Makale

Din Hizmetleri ve Cami Musikisi

Din Hizmetleri ve Cami Musikisi

Ahmet Şahin Ak
Necmettin Erbakan Üniv. Ahmet Keleşoğlu Eğitim Fak.

Musikinin geçmişi, insanlık tarihi kadar eskidir. Bilim adamları, insanların ilk devirlerde bile duygu ve düşüncelerini musiki ile anlattıkları hususunda bazı tespitler yapmışlardır. Musikinin dinden doğduğu düşüncesi de bugün musiki tarihçileri, felsefeciler ve sosyologlar tarafından benimsenmektedir.
Totemizm, Şamanizm, Animizm gibi dinlerde musikinin önemli rolü vardı. Bu dinlerin etkisindeki toplumlarda müzisyenler aynı zamanda din adamları idiler. İslamiyet’i kabulden önce atalarımızın dini olan “Şamanizm”de (veya Gök tanrı dini) “Kam”, “Baksı” ya da “Şaman” denilen din adamları ellerindeki çalgı ile çalıp söyleyerek dinî mesajlarını iletirlerdi. İslamiyet de bu sanatın karşısında olmamıştır. Ancak her olgu gibi musikinin de iyi ve doğru yolda; iyi ve güzel duyguları hissettirip, ortaya çıkaracak şekilde kullanılması istenmiştir.
“Türk Din Musikisi”ni başlıca iki bölümde ele almak gerekir bunlardan biri “Cami Musikisi” diğeri de “Tekke Musikisi” veya başka bir tanımlama ile “Tasavvuf Musikisi”dir.
Burada esas olan musiki değildir ancak, İslam’a duyulan saygı ve sevginin bir tezahürü olarak ibadetleri bir sanat inceliği ve güzelliği ile yapmanın bir sonucudur. Güzel yazı (hüsnühat) nasıl Kur’an-ı Kerim’e duyulan sonsuz saygı ve sevginin bir tezahürü olmuşsa, güzel ses ile ibadetleri icra etmek, müzik sanatını kullanarak Allah’a yakarış ve ibadetlerde böyle bir anlayışın eseridir.
Sanat, tasavvufta ve dinde önemli bir etken olmakla beraber, amaç değildir. Asıl amaç sanatın incelik ve merhalelerini kullanarak ruhumuzu yüceltip Allah’a (c.c.) yaklaşmaktır. Musiki ve sema zikirlerinde sadece işitme duyumuza değil, aynı zamanda gözümüze hitap eden tenasüp ve estetiğin bize yaşattığı deruni ve beşerî zevki, ilahî bir zevk ve mest hâline getirme gayesini güden tasavvuf anlayışı çerçevesinde sanatın tek başına çok şey ifade etmediği anlaşılabilir.
Ruhlar yaratıldığında, Yaratıcı tarafından “Elestü bi Rabbiküm (Ben sizin Rabbiniz değil miyim?)” diye hitap olundu. Ruhlar “Kalû, belâ (evet dediler)” ve bu “Rabbani” hitap ile mest oldular.
Kâinatın bidayetinde olduğu gibi nihayetinde de musiki vardır. Allah (c.c.), cesetlere “Kalkın, mahşer yerinde toplanın” diyebilirdi. Fakat bu emri söz ile değil İsrafil (a.s.) Sur’a üfleyeceği bir çeşit musiki denilebilecek ses ile tebliğ edecektir.
İnsanın dünya hayatına başlaması ve kendisine bir isim konulması, kulağına okunan ezan ve kamet ile, yani bir bakıma musiki ile başlamaktadır. İnsanın dünya hayatının sonunda ise yine musiki ile anlam kazanan “sala” verilmesi, musikinin ne kadar fonksiyonel olduğunu ortaya koymaktadır. Büyük mutasavvıf Hz. Mevlana da Mesnevi’sine “Bişnev in ney (Dinle bu neyi)” diye başlayarak; dinlemenin, işitmenin, sesin yani musikinin önemini vurgulamıştır.
İslam Peygamberi Hz. Muhammed (s.a.s.), Kur’an’ın güzel sesle ve bir kaideye bağlı ahenkle okunmasını emretmiştir. Tecvit ve kıraat böylece doğmuştur ki, bu ilimlerin musiki ile yakın ilişkileri vardır. Bu ilişkinin önemine binaen Osmanlı müellifleri musiki için, “Musiki-i İlm-i Şerif” ibaresini kullanmışlardır.
Din görevlilerimiz ve musiki
Günümüzde din görevlilerimizin bazılarının musiki ilmini yani, makam ve usuller ile dinî musiki repertuarını bir şekilde öğrendiklerini biliyoruz. Bu öğrenim bu yıl yapılan değişikliğe kadar İlahiyat Fakülteleri ve daha önceleri ise Yüksek İslam Enstitüsü müfredatında bulunan “Dinî Musiki” derslerini aldıkları için gerçekleşmiştir. Ne yazık ki bu yıl yapılan bir değişiklikle İlahiyat Fakültelerinin ders programlarından Dinî Musiki dersleri çıkarılmıştır.
Din görevlilerimizin kıraatlarının daha tesirli olması bakımından musikinin son derece ehemmiyeti vardır. Çünkü güzel ses ve manaya uygun bir makamla yapılan Kur’an tilaveti, sala ve ezan gibi ibadetlerin halk üzerindeki tesirleri çok daha kuvvetli olmaktadır.
Güzel ezan okuyabilmek için iyi bir ses materyaline sahip olmakla birlikte, asıl gerekli olan sesin eğitilmiş olmasıdır. Ses eğitimi "İnsanlara sesini konuşurken ve şarkı söylerken, anatomik ve fizyolojik yapı özelliklerine uygun olarak kullanılabilmesi için gereken davranışları kazandırır. Önceden tespit edilmiş ilke ve yöntemlerle planlanan hedeflere yönelik olarak uygulanan, planlı programlı bir etkileşim sürecidir." Bu etkileşim süreci içerisinde bireye sesin oluşumu, kullanılması ve korunmasına ilişkin doğru davranışlar kazandırılması hedeflenir.
Ses eğitimi solunum-fonasyon-rezonans-artikülasyon olmak üzere dört temel davranış alanından oluşur.
Solunum doğru ve güzel ses elde edebilmek için gerekli olan en önemli ögedir. Doğru solunum yapmak sesi oluşturma aşamasında ilk basamak olarak da kabul edilebilir. Günlük yaşantı esnasında soluk alıp verme hareketleri farkında olmadan (refleks olarak) tekrarlanır. Ses kullanımı sırasında ise soluk alma daha çabuk, soluk verme ise denetimli ve kontrollü olarak bilinçli bir şekilde ve söylenecek müzik cümlesi için gerekli olan süre içerisinde yapılmalıdır.
Basit bir misal vererek yazımıza son verelim: Sabah ezanı bilindiği gibi saba veya bestenigâr gibi hüzünlü makamlardan okunmaktadır. Eğer bu makamlar yerine mesela nihavent makamında okursanız bu etkiyi oluşturamaz ve ruha tesir edemezsiniz. Yine musiki bilen bir imamın kıldırdığı namazın rükûnları arasındaki irtibat, yani secdeye giderken söylenen lafza-i celal ile iftidah tekbirindeki lafza-i celal farklı tonlamalarda olmaktadır. Eğer imam musiki bilmiyorsa bu tonlamalar yanlış olacağından rükûnlar arasında cemaati yanıltan komutlar ortaya çıkacaktır.
Yine güzel ses ve ahenkle kıldırılan bir namaz ruha hoş geleceği için cemaati daha çok cezbedecek ve cami cemaatini çoğaltıp aynı zamanda ibadeti bir zevk hâline getirecektir.