Makale

Yeni Kur’an Kursu Programlarının Esnekliği

Yeni Kur’an Kursu Programlarının
Esnekliği

Prof. Dr. M. Şevki Aydın
Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı

Kur’an kursu, İslâm din eğitimi faaliyetlerini yürüten yaygın din eğitimi kurumudur. Bu kurslar vasıtasıyla örgün öğretim süreci içinde Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi dersleri ile genel bir dinî anlayış kazanan bireyler, İslâm’ın temel inanç prensipleri, uygulanması gereken dinî pratikler ve ahlâk anlayışı hakkında bilgi sahibi olma, dinî pratiklerin yerine getirilmesi için gerekli dua ve sureleri ezberleme, inandıkları Peygamber (s.a.s.)’i tanıma, onun örnek hayatını öğrenerek o hayattan davranış modelleri çıkarma ve Kur’an-ı Kerim’i yüzünden okumasını öğrenerek mealiyle birlikte okuma alışkanlığı kazanma imkânı elde etmek durumundadırlar.

Kur’an Kursları, öğrenenlerin hayatlarını anlamlandırma sürecinde yaşadıkları sorunların çözümünde destek sağlayacak bilişsel, duyuşsal ve psikomotor davranışların kazanımında rol oynayacak önemli merkezler niteliği taşımaktadır. Bu yaygın din eğitimi kurumları, isteyenlere, kişisel inanç dünyalarını, hayat anlayışlarını oluşturmaları hususunda kendilerine İslâm nokta-i nazarından yardımcı olma, kılavuzluk yapma yükümlülüğünü üstlenmiş kurumlardır.

Bu kurumlar, hedef kitlesine, Kur’an-ı Kerim’i yüzünden okumayı öğretme ve temel dinî bilgileri vermenin yanında millî birlik ve beraberlik bilincini oluşturup geliştirme, sevgi, saygı ve dostluk bağlarını güçlendirme, vatan, millet, bayrak, sancak, şehitlik, gazilik gibi millî değerleri kazandırma, bir arada yaşama ve sorumluluk bilinci oluşmasına katkıda bulunmayı da amaç edinmişlerdir.

Bu işlevleri gerçekleştirme sorumluluğunu üstlenmiş olan Kur’an kursu eğitimini çağdaş eğitim bilimlerinin verileri doğrultusunda güncelleştirip daha fonksiyonel hale getirmek amacıyla çok yönlü çalışmalar yapmak gerekmektedir. Bu çerçevede Diyanet İşleri Başkanlığı, program geliştirme çalışmalarıyla işe başladı. Hem kur esasına dayalı olarak Yaz Kur’an Kursu Programları, hem de uzun süreli kurslar için Kur’an Kursu Programı (2004 yılı) geliştirdi. Çünkü, eğitim programı, eğitim ve öğretim faaliyetinin en önemli bileşenidir ve iyi hazırlanmış bir program, nitelikli bir eğitim gerçekleştirmenin ön koşuludur.

Bilim ve teknolojideki gelişmeler, iletişim imkânlarının artması, bu kurumlara devam eden yetişkin profilinin farklılaşması, günümüz insanının din konusundaki ilgi ve ihtiyaçlarının çeşitlenmesi, yetişkinlerin öğrenmeleriyle ilgili bilimsel verilerin yeni imkânlar sunması, yetişkinin sağlıklı din bilgilerini öğrenebileceği yetkin kaynak arayışı, “hayat boyu öğrenme” ve “öğrenmeyi öğrenme” gibi evrensel yaklaşımlar, bütün bunlara bağlı olarak eğitim ortamlarının ve Kur’an Kursu Öğreticilerinin öğrenme ortamındaki rollerinin değişmesi ve çeşitlenmesi… gibi nedenler/gerekçeler, Kur’an Kurslarında gerçekleştirilen din eğitimi etkinliklerinin, çağdaş program geliştirme yaklaşımlarını temel alan bir düzlemde geliştirilmesini zorunlu kılmaktadır.

Çağdaş bilimsel program geliştirme anlayışına uygun olarak geliştirilen bu programların ortak özelliği, hepsinin esnek-çerçeve programlar olmasıdır. Programın böyle bir yaklaşıma sahip olması, Kur’an kurslarındaki eğitim için bir çerçeve çizip onun doğrultusunu belirleyerek disipline edilmesini sağlamaktadır. Bununla birlikte öğreticiye de yeterince manevra alanı bırakmakta; çizdiği çerçevenin içini doldurma işini ona bırakmaktadır. Dolayısıyla bu programlar, öğreticinin elini kolunu bağlayıp onu hareket edemez hale getirmemekte, onu belli bir kalıba sıkışmış, hareket edemez konuma düşürmemektedir. Aksine şartlara göre öğreticiğe olabildiğince inisiyatif kullanma imkânı vermektedir.

Bu yaklaşım, öğreticiyi program karşısında nesne konumuna düşmekten korumakta, öğretim sürecinin her aşamasında onun özne olarak kalıp etkin olmasını sağlamaktadır. Bu yaklaşıma göre, öğrenme-öğretme sürecinin her aşamasında öğretici, programın öngördüğü genel doğrultu/anlayış çerçevesinde gerçekleştirilecek iş ve işlemleri belirleyici olacaktır.

Programın yaklaşımı ortaya konurken şu ifadelere yer verilmektedir:
“1. Öğretmen değil, öğrenen,
2. Konu değil, problem merkezli,
3. Öğrenme ve öğretme sürecinde öğrenenlerin bilişsel, sosyal ve duygusal yönden gelişimlerini dikkate alan; öğrenen merkezli yöntem ve teknikleri kullanmayı öngören… Öğretim Programı anlayışı benimsenmiştir.” (Bk.DİB, 2004: 2)
Bu program anlayışı ve bu anlayışa göre uygulamanın (öğrenme-öğretme sürecinin) düzenlenmesinin gerekliliği, programın ilkelerinde de dile getirilmektedir. Bu ilkelerden ikisi şunlardır:
“9. Konular, öğrenenlerin genel kültür ve pedagojik gelişimleri göz önünde bulundurulmak suretiyle, sevgi-ilgi-bilgi dengesi gözeten bir yaklaşımla işlenecektir.
14. Konuların işlenmesinde öğrenenin bilişsel ve duyuşsal özgeçmişi göz önünde bulundurularak, örnekler günlük hayattan seçilerek verilecektir.” (DİB, 2004: 4-5)

Programın öğrenci merkezli bir eğitim yaklaşımını öngörüyor olması, öğreticinin inisiyatif kullanmasını kaçınılmaz kılmaktadır. Öğretici, öğrenenin öğrenmesini gerçekleştirmeyi hesap ederek inisiyatif kullanacaktır. Belirlenen amaçlar, öğrenenin/öğrencinin kazanacaklarıdır. Eğitim, öğrencinin bedensel ve ruhsal gelişimini, kişiliğinin olgunlaşmasını desteklediği oranda anlamlıdır. Bundan dolayı, eğitime ilişkin her düzenleme ve kullanılacak her inisiyatif, öğrenen lehine olmak durumundadır. Eğitimde her şeyin öğrenci için olması yönündeki ön kabul, eğitim-öğretime ilişkin her şeyin ona göre düzenlenmesini gerektirmektedir.

Programın esnek olması, ülkenin her yerinde bu programın müfredatını oluşturan konuların aynı içerikle, aynı kapsamda, hiçbir farklılık oluşturmadan öğretilmesinin uygun olmadığı düşüncesine dayanmaktadır. Merkezde hazırlanan bir programın ülkenin her tarafında aynen uygulanmasını istemek, bütün öğrencilerin tornadan çıkmışçasına aynı oldukları kanaatinde olmak demektir ki bu, gerçeklerle bağdaşmamaktadır. Gerçekte her birey, farklı bir dünyadır. Bireysel farklılıklara kalıtım yol açtığı gibi, çevresel farklılıklar da, buna neden olmaktadır. Dolayısıyla, ülkemizin farklı kurslarındaki öğrenciler arasında farklar bulunacağı gibi, bir kurstaki öğrenciler de aynı niteliklere sahip değildirler. Kursa gelenlerin farklı yaşlardan olmaları, bu bireysel farklılıkların derecesini daha da yükseltmektedir.

Kur’an kursu programına göre, bu gerçeklik karşısında öğretici, öğrencilerin kapasitelerini, ilgi ve ihtiyaçlarını gözeterek eğitim içeriğinin sınırlarını belirlemek durumundadır. O, gerekli gördüğü kimi konuları öğretime dahil edebilir, kimi konuları öne alabilir veya erteleyebilir; eğitim sürecine ilişkin bütün işlemleri öğrencilere göre ayarlayabilir/ayarlamakla yükümlüdür.

Yeni Kur’an kursu programlarının öğretime çerçeve çizip onun doğrultusunu belirleyici ve esnek oluşu, öğreticiye inisiyatif vermesi, öğretimi olabildiğince öğrencilere göre düzenleme konusunda öğreticinin elini güçlendirmekte; hatta ona böyle davranma yükümlülüğünü vermektedir. Programın içeriği, öğrencilerin farklılık arz eden hazırbulunuşluk düzeylerine göre uyarlanabilecek nitelikte hızırlanmıştır.

Hem muhteva hem de o muhtevanın öğretimi bağlamlarında öğenciye görelik ilkesine uyulması gerekmektedir. Bu noktada belirtmek gerekir ki, öğrenme/öğretme sürecinin düzenlenmesinde öğrenenin merkeze alınması ilkesi, dinî muhtevanın din eğitimindeki önemini ortadan kaldırmadığı gibi zayıflatmamaktadır da. Dinî muhteva, kendi önemini zaten kendi içinde, kendi niteliklerinde taşımaktadır. Ancak hangi bireye (çocuğa/gence/yetişkine) bu muhtevanın ne kadarı, ne zaman, nerede, nasıl kazandırılacağı meselesi, ister istemez öğrenenin göz önünde bulundurulmasını gerektirmektedir. Çünkü bireyin bu muhtevayı kazanması, ancak bu öğretime konu edinilen o muhtevanın, öğrencinin kapasitesine, ön öğrenmelerine denk düştüğü kadarıyla mümkün olmaktadır. Aksi bir yaklaşım, söz konusu muhtevanın bireye ulaştırılamamasına neden olmaktadır ki, bu, söz konusu muhtevanın değerlendiril(e)memesi demektir.

Meseleyi örneklendirecek olursak, söz gelimi, yapılan din eğitiminin amaçları, öncelikle dinî muhtevada yer alan değerlere göre oluşturulmak durumundadır. Çünkü, temelde bu dinî değerlerin öğrenenlere kazandırılması amacıyla yola çıkılmaktadır. Temelde din eğitiminin amacına yaklaşımda bulunurken, bunu bizzat dinin amacından soyutlamamız mümkün değildir. Ne var ki, bu amaçları belirlerken bile dinin öğretisi esas alınmakla birlikte, bu amaç edinilen davranışları kazanmaya öğrenenin hazır olup olmadığını, bunları kazanıp kazanamayacağını göz önünde bulundurmak gerekli şarttır. Zira, belirlenen amaçlar öğrenene uygun düşmediğinde, bütün çabalar boşa çıkar.
Öğrenme-öğretme sürecinin nasıl gerçekleştirileceği, eğitimin türü ve biçimi söz konusu olunca, bu çerçevede gerçekleştirilmesi planlanan bütün iş ve işlemlerin öğrenene/eğitilene, onun durumuna göre belirlenmesi gerekmektedir. Burada öngörülen şey, öğrenenden yola çıkıp onun, dinî değerleri kendi değerleri haline getirmesine yardım etmektir.

Böyle bir din eğitimi anlayışında öğrencinin gözetilmesi denince onun hayatının, onun karşı karşıya kaldığı ve kalacağı sorunların gözetilmesi; öğretim sürecinin odağına bunların yerleştirilmesi anlaşılmaktadır. Buna göre yapılması gereken şey, öğrencinin bu hayatla baş edebilmesi, sorunlara çözümler üretebilmesi için sahip olması gereken özellikler, bilgi ve beceri donanımının neler olacağı tespit edilerek ona göre hedefler belirlemek; sonra, bu hedeflere öğrencileri ulaştırmaya uygun düşen dinî içerik/bilgiler/konular ve öğretim süreçlerini belirleyip uygulamaya koymaktır.

Bu anlayışla düzenlenen öğrenme-öğretme süreci, öğrencinin ihtiyaçlarını karşılayıcı, beklentilerine cevap verici olacağından dolayı, öğrencinin ilgisini çekecektir. Öğrenci, böyle bir öğrenmeye son derece istekli olacak, gerekli etkinlikleri gerçekleştirecektir. Öğrencinin böylesine öğrenme işini isteyerek gerçekleştirmeye çabalayan özne olması, amaçların/başarının gerçekleşmesini sağlayacaktır. Üstelik, öğrenci bu işten zevk alacaktır. Her öğrenme/başarı sonunda öğrencinin duyacağı haz, onu daha da güdüleyecek, coşturacak, yeni başarıların kovalayıcısı haline getirecektir.

Böyle bir öğrenme-öğretme sürecinde eğitim için gerekli olan disiplin sorunu da olmayacaktır. Zira, öğrenci gönüllü olarak kendini öğrenme sürecine öylesine kaptıracaktır ki, disiplin, doğrudan bu öğrenme-öğretme sürecinin tabiî akışından kendiliğinden ortaya çıkacaktır. Öğrencinin disiplin bozucu tutum ve davranışlarda bulunmak şöyle dursun, bunu aklından geçirmeye fırsat bulması bile mümkün olmayacaktır. Eğitim sürecinin dışında oluşturulmaya çalışılan disiplinin aksine, bizzat eğitim sürecinden vücut bulan bu disiplin, öğrenciyi asla sıkmayacak; belki onu daha da güdüleyeci bir etmen olacaktır.

KAYNAK
DİB, Kur’an Kursları Öğretim Programı (Yüzünden Okuyanlar İçin), Ankara, 2004.