Makale

Din Eğitiminde televizyonun yeri

Din eğitiminde televizyonun yeri

Yrd. Doç. Dr. Ayşe Zişan Furat
İstanbul Üniv. İlahiyat Fak.


Geçtiğimiz yüzyılın en önemli teknolojik gelişmelerinden birisi olarak kabul edilen kitle iletişim araçları, günümüzde tahmin edilemeyecek ölçüde yaygınlaşmış ve insanların hayatlarının ayrılmaz bir parçası hâline gelmiştir. Her ne kadar dünya tarihini değiştirebilecek bir etkiye sahip olan bu icadın arkasında yatan temel neden, farklı coğrafi konumlarda yaşayan insanlar arasında hızlı, kolay ve ekonomik bir iletişim sağlamak idiyse de, günümüzde kitle iletişim araçlarının birey ve toplum yaşantısında pek çok farklı işlevi üstlendiği görülmektedir. Bilgi sunmak, eğlendirmek, insanlara gerçek hayatın acı ve üzüntülerinden kaçabilecekleri bir sığınak olmak ve hatta onları “istenilen” ve “beklenilen” hedefler doğrultusuna kanalize etmek, diğer bir ifade ile izleyici kitlesini eğitmek kitle iletişim araçlarının işlevleri arasında sayılabilir.
Gazete, dergi, radyo, televizyon ve internet gibi görsel ve işitsel pek çok aracı içerisinde barındıran kitle iletişim araçları arasında, kullanımının yaygın olması açısından özellikle televizyon ön plana çıkmaktadır. Bu kadar yaygın hâle gelmesinin ardında ise; televizyonun aktarılmak istenen bilgileri görsel tekniklerle birleştirerek cazibeli bir şekilde sunabilmesi, izleyicinin karşısında sıkılmadan zaman geçirebilmesini sağlayabilmesi, ucuz bir şekilde edinilebilmesi gibi pek çok neden yatmaktadır. Televizyonun dikkatimizi çeken bir diğer özelliği de, insanları bir hikâye kurgusu içerisinde eğlendirirken aynı zamanda onlara istenilenleri öğretebilmesidir. Bu durum olumlu olumsuz eleştirilere konu olsa da, birçok araştırmacı “televizyonun insanın temel eğitim kaynağı olarak görülen okulun yerini almaya başladığı” hususunda hemfikirdir. İnformel alan olarak nitelendirebileceğimiz bu öğrenme ve dolayısıyla da eğitim alanı, örgün ve yaygın eğitimden yapısal olarak önemli farklılıklar içeriyorsa da, insanlar üzerinde çok daha etkili ve kalıcı olabilmektedir.
Konu din eğitimi açısından ele alındığında da yine benzer bir tablo karşımıza çıkmaktadır. Ülkemizde 90’lı yıllardan itibaren özel televizyon kanallarının yayın hayatına girmesiyle birlikte giderek yaygınlaşmaya başlayan dinî programlar, televizyonun din eğitimi açısından gelecekte aktif bir rol oynayacağına işaret etmektedir. Yapılan araştırmalar özellikle uzun süreli izleyiciliğin bireylerin dinî düşünce, davranış ve duygularının şekillenmesinde önemli rol oynadığını gösterirken, yayınlanan programlar yakından incelendiğinde, aslında iki temel türde programın bulunduğu anlaşılmaktadır:
1) Din eğitimi vermek için hazırlanan programlar: Bu programlar, planlı bir şekilde hedef kitlenin dinî fikir ve düşüncelerini geliştirmek ve bazı durumlarda da değiştirmek amacıyla hazırlanmaktadır. Dinî sohbet, Kur’an öğretim veya iftar/sahur programları gibi örnekler verilebilecek olan bu program türü, dikkatli hazırlandığı takdirde özellikle konuya ilgisi olan kişilere ulaşmada ve gereken din eğitimini sağlamada önemli bir imkân alanı oluşturmaktadır.
2) Din eğitimi amacı gütmeden dinî konuları içeren programlar: Geniş bir yelpazeye dağılan bu grupta, dizi filmlerden, çizgi filmlere; müzik kliplerinden yarışma programlarına kadar çeşitli program türlerinden bahsetmek mümkündür. Konuyu gelişigüzel ve dinî kaygıları dikkate almadan ele alabilen bu programlar, din hakkında ve dine karşı gelişen yaklaşımların oluşmasında son derece etkili olabilmektedir. Bu programlara son dönem televizyon dizilerinde İslami motiflerin yaygın bir şekilde kullanılması örnek gösterilebilir. Bu programlar her ne kadar doğrudan din eğitimini hedeflemiyorsa da, izleyicinin üzerinde bıraktıkları etkiyle dini öğrenmenin uygun bir zemininin oluşmasına katkı sağlayacaktır.
Yapısal anlamda birbirlerinden farklı özelliklere sahip olan bu dinî içerikli programların ortak noktası, din eğitimi açısından diğer eğitim faaliyetlerinden çok daha farklı bir şekilde değerlendirilmesi gerektiğidir. Bu durumun en önemli nedenlerinden birisi, televizyonda yayınlanan dinî içerikli programların hazırlık aşamasına, içeriğine ve yöntemine dair sistemli bir çalışma yapılmaması ve halkın dinî hassasiyetlerine gerekli özenin gösterilmemesidir. Bu da gündelik hayatımızda kaçınılmaz bir bilgi kirliliğinin oluşması anlamına gelmektedir. İslam dininin kaynak ve yorumları konusunda son derece hassas bir yaklaşım benimseyen din eğitimi alanı açısından bu sorunun çözümü, izleyici kitlesi tarafından dinî kitapların okunmasının yaygınlaştırılmasında, diğer bir ifadeyle izleyici kitlesinin yapılan yayınları bilinçli ve eleştirel bir gözle takip edebilmesinin sağlanabilmesinde yatmaktadır.
Dinî içerikli programların konu ve biçimlerinin belirlenmesinde program yapımcılarının yanında diğer pek çok faktör de etkili olabilmektedir. Bu faktörlerden en önemlisi de televizyonun kendine has özellikleridir. Eğitimin sürdürüldüğü her aracın eğitime konu olan içeriğin şekillenmesinde rol oynaması gibi, televizyon aracılığıyla da sürdürülen din eğitimi faaliyetleri, bu aracın kendi diliyle yeniden şekillenmesinde rol oynayabilmektedir. Bilindiği üzere, televizyon kanallarının ve dolayısıyla da programların varlıklarını sürdürebilmelerinin temel yolu izleyicilerin ilgilerini canlı tutarak güncelliklerini koruyabilmelerinden ve kendilerini meydana gelen değişimlere kısa süre içerisinde adapte edebilmelerinden, diğer bir ifadeyle popülerliklerini koruyabilmelerinden geçmektedir. Bu da verilmek istenen mesajların anlamını yitirmesi, içerikten ziyade biçimin öne çıktığı yapımların üretilmesi sonucunu doğuracaktır.
Yazımızda ifade ettiğimiz olumlu olumsuz bütün etkenler birlikte değerlendirildiğinde, televizyon din eğitimi için oldukça yeni bir araçtır ve dikkatli kullanıldığı takdirde örgün ve yaygın din eğitiminden çok daha verimli olabilecek bir imkân alanı sunmaktadır. Kitle iletişim aracı kavramının kendisinden de anlaşılacağı üzere, televizyon aslında istenilenlerin gerçekleştirilebilmesinde kullanılabilecek bir araçtır. Bu araçla sadece eğlenceye ve zaman geçirmeye yönelik programlar yapmak mümkünken; bilinçli bir yaklaşımla insanların faydalanabilecekleri, kendilerini dinî açıdan geliştirebilecekleri ve yeni bilgiler edinebilecekleri bir hizmet vermek de mümkündür. Bu seçimin yapılmasında da kuşkusuz en önemli rol din eğitimcilerine düşmektedir.