Makale

başyazı

başyazı


Prof. Dr. Ali BARDAKOĞLU
Diyanet İşleri Başkanı

Bizlere hem dünya hem de ahiret mutluluğunu yakalamanın yolunu gösteren İslâm dini, her türlü iş ve davranışı, sadece kısa vadeli bireysel kazanım yönüyle değil, onun bir diğer kişinin hakkını ihlâl edip etmediği, insanlığın ortak yararına ne kadar hizmet ettiği, ilâhî rızaya uygunluğu yönüyle de değerlendirmekte ve sonuçlarının manevî, ahlâkî ve vicdanî boyutlarını da dikkate almaktadır. Dolayısıyla İslâm, dünyadan ukbâya uzanan yönüyle bir bütün olarak ele almakta, dışa taşan yönüyle vicdandaki yankısını birlikte düşünmekte, yapılan her işte bireysel yararla toplum menfaatini dengelemekte, inançla eylem, eylemle ahlâkî erdemler arasında kopmaz bir bağ kurmaktadır.

Dinimizde yapılan her işte niyet önemli görülmüş, izlenen yolun ve gidilen hedefin meşru olması şartı aranmış, bundan sonra da sonucun hayırlı olması için dua edilmesi tavsiye edilmiştir. Sevgili Peygamberimiz de bizlere, bir işe girişirken onun doğruluğunu iç dünyamızda samimi biçimde tartışmamızı, şayet yapacağımız iş vicdanımızı rahatsız ediyorsa, şeklen kurala uygun olsa bile o işi terk etmemizi öğütlemiştir. Ayrıca “İnsanların en hayırlısı, insanlara en fazla yararı dokunan kimsedir” diyerek, yapılan işlerin bir başkasına fayda sağlamasını, insanlığın ortak yararına hizmet etmesini üstün hayır olarak nitelemiştir. Geleneğimizde halka hizmetin Hakk’a hizmet olarak görülmesi, vakıf eser, yol, çeşme, okul, cami, hastahane yapımı gibi insanlığın ortak yararına olan işler ‘kalıcı hayır’ olarak ifade edilmiştir.

Emek ve alınteri kutsal, çalışıp üretmek ise geniş anlamıyla ibadettir. Kur’an’da sıkça tekrarlanan ‘salih amel’, doğru, barışçıl ve yararlı işler yapmak demektir. Görev ve yetkileri ehil ve lâyık olanlara vermek, her işi sağlam, doğru ve eksiksiz yapmak Yüce dinimizin önemle üzerinde durduğu temel bir ilkedir. Yanı başımızdaki kişiye yapılan hayır, topluma ulaşan yarar, bireysel menfaatten daima üstündür.

Kanaat, gereken çabayı gösterdikten ve tedbiri aldıktan sonra ilâhî takdire razı olmak, nimeti ve sıkıntıyı paylaşmasını bilmek, ötekini de en az kendi kadar düşünmek Müslüman ahlâkının ayrılmaz ögeleridir. Böyle olduğu içindir ki, medeniyet tarihimizde hisbe ve ahilik teşkilâtı, yâren kültürü, esnaf geleneği gibi çalışma ahlâkını tesis eden, üretkenliği ve denetimi sağlayan çeşitli kurum ve anlayışlar ortaya çıkmıştır.

Günlük hayatımızdaki bütün davranış ve girişimlerimizi bireysel çıkar ve kısa vadeli gelecek kaygısı içine sıkışıp kalmaktan kurtarıp onları sürekli vicdanî muhasebeye tabi tutmamız, yararlılık ve ahlâkilik yönüyle denetlememiz hem kalıcı mutluluğumuzun hem de toplumsal huzur ve gelişmemizin temel kaynağı olacaktır.