Makale

Ailede İletişimin Şifresi: “Biz” Dili

Ailede İletişimin Şifresi: “Biz” Dili

Salih Aybey
Aydın İl Müftülüğü Murakıbı

İletişim, en genel ve yalın tanımıyla “duygu, düşünce, bilgi, haber ve becerilerin paylaşılması; başka bir deyişle bireyler arasında duyguda, düşüncede ve tutumda ortak bir payda yaratılması süreci (Seda sever, “Dil ve İletişim” AÜEBFD, S. 31, 1998, s. 51.) olarak tanımlanmaktadır. Tüm canlılar ve insanlar arasında yüzyıllardan beri süregelen temel bir olgu olduğu realitesinden hareketle iletişim, hem bireysel hem de kurumsal düzeyde toplumsal yaşamın temel ve vazgeçilmez bir özelliğidir. (Nevzat Tarhan, Son Sığınak Aile, Nesil Yay., 15. Baskı, İstanbul 2011, s. 53.) İletişim kurmadan, derdimizi anlatmadan yaşamımızı sürdürmemiz mümkün değildir. Zaten yaşam da, başlı başına iletişim faaliyetlerini kapsamaktadır.
İletişimin önemli unsuru olan “dil” kavramı ise, sözlükte birçok anlama gelmekle birlikte “Bir insan topluluğuna özgü olan, o topluluktaki bireylerin duygu ve düşüncelerini anlatmak ve birbirleriyle iletişim kurmak için kullandıkları sesli ve kimi zaman da yazılı göstergeler dizgesi” (Büyük Larousse, Gelişim Yayınları, C. 4, 1986, s. 641.) olarak tanımlanmaktadır. Demek ki dil, insanlar arasında iletişim kurmaya yarayan bir araç olarak da ifade edilebilir.
Görülüyor ki, dil ve iletişim birbirini tamamlayan iki unsurdur. Dil ifade eder; iletişim anlatır. Dil yaşatır; iletişim aktarır. Üzüntümüzü, neşemizi, müjdelerimizi, geçmişimizi dil olmadan aktaramayız. Anlatacaklarımızı dil sayesinde gerçekleştirirken farkında olmadan iletişim de kurmuş oluruz. Bu çift yönlü etkileşim, beşikten mezara kadar hep bizimledir ve bizim için hava kadar hayati bir ihtiyaçtır. (Doğan Aksan, Her Yönüyle Dil, TDK Yay., 2000, s .44.)
İletişim için, dilin nasıl bir öneme sahip olduğu konusunda Konfüçyüs’ün söyledikleri bizim için çok manidardır. Konfüçyüs’e sorarlar:
- Bir ülkenin yönetimi size verilseydi ilk olarak değişime nereden başlardınız?
Büyük düşünür şöyle cevap verir bu soruya:
- Hiç kuşkusuz dili gözden geçirmekle işe başlardım. Çünkü dil kusurlu olursa, kelimeler düşünceleri iyi anlatamaz. Düşünceler iyi anlatılmazsa, yapılması gerekenler doğru yapılamaz. Görevler gereği gibi yapılmazsa töre ve kültür bozulur. Töre ve kültür bozulursa, adalet yanlış yola sapar. Adalet yoldan çıkarsa şaşkınlık içine düşen halk, ne yapacağını, işin nereye varacağını bilemez. İşte bunun içindir ki hiçbir şey dil kadar önemli değildir.
Bu kadar önemli olan “dil” Heidegger’e göre “Varlığın evidir. İnsan varlığın evinde iskân eder. Düşünce üretenler ve kelimelerle (bir şeyler) üretenler, bu evin muhafızları olan kişilerdir.” Yani diline hâkim olduğu sürece insanoğlu, nerede olursa olsun huzur içersinde yaşar. Aksi takdirde insanoğlu varlığın evinde huzursuz olacaktır.
Buradan hareketle bireyin gelişiminde ve eğitiminde önemli bir işleve sahip olduğu vurgulanan ailede de, dil ve iletişimin çok önemli bir yeri vardır. İyi bir dille kurulan iletişim, aile üyelerinin karşılıklı olarak birbirlerini, düşüncelerini ve duygularını anlamalarını sağlar. Böylece ailede kişilerin birbirlerini daha iyi tanımalarına, kaynakların kullanımında beraberliğin sağlanmasına, davranışlarda koordinasyona, kişilerin kendilerine ve diğer kişilere saygı duymalarına; en önemlisi de çocukların gelişmesi için uygun bir ortamın oluşmasına neden olur. (İbrahim Dönmezer, Ailede İletişim ve Etkileşim, Sistem Yayıncılık, İstanbul 1999, s. 36-37.) Bu nedenle aile bireyleri arasında, özellikle anne-baba ile çocuklar arasında işbirliği, yardımlaşma ve paylaşma davranışlarına yol açan etkili bir iletişim dilinin kurulması çok önemlidir. (Kemal Gökcan, Ailede İletişim, httn://www.sosvalhizmetuzmani.ore/ailedeiletisimler.htm. (17.08.2013).
Eşler ya da aile fertleri arasındaki iletişimde yanlış kullanılan dil, ilişkiyi kötü bir hâle sürükleyeceğinden, aile içi ve eşler arası iletişim dilinin sağlıklı olması, ilişkinin niteliğine de yansır. Denilebilir ki, aile içi iletişimde kullanılacak uygun bir dil, sağlıklı aile kurmak için önemli bir keyfiyettir. Ortak nokta bulamayan ve iletişimde problem yaşayan ailelerde ömür boyu süren gerginlikler yaşanabilmektedir. Bu anlamda aile ilişkileri birey-biz algısına dengeli bir yol tutturmayla başlanabilecek ve başarılabilecek bir ilişki olmalıdır.
Bir toplumun, ülkenin, çocuklarının geleceği tamamen aile huzuruna ve aile yapısına bağlıdır. Toplumda aile, insanın kalbi konumundadır. Ailede yaşanan ve yaşanabilecek tüm problemlerin ortak çözümünde aile içi iletişimi kuvvetlendirmek ve iletişim dili olarak da “biz” dilini kullanmak etkili bir rol oynayacaktır. Bu sebeple gerek eşler birbirleriyle gerekse çocuklarla iletişim kurduklarında “sen” ve ben” iletileri yerine “biz” iletileri göndermeleri en uygun iletişim dili olacaktır.
Ailede “biz” olabilmenin birkaç kuralı vardır. Bunlardan biri mutlaka iyi niyetli olmaktır. Sorunlara; “Bu senin sorunun, beni değil seni ilgilendirir.” şeklinde yaklaşan aile bireyi asla “biz”in bir üyesi olamayacaktır. “Bir elin nesi var, iki elin sesi var.” atasözü, yeterince anlaşıldığında, sanırım aile bireylerini tetiklemeye yetecektir.
Diğer bir kuralı ise, ben ve sen yerine "biz" diyebilmek için öncelikle günlük giysilerimizden sıyrılmalıyız. Kişiliğimize yerleşen egolar (bencillikler) bizi yavaşlatan ya da anlaşılmamızı zorlaştıran yüklerdir; atılmalıdır.
Burada yeri gelmişken “sen”, “ben” ve “biz” anlayışının temellerine de kısaca temas etmek faydalı olacaktır.
“Sen” anlayışının temelinde sorumluluk almayıp, suçu karşıdakine atma duygusu yatar. Bu anlayış içinde olan kişi kendi yemesinden, içmesinden, sağlığından, günlük yaşamında yapması gereken işlerden, ilişkilerinden, verdiği sözlerden sorumluluk almaz. Sorumluluk hep başkasındadır.
“Ben” anlayışının temelinde ise, diğerlerine güvenmeme, onların aciz olduğunu düşünme, onları denetleme duygusu yatar. “Ben bilirim, bana sormadan bir şey yapmayın, düşünmeyin, planlamayın” gibi sözler bu anlayışın en belirgin ifadeleridir. Bu iki yaklaşımda hem toplumda hem de ailede bireyler arasında problemlerin ve huzursuzluğun kaynakları arasındadır.
Oysa “biz” bilinci içerisinde olan bireyler paylaşmayı, dayanışmayı, insanlarla olumlu ilişkiler kurabilmeyi başarmış kişilerdir. İfade edilen bu üç dili özetlemek gerekirse, Sen dili, zorundalık ve eleştiri algısı uyandırır ve kişi bu yaklaşımdan mutlu olmaz. Ben dili, ben yaparım sen yapamazsın gibi bencil bir algı uyandırır, kişi motive olamaz. Biz dili ise, senin yanındayız gibi birlik ve bütünlük algısı uyandırır, kişiye kuvvet verir; neticede kişiyi mutlu kılar.
Aslında ailede eşler, birbirini tamamlayan iki yarım parçadır. Tıpkı bir çift ayakkabı gibi. Bir çift ayakkabının her biri birbirine eşittir ama birbirinin yerini tutamaz, biri olmadan diğeri bir işe yaramaz. Birlikte olduğu zaman giyene mutluluk verir. Huzurlu bir aile için de “biz” olma zorunluluğu vardır. Bizim arabamız, bizim evimiz, bizim planımız... gibi. Bu her şeyi daha kolay hâle getirecektir. Ancak ailede “biz” yerine “ben” ve “sen” ifadeleri çokça kullanılırsa, istenilen o mutlu yuva zedelenmiş olur. Çünkü eşler arası gerçek sevgi, yürekten gelen “ben”le başlayan övgülerden, “sen”le başlayan suçlamalardan uzak, “biz” olandır. Bu sebeple mutlu bir aile hayatının şifresi, “biz” olmayı öğrenmek, söze “biz” ile başlamak ve her şeyi “bizim” olarak görebilmektir. Unutmayalım ki, ‘ben’ diyen yalnız kalır, ‘sen’ diyen tepki alır, ‘Biz’ diyen yardım alır.