Makale

Atatürk’ün OKUDUĞU DİNÎ KİTAPLAR

Atatürk’ün
OKUDUĞU DİNÎ KİTAPLAR

Dr. Mehmet Bulut
A.P.K. Uzmanı

Dergimizin bu sayısının gündem dosyasını hazırlayan arkadaşlar, ben den, Atatürk’ün okuduğu dinî kitaplar konusunda bir yazı istemişlerdi. Yaptığım araştırmalar sonucunda Atatürk’ün okuduğu dinî kitaplar yanında, onun, Meclis Başkanlığı döneminde ve Cumhurbaşkanlığının ilk yıllarında ülkemizde dinî yayın konusuna bakış açısını, bu konudaki düşünceleri ve nihayet bu yolda sarf edilen çabaları, yapılan çalışmaları özet olarak tespite çalışmanın da yerinde olacağı kanaatine vardım. Dolayı sıyla konuyu bu çerçevede incelemeye çalışacağım.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve okuduğu kitaplar
Turhan Olcaytu öncülüğünde hazırlanan ve 24 cilt halinde Anıtkabir Derneği Yayınları’nca neşredilen Atatürk’ün Okuduğu Kitaplar adlı eserden öğrendiğimiz kadarıyla, Atatürk dört bine yakın kitabı okumuştur. Bir kısmını sadece elden geçirdiğini düşünsek bile, kısa sayılacak bir ömürde bu sayıda eserin okunması ve gözden geçirilmesi dikkat çekici bir olaydır. Kaldı ki, okuduğu kitaplardan bir kısmını gayet dikkatli incelediği, bu kitapların sayfa kenarlarına düştüğü notlardan, önemsediği cümle ve paragrafların altlarını veya kenarlarını çizmiş olmasından rahatlıkla anlaşılmaktadır. Bu durum, onun okuma, araştırma ve inceleme sevgisini, entelektüel kişiliğini açık bir şekilde ortaya koyuyor.
Peki, Atatürk daha çok hangi tür eserleri okumuş? Sözünü ettiğim dizi kitaplara kısaca bir göz atarsak, İslâm ve Osmanlı tarihiyle ilgili olanlar başta olmak üzere -ki bunların birçoğu hacimli kaynak eserleridir- tarih okumalarına ağırlık verdiğini söyleyebiliriz. Sadece konumuzla ilgili olanlardan örnek verecek olursak; meselâ, Filibeli Ahmed Hilmi’nin Tarih-i İslâm’ını (c. 1, İstanbul 1326), Leon Caetani’den tercüme edilen (çeviren: Hüseyin Cahit) İslâm Tarihi’ni (İstanbul 1924), Şer’iye ve Evkaf Vekâleti Tetkikat ve Telifat-ı islâmiye Heyetinin ilk yayını olan M. Şemseddin [Günaltayj’in Islâm Tarihi’ni (c. 1, İstanbul 1338/1 341), Ziya Paşa’nın Endülüs Tarihi’ni (İstanbul 1304), Abdurrahman Şerefin Tarih-i Devlet-i Osmaniye’sini (İstanbul 1315), Poole Stanley Lane’den çevrilen (çeviren: Halil Ed- hem) Düvel-i islâmiye’yi, Reinhart Pieter Anne Dozy’nin Essai sur l’Histoire de l’lslamisme (571 - 1863)’ini [İslâm Tarihi Üzerine Deneme] (1879) -bu kitap, Dr. Abdullah Cevdet tarafından Tarihi islâmiyyet âdıyla Türkçeye de çevrilmişti, (Kahire 1908)- sayabiliriz. Yine aynı kaynaktan hareketle okuduğu dinî kitaplar arasında Cemil Said tarafından Fransızcadan çevrilen Kur’an-ı Kerim Tercümesi’ni (mütercim tarafından imzalanarak takdim edilmiş, imza tarihi 15 Eylül 1340/1924), Ahmed Naim tarafından tercüme ve şerh edilen Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Terceme- si’nin eski harflerle basılı birinci cildini (İstanbul 1926) gösterebiliriz. Bu son eser, bilindiği gibi, Elmalılı Hamdi Yazır’ın Hak Dini Kur’an Dili adlı tefsiriyle birlikte Atatürk’ün Cumhurbaşkanı olduğu yıllarda Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin aldığı bir karar sonucu Diyanet işleri Başkanlığı’na ayrılan özel bir ödenekle yayınlanmıştı.
Burada sadece bir fikir vermesi açısından, sözünü ettiğimiz eserlerden bazıları üzerinde Atatürk’ün, kenarını veya altını çizerek işaretlediği cümlelerden de örnekler vermek istiyorum.
Sözünü ettiğimiz Kur’an çevirisinden -ki, bu çeviri, yayınından itibaren tartışma konusu olmuş ve hatta Meclis’te bile hatalı olması yönünde eleştirilmişti- meselâ Bakara 10-12 ve Hûd 80. âyetlerin meallerini işaretlemiş.
Tercüme ve şerhi Ahmed Naim tarafından yapılan Tecrid-i Sarih Tercemesi’nin eski harflerle basılı ilk cildinin tamamını titizlikle okuduğu anlaşılıyor. Bu nüsha, Diyanet İşleri Reisi Rifat [Börekçi] Efendi tarafından "Büyük halâskârımız mü- beccel Gazimiz Mustafa Kemal Hazretlerine takdim" ifadesiyle sunulmuş. Bu eserde Atatürk’ün işaretlediği hadis tercümeler arasında eserin 287. sayfasındaki tesettürle ilgili rivayet dikkat çekmekte, ayrıca cemaatle namaz kılarken imamın namazı uzatması konusuyla ilgili hadisin meali de bulunmakta.
Bir örnek de İslâm tarihiyle ilgili eserlerden vermek istiyorum. Filibeli Ahmed Hilmi’nin, biraz da yukarıda adı geçen Dozy ve benzeri Batılıların İslâmi mukaddesatı tahkir edici, tarihi bir kısım olayları saptırıcı yayınlarına karşı kaleme aldığı ve Atatürk’ün de okuduğu Tarih-i İslâm adlı eserinin birinci cildinin 128. sayfasında geçen "Kavm-i Arab’da fazilet-i hakikiyeyi ibdâ eden, ahlâkı icad eyleyen din-i İslâm ve tabir-i âherle Zât-ı Âl-i Ne- bevî’dir." cümlesinin altını çizmiş. Altı çizilen cümleler arasında aynı eserin 129. sayfasında geçen "..Kabul olunur ki, İslâm demek Muhammed (s.a.s) demektir" cümlesi de var. Şu cümleler de işaretlenmiş (c.1, s. 540): "Türklerin din-i islâma ne derecelerde azim hizmetler ettiğini tarih inkâr etmiyor. Hatta müverrihler âlem-i islâmın Ehl-i salib pây-ı istilâsı altına düşmemesini, sırf Türklerin kabul-i din ile İslâmî müdafaa etmelerinden ileri geldiğini yazmaktadırlar."
Atatürk dönemi dinî yayın çabaları
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Ankara’da açılışından sonra oluşturulan vekâletlerden biri de Şer’iye ve Evkaf Vekâleti idi. Bu vekâlet ülkemizde din hizmeti, vakıfların idaresi gibi görevler yanında dinî yayın faaliyetlerini de üstlenmiş ve bu amaçla bünyesinde "Tetkikat ve Telifât-ı islâmiye Heyeti" adıyla bir birim oluşturmuştu. Heyetin oluşumunun hemen akabinde de kitap yayını faaliyetine başlamıştı. Meclis Başkanı Atatürk’ün bu yayın birimini ve onun yayın faaliyetlerini desteklediğini söylememize engel bir neden olmadığı kanaatindeyiz. Nitekim yapılacak yayın faaliyetlerini düzenleyen 12 Kasım 1922 tarihli "Tetkikat ve Telifât-ı islâmiye Heyeti Talimat- namesi"nin altında icra Vekilleri Heyetinin imzaları yanında "Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi M. Kemal" imzası da bulunmaktadır. Osmanlı döneminin son yıllarında, 20. yüzyılın başında yapılan düzenlemeleri bir kenara bırakırsak, kanaatime göre, son yüzyıl içerisinde dinî yayın konusunda yapılan en önemli düzenleme de sözünü ettiğimiz bu tüzüktür. Konuyla ilgili detaylı bir çalışmamız daha önce yayınlandığı için [bkz.: Mehmet Bulut, "Şer’iye Vekâletinin Dinî Yayın Hizmetleri", Diyanet ilmi Dergi, c. 30, sayı: 1 (Ocak-Mart 1994), ss. 316] burada, bu kadarla yetiniyorum. Yalnız şu kadarını belirteyim ki, adı geçen vekâletin kapatılışına kadar, sadece 15 ay faaliyette bulunabilen bu kurul, bu süre içerisinde 15 eser yayımlayabil- mişti. Bu kurulun yayınladığı eserlerin ilki olan İslâm Tarihi’ni Atatürk’ün de okuduğunu yukarıda belirtmiştik. Ayrıca o, 1 Mart 1923’de TBMM’nin 1. Devre 4. Yasama Yılını açarken yatığı konuşmada Şer’iye vekâletinin son bir yıl içinde gerçekleştirdiği faaliyetleri değerlendirirken bu kapsamda söz konusu kurulun kuruluş amacını ve yapılan çalışmaları şöyle dile getirmişti:
"Efendiler, Şer’iye Vekâleti geçen sene zarfında biri Şûra-yı İfta, diğeri de Tetkikat ve Telifât-ı İslâmiye adı altında iki heyet vücuda getirmiştir (...). Tetkikat ve Telifât-ı islâmiye Heyetinin veza- ifi meyanında hikmet-i İslâmiyeyi Garp nazariyatı ilmiye ve felsefeleriyle mukayese ve akvâm-ı İs- lâmiyenin itikadî, İlmî, ihsaî, İktisadî hayatlarına ait şuûnâtı tetkik ve netayicini neşreylemek, zikre şayan ehemmiyeti haizdir. Tetkikat için bir kütüphane tesis edildi. İstanbul’dan, Avrupa’dan ve Mısır’dan bir kısım kitaplar celp olundu. Ehemmiyetli bir çok kitap da Avrupa ve Mısır’a sipariş edildi..." (Zabıt Ceridesi, 1. Dönem, 4. Yıl, c. 13, Açılış konuşması)
Sanıyorum bu cümleler bile Atatürk’ün ve ilk TBMM’nin dinî yayın konusuna atfettiği önemi ortaya koymaya kâfidir.
Cumhuriyet dönemine gelince, aynen Şer’iye Vekâletinde olduğu gibi Diyanet işleri Başkanlığı bünyesinde de benzer bir kurulun oluşturulmasına çaba harcanmıştır. Sonuçta, sürekli yayın faaliyetinde bulunacak bir kurul oluşturulamamışsa da, bilindiği gibi Cumhuriyetin daha ilk yıllarında Meclis, dinî yayıncılık alanında çok önemli bir karar aldı [Geniş bilgi için bkz.: Mehmet Bulut, "ilk Cumhuriyet Meclisinde Dinî Yayıncılık Hakkında Tarihi Bir Karar", Diyanet İlmi Dergi, c. 28, sayı: 1 (Ocak-Mart 1992), ss. 1 39149]. O günkü adıyla "Diyanet işleri Reisliği’nin 21 Şubat 1341/1925’de ikinci bütçesi müzakere edilirken TBMM, verilen bir önerge üzerine, devlet bütçesinden Diyanet işleri Reisliğine özel bir ödenek ayrılarak Kur’an tefsiri ve hadis tercümeleri yaptırılmasını kararlaştırdı.
Bu önergenin gerekçeleri sıralanırken Diyanet işleri Başkanlığı’nın asli görevlerinden birinin dinî yayın faaliyetinde bulunmak olduğu belirtilmiş, teşkilâtın bu işlevi yerine getirebilmesi için bünyesinde bir kurulun oluşturulması ve yayın faaliyeti için de bir ödeneğin, maddi bir kaynağın sağlanması gereği vurgulanmıştı.
Bu çabaların elbette birçok amacı vardır. Ben burada, Atatürk’ün okuduğu bir iki kitaba da tekrar atıfta bulunarak, sadece birisine temas etmek istiyorum.
TBMM’nin açıldığı daha ilk aylarda ve Cumhuriyetin başında Diyanet işleri Başkanlığı’nın hizmetleri çerçevesinde yayın konusu üzerinde titizlikle durulmasının en önemli nedenlerinden biri, Batı dünyasında İslâm aleyhtarı yayın faaliyetlerinin -ki, islâma saldırı niteliği taşıyan yayınlardan bir kısmı Türkçe’ye de çevrilerek basılmıştı- kesafet kazanmasıdır. Dönemin yetkililerine göre, yayın yoluyla İslâma yapılan bu saldırılara, İslâmî doğru anlatan eserlerle karşılık verilmeliydi. Başka bir ifadeyle, yayın yoluyla yapılan tahrifat ve tahribatın önüne ancak sağlam kaynaklara dayalı, ilmi usullerle yazılacak eserlerle geçilebilirdi. O halde İslâm, yapılacak ilmi çalışmalarla hem Batıya karşı müdafaa edilmeli, hem de Müslümanların, dinlerini çağın gerektirdiği bir düzeyde öğrenmeleri sağlanmalıydı.
Örnek verecek olursak, Atatürk’ün okuduklarından Kur’an tercümesi, Kazimireski’nin Fransızca olarak basılan tercümesinin Cemil Said tarafından yapılmış çevirişiydi ve hatalarla doluydu. Bu kitapla ilgili Diyanet İşleri Başkanlığı’na birçok şikâyetin geldiği, yukarıda belirttiğim bütçe müzakereleri sırasında ifade edilmişti. Kur’an’ın iyi bir meal ve tefsirinin yapılmasına olan ihtiyaç da bu bağlamda önemle vurgulanmıştı.
Atatürk’ün okuduğu kitaplar arasında HollandalI şarkiyatçı Dozy (1820-1883)’nin yukarıda adı geçen eserinin (879 tarihli Fransızca baskısı) de yer aldığını söylemiştik. Atatürk’ün titiz bir şekilde incelediği ve birçok cümle ve paragrafını işaretlediği bu kitap da Kur’an-ı Kerim ve Hz. Peygamber hakkında aşağılayıcı ifadeler ve iftiralarla doluydu. Abdullah Cevdet tarafından Ta- rih-i islâmiyyet adıyla Türkçe’ye de tercüme edilmişti. (Kahire, 1908) Söz konusu müzakere sırasında bir vekilin "..Maatteessüf o Dozy’ler, o Tarih-i İslâm mütercimleri bu [İslâmî] hakâyıka vakıf olamadılar ve olamazlar.." şeklindeki ifadesi (a.g., s.266) de gösterilen tepkiyi ortaya koymaktadır.
Özellikle geçen yüzyılın başından itibaren Dozy ve benzerlerinin İslâmî ve Müslümanları tezyif ve tahkir edici çalışmaları, başta Türkiye’de olmak üzere Müslümanların bir yerde silkinmelerine, yaygın ifadesiyle birazcık olsun "kendilerine gelmelerine" de vesile oldu. Kanaatimce, Osmanlı devletinin son döneminde Meşihata bağlı olarak Dârü’l-Hikmeti’l-islâmiye’nin kurulmasında, Büyük Millet Meclisi Hükümetlerinde (19201924) Şer’iye ve Evkaf Vekâleti bünyesinde Tetki- kat ve Telifât-ı islâmiye Heyeti adıyla bir heyet oluşturularak dinî yayın faaliyetine girişilmesinde ve nihayet Diyanet işleri Başkanlığının kuruluşunun hemen akabinde, bu teşkilâtın önemli görevlerinden birinin yayın faaliyeti olduğunun deklare edilmesinde ve fiili olarak da bu işe başlanılmasında biraz da Batılıların İslâm hakkında yaptıkları çoğu maksatlı yayın ve konuşmaları etkili olmuştur.
İLK TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ HÜKÜMETİNİN DİNİ YAYIN KONUSUNA BAKIŞI
Başkanlığını Atatürk’ün yaptığı ilk Türkiye Büyük Millet Meclisinde, hükümeti oluşturan bakanlıklardan biri olan Şer’iye ve Evkaf Vekâletinin 1922 yılı bütçesi 25 Ağustos 1922 tarihinde görüşülmüştü. Dönemin Şer’iye ve Evkaf Vekili Abdullah Azmi Efendi, bütçenin "Esbab-ı Mucibe Lâyihasını okurken, Vekâletin ve dolayısıyla ilk Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetinin, dini yayın konusuna verdiği önemi ve bu alandaki hedeflerini şöyle dile getirmişti:
"...T.B.M.M., Cihan-ı İslâm’ın pişvası olmak itibariyle Şer’iye Vekâleti bütün Müslümanların merci-i dinîsi olduğunu takdir ve bu noktaya bir ehemmiyet-i mahsusa atfetmektedir. İnkâr edilmez bir hakikattir ki, bugün icra-yı hadisat ile bütün cihanda azim buhranlar, mühim inkılâplar vücuda geldi. Medeniyet-i haziranın hayat-ı beşerde açtığı rahneler, halkın omuzlarına tahmil ettiği şedaid-i içtimaiye müthiş aksulameller husule getirdi. Her tarafta dinî, siyasî, İçtimaî, İktisadî teşettütler, ızdıraplar yüz gösterdi. Saha-i âlem büyük sarsıntılarla muavezenesini kaybederek ni- zamat-ı içtimaiye, inhidam buhranlarına maruz bulunuyor. İfrat ve tefrit cereyanları beşeriyet-i hazırayı meçhul ummanlara ve belki girdaplara sürüklüyor. Bu cereyanlardan memleketimizin de müteessir olduğunu söylemek mecburiyetindeyiz. Asr-ı âhiredeki cereyanlar maateessüf memleketimize de sirayet etmiş olduğundan esasat-ı di- niyeye karşı birtakım tereddüt ve şüpheler uyandırmış ve bu suretle ahlâk esasları, aile hisleri yavaş yavaş gevşemeye başlamıştır. Bütün sunuf-i halk arasında revabıt-ı diniye ve ictimaiyenin gevşemeye başladığı, dinî duyguların zayıfladığı ke- mâl-i teessüfle müşahede olunmaktadır. Bu halin devamı heyet-i içtimaiyemiz için de pek vahim neticeler tevlid edeceğinde şüphe yoktur. Bu buhran, bu tezebzüb-i içtimai asırlardan beri dalmış olduğu uykudan uyanmak azminde bulunan biz Müslümanlar için kemâl-i dikkatle takip olunarak kat’iyyen ihmal edilemeyecek bir hadise-i uz- madır. Bu buhranı, bu tezebzüb-i içtimaiyeyi izale edebilmek için ihtiyacat-ı insaniyenin her nev’i- ni meşrû bir surette tatmin ile hem ferdin, hem de cemiyetin saadet-i haliye ve istikbaliyesini, ta- bir-i diğerle, bütün beşeriyetin tekamülünü istihdaf eden Müslümanlık esaslarını iyi telkin etmemiz icap eder. Yapılacak telkinat ile, yazılacak dinî ve ahlâkî eserlerle, mevaiz ve irşadat ile Müslümanlık duygularını canlandırmak, kalblere arız olan şüphe ve tereddütleri ve bunun iras ettiği âlâmı yüreklerinden söküp çıkarmak, şûle-i ümidi parlatan ve bizi daima istikbale hazırlayan bekâ ve ebediyet fikirlerini en kuvvetli bir surette yaşatmak lâzımdır. Beşeriyetin saadetini istihdaf eden Müslümanlık esaslarını neşir ve telkin etmektedir ki, hem kendi milletimizi, hem de beşeriyeti bu buhran-ı itikadı ve tezebzüb-i içtimaiden kurtarabileceğiz.
"Binaenaleyh; ’ümmet-i vasat’ olmamız dolayısıyla mühteha-yı ifrad ve tefrit olan medeniyetlerin vasatında ahz-ı mevki eyleyen medeniyet-i islâmiyemizin yeni baştan inkişaf ve teâlisi, hakâ- yık-ı diniye ve maâli-i islâmiyenin neşir ve tamimi esbabını tezekkür ve tetkik; beşeriyetin yegâne medar-ı salahı olacağına iman ettiğimiz desatir-i fıtriye ve hikmet-i İslâmiyeyi tesbit ederek beşeriyetin arkasından koştuğu kemâle bir an evvel vü- sulünü temin etmek, ağraz ve amal-i beşeriyenin fevkinde olarak umum üzerinden hükmünü yürüten esasat-ı âdile ve kavânin-i fıtriye etrafında âlemi insaniyetin toplanmasına çalışmak, ümmetlerin en hayırlısı olmak üzere zuhure gelen bu ümmet-i muazzamaya bir vazife-i beşeriye ve insaniyedir."
"...Bu itibarla, yeryüzünde mevcut bulunan akvâm-ı İslâmiyenin ahval-i içtimaiye ve şuûnat-ı diniyelerini, âlem-i İslâm ve âlem-ı medeniyetteki ulûmu, mecari-i efkâr ve ihtisasatı, hayatın etvar ve netayicini takip ve tetkik etmek, tarih-i İslâmın şuûnatını, dahil olduğu safahat-ı diniye ve ictima- iyeyi tedvir etmek, Müslümanların terbiye-yi dini- yesinin, mezâyây-ı islâmiyenin inkişafına çalışmak, elhasıl hakâik-i diniye ve maâli-yi İslâmiyenin neşir ve tamimiyle islâmiyetin ulviyetini ve bilcümle ihtiyacatı beşeriyeyi kâfil bir kanun-i fıtrî olduğunu herkese tanıttırmak için lâzım gelen tet- kikat, telifat ve neşriyatı temin eylemek Şer’iye vekâletinin en feyiz-nak bir vazifesidir" (Zabıt Ceridesi,
Dönem : 1 Yıl : 3, C. 22, ss. 340 - 342 (25 Ağustos 1338 /
1922)