resmen kabul eden ülkedeki Müslüman nüfusun % 10-15 civarında bir kısmı ise Şia mezhebine bağlıdır.

Bugün dünya genelinde yaşayan Müslüman toplumlara İslâmî yardımlaşma yapma konusunda faaliyet göstermek üzere kendi millî kuruluşu olan Dünya İslâm Birliği yanında, 57 İslâm ülkesinin üye olduğu İslâm Konferansı Teşkilatı’nın kurulmasında Suudi Arabistan öncü ülkelerden birisi oldu. Yine İslâm Kalkınma Fonu ve merkezi Cidde’de bulunan İslâm Kalkınma Bankası aracılığıyla, farklı coğrafyalardaki Müslüman toplumlara yardım etmektedir. Bu çerçevede Müslüman azınlıklar dahil bütün Müslüman toplumlarda bilime, teknolojiye ve kalkınmaya maddî destek sağlamaktadır. Son 30 yılda dünyanın değişik bölgelerinde, bu amaçla harcadığı paranın 35 milyar doları geçtiği ifade edilemetkedir.

Eğitim ve kültür hayatı
1932 yılında bağımsızlığına kavuşan ülkede eğitim, genelde şehir merkezlerindeki camilerde az sayıda kimseye verilen din eğitimiyle sınırlıydı. 1930’lu yıllarda ülke genelinde ilk modern örgün eğitim kurumları açılmaya başladı. 1945 yılında bağımsız Suudi Arabistan’ın Kralı Abdülaziz b. Abdurrahman es-Suud, kraliyet topraklarında yeni bir eğitim programı başlattı ve 1951 yılına gelindiğinde 226 okulda toplam 30 bin civarında öğrenci okumaktaydı. Millî eğitim konusuna müstakil bakanlık olarak 1954 yılında hükümette yer verildi ve bu bakanlığa daha sonra uzun yıllar krallık yapacak olan Fahd b. Abdülaziz getirildi. Ülkenin ilk üniversitesi de Melik Suud Üniversitesi adıyla 1957’de başkent Riyad’da eğitime açıldı.

Melik Abdülaziz Üniversitesi, Melik Fahd Petrol ve Maden Üniversitesi, Ummu’l-Kura Üniversitesi, İmam Muhammed b. Suud İslâm Üniversitesi, Melik Faysal Üniversitesi, Medine İslâm Üniversitesi ve Taif Üniversitesi, ülkenin diğer üniversiteleri arasında önde gelen yüksek eğitim kurumlarıdır. Bugün gelinen noktada ülke genelinde 20 üniversite ve 24.000 okulda, ders kitapları dahil devlet tarafından ücretsiz eğitim ve modern hastanelerinde sağlık hizmetleri verilmektedir. Devletin yıllık bütçesinin % 25’i eğitim ve bilime ayrılmaktadır.

İslâm dininin öğretilmesi, Suudi Arabistan eğitim sisteminin en önemli kısmını oluşturur. Zaten Suudi Arabistan’ın kültürel hayatının önemli bir bölümünü İslâm dininden alarak şekillenmektedir. Mekke ve Medine gibi iki kutsal şehrin bu ülkede bulunması, bu ülke insanları kadar bütün dünya Müslümanlarının buraya çok yakın ilgi duymalarına vesile olamaktadır. Perşembe ve Cuma günleri bazı Arap ülkelerinde de olduğu gibi, hafta tatili olarak kabul edilmiş ve hâlen uygulanmaktadır.

Suudi Arabistan’da din bilimleri ve edebiyat alanında çok sayıda eser basılmaktadır. Özellikle Melik Fahd’ın kurduğu merkez tarafından her yıl on milyon Kur’an-ı Kerim basılarak bütün dünya Müslümanlarına dağıtılmaktadır. Bu arada ülkede uygulanan sansür sebebiyle bazı yazarlar romanlarını Beyrut’ta bastırarak dağıttırmak zorunda kalmaktadırlar.

Medya alanında oldukça güçlü yatırımlar yapan Suudi Arabistan’da üçü İngilizce, geriye kalanları Arapça olmak üzere toplam 12 büyük günlük gazete çıkmakta olup, bunlar devletin kararıyla en önemli on bölgenin her birinde basılmaktadır: Medine’de el-Medine, Cidde’de Ukâz, başkentte ise er-Riyâd gazeteleri gibi. Günlük, haftalık ve aylık yayınlanan basın organlarında genel olarak Arapça kullanılmasına dikkat edilmektedir. El-Hayat isimli magazin dergisi ise, Arapça ve İngilizce yayınlanmaktadır. Özellikle 1982 yılında uygulamaya konulan sansür gereğince hükümet, kral ailesi, dost komşu ülke devlet adamları aleyhinde yazı yazmak yasaktır ve yapıldığı takdirde cezai müeyyideler uygulanabilmektedir.