Makale

Geleneksel Sanatlarımız

Geleneksel Sanatlarımız

Yrd. Doç. Dr. Savaş Çevik
Haliç Üniv. Güzel Sanatlar Fak.

Her milletin, tarihin uzun zaman sürecinde oluşturduğu ve devamlı kullandığı sanatlarına o milletin geleneksel sanatları demek gerekiyor. Bunların arasında mimarlık, resim ve müzik gibi genel yapı itibarıyla benzerlik gösteren sanatlar evrensel bir niteliktedirler. Ancak bu sanatların işlenişinde ve temalarında yine millî değerleri taşımaları nedeniyle birbirlerinden farklılıklar gösterir.
Bu ortak sanatların dışında, tamamen bir millete mahsus sanatlardan da bahsedebiliriz. Bizim milletimizin de böyle geleneksel ve millî sanatları mevcuttur. Hat, tezhip, minyatür, cilt, çini, ebru, katı’, oyma ve kakma sanatları, sedef, kündekâri vb. sanatlar ‘Geleneksel Sanatlar’ olarak isimlendirilmektedir. Dünyanın değişik ülkelerinde yine bizdeki bu sanatlara benzer, kendilerine özgü geleneksel sanatları da mevcuttur. Fakat yapı taşları, konuları ve teknik özellikleri birbirlerinden oldukça farklılıklar gösterir.
Bir hat sanatından söz edersek, diğer milletlerin yazı sanatları ile aralarında gerek somut-maddî değerler, gerekse soyut-manevi değerler açısından belirgin farkları görebiliriz. Yazı sistemlerinin farklı oluşu ilk belirgin ayırımı ortaya koyar. Harf yapılarının geometrik veya organik oluşu, kelime oluşmasındaki kurallar, satıra dizilişindeki kompozisyon kaideleri, okuma yönü, yazı araçları ve mürekkepler tamamen farklıdır. Doğal malzemeler olan kamış kalemler ve el yapımı is mürekkepleri ile yine elde terbiye edilmiş aharlanmış kâğıtların kullanılması, diğer yazı sanatlarından farklılıklarıdır. Sanatların oluşmasında, o sanatın bulunduğu coğrafyada, mevcut topluma olan mesajı ve algılanması da oldukça önem taşımaktadır. Farklı kültürlerin sanatları, farklı yaklaşımı ve teknik şartları da beraberinde getirir. Sanat, sanatçısının elinde, bulunduğu toplumun kültür değerleriyle yoğrularak, benzeri olan diğer milletlerdeki sanatlardan ayrılır. Ulaştığı kitle ve mesajı, ortaya çıkışındaki amaç ve en önemlisi de toplumun sanattan beklentileri de oldukça farklıdır. Dinî ve ladinî konuların işlenişindeki üslup dahi birbirlerinden ne kadar farklı olduğunu ortaya koyar.
Yeryüzündeki bütün kültürlerdeki yazı sanatı, bizde ‘Hat Sanatı’ olarak çok farklı ve sanatsal değerleriyle de bir üst konuma taşınmış durumdadır. Hat sanatı gibi, hiçbir yazı sanatı bizdeki kadar geniş bir kullanım alanına sahip değildir. Mimarinin iç ve dış mekânlarında, çeşmelerde, han-hamam ve imarette, konutlarda, kitap ve kullanım araçlarında oldukça yaygın olarak yer almıştır. Bu sanatları icra eden sanatçıların yetiştirilmesinde dahi görülen farklılık, hat sanatının dünya kaligrafisine göre çok daha farklı bir konumda olduğunu kanıtlar.
Yine medeniyetimizin önemli bir sanat kolu olan tezhip sanatında da benzer özelliklere rastlıyoruz. Kitap sanatları olarak gelişen bu sanat, yüzyıllar boyu el yazması kitapların sayfalarını süslemiş, altının en saf biçimiyle kullanılmasından doğan güzelliği, seyredenleri etkilemiştir. Genellikle hat sanatı ile birlikte kullanılmış ve onu değerlendirmek suretiyle gelişmiştir. Uzun yıllar bir kitap sanatı olarak, el yazması kitapların, başta mushaflar olmak üzere süslenmesinde yaygınlığını korumuştur. Kitapların baş sayfalarında ve mushafların serlevha denen ilk sayfalarında yoğun bir tezhip ile karşılaşıyoruz. Ferman, berat ve diğer el yazması kitaplarda da kullanılmakla birlikte, gündelik hayatta yer alan araç gereçlerde de zaman zaman tezhip motifleri kullanılmıştır. Yine tezhibin bir bakıma daha büyük boyutlu biçimi olan kalemişi sanatı da başta dinî yapılar olmak üzere her türlü mekânda kullanılmıştır. Son iki yüzyılda yalnızca kitap sanatları olarak değil, hat ve birlikte bağımsız levha biçimindeki eserlerde de tezhip sanatı yerini almıştır. Dahası, son yarım asır, tezhip sanatının hat sanatından bağımsız olarak da kullanılması dikkati çekmektedir. Günümüzde yetişen sanatçılar elinde artık tezhip, bağımsız bir sanat dalı olarak gelişimini sürdürmektedir. Kelime anlamı itibariyle altınlamak, altınla süslemek anlamına gelmektedir. Dolayısıyla tezhip sanatında altın bolca kullanılır. Varak şeklindeki ince altın yaprakları önce elde arap zamkıyla iyice ezilip mürekkep hâline getirildikten sonra da fırça ile kâğıt üzerine sürülür ve kuruduktan sonra da istenirse mühre yardımıyla parlatılır. Günümüzde müzehhipler aynı geleneksel yöntemlerle çalışmalarını sürdürmektedirler.
Kitap sanatlarından minyatür sanatı da, hat sanatının yanında kitaplarda belge mahiyetinde yüzyıllar boyu yer almıştır. Her türlü kitabın tarihî olaylarını resimsel bir biçimde vurgulamak için kullanılmıştır. Minyatürlerde de yine tezhip sanatında kullanılan altın yer almaktadır. Tezhipten ayrı bir sanat olarak ele alınmış ve gelişimini sürdürmüştür. Bugün de klasik eğitimle yeni kuşak minyatür sanatçıları yetişmektedir. Minyatür de tezhip gibi son asırda kitap sanatlarından bağımsız olarak gelişmektedir. Başlı başına bir plastik sanat olarak ilerlemektedir. Konuları da çağın gerektirdiği biçimde ortaya çıkmakta, resim sanatı ile iletişim kurarak, klasik minyatür geleneğinden farklı versiyonlarla, tamamen farklı bir sanat dalı olma yolunda gelişmektedir.
Kitap sanatlarından olan önemli bir sanat da cilt ve ebru sanatıdır. Klasik cilt günümüzde de fonksiyonunu devam ettirmektedir. Cilt sanatını, kitap sanatından farklı ve bağımsız düşünme imkânı yoktur. Ebru ise kitap sanatlarının bir yardımcı dalıdır. Yan kâğıdı olarak kullanılmıştır. Sonraları farklı amaçlarla da kullanıldığı olmuş, yazı levhalarının etrafında paspartu olarak, gubur ve çeşitli malzeme kutularının üzerinde süsleyici zemin olarak, bazen de kitap-defter kapağı olarak ve pano şeklinde farklı kullanım alanlarına sahip olmuştur. Artık bugün ebru da tıpkı tezhip ve minyatür gibi bağımsız bir sanat olarak sanat dünyasındaki yerini almış bulunuyor. Öyle ki, resim sanatı ile de ilişkilendirilerek, çok çarpıcı tekniklerle, günümüz plastik sanatlarının önemli bir bölümünü oluşturmaktadır.
Diğer geleneksel sanatlarımızın, teknik şartlarına bağlı olarak kullanım sahalarını genişlettiklerini veya farklı kulanım alanlarına kaydıklarını görüyoruz. Bu sanatın tabii seyri içerisinde düşünülmesi gereken bir durumdur. Yaşama biçimleri, sosyal aktiviteler, teknolojik gelişmeler, malzemenin çeşitlenmesi ile insan-mekân kavramlarının gelişerek değişime uğraması ister istemez klasik sanatların da bu ortamda biçim almasını gerektirmiştir.
Klasik sanatlarımız, eğitimleriyle bu değişen dünyada yerini korumaya devam etmektedir. Hem klasik-geleneksel üslup ve malzemeleriyle hem de çağın gerektirdiği değişikliğe uyum sağlayan üslup ve teknoloji farklılıklarıyla iki ayrı yolda gelişmektedir. Gurur verici ve sevindirici başka bir hususu daha belirtmeliyiz. Tarihî süreci içerisinde, bu klasik sanatlarımızın oluşumuna ve gelişimine liderlik yapmış olan ülkemiz, bugün de bu konumunu koruyarak, diğer ülkelere, özellikle İslam ülkelerine eğitici vasfıyla önderliğini sürdürmektedir.