Makale

Abdest, Gusül ve Teyemmüm

Abdest, Gusül ve Teyemmüm
Doç. Dr. İsmail Karagöz
Diyanet İşleri Başkanlığı İç Denetçisi

Allah’a kulluk için yaratılan insanın (Zâriyât, 56), bu görevini yerine getirebilmesi için kendisine kitap ve peygamberlerle “rehberlik” edilmiştir. (Hadîd, 25) Ancak insan, bu rehberliği kabul edip etmeme konusunda özgürdür. (Bakara, 256) Özgürlüğünü ilâhî rehberliği kabul yönünde kullanan insan; inanç, düşünce, söz, eylem, iş ve davranışlarında bu rehberliğe uymakla yükümlüdür.

Kur’an ve sünnet, hayatın her alanında insana rehberlik eder. Hayatını Allah ve peygamberin bu rehberliği istikametinde sürdüren insan, biyolojik ve psikolojik açıdan mutlu ve huzurlu olur. Günlük hayatta mümin insanın ilâhî rehberlikten yararlanacağı alanlar arasında abdest, gusül, namaz ve diğer ibadetler yer alır. Mâide suresinin altıncı ayetinde yüce Rabbimiz bize şöyle rehberlik etmektedir:

“Ey iman edenler! Namaz kılacağınız zaman yüzlerinizi, dirseklere kadar ellerinizi ve -başlarınıza mesh edip- her iki topuğa kadar da ayaklarınızı yıkayın. Eğer cünüp iseniz yıkanarak temizlenin. Hasta olursanız veya seferde bulunursanız veya biriniz abdest bozmaktan gelir veya kadınlarla cinsel ilişkide bulunur da su bulamazsanız, o zaman temiz bir toprakla teyemmüm edin. Onunla yüzlerinizi ve ellerinizi meshedin/teyemmüm edin. Allah size herhangi bir güçlük çıkarmak istemez. Fakat o sizi tertemiz yapmak ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak ister, ta ki şükredesiniz.”

Ayet müminlere hitap etmekte ve müminlerin namaz kılmaları, namaz kılmak için abdest almaları, abdestin nasıl alınacağı, boy abdesti, hangi hâllerde abdest ve boy abdesti alınması gerektiği, abdest ve guslün su ile yapılması, su bulunamadığı zaman teyemmüm yapılması gerektiği, teyemmümün nasıl yapılacağı, Allah’ın ibadetlerde müminlere kolaylık dilediği, onları madden ve manen temizlemek ve nimetini tamamlamak istediği özet olarak anlatılmaktadır. Ayet dört hüküm içermektedir.

1- Namaz
Ayette “namaz kılınacağı zaman abdest alınmasının” emredilmesi, aynı zamanda namaz kılınmasını emirdir. Türkçe’de “namaz” kelimesi ile ifade ettiğimiz ibadet, Kur’an’da “salât” kelimesi ile ifade edilir. Salât; “dua etmek, yalvarmak, iyi dilekte bulunmak” anlamlarına gelir. Dinî bir terim olarak “salât”, tekbirle başlayıp selâmla tamamlanan, belirli hareket ve sözlerden oluşan, Peygamberimizin öğrettiği şekilde îfa edilen ibadettir.
İslâm’ın beş temel esasından biri olan “namaz”, tarih boyunca bütün müminlere emredilmiş bir ibadettir. Meselâ, “(Lokman), yavrum! Namazı dosdoğru kıl…(diye öğüt verdi).” (Lokman, 17); İsmail (a.s.), “Ailesine namaz ve zekâtı emrederdi.” (Meryem, 55); Hz. İsa (a.s.), “Rabbim bana yaşadığım sürece namazı ve zekâtı emretti.” (Meryem, 31) anlamındaki ayetler bunun açık delilidir.

Kur’an’da “salât” kelimesi yüzden fazla ayette geçmekte, ısrarla namaz kılınması emredilmekte (meselâ Bakara, 43, 238) ve namazın vakitli olarak farz kılındığı bildirilmektedir. (Nisa, 103) Namazlarını kılanlar övülmekte (Bakara, 3–5, Müminûn, 1–8) kılmayanlar ise yerilmektedir. (Meryem, 59)

Son peygamber Hz. Muhammed (s.a.s.), peygamberlikle görevlendirilince, kendisine namazın nasıl kılınacağı vahiy meleği tarafından öğretildi. Müslümanlar sabah ve akşam iki rekât olarak namaz kıldılar. Beş vakit namaz ise hicretten yaklaşık bir buçuk yıl önce miraç esnasında farz kılındı. (Buhârî, Salât, 1)
Müslümanlar, namazlarını şuur ve ihlâs ile şart ve âdâbına uygun olarak kılmak zorundadır. Namaz bir nurdur (Müslim, Taharet, 1), müminin Allah’a miracı ve manevi ışığıdır, bu itibarla mümin, namazı asla terk etmez. İman ettiği halde, namazlarını kılmayan müminlerin kendilerini sorgulamaları gerekir.

2- Abdest
“Abdest”, Farsça bir kelime olup aslı “âb-ı dest”tir ve “el suyu” anlamına gelir. Abdest kelimesinin Arapça karşılığı “vudu’” kelimesidir.
Abdest, namazların anahtarı ve olmazsa olmaz şartıdır. (Ebû Dâvûd, Taharet, 31) Abdestsiz namazlar kabul olmaz. (Ebû Dâvûd, Taharet, 31) İbadet tarihinde hiçbir zaman abdestsiz namaz kılınmamıştır. (Yazır, III, 1583)

Fıkıh kitaplarında abdest alma, “hadesten taharet” terkibiyle ifade edilir. Bu terkip, “görünmeyen fakat hükmen var olduğu kabul edilen kirlilikten temizlenmek” anlamına gelir.

Ayette abdest; yüzü ve dirseklerle birlikte kolları yıkamak, başı meshetmek ve ayakları topuklarla birlikte yıkamak şeklinde beyan edilmiştir. Ayette belirtilen abdest organlarının sınırları fıkıh kitaplarında şöyle açıklanmıştır:

a) Yüz, alında saçların bittiği yerden çene altına kadar ve iki kulak yumuşakları arasında kalan kısımdır. Bu alanın yıkanması farzdır. Ağız, burnun iç kısımları, kulaklar ve ense yüze dahil değildir, ancak ağza ve burna su vermek, kulakların içini, arkasını ve enseyi meshetmek sünnettir.

b) Kollar, parmak uçlarından dirseklere kadar olan kısımdır. Dirsekler bu azalara dahildir.
c) Baş, kulakların üstünde kalan kısımdır. Başı ıslak elle meshetmek farzdır. Hanefîlere göre başın en az dörtte birini meshetmek vaciptir, tamamını meshetmek ise sünnettir.
d) Ayaklar, parmak uçlarından topuk kemiklerine kadar olan kısımdır. Küçük topuklar ayaklara dahildir.

Kıraat imamlarından Nâfi, İbn Âmir, Kisâî ve Asım, “ayaklar” anlamına gelen “ercül” kelimesindeki “lâm” harfini üstünlü okumuştur. Bu okuyuşa göre “ercül” kelimesi, “yüzler” anlamına gelen “vücûh” üzerine atfedilir. Dolayısıyla ayakların yıkanması gerekir. Dört mezhep imamının görüşü bu istikamettedir.

Kıraat imamlarından İbn Kesîr, Ebu Âmir ve Hamza, “ercül” kelimesinin “lâm”ını esreli okumuştur. Bu okuyuşa göre “ercül” kelimesi, “başlar” anlamına gelen “ruûs” üzerine atfedilir. Bu takdirde ayakların yıkanması değil meshedilmesi gerekir. Caferiler bu kıraati benimsediği için abdestte ayakları meshederler. (Kurtubî, V, 92)

Ayette “ercül” kelimesi esreli de üstünlü de okunsa, abdestte ayakların yıkanması gerekir. Bunu hem kelimenin anlamı ve cümle yapısından hem de peygamberimizin uygulamasından anlıyoruz. “Mesh” kelimesi, meshetmek ve yıkamak anlamına gelir. Dolayısıyla başın meshedilmesi, ayakların da yıkanması gerekir. Ayakların yıkanmasına “topuklarla birlikte” ifadesi delalet eder. Ayette bir simetri vardır. Ellerin “dirseklerle birlikte” yıkanması emredildiği gibi aynı şekillerde ayakların da “topuklarla birlikte” yıkanması emredilmiştir. “Vemsehû” emri ayakların yıkanmasını değil meshedilmesini ifade etmiş olsa idi, “ilel-ka’beyn” (topuklarla birlikte) denilmezdi. Peygamberimiz (s.a.s.) abdestte ayakları meshetmemiş topuklarla birlikte yıkamış (Buhârî, Vudû’, 7, 24, 28, 38, 39, 41, 42; Müslim, Taharet, 3, 4, 18; Ahmed, I, 59, IV, 112) ve ayaklarını güzelce yıkamayan ve ökçelerinde biraz kuru bırakan kimseler hakkında, “O ökçelerin ateşten vay hâline!” (Buhârî, Vudû’, 27, 29; Müslim, Taharet, 25–30) diyerek, ayakları yıkamanın farz olduğuna işaret etmiştir.

Hanefilere göre yüzü, dirseklerle birlikte elleri ve kolları yıkamak, başı meshetmek ve küçük topuklarla birlikte ayakları yıkamak farzdır. Şafiîlere göre bunlara ilâve olarak, niyet etmek ve abdest uzuvlarını sıraya göre yıkamak farzdır.

Peygamberimiz, abdestte her uzvu üç kere yıkamış, ayrıca ağzına ve burnuna da üçer defa su vermiştir. (Tirmizî, Taharet, 22) Bununla birlikte abdest azalarını bir defa veya iki defa yıkamakla yetindiği de olmuştur. (Buhârî, Vudû’, 22–24; Ebû Dâvûd, Taharet, 51–53) Bu sebeple bir defa yıkamak farz, üç defa yıkamak sünnettir. Peygamberimiz abdestte sakalını ve parmaklarının arasını hilâllemiş, kulaklarının içini, dışını ve enseyi meshetmiştir. (Tirmizî, Taharet, 23, 28, 30; Ebû Dâvûd, Taharet, 50)

“Namaz kılınacağı zaman abdest alınmasının emredilmesi”, her namazdan önce abdest almanın gerekliliğini ifade eder. Ancak Peygamberimiz Mekke’nin fethine kadar her namazdan önce abdest almış, Mekke fethedildiği gün birkaç vakit namazını bir abdestle kılmıştır. Bozulmadığı müddetçe bir abdestle birden fazla namazın kılınabileceğini göstermiş ve ümmetine kolaylık sağlamıştır. (Müslim, Taharet, 86; Ebû Dâvûd, Taharet, 66) Her namaz için abdest almak ise menduptur, daha sevaptır. (İbn Mâce, Taharet, 73)

Mestler üzerine meshetmek sünnet ile sabit olmuştur. (Buhârî, Vudû’, 48)
(Abdesti bozan, guslü gerektiren hallerle ilgili olarak Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından yayınlanan İlmihal’de ayrıntılı bilgi bulabilirsiniz)
3- Cünüplük

“Cünüplük” kelimesi, insandaki manevî kirlilik hâlini ifade eder. Ayette, “Eğer cünüp iseniz yıkanarak temizlenin” buyrulmuştur. Guslün farz olması bu ayet ve sünnet ile sabit olmuştur. (Buhârî, Gusül, 28; Müslim, Hayız, 87)

Gusül, Hanefîlere göre ağız ve burnun içi dahil bütün vücudu temiz su ile yıkamaktan ibarettir. Ağız ve buruna su vermek abdestte sünnet olduğu halde gusülde farzdır. Varsa önce vücuttaki pislik yıkanır, sonra namaz için alınan abdest gibi abdest alınır, sonra tepeden tırnağa bütün vücut hiç kuru yer kalmadan yıkanır. Böylece abdest ve boy abdesti alınmış olur.

Cünüp olan kadın ve erkeğin, regl durumu ve loğusalık hâli sona eren kadının, vakit geçirmeden en kısa sürede yıkanması gerekir. Mazeretsiz cünüp olarak gezmek günahtır. Cünüp veya abdestsiz iken namaz kılınmaz. (Nisa, 43; Müslim, Taharet, 2-3) Bilerek cünüp veya abdestsiz olarak namaz kılmak günahtır. Cünüplükten gusletmek bir emanettir, bu emanetin hakkıyla yerine getirilmesi gerekir. (Ebu Dâvud, Salat, 9)

4- Teyemmüm

Cünüp olup boy abdesti alması veya namaz için abdest alması gereken kimseler, su bulamazlar veya bulup da hastalık veya yolculuk veya şiddetli soğuk veya düşman korkusu veya benzeri sebeplerle suyu kullanamazlarsa, teyemmüm ederek temizlenirler.
“Teyemmüm”, abdestsizlik veya cünüplük hâlinden kurtulmak niyetiyle ellerin içini temiz toprak veya taş, kum ve mermer gibi, toprak cinsinden temiz bir şeye vurup önce yüze sürmek, sonra tekrar vurup her elin içiyle kolları meshetmekten ibarettir. Cünüplükten temizlenmek için yapılan teyemmüm hem gusül hem de abdest yerine geçer. Teyemmüm, her ne kadar maddî bir temizlik sağlamasa da kişiyi manevî ve psikolojik olarak temizlenme duygusuna kavuşturur ve kendisini Allah’a ibadet için hazırlıklı hissetmesine imkân sağlar.

Abdest, gusül veya teyemmümün farz kılınması insanlara güçlük çıkarmak için değil, onları temizlemek ve manevî nimete erdirmektir. Bunlar insanın gücünün üstünde olan görevler değildir. Dinde insanların yapamayacağı hiçbir yükümlülük yoktur. Zorluk durumunda kolaylıklar getirilmiştir. Yüce Allah, bu kolaylıklar karşısında kendisine şükredilmesini istemektedir. İnsan cünüp olduğunda gusleder, abdest alır ve namazlarını kılarsa, fiilî olarak Allah’a şükretmiş olur.

Abdest ve gusül, bedeni bir temizlik olduğu gibi, manevî olarak da insanı Allah’a yaklaştıran ve kişiyi ibadet için kendisini hazır hissetmesini sağlayan manevî bir temizliktir. Teyemmüm de aynı şekilde manevî bir temizliktir. Peygamberimiz, “Temizlik imanın yarısıdır” (Müslim, Taharet, l) buyurarak, genel anlamıyla temizlik yanında gusül, abdest ve teyemmümün dindeki önemine işaret etmiştir.

Sonuç olarak, Mâide suresinin altıncı ayetinde yüce Allah, müminlerin namaz kılmalarını, namaz kılmak istedikleri zaman abdest almalarını, abdesti; yüzü, dirseklerle birlikte elleri-kolları yıkamalarını, başı meshetmelerini ve topuklarla birlikte ayakları yıkamalarını, cünüp olunca boy abdesti almalarını, abdest veya boy abdesti almak için su bulamadıkları veya bulup da kullanamadıkları zaman temiz toprakla teyemmüm etmelerini emretmektedir.

Abdest ve boy abdesti almak maddî ve manevi, teyemmüm ise manevî ve psikolojik bir temizliktir. Allah kullarına kolaylık diler, zorluk dilemez. Abdest veya boy abdesti alan veya teyemmüm eden ve namazları kılan Müslüman Allah’a şükretmiş olur.