Makale

İslamofobiklerin Masumiyeti (!) : Innocence of Muslim Filmine Dair

İslamofobiklerin Masumiyeti (!): Innocence of Muslim Filmine Dair

Dr. Esma Yıldırım

Gün geçmiyor ki Batı Avrupa ve Amerika’da hızla tırmanmakta olan İslam karşıtlığı ve nefret söylemine bir yenisi daha eklenmesin. İslam dünyası Müslümanların kutsalını alaya alan ve hakaret eden karikatür krizinin şokundan sonra şimdi de Sam Bassile takma adlı eski bir sabıkalının, İslam Peygamberi’ne hakaret ve aşağılamalarla dolu son derece provakatif bir kısa filmiyle sarsıldı. Film tam da yapımcılarının beklediği ve istediği gibi Müslümanların tepkisini çekti ve özellikle Mısır, Sudan gibi Ortadoğu ülkelerinde binlerce Müslümanı sokaklara döktü. Ancak bu provakasyon karşısında verilen en sert tepki, şüphesiz, Libya’nın Bingazi bölgesinde Amerikan Konsolosluğu’na yapılan roketli saldırıydı. Olayda, aralarında Libya Büyükelçisi Christopher Stevens’ın da olduğu dört diplomatın öldürülmesi, tüm dünyanın dikkatini bu on üç dakikalık filme odakladı. Tam da karikatür krizinde yaşandığı gibi, Bingazi’deki trajik olayın ardından Müslümanlara ve kutsallarına yapılan hakaretten çok Müslümanların ne kadar “aşırı”, “savaşçı”, “şiddet yanlısı” ve hatta “ifade hürriyeti ve sanat düşmanı” olduğu tartışılmaya başlandı.
Peki 1989’da Salman Rüş-di’nin “Şeytan Ayetleri” romanıyla ilk kez kamuoyunda ve medyada İslam’ın ve Müslümanların tartışılmaya başlanmasına sebep olan olaylar zincirinin, 2005 yılında, sözde, İslam Peygamberi’ni aşağılayıcı bir şekilde tasvir edildiği bir dizi karikatürün Danimarkalı Jyllands-Posten gazetesinde yayınlanmasıyla tırmanması, 2008’deki Fitne filmi, nihayet son olarak “Innocence of Muslim” adlı filmle taçlandırılması gerçekten de sadece sanat ve ifade özgürlüğü şeklinde yorumlanacak kadar “masum” muydu? Pek tabi ki her gün binlerce roman, milyonlarca karikatür ve yüzlerce film yayınlanmakta ama Müslümanlar hiçbirine itiraz etmemektedir. Ancak Müslümanların rahatsız olmalarının ve dünyanın pek çok yerinde sokaklara dökülüp protesto gösterileri düzenlemelerinin en başta gelen sebebi, onların “kutsalına” (sacred) bilinçli ve provakatif bir şekilde yapılan aşağılama ve hakarettir. Rüşdi meselesi ve karikatür olayında olduğu gibi Müslümanların Masumiyeti filminde de yapılmaya çalışılan, İslam dininin kutsal kitabı Kur’an-ı Kerim’den sonra en önemli kaynağı olan İslam Peygamberi’nin, Müslümanların yumuşak karnı olarak görülüp bir “test” aracı olarak hedefe alınmasıdır. Nitekim hem Danimarkalı karikatür yayımcıları, hem de son günlerde piyasaya sürülen Müslümanların Masumiyeti adlı filmin yapımcıları yayınlarıyla amaçlananın Müslümanları test etmek olduğunu itiraf etmişlerdir. (Bkz. http://uk.news.yahoo.com/us-anti-muslim-film-designed-enrage-112301683.html)
Şüphesiz Müslümanların Masumiyeti filmi ve benzeri yapıtlar ve yayımlar, özellikle 11 Eylül’ün ardından giderek tırmanmakta olan İslam karşıtlığının ve nefret söyleminin somut örnekleridir. Nitekim filmin yapımcılarına bakıldığında karşılaştığımız kadro son beş yıl içerisinde İslam karşıtlığını körüklemeleri ve bu yönde aktiviteleriyle bilinen eylemlerin aktörleri olduğu görülmektedir.
Geri plandaki siyasi hesaplar ve planlar her ne olursa olsun bu filmin ve benzerlerinin İslam karşıtlığını ve nefret söylemini körüklediği açıktır. Müslümanların kutsalının hakarete uğratan bir dille sunuluşu ve akabinde cereyan eden olaylar nedeniyle de Müslümanları ifade özgürlüğü karşıtı, barışçıl olmayan, “toleranssız” kişiler olarak dünya kamuoyunda sterotipik bir şekilde sunma çabası, İslam karşıtlığını körükleme amaçlı bir imaj çalışmasıdır. Fakat bu durumun sadece Müslümanları değil, gayrimüslimleri, sekülerleri ve kimliği ne olursa olsun tüm insanların barış ve huzurunu tehdit edeceği aşikardır. Bir başka deyişle İslam karşıtlığını ve ırkçılık ateşini körüklemenin, dini ve etnisitesi ne olursa olsun herkesi içine alacak bir yangına dönüşme tehlikesi vardır. Nitekim 2012 yılında Norveç’te 90 masum insanın ölümüyle sonuçlanan Brevrick olayı, İslam karşıtlığının nasıl bir nefret ve öfke cinneti meydana getirebileceğini tüm dünyanın gözleri önüne seren bir trajedi olması açısından oldukça manidardır.
Hiç şüphesiz Batı dünyasında İslam düşmanlığı ve Müslümanlara yönelik nefret söylemi yangınının büyümesine, verdikleri demeçler ve ırkçı söylemleriyle benzin döken Avrupalı ve Amerikalı aşırı sağcı siyasetçiler Brevrick ve benzerlerine ilham kaynağı olmaktadırlar. Son günlerde Avrupa’da, siyasilerin söylemlerinin yanı sıra Müslümanlara yönelik akıl almaz yasaklayıcı politikaları devreye sokma çabaları da dikkat çekmektedir. Şüphesiz bu ve benzeri olaylar, barış içinde bir arada yaşama kültürüne ciddi anlamda zararlar verme ve Müslümanların entegrasyonunu baltalayıcı süreçler olma yolundadır.
Özetle ifade edilecek olursa, Müslümanların Masumiyeti ismiyle vizyona konan film aslında Berlin duvarının yıkıldığı ve soğuk savaşın sona erdiği 1989’dan bu yana Salman Rushdi hadisesiyle başlayan, Fitne filmi ve karikatür kriziyle devam eden İslamofobik filmler kuşağının sadece bir yeni son versiyonudur. Medeniyetler İttifakı ve Diyaloğu yerine Medeniyetler Çatışmasını hedefleyenlerin benzeri filmleri(!) önümüzdeki günlerde de piyasaya süreceğini tahmin etmek güç değildir.