Makale

Tespih

Tespih

Mustafa Bektaşoğlu

...Tespih sanatı, Peygamberimizin tespihle ilgili takriri sünnetine uyularak haşlanmış ve zamanla gelişmiştir. Özellikle Osmanlılar döneminde daha da gelişerek 19. yüzyılda doruk noktasına ulaşmıştır.

Birçok dinlerde yalnızca bir zikir vasıtası olan tespih, Müslüman Türklerde ayrıca bir güzel sanat dalı olarak karşımıza çıkmaktadır. Türkler yalnız tespihleri değil, inanç dünyasının bütün yapı, araç ve gereçlerini bediî zevkleri ile bezemiş, bu sayede de sanat dünyasına fevkalâde güzel, hünerli ve zevkli eserler sunmuşlardır.
Tespihin Budizmle doğduğu ve yayıldığı kabul edilir. Budist dünyada tespihler 108, Katoliklerde 150 tanelidir. Avrupa dillerinde de tespih sözcüğünün Latince rosarium (İngilizce rosary) gül bahçesi’nden geldiği düşünülmektedir. İngilizce prayer (dua) sözcüğü biddan (dilemek) kökünden gelirken, bead (boncuk) sözcüğü de aynı kökten gelmektedir. (Emiroğlu, Kudret, Gündelik Hayatımızın Tarihi, 57, Dost Kitabevi Yay., Ankara-2002.)
Dini bir terim olarak tespih; "Allah Teâlâ’yı tenzih etmek, yani en kutsi zatını inanç, söz ve amel bakımından layık olmayan her türlü kusurlardan uzak tutmaktır." (Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, 1/301.)
Tespih, "Sübhanallah" kelimesini söyleyerek Allah’a tazim etmektir. Bu itibarla, sayı ile ibadet sözlerini tekrar etmek için Hristiyan ve Müslü- manlar tarafından kullanılır. Kur’an-ı Kerim’de bir kulluk vazifesi olarak "tespih" sık sık hatırlatılmaktadır. Aslında Allah’ı tespih ve zikir eden sadece insanlar değildir. Bütün mahlukat, melekler O’nu gece gündüz tespih eder. Kur’an’da kâinattaki bütün varlıkların Allah’a hamd, tespih ve ibadet ettikleri ısrarla belirtilmektedir. (Hadid, 1; ls- ra, 44.) Bütün bu ibadetler bir nevi tespihtir. Namazlardan sonra 33’er defa "Sübhanallah, Elhamdülillah, Allahüekber" şeklindeki tespih gelenekleşmiş, bunların sayısını unutmamak için ipe dizilmiş tanelerine de "tespih" adı verilmiştir.
İslâm âlimleri de tespihi kullanmışlardır. Cü- neyd-i Bağdâdî tespih hakkında: "Beni Allah Te- âlâ’ya yaklaştıran bu nesneyi terk edemem" buyurarak, ölüm döşeğinde dahi tespihi elinden bırakmamıştır.
Rasûlullah (s.a.s.) yanında oturanlara; "sizden birinizin bin sevap kazanmaya gücü yetmez mi?" buyurdu. Bunun üzerine yanında oturanlardan biri Rasul-i Ekrem’e; “herhangi biriniz bin sevabı nasıl kazanacak?" diye sordu. Rasul-i Ekrem: "Herhangi biriniz yüz kere "sübhanallah (Allah’ı tenzih ederim) der, kendisine (bu sebeple) bin sevap yazılır ve bin günahı kaldırılır" buyurdu. (Sünen-i Tirmi- zi Tere., 6/78, Dua, bab: 59, hadis no: 3692; Buhari, Tecrid, 12/352, hadis no: 2159.)
Ebu Hüreyre (r.a.)’den Nebi (s.a.s.)’nin şöyle buyurduğu rivayet olunmuştur: "İki kelime (iki cümle) vardır ki, onlar Rahman (olan Allah)’a sevgili, dile hafif, mizanda da ağırdır. (Bu mübarek cümleler): "Sübhanallah ve bihamdihi sübhanalla- hi’l-azim"dir ki, Allah’ı tespih ve hamd ederim. Yine büyük olan Allah’ı tekrar tespih ederim" demektir. (Buhari, Tecrid, 12/429, hadis no: 2189.)
Başka bir hadiste: "Size tespih, tehlil, takdis, tekbir çekmenizi tavsiye ederim. Bunları parmaklarla sayın. Zira parmaklar (Kıyamet günü nelerde kullanıldıklarından) suale maruz kalacaklar ve ko- nuşturulacaklardır." Buyrulmaktadır. (Canan, Prof. Dr. İbrahim, Kütüb-i Sitte, 7/121, Akçağ Yay., Ankara-1988.)
Bu hadiste, tesbihatın sayımında parmakları kullanmanın önemine dikkat çekilmektedir. Zira Rasulullah (s.a.s.) parmakların sorumluluğunu, konuşturulacağım belirterek, sayının onlarla yapılmasını istemiştir. Tesbihatın sayımı parmakla yapılabiliyor, karıştırmadan, eksik veya fazla sayımdan emin olunabiliyorsa efdal olanı parmağı kullanmaktır. Ama bundan endişe eden kimse tespih gibi başka bir şey kullanır. (Kütüb-i Sitte, 7/122.)
İşte tespihin başlangıcı ve tespih sanatı, Peygamberimizin tespihle ilgili takriri sünnetine uyularak başlanmış ve zamanla gelişmiştir. Özellikle OsmanlIlar döneminde daha da gelişerek 19. yüzyılda doruk noktasına ulaşmıştır.
Sanat eseri olarak tespih; nadir ve güzel taşlardan veya rengi ve kokusu güzel ağaçlardan yapılmış ortası delik ufak toparlakların bir ipliğe dizilerek unsurların birleştirilmesi suretiyle yapılan dizgidir. (Arseven, Celâl Esad, Sanat Ansikl., 4/1973, MEB. Yay., istanbul-1983.)
Hiç tereddüt etmeden ve övünerek söyleyebiliriz ki, İslam dünyasının en güzel tespihleri İstanbul’da yapılmıştır. Buradan imparatorluğun her tarafına ve özellikle her sene hac mevsiminde Kâbe’ye gönderilmiştir. Müslüman dünyasında hemen her yerde, örneğin Semerkant, Buhara ve İran’da da tespih işçiliği gelişmişse de bunlar daha çok kullandıkları maddeler yönünden ün yapmışlardır.
Yazık ki bu çok değerli Türk el sanatı 1920’ler- den sonra kaybolmaya yüz tutmuştur. Günümüzde İstanbul’da Çarşı içinde, Ankara’da ve diğer birkaç şehirde çalışan ustalar, birkaç amatör sanatkârdan başka pek kimse kalmamıştır. Halbuki çok yakın denilecek bir geçmişte, 19. yüzyılın sonlarında Kapalıçarşı çevresinde 300’den fazla tespih tezgâhının çalıştığı bilinmektedir.
Tespihçilikte kullanılan özel torna, pek eski tarihlerden beri kullanılan ve kemane ile çalıştırılan ilkel torna aletlerinin değişik bir şekliydi. Türk tes- pihçi ustaları bu çok ilkel tornalarda en büyük ustalıklarını göstermişler ve dünyanın en zarif tespihlerini yapmışlardır. Bu tornalarda ayrıca sigara ağızlıkları, kolyeler, kehribar veya mercandan çubuk ya da nargile marpuç ağızlıkları yapılmıştır.
Tespihçilik, büyük dikkat ve çok ustalık isteyen bir sanattır. Tespihler çeşitli parçalardan yapılmıştır. Değişik isim ve fonksiyonları olan bu parçaların yapılışında, tespihçi ustasının mahareti ve sanatı belirir. Bu parçaları sırası ile tanıyalım:
Tane’ler; ibadette aslında 99’luk tespihler kullanılırsa da taşıma zorluğu ve fazla yer tuttuğu düşünülerek 33’lük tespihlere daha çok rağbet edilmiştir. Eskiden tekke, dergâh, ibadethanelerde, dervişlerin zikir için kullandıkları 500 hatta 1000 taneli tespihler de vardır. Bunlar bazen sandukalar üzerine konurdu.
Taneler, değişik şekillerde yapılmıştır. Tam toparlak (kürevi), yassıca toparlak, beyzî, yarım bey- zî, yumurta, şalgamî, armudî, servi, üstüvane gibi. Taneleri çok küçük olanlara kadın tespihi denir. Taneler üzerinde bazen kalem oyması motifler vardır.
Her 33 tanede bir konmuş bulunan ve tane dizisinin dışına doğru sarkan çeşitli şekillerde, bazen üzerinde hareketli halkalar da bulunan iki adet nişane vardır. Bunlara durak da denir. 33’lü tespihlerde nişane yoktur. Sadece pul denilen küçük, yassı, mercimeğe benzer iki parça vardır. Gerek 33 gerekse 99’lu tespihlerde imameden itibaren her iki tarafta 7. taneden, bazen 5. den sonra konan pullar, duaların sayısını tespit etmeye yarar.
Böylece dizilmiş olan tane, nişane ve pullar iki uç halinde bir araya gelerek iplikler imame’den geçirilir. İmame, tespihçi ustasının sanat gücünü gösteren en önemli parçalardan biridir. Genellikle 3-6 santim boyunda çok zarif olarak yapılmış bir parçadır. Türk ustalarının yaptıkları imameler dünyada en güzel olanlarıdır.
Bazen (özellikle sert maddelerden yapılanlarda) imamenin alt ucuna yakın boğum üzerinde torna sırasında yapılmış hareketli bir halka da bulunur.
Klâsik ağaç tespihlerde imameden sonra ipekten örülmüş bir püskül ya da 820 cm. boyunda bükme veya çerkez kaytanı şeklinde örülmüş bir kordon kamçı vardır. Tespihçi- ler tarafından bu kordon üzerine küçük taneler veya kendilerini belirten şekilde torna edilmiş küçük parçalar dizilmiştir. Kordon’un en üst ucuna yine tespihçi ustasının zevkine göre yapılmış bir parça bulunur. Bazen üzerinde hareketli halkalar da olan bu parçaya tepelik veya hatime adı verilir. Tepeliğin en üst ucuna çivi adı verilen bir parça girer. Kordonun ucu çiviye bağlanarak tepeliğe sıkıştırılır. Çivi hem tespihin dizilmesini tamamlar hem de tepelik parçasının en üst şekline kalıplanır.
Türk sanatkârlarının yapmış oldukları tespihleri kullandıkları maddelere göre şöyle sınıflandırmak mümkündür:
Mücevher tespihler
Bunlar, taneleri çok değerli taşlardan yapılmış nişane ve imameleri yine çok değerli taşlarla bezenmiş tespihlerdir. Tespihçilik sanatından fazla mücevher değerleri çok yüksektir. Bunların yapımında elmas, zümrüt, yakut, zebercet, şebçerağ, firuze, lâcivert(lâcivert, esasında taşın ismidir. Sonraları renk olarak yayılmıştır), altın kullanılmıştır. Zamanın padişahları, sadrazam veya büyük zenginlerine ait olan bu çok değerli tespihlerden maalesef sadece hikâyeleri intikal etmiştir. Bunlar arasında Sokullu Mehmet Paşa’nın tamamı elmastan yapılmış ve bir rivayete göre 99’lu, bir başka deyişe göre de 33’lü olan meşhur tespih yangından kurtarılamamıştır.
Yine Üçüncü Selim’in zümrüt ve incilerden yapılmış 99’luk tespihi bilinmektedir. Zümrüde benzeyen fakat daha açık renkli ve daha saydam olan zebercet, Osmanlı Türklerince çok sevilirdi.
Murassa tespihler
Bunlar genellikle yarı kıymetli taşlardan yapılmıştır. imame, nişane ve tepelikleri altın ya da gümüşten olup, üzerleri elmas, zümrüt, yakut, firuze vesaire gibi kıymetli taşlarla bezenmiş tespihlerdir. Bunlardan zamanımızda bazı koleksiyonlarda örnekleri mevcuttur.
Madeni (yarı kıymetli taşlar) veya hayvani kökenli tespihler
Koleksiyonlarda en çok bu tespihlere rastlanır. Sert olan taşlar çarkta traş edilerek ve elmas tozu ile perdahlanarak yapılmıştır. Daha yumuşak olanlar tespihçi tornalarında çekilmiştir.
Akik cinsleri; kırmızı veya akik, damarlı akik veya mühre taşı, alaca akik, yeşime benzeyen donuk akik, sırmanı akik, kan taşı, Mısır necefi.
Şahmaksut; sarı ve filizi olur. Yeşili değerlidir.
Şiraz taşı; beyaz üzerine mavi menevişlidir.
Yeşim; yağmur taşı veya sevda taşı da denir.
Necef; genellikle fasetalı taneler şeklinde işlenir. Dokunulduğu zaman soğuktur.
Lüle taşı veya Eskişehir taşı; yumuşak ve beyazdır. Kullandıkça sararır.
Yüzsürü; siyah Erzurum Oltu taşı üzerine gümüş savat yapılmıştır.
Kehribar cinsleri; limonî, sarı, buzlu, siyah, kırmızı Hond kehribarı, kedi gözü, sıkma kehribar.
Bağa; deniz kaplumbağası kabuğu.
Mercan; kırmızı ve beyaz renkleri vardır. Koyu kırmızı rengi makbuldür.
Fildişi; Hindistan fildişi hafif sarımsıdır. Afrika fillerinin dişi ise süt beyazdır ve çok değerlidir.
Zegerdan; Gergedan boynuzundan yapılan bu tespih çok değerlidir.
Som; Deniz Fili veya Mors denilen balığın dişinden yapılmıştır. "Naka" da denir.
Sedef; işçiliği çok güç bir tespihtir. İri taneli olanları daha değerlidir.
Amber; Kaşalot balığının bağırsağından çıkan bu madde çok güzel kokuludur. Siyah ve beyaz şekilleri vardır. Günümüzde bakalit ve çeşitli plastik maddelerden yapılan tespihler değerli sayılmazlar.
Ağaç ve meyvelerden yapılan tespihler
Türk ustaları yerli ve yabancı ağaçlarla bunların bazılarının meyvelerini tespih yapımında büyük ustalıkla kullanmışlardır. Aslında en kıymetli tespihler de bunlardır. Sert ağaçtan olanları makbuldür.
Pelesent, Abanoz, Düvidarî, Yılanağacı, Kanağacı, Afrormazia, Gülağacı, Ödağacı (güzel kokuludur), maverz (zeytuni renkte ve güzel kokuludur), zeytinağacı (Kudüs zeytini makbuldür), Kelenbenk, Nebik (sakızağacı), Yerli gül fidanı ve kökü, Demirhindi, Ardıç (kokuludur), Günlük ve başkaları gibi ağaçlar kullanılmıştır.
Çok aranan tespihlerden biri de Kuka’dır. Esasında üç cinsi vardır. Hakiki kuka tespih düz renktedir ve çok iyi cila alır. Benekli kuka ve sır- çalı kuka denen diğer iki cins ise Hindistan cevizi ağacının kökünden yapılır.
Genellikle bir tespihin işçilik değerini, bir başka deyişle bunu yapan ustanın maharetini gösteren hususlar şunlardır:
a) Taneler gerek enleri gerekse boyları itibariyle tam eşit olmalıdır.
b) Tanelerin şekilleri hep aynı olmalıdır.
c) Tanelerin enine ve özellikle boyuna eksenlerinde kaçıklık bulunmamalıdır.
d) Delikler ve ortalarındaki kanal mümkün olduğu kadar ince olmalıdır. 19. yüzyılda büyük ustalar tarafından tek kat ibrişime dizilecek incelikte taneler yapılmıştır. Ancak bunun bir mahzuru da, ibrişimin kolaylıkla koparak bu değerli tespihlerin ziyan olmalarıdır.
Nişaneler, imame, tepelik zarif ve ince hatlarla yapılmış olmalıdır. Bunların ucunda tornanın punto izleri bulunmamalıdır. Bu parçaların torna edilişi sırasında yine parçadan çıkarılarak meydana getirilen hareketli halkalar tespihçi ustasının değerini gösteren işaretlerden biridir.
(Gorbon, Prof. Dr. Bediî, Türk Tespihçilik Sanatı, Türki- yemiz, sayı: 31, sayfa: 1-6, Haziran-1980.)
Erzurumlu Mehmet Efendi: "Bir sene zarfında ancak bir 99’luk tespih yaparım, yüz altına satarım" demiştir. Tespihlerin ilk 33’üne "Sübhanallah", ikinci 33’üne "Elhamdülillah", üçüncüsüne de "Allahüekber" yazılı ve duraklarına, imamesine de ara duaları kazınırdı. Bu oldukça ince bir sanat ise de, siyah kehrüba (Erzurum taşı) nispeten yumuşak bir madde olduğundan böyle bir tespih bir senede ancak yapılabilir. Yeşim gibi sert bir taş ise, ancak on senede meydana gelebilir. (Büngül, Nurettin Rüştü, Eski Eserler Ansikl. 2/90, Tercüman 1 001 Temel Eser. )
Makalemizi, tespihi bir başka açıdan değerlendiren İtalyan bilim adamlarının biyolojik ve psikolojik tahlilleriyle noktalıyorum.
İtalyan bilim adamları; tespih çekip dua etmenin kalp ve akciğeri kuvvetlendirdiğini söylemektedirler. ibadetin eşit ve dengeli bir şekilde nefes vermeyi sağladığını ve bunun kan dolaşımı için mükemmel bir egzersiz olduğunu belirten İtalyan bilim adamları, 23 sağlıklı kişi ile bu konuda test yapmışlardır. Ezbere okunan duada, nefes alma frekansının dakikada altıya indiğini tespit eden Pavia Üniversitesi’nden Dr. Luciano Bernardi, bu değerin kalp atışları ve sinir sistemi ile çok iyi uyum gösterdiğini vurgulamıştır. Uzmanlar, dikkat yeteneği ve iç barışı koruyan dua etmenin, hayatın kalitesini artırdığına da dikkat çekmişlerdir. (Tespih çekip Dua Etmek Kalbe Doping, Akşam, 25 Aralık 2001.)