Makale

Ömrü ebedi kılmak ve en güzel örnek

Ömrü ebedî kılmak ve en güzel örnek

Dr. Bahattin Akbaş
Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı

Ömür Rahman’ın bizlere bir ihsanı ve armağanı. Ömür içerisinde yılların, ayların, günlerin, saatlerin hülasa nefeslerin sayılı olduğu da bir hakikat. Bu belirli ve sınırlı sürece sığdırılacak şeylerin nitelik ve niceliği kişinin anını, istikbalini ve öte âlemini şekillendirmekte. Dünya bir benzetme ile âdeta bir köprü ve her gelen bu dünya köprüsünde durmadan geçip gitmekte öteye, ötelere… Bizden önce gelip göçenler gibi biz de göçeceğiz bu dünyadan. Son tahlilde insan göçtüğünde geride bıraktığı izler ve intibalarla anılmakta… “Can tende emanet gün gelip gider / Varlar varından gelen yine O’na döner.” Necip Fazıl’ın da vurguladığı gibi canımız da ömrümüz de O’nun vergisidir. “Veren de O alan da O / Nedir senden gidecek? / Telaşını gören de / Can senin zannedecek.” Fani olan ancak çoğu kez faniye aldanan insan yine onun deyişiyle “Üç günlük dünya için gayret üstüne gayret / Ebedî bir yaşam için gayret yok hayret” hâletiruhiyesine bürünebilmektedir.
Ömür ve bunun vakitle mukayyet oluşundan hareketle anı iyi değerlendirmenin ve geride anılacak eserler bırakmanın önem ve değeri de izahtan varestedir. Kişi öte âleme göçtükten sonra geride önemli ve tabiri caizse ölümsüz eserler bırakırsa kıyamete kadar anılmaya ve insanların dillerinde/gönüllerinde yaşamaya devam edecektir. Âlemlere rahmetin hayatı, sünneti/asarı, örnekliği bu bağlamda en güzel misal teşkil eder. (Salat ve selam, tahıyyatü kiram onun üzerine olsun.)
“Öldükten sonra da anılmak isterseniz ölümsüz eserler bırakınız.” özdeyişinin bütün açıklığıyla makes bulduğu bir ömürdür âlemlere Rahmet’in mahza hayatı. 63 yıllık ömrü zarfında her anını aziz bilip ebedîleştirmenin gayretiydi onun yaptıkları. Nefsi, bencil hareket tarzının onun hayatında esamisi bile okunmuyordu. Adanmış bir ömürdü onun hayatı, sadece ümmeti için değil, insan neslinin selameti için istiyordu ne istiyorsa… Cehalet ve enaniyet girdabında yüzen ve kendisine karşı taarruza geçenler için dahi, “onlar bilmediklerinin farkında değil, ya Rab onları bağışla” diyen ve bunun meyvesini de çok geçmeden gören bir zirve hayatın sahibiydi o.
Kerim Kitabımız; "İman ederek salih amel işleyenlerin amelleri zayi olmaz. Biz onu yazmaktayız." (Enbiya, 21/94.) derken hadis-i şerifte; Âdemoğlu öldüğünde amel defteri kapanır. Üç kişi müstesna onlar; sadaka-i cariye yapanlar, faydalı ilim bırakanlar, kendilerine dua eden salih evlat yetiştirenlerdir.” (Müslim, Vasiyet, 14.) ferman ediyordu. Bu itibarla mümin için elde olanı değerlendirmek ve yarın denen ahiret gününde kendisine fayda sağlayacak eserler inşa etmek/hazırlamak önemliydi. Dünya ve ahiretini mamur etmek, ahiretini kazanmayı temel ilke edinirken dünyadaki nasibini de unutmamak, her ikisi için de çalışmak önemliydi. Ancak dünya-ahiret dengesini kurarken dikkatli olunmalıydı. Onun tebliğ ettiği din temelde müminleri dünya hayatına ve maddi zevklere karşı uyarıyor, ahirete ve manevi değerlere öncelik vermelerini öğütlüyordu; "Siz dünya hayatını tercih ediyorsunuz ama ahiret hayatı daha hayırlı ve daha kalıcıdır." (A`la, 87/16.) "Allah’ın vaadi haktır, sakın dünya hayatı sizi kandırmasın ve şeytan Allah’ın affına güvendirerek sizi aldatmasın." (Lokman, 31/33.) "Dünya menfaati önemsizdir, takva sahipleri için ahiret daha hayırlıdır." (Nisa, 4/77.) "Dünya hayatı sadece bir oyun, bir eğlence, bir süs, aranızda bir övünme vesilesi ve daha çok servet ve evlada sahip olma yarışıdır." (Hadid, 57/20.) "Mal ve evlat dünya hayatının süsüdür. Kalıcı olan iyi işler ise hem sevap olması bakımından hem de ümit bağlanması bakımından Rabbinin nezdinde çok hayırlıdır." (Kehf, 18/46.) Aslında kalıcı olan ahiret yurdunu kazanmak için ortaya konan hayırlar ve ameli salihlerle dolaylı olarak bu dünyanın imarı da sağlanıyordu.
"Kim ahiret yararını isterse ona bunu fazlasıyla veririz, kim dünya yararını isterse ona da dünyadan bir şeyler veririz, ama ahirette bir nasibi olmaz." (Şûrâ, 42/20; Bakara, 2/200.) Bu ilahî düsturlar muvacehesinde hayat yaşayan Nebiyyi muhterem efendimiz ahireti önceliyor, dünya hayatına ahiret kadar değer vermiyordu. Çünkü biri geçici/fani diğeri ise ebedî bir süreç arz ediyordu. Allah’ın rasulü olmakla birlikte aynı zamanda bir kul/beşer olduğu için fena âlemine değil beka âlemine talip idi. Bu minvalde özelde ashabına hitap ederken umum olarak da bütün insanlara şöyle sesleniyordu: "Dünyada bir garip veya yolcu gibi yaşa, kendini kabirde yatanlardan say." (Buhari, "Rikak", 3.) En etkili nasihat olarak ölümü hatırlamayı, dünyanın gösteriş ve çekiciliğine kapılmamayı hatırlatmıştır; "Kabirleri ziyaret ediniz. Zira bu, size ahireti hatırlatır." (İbn Mace, "Cenaiz", 47.)
Nebi (s.a.s.) ömründe dünya malına tamah etmemiş, maddi zevk endişesi içerisinde olmamıştır; "Uhut dağı kadar altınım olsa, borcumu ödemek için bundan ayıracağım miktar hariç, altınların üç günden fazla yanımda kalmasını arzu etmezdim." (Müslim, "Zekât", 31.) Vefat edince altın, gümüş miras bırakmadı. Bıraktığı miras; beyaz bir katır, bir silah ve vakıf arazisinden ibaretti.” (Buhari, "Vesaya", 1.) O sade ve mütevazı bir hayat yaşadı. Allah’tan gelen insanoğlunun yine Allah’a döneceği ve O’nun huzuruna ancak kalbiselim ile varmanın yarar sağlayacağı gerçeğinden hareketle (Şuara, 26/88-89.) kâmil imana, selim kalbe sahip olmaya, halis niyete, ihlas ile ibadete çağırdı.” (Müslim, "İmaret", 155.)
Kalp safiyetine, samimiyete, istikamete dikkat çekti; "İnsanın bedeninde bir et parçası vardır. O iyi olursa beden tümüyle iyi, kötü olursa tamamıyla kötü olur. Dikkat edin o kalptir." (Buhari, "İman", 39.) buyurdu. Allah katındaki üstünlük ölçüsü olan takvaya dikkat çekmek üzere kalbine işaret etmiş ve "Takva buradadır." buyurmuştur. (İbn Hanbel, V, 379.) Onun hayat düsturu mübarek siret ve sünneti bu temel öğretiler ekseninde en güzel örnek olarak karşımızdadır.
O gönüllere hitap etti, kalplere girdi, kalpleri kazandı, düşmanlık besleyenler kinlerini terk etti ve onun yanında yer alarak canlarını ortaya koyar hâle geldi. En güzel eğitici ve öğretici, en iyi aile reisi, en iyi lider, en iyi kumandan, en iyi irşatçı örneği sergiledi. Güzel ahlakı tamamlama misyonuyla en güzel ahlakı ortaya koydu. Ona inanmayanlar bile hakkını teslim etmek durumunda kaldılar. Dünyaya yön veren en etkili insan veya lider profilinde Nebi (s.a.s.)’yi en başa koydular. Sonrakiler de hep onu andı, dillerde ve gönüllerde her daim anılarak ömrünü ebedîleştirdi. Karanlıklar ve cehalet içinde kalmış toplumu aydınlığa çıkardı. Toplumu değiştirip dönüştürdü. Birbirleriyle yıllarca çarpışan insanlar onun örnekliğiyle ve davetiyle uçurumun ve ateş çukurunun kıyısından kurtularak “kardeşler” oldular. Muhacir ve Ensar arasında sağladığı kardeşlik modeli de özgün bir örneklik olarak tarihe geçti.
Nebi (s.a.s.) ömrünü ebedileştiren çağlar üstü en güzel ahlaka sahip örnek şahsiyet sahibi idi. Çağdaşları sahabiler onun ebedî örnekliğinde ve terbiyesinde yetişmişler, onunla sohbet şerefine ermişlerdir. Cihar yarı güzin sonraki nesillerden gelip kendisine inananlara da “kardeşlerim” diye hitap etmiş ve kardeşlerini özlediğini belirtmiştir. Ona tabi olma nimetine ve onun özlem ve tahassürle ifade ettiği “kardeşlerden olma” lütfuna mazhar olduğumuz için ne kadar bahtiyarız. En sevgili Nebi (s.a.s.) kendisine takdir edilen hayatı Rabbinin rızasını kazanmak ve istikamet üzere olmak üzere yaşadı. Ve bıraktığı izlerle ömrünü, hayatını imanla hayatlandırdı ve ebedîleştirdi. Gönüller sultanıyla öte âlemde de bir ve beraber olma niyazımızla onu rahmet, minnet, derin muhabbet ve hürmetlerimizle anıyoruz. Onun tabileri olarak bizler her daim “ümmeti ümmeti” diyen Nebi (s.a.s.)’nin gönlünde olduk, o da her daim bizim gönüllerimizde olsun.