Makale

ÖLÜMSÜZLÜK ARZUSU VEYA UZUN SÜRE YAŞAMAK MESELESİ Dini Referanslar ve Bilimsel Gelişmeler Işığında Bir Değerlendirme

ÖLÜMSÜZLÜK ARZUSU VEYA UZUN SÜRE YAŞAMAK MESELESİ

-Dini Referanslar ve Bilimsel Gelişmeler Işığında Bir Değerlendirme-

Hidayet AYDAR*

Özet:

Bu makalede, insanlığın kadîm bir rüyası olan uzun süre yaşama veya ölümsüzleşme konusu, dinî referansların ışığı altında ve genetik alanındaki gelişmelerle ilişkilendirilerek anlatılmaktadır.

Bilindiği gibi insanların genetik şifrelerinin çözümü ve insan kopyalamanın -teorik de olsa- başarılması üzerine, uzun süre yaşamak veya ebedîleşmek konusu gündeme gelmiş; bunun mümkün olduğunu söyleyen bazı bilim adamları olduğu gibi, muhal olduğunu iddia edenler de olmuştur.

Bu çalışmada ilgili bilim adamlarının verdiği bilgiler, Kur’an âyetlerinin ışığı altında değerlendirilmiş ve bu İlâhî kitabın âyetlerinden konuya ışık tutacak bilgiler çıkarılmaya çalışılmıştır.

Anahtar kelimeler: Ölümsüzlük, uzun süre yaşamak, bilim, Kur’an, kutsal metinler

Abstract:

The Idea of Living Long or Immortality

-A New Evaluation in the Light of Religious References and Scientific Developments­In this essay the idea of living long or immortality, which is an old dream for human beings, is being investigated with relation to the developments in the area of. genetics.

As known, when deciphering genetic codes of human beings and human cloning -though still in theory- are accomplished, the idea of living long or desire to be eternal has become a current issue. Scientists are divided on this issue. Some see that it is possible, as some others see that it is not.

In this work, the data given by relevant scientists are being investigated in the light of Koranic verses with a try to take out insights that might shed light on the issue from the verses of the Holy Book.

Key words: Immortality, living long, science, Qur’an, holy texsts.

Giriş

Her canlı önce doğar, eğer şartlar müsaitse belli bir süre yaşar, sonra da ölür. Yeryüzünde hayatın başladığı andan beri bu kural işlemektedir. Ne var ki, bunla­rın bir kısmı diğerinden daha uzun yaşamaktadır. Bazı canlılar çok kısa bir süre yaşarken, bazıları yüzlerce hatta birkaç bin yıl yaşayabilmektedir. Yeryüzünün en değerli varlığı olan insan ise çok uzun süre yaşayan varlıklardan değildirler. Dün­yadaki hayatın çekiciliği ve ölüm ötesi hayatın bilinmezliği, insanı daha uzun sü­re yaşamanın yollarını aramaya sevk etmiştir. Kaynaklarımız, ilk insandan itiba­ren bu yönde yapılan girişimlere örnekler içermektedir. Başta kutsal metinler ol­mak üzere bazı eserlerde, milattan önceki dönemlerde, insanoğlunun şimdiki in­sanların yaşadıklarından daha uzun süre yaşayabildiğine dair bilgiler mevcuttur. Buna rağmen yine de ebedîleşmenin veya daha uzun süre yaşamanın çareleri aranmış, ancak şu ana kadar bulunamamıştır. Bilhassa insanlığın son üç bin yıl­lık tarihinde yüz yıldan fazla yaşayabilen insanların sayısı çok olmamıştır. Üç- beş yüzyıl bir yana, 150 yıldan fazla yaşayain bile bilinmemektedir. Ama bu ar­zu, daima insanoğlunun içinde bir ukde olarak kalmıştır. Son zamanlarda genetik alanında elde edilen gelişmelerle, bu kadim arzu yeniden canlanmış; insanoğlu­nun bu rüyasının gerçekleşebileceği dile getirilmiştir. Aşağıda bu tarihî süreci, son zamanlarda elde edilen başarıları ve başta Kur’an olmak üzere kutsal metin­lerin bu konuda içerdikleri bilgileri vermeye çalışacağız.

A -Dînî Referanslar ve fimi Gelişmeler Işığında Ölümsüzlük Konusu

Ölüm veya yok olmak düşüncesi, tarih boyunca insanoğlunun en çok kork­tuğu, ürpererek karşıladığı düşüncelerden biri olagelmiştir. Bırakınız kendi haya­tının, değer verdiği bir varlığın yok olması bile, insanda büyük üzüntülere neden olur. Konuyla ilgili eserlerde, insanda yok olma duygusunun, dayanılmayan, çok can sıkıcı bir duygu olduğu ifade edilir. Aslında sadece insan değil, denilebilir ki, hiçbir canlı yok olmak istemez; her canlı yok olmaktan korkar ve kendi çapında buna karşı direnir. Başkaları tarafından yakalanıp kesileceğini anlayan hayvanla­rın ne kadar tepki gösterdiği, ne kadar direndiği, kaçmaya, kurtulmaya çalıştığı herkesçe malumdur. Benzer şeyleri daha başka varlıklar için de düşünmek müm­kündür. Ölüm kelimesi, en soğuk kavramların başında gelir. Kişi, ömür merdive­nin hangi basamağında olursa olsun, ölmez istemez, tüm gücüyle ölüme, yok ol­maya karşı direnir.1 Daha çok dünya hayatından başka bir hayatın varlığına inan­mayanlarda görülen bu korku, ikinci bir hayatın varlığına iman eden toplumlar- da, nispeten daha hafiftir.2 Zira bu anlayışta, insanın ölümle yok olmadığı, yeni­den dirileceği inancı vardır3 ve bu yüzden de başta Mısırlılar olmak üzere pek çok eski kavim, ölenin mezarına, dirilince ihtiyaç duyacağı nesneler koymuştur.4 İs­lam inancına göre ahiret hayatı, dünya hayatından daha güzel ve daha rahattır.5 Bu yüzden Müslümanlarda ölüm korkusu, normal bir korku olarak bulunmakla birlikte, ölmek, tamamen yok olmak manasına gelmediği için, o kadar da çok korkunç değildir. Korkunç olmadığı inancı bir yana, bilhassa tasavvufî edebiyat­ta ölümün hoş ve güzel bir olgu olduğu teması işlenir.6 Bununla birlikte yine de insanların genelinde ölüm korkusu vardır ve ebediyete kadar, ya da uzun süre ya­şama arzusu her insanda mevcuttur.

Ölüm ve ebedi yaşama, arzusuyla ilgili çalışma yapan bazı alimler, çok eski dönemlerden beri insanda bulunan ölümsüzlük konusunda farklı teorilerin bulun­duğundan bahsetmişlerdir. Hayati Hökelekli, bunları genel olarak beş başlık al­tında sunmuştur.7 Bunlardan biri, maddî ölümsüzlüktür. Biz burada ağırlıklı ola­rak bu konu, yani maddi ölümsüzlük üzerinde duracak ve bunun mümkün olup olmadığını dinî referanslar ve ilmî gelişmeler ışığında işleyeceğiz. Bir diğer te­ori, biyolojik ölümsüzlüktür ki, bu anlayışa göre ölümsüzlük, kişinin ölümünden sonra, neslinin evlatları tarafından sürdürülmesidir. Bu bağlamda Adem ve Hav­va’nın -kıyametin kopacağı vakte kadar- ölümsüzleştikleri söylenebilir. Zira o vakte kadar yaşayacak her insan, onlann bir parçası, soylarının bir devamı olarak yaşayacaktır. İnsanlığın gelişme ve ilerlemesine katkıda bulunacak eserler ve ça­lışmalar bırakmak suretiyle unutulmamak manasındaki sosyal ölümsüzlük;8 insanı meydana getirdiğine inanılan bir cevher olan ruhun, bedenin canlılığını yitir­mesinden sonra yaşamını sürdürmesi anlamındaki ¡ruhî ölümsüzlük ve başka bir alemde kişinin tekrar yaratılarak sonsuza dek yaşaması anlamında ferdî-şahsî ölümsüzlük, diğer bazı ölümsüzlük teorileridir. Biz da aşağıda tarihin her döne­minde insanın en büyük arzularından biri olan ölümsüzlük konusunda elde ettiği­miz bilgileri sunarak konuyu değerlendirmeye tabi tutacak ve maddî-bedensel an­lamda ölümsüzlüğün mümkün olup olmadığını tartışacağız. Ancak önce, ebedi­lik duygusunun oluşmasında etkili olduğuna inandığımız bazı hususları verecek, daha sonra bedenen ölümsüz olunup olunamayacağım işleyeceğiz.

1 - insanda Ebedilik Fikrinin Doğmasına Etki Eden Faktörler

insanoğlunun atası olan Adem ve eşi Havva’dan itibaren insanlarda bir ölümsüzlük fikrinin mevcudiyeti görülmektedir. Adem ve Havva ile onların ço­cukları durumundaki diğer insanlarda bu fikrin doğmasına sebep olan bazı husus­ların olduğuna inanıyoruz, iblisin ebediliği, ahiret hayatının ebedi olması gibi hu­suslar bunların başmda gelir. Aşağıda bu hususlardan tesbit edebildiklerimizi bir­kaç başlık halinde sunacağız.

a - İblis’in Ebedîliği Meselesi

Ebedî olmak veya uzun süre yaşamak arzusu, sadece insanda değil, insan neslinin en büyük düşmanı olan Îblîste da vardır. Adem’e secde etmesi yönünde­ki emrine itirazı üzerine Allah onu huzurundan kovunca9 o, Allah’tan, kıyamete kadar ölümsüz olmayı talep eder:

“(tblîs) insanların tekrar dirilecekleri, güne kadar bana mühlet ver, dedi. ”10

Onun bu talebi Allah tarafından yerine getirilir:

“(Allah) buyurdu: Sen mühlet verilenlerdensin. ”11

Böylece Iblîs, kıyamete kadar yaşama hakkı elde eder. Aslında o, tamamen ölümsüz olmayı, ölümü tatmamayı arzu ediyordu.12 O yüzden, kıyametin kopaca­ğı saate kadar değil, dirilme gününe (yevmu’l-ba’s) kadar yaşatmayı Allah’tan ta­lep etmişti. Şayet bu talebi yerine gelirse, ondan sonra bir daha ölmeyecekti.13 Fa­kat Allah ona insanların dirileceği güne kadar değil, “o bilinen vaktin gününe ka­dar” 14 süre vermiştir.15 Bu da bütün canlıların öleceği gündür.16

b - Adem’in Ebedîleşme Arzusu ve Ebedîlik Ağacı

Bu kadar uzun süre yaşamayı, bir manada dünya hayatında ebedîleşmeyi ga­rantileyen îblîs, insanın da içinde olduğu anlaşılan bu arzuya hitap ederek,17 Adem’i kendi tuzağına düşürmeye çalışmıştır.18 Eşi ile birlikte cennete konan Adem’e, Allah her şeyi serbest etmiş, yalnızca bir ağaca yaklaşmasını yasakla­mıştı:

“Dedik M: Ey Adem, sen ve eşin cennette oturun, ondan dilediğiniz gibi bol bol yeyin, ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zâlimlerden olursunuz.”19

Îblîs, Adem’in içinde ebedîlik arzusunu fark etmiş olmalı ki, ona ve eşine bu noktadan yaklaşmış; yasaklanan bu ağacm “ebedîlik ağacı”20 (şeceratu’l-huld) ol­duğunu, ondan yedikleri takdirde ebedileşeceklerini söylemiştir:21

“Nihayet şeytan ona fısıldayıp dedi ki: Ey Adem, sana ebedîlik ağacını ve yok olmayacak bir hükümdarlığı göstereyim mi?’12

“(...) Rabbiniz başka bir sebepten dolayı değil, sırf ikiniz de birer melek, ya da ebedî kalıcılardan olursunuz diye sizi şu ağaçtan men etti, dedi”23

Uzun süre yaşamakla tefsir edilen24 buradaki hulûd (ölümsüzlük) arzusu,25 Adem’i şeytana kanmaya sürükledi ve bu arzu yüzünden Adem, şeytanın tuzağı­na düştü; ebediyete ermek için26 yasaklanan ağaçtan eşi ile birlikte yedi...27

Ölümsüzlük arzusu, Tevrat’ta da dile getirilir. Ancak burada Adem ile Hav­va’nın, Rab Allah’ın yemesini yasakladıkları ağaçtan yedikleri takdirde ebedile­şecekleri değil, ölecekleri belirtilir:

“Vekadm, yılana dedi: Bahçenin ağaçlarının meyvesinden yiyebiliriz; Fakat bahçenin ortasında olan ağacın meyvesi hakkında Allah: Ondan yemeyin, ve ona dokunmayın ki, ölmeyesiniz, dedi.,£s

Yahudi literatüründe yer alan ve cennetin ortasında olduğu söylenen “hayat ağacı”mn, kendisinden yiyeni ebedî hayata sahip kılacağına inanılır.3 Onların inancına göre Adem ile Havva, bu ağaçtan değil, onun yanında yer alan, “iyilik ve kötülüğü bilme ağacı”ndan yemişlerdir.30 Hıristiyanlıkta da, meyvesinden yi­yen herkesi ebedileştirdiğine inanılan bir “hayat ağacı”mdan söz edilmekte ve bu ağaçtan yiyenlerin, Isa gibi ölümsüz olacağına inanılmaktadır.31 Vehb b. Müneb- bih’in (v. 110/728), meleklerin ebedîleşmek için bu ağacın meyvelerinden yedik­lerini rivayet ettiği bazı kaynaklarımızda geçmektedir.32

. Hıristiyanlık anlayışına göre esasen Adem ve Havva ölümsüz idiler. Ancak ilahi emre itaat etmemekle ve konulan yasağı çiğnemekle ölümlü hale gelmiş ol­dular. Pavlus’un Romalılara yazdığı mektupta şöyle denmektedir: “Nasıl günah bir adam vasıtasıyla ve ölüm de günah vasıtasıyla dünyaya girdiyse, böylece ölüm de bütün insanlara geçti; çünkü hepsi günah işlediler.”33 Ölüm bu şekilde in­sanlık tarihine girmiş oldu.34 .

c - Âb-ı Hayat

Ebedîleşmek veya uzun süre yaşamak arzusu, Adem ve Havva’dan sonraki dönemlerde de insanların bir özlemi olarak kalmaya devam etmiştir.31 Bunun için “âb-ı hayat”36 adı verilen bir su tahayyül edilmiş ve bundan içenlerin ebedîleşe-

ceğine inanılmıştır. Âb-ı hayat rüyası, insanın esas varlığı olan Allah’a ulaşarak sonsuzlaşması isteğinin bir işaretidir.37 Bu, öyle bir sudur ki, ondan içen ölümsüz­leşir, o suyun değdiği ölü dirilir...38 Musa ve Hızır olduğu söylenen kişilerin bu­luşmasının anlatıldığı Kehif suresinde39. Nitekim, pek çok klasik kaynakta söz konusu buluşma anlatılırken, bu sudan bahsedilmiştir.40 Buna göre, Musa ile hiz­metçisi Yuşa, Hızır ile buluşmak üzere bir denizin kenarına varmışlar, orada isti­rahat Wkleri bir sırada, acıkınca yemek için yanlarına aldıkları ölü balığın üstü­ne burada bulunan bir su damlamış, bunun üzerine balık dirilmiş ve denizde sü­zülerek gitmiştir.41 Bazı müfessirlerimiz burada “hayat pınarı” adı verilen bir çeş­menin bulunduğunu naklederler.42 Bu çeşmenin suyu neye isabet etse ebedileşir; şayet ölü ise hemen dirilirmiş, işte balık da bu su ile dirilmiştir. Hatta ölümsüz olduğu iddia edilen Hızır’m da bu suyu bulup içtiği, bu yüzden ölümsüzleştiği43 rivayet edilmektedir.44 Buna benzer bir husus, Gılgamış Destanında da vardır. Ayrıca İskender, Yahudi, Grek ve benzeri efsanelerde de geçmektedir.43

d - Âhiret Anlayışı

Bütün ilâhî dinlerde mevcut olan ve ebedî olduğu belirtilen “âhiret hayatı” da insana bir ebedîlik fikri vermektedir. Bilindiği gibi âhiret hayatı, ölümün ol­madığı sonsuz bir hayattır. Kur’an’da sık sık oradaki hayatın ebedîliğine işaret edilir. Nitekim birçok âyette cennet ehlinin orada sonsuza dek kalacakları belirti­lir: ‘linan edip hayır işleyenlere gelince, onlan altından ırmaklar akan cennetlere koyacağız. Hep orada kalacaklarda:, sonsuza dek.. .”46 Cehennem ehli için de bu­na benzer ifadeler geçmektedir: “Hiç kuşkusuz Allah inkarcıları lanetlemiş ve on­lar için çılgın bir ateş hazırlamıştır. Orada sonsuza dek kalacaklardır... Burada bilhassa Kur’an’da sıkça kullanılan “ebed’M ile “hâüd” ve bunun çoğullan olan “hâlıdün”, hâlıdîn”*9 kelimelerine dikkat çekmek istiyoruz ki, bunlar, sonsuzluğu ifade eden kelimelerdir.50 Esasen Kur’an “Ona selâm (esenlik) ile girin. Bu, ebe­dîlik günüdür’*1 âyetinde geçen “yevmu’l-hulûd” ibaresi ile oradaki hayatın ebe­dîliğini belirtmektedir.52 “Çevrelerinde ebedî yaşamağa erdirilmiş gençler dola­şır’”3 âyetinde geçen vildânun muhalledûn ibaresi de orada sonsuza dek yaşam verilmiş varlıklara işaret etmektedir.54

e - Şehitlerin Ölümsüzlüğü Fikri

Bilindiği üzere İslam anlayışında şehitlik en üstün mertebelerden biri olarak telakki edilmektedir. Onların Allah katında çok önemli bir mevkileri vardır. Bu bağlamda şehitlerin ölümsüz olduğu da ifade edilmiştir. Bir ayette, “Allah yolun­da öldürülenlere “ölüler” demeyin; bilakis onlar diridirler, ama siz farkında ola­mazsınız”55 denmekte ve şehitlere “ölü” denemeyeceği, bilakis onların diri oldu­ğu dile getirilmektedir. Aynı hususun vurgulandığı başka bir ayette, şehitlerin ay­nı zamanda “nzıklandınldıklan” belirtilmektedir: “Allah yolunda öldürülenleri

iki ayet, çok açık bir şekilde Allah yolunda öldürülenlerin, ölen diğer insanlar gi­bi ölü olmadıkları belirtilmektedir. Yine son ayette onların Allah katında nzıklan- dınldıklanna işaret edilmektedir. Rızık kelimesinin Kur’an’daki kullanışları in­celendiğinde, hem dünya hayatına, hem de ahirete yönelik tüm kullanışların, bi­linen manada rizık ile ilişkilendirildiği görülecektir; yani tümünün maddi bir bağ­lantısı vardır. Bu bağlamda acaba “şehitlerin Allah katında nzıklandınlmala- n”nm da maddi bir yönünün bulunabileceği düşünülebilir mi?! Böyle olsa bile, yine ayetlerde dile getirildiği gibi, bunun nasıl ve ne şekilde olduğunu biz ^bile­meyiz, idrak edemeyiz. Müfessirlerimiz de şehitlerin ölmediklerine ve Allah ka­tında nzıklandırıldıklanna dair rivayetler nakletmekte, bilgiler vermektedirler. Bu cümleden olarak, şehitlerin Allah katında diri oldukları, bunun ruhânî bir du­rum olup akıl ile idrak edilemeyeceği ve nzıklannm ruhlarına arz edildiği belir­tilmektedir.57 Şehitlerin şu an cennette olmamakla birlikte kendilerine cennet ni­metlerinin verildiği Mücahid’ten rivayet edilmiştir.58 ez-Zemahşerî (v. 538/1144), diğer canlıların nzıklandınlmalan gibi şehitlerin de nzıklandınldıklarım belirt­mektedir.59 Bazı alimlerimiz, burada manevi bir cihetin söz konusu olduğuna işa­ret etmektedirler. Buna göre, müşrikler, Allah yolunda öldürülen bu insanlar için, “onlar Muhammed’in dini uğrunda kendilerini boş boşuna, faydasız bir şekilde helak ettiler” diyorlardı. Bu şekilde müşrikler bunlara “ölüler” deyince, Allah mü’minlere, siz de müşrikler gibi onlara “ölüler” demeyin; bilakis “onlar dinde diridirler, fakat müşrikler bunu anlamazlar deyin” demiştir.“ Müfessirlerimizden Râzî (v. 606/1210), ayetlerdeki “diridirler” ifadelerinin, el-Kelbî ve Ebû Müslim (v. 322/934) gibi alimler tarafından “pek de uzak olmayan bir zamanda diriltile- ceklerdir” şeklinde açıklandığım naklettikten sonra, bunların delillerini ve bu gö­rüşe katılmayanların görüşlerini uzun bir şekilde serdetmektedir. Bu sonuncula­rın görüşleri, şehitlerin ruhen diri oldukları ve Berzah alemi diye bilmen dünya hayatı ile ahiret hayatı arasındaki alemde61 nzıklandınldıklarım ifade etmekte­dir.“ Bütün bunlar bize, “şehitlerin ölmediklerine dair” bir anlayışın mevcudiye­tini göstermektedir. Ne var ki, bu ölmezliğin ne şekilde olduğu konusunda bir netlik söz konusu değildir.“

f - Ruhun Ölmezliği Meselesi

Kur’an-ı Kerim’de ruh kelimesi farklı bağlamlarda geçmektedir.“ Bunların bir kısmında ruhtan kastın melek Cebrail olduğu açık bir şekilde anlaşılırken,65 bazılarında ruhla neyin murad edildiği kesin olarak bilinmemektedir. Bununla birlikte “Sana ruhu soruyorlar; de ki: Ruh, Rabbimin emrindedir ve size ilimden az bir şey verilmiştir”;65 “Ona ruhumuzdan üfledik”57 gibi ayetlerde geçen ruhun, insana canlılık veren, hayat veren bir cevher olduğu;68 Allah’tan olan bu cevhe­rin, yok olmadığı anlayışı alimlerin ekserisi tarafından kabul edilmektedir.69 Bu anlayışa göre ölüm, ruh denilen cevherin bedeni terk etmesiyle gerçekleşir. Be­denden ayrılan ruh, Berzah alemi denen bir alemde kıyamete kadar bekler.70 Di­rilişle birlikte yeniden bedene bürünür ve dünya hayatmda yaptıklarının karşılı­ğını bulur; ya cennetle mükafatlandırılır, ya da cehennemde azaba maruz kalır.

Yukarıda şehitlerle ilgili bilgi verirken de ruhun ölmezliği konusuna değinil­mişti. İşte büyük çoğunluk tarafından benimsenen bu anlayışa göre, ruh ölümsüz­dür. Dolayısıyla ruhun ölümsüz olması anlayışı, ölümsüzlük fikrinin doğmasında de etkili olmuştur. ’

Ölümsüzlük düşüncesi, bilhassa ruhun ölmezliği bağlamında en eski top­tanlarda dahi mevcuttur. Dünyanın çeşitli bölgelerinde yaşayan aşağı topluluk­lar üzerinde yapılan etnografik ve sosyolojik incelemeler, ilkel insanların ölüm­den sonra ruhların varlıklarım sürdürdüğüne inandıklarım ortaya çıkarmıştır.71 Mısır, Yunan gibi eski medeniyetler’2 ile Tao, Tibet, Buda dini gibi bazı uzakdo­ğu inanç sistemlerinde de ölümsüzlük anlayışı vardır. Ne var ki bu anlayış, bura­da üzerinde durduğumuz bedensel manada bir ölümsüzlük değil, ruh ile ilgili bir ölümsüzlüktür.73

2 - Ölümsüzlük Konusunda Elde Edilen Genetik Gelişmeler ve Bunların Değerlendirilmesi

Son dönemlerde, genetik şifrenin çözülmesi sayesinde yaşlılığa sebep olan, hatta ölüme yol açan genlerin dahi tanınmasının mümkün olabileceği kaydedili­yor.74 Bazı alimlere göre, bu alanda elde edilen gelişmeler ileride insana, yaşlılı­ğa ve ölüme sebep olan genlere müdahale imkânı da sağlayacak, dolayısıyla sü­rekli genç kalmak ve ölümsüzlük gündeme gelecektir.15 Şu an biyologların ve gen mühendislerinin yaşlılığa çare bulmak ve sürekli genç kalmayı sağlamak üzere birbirleriyle yarıştıkları ve bu konuda oldukça önemli gelişmeler tesbit ettikleri kaydediliyor.76 ,/

Bazı araştırmacıların, normal insan hücrelerini kültür ortamında sonsuza dek yaşatabilecek müdahaleler geliştirmeye çalıştıkları da basında kaydedilmiştir.77

Yine basında, Amerika Birleşik Devletleri’nde Wisconsin Üniversitesi’nden James Thomson’un, insan embriyosundan elde edilen yapay döl hücreleri üret­meyi başardığı yazılmıştır. Laboratuarda elde edilen bu hücreleri eşsiz kılan iki belirgin özellik, bunların ölümsüz ve kesinlikle birbirlerinin aymsı olmalarıdır. Hiçbir eskime ve yaşlanma belirtileri göstermeden, sınırsızca bölünebilmektedir- ler. Bu sayede insanların yaşlanan veya ölen hücrelerinin yerine, yenileri yerleş­tirilebileceği gibi, pek çok hastalığa çare bulunacağının beklendiği de kaydedil­mektedir.78 Hatta bazı bilim adamları dilbalığı, timsah ve kaplumbağa gibi bazı hayvanların belirli bir ömürlerinin olmadığını; bu hayvanların yaşlanma yüzün­den değil, yalnızca kaza, açlık veya hastalık gibi nedenlerden dolayı öldüklerini; bu etkenlerin ortadan kaldırılması hâlinde sözü edilen hayvanların hayatlarının sınırsız olabileceğini iddia ederek, ihsanlar için de böyle bir durumun yaratılabi­leceğini söylemektedirler.79

Oysa ölüm Kur’an’m da ifade ettiği gibi mukadderdir, Allah tarafından tak­dir edilmiştir:

“Aranızda ölümü takdir eden biziz.. .”80

Bunun aksi bir şeyin olması mümkün değildir. Ayette belirtildiği gibi, “Her nefis mutlaka ölümü tadacaktır.’*’ Ayrıca Kur’an’a göre ölümden kaçmak, kur­tulmak da mümkün değildir:

“O kaçmakta olduğunuz ölüm, işte o size mutlaka ulaşacaktır.”82

“Nerede olsanız; sağlam kaleler içinde de bulunsanız yine ölüm sizi bu­lur...”83

Dolayısıyla, ölüme çare bulunabileceğine ve canlı varlıkların beden itibariy­le ölümsüzleştirileceğine ihtimal vermiyoruz. Nitekim âyette hiçbir insana ebedî hayatın verilmediği belirtilmektedir:

“Senden önce hiçbir insana ebedî yaşama vermedik. Şimdi sen ölürsen (san­ki) onlar ebedî mi kalacaklar?”84

Esasen, basında yer alan konuyla ilgili bazı haberlerle bilim adamlarının açıklamalarının farklı olduğu zaman zaman ifade edilmektedir.85 Dolayısıyla, bu tür haberlere temkinli yaklaşmak; bunların sansasyonel haberler ve genetik ala­nındaki gelişmeler üzerine yapılan spekülasyonlar olabileceğini gözardı etmemek gerekir. İnsanoğlu, Alexis Carrel’in (v. 1944) de işaret ettiği gibi, tarih boyunca özlemini çekip peşinde koştuğu ve fakat henüz çaresini bulamadığı ölümsüzlüğü aramaya bundan sonra da devam edecek ve onu aramaktan bıkmayacaktır. Ancak ona asla ulaşamayacaktır. Çünkü o, organik yapının kanunlarına bağlıdır. Fakat ölümü geciktirebilecek, hatta fizyolojik zamanın durmayan ilerleyişini bir müd­det tersine çevirebilecektir.86 Şimdi bunun mümkün olup olmadığı konusunu dînî referanslar ve bilimsel gelişmeler ışığında inceleyelim:

B - Dînî Referanslar ve Bilimsel Gelişmeler Işığında Ömrün Uzatılması ve­ya Uzun Süre Yaşamak Konusu .

1 - Ömrün Uzatılması Yönündeki Bilimsel Gelişmeler

Ebedi yaşam elde etmenin veya ölümsüzleşmenin dînî referanslar açısından mümkün olmadığını gördük. Şu ana kadarki bilimsel gelişmeler de bunun muhal ol­duğunu göstermektedir. Buna karşılık canlıların ömrünün uzatılması yönünde bir ta­kım başarılar elde edilebileceği belirtilmektedir. Esasen bu, insanoğlunun öteden be­ri çaba sarf ettiği, fakat ciddî bir başarı elde edemediği konulardan biridir.87 1940’lı yıllarda yapılan deneylerde bu konuda bazı başarılar elde edilmiştir. Nitekim söz ko­nusu tarihte New York’taki Rockefeller Enstitüsünde yapılan bazı çalışmalar sonun­da denek olarak kullanılan farelerin ömürlerinin bir süre uzatılması başarılmıştır.88 Son dönemlerde genetik alanındaki gelişmelerle, bu konuda daha büyük başarılar el­de edilmiştir.89 Yaşlanmayı yavaşlatma üzerine çalışan Lawrence Berkeley National Laboratoıy’den Judith Campsi, uzun yaşamın sırrau öğrenebilmek için toprak solu­canı, sirke sineği, maymuiı ve insaiı gibi çok çeşitli organizmaları incelediklerini ve basit yapıdaki organizmaların yaşamım uzatabildiklerini söylüyor. Örneğin, mutant bir sirke sineği türü, yaklaşık olarak normal süresinin 8 katı -ki bu bizim 600 yıl ya­şamamıza eşdeğerdir- yaşayabiliyor.90

Irvin Rose’un, normal sineklerden 2 kat daha fazla yaşayan sinek türü geliş­tirdiği kaydedilirken,91 cenin hücrelerinden kopyalanan buzağıların da, hemcins­lerinden yüzde 50 daha uzun yaşayabilecekleri belirtilmiştir... Bilindiği gibi, dün­yada ilk ergin hücreden kopyalanmış hayvan olarak dünyaya gelen koyun Dolly’nin, doğum anından itibaren hücrelerinde “aşın yaşlanma” belirtileri göz­lenmişti. Dolly’nin hücrelerindeki kromozomların ucunda bulunan “telo- mer”ler,92 açık bir yaşlılık belirtisi olarak yaşıtlannkinden çok daha kısa idi. Hüc­re her bölündüğünde biraz aşmıyor ve doğal onanmian mümkün olmayacak kadar aşındığında ölüyordu.93 Nitekim yaşıtlan 11-12 yıl yaşabildikleri hâlde, Dolly, 15 Şubat 2003 tarihinde 6 yaşmdayken ölmüştür.94 Robert Lanza ve ekibi­nin farklı bir yöntemle klonladıkları altı buzağıda, bu gelişme tersine döndü. Kopyalamada 45 günlük cenin hücresi kullanıldı, yaşlı inek yumurta hücreleri ile kaynaştırılan bu hücrelerin telomerlerinin, 5 ila 10 ay sonra yapılan incelemeler­de, normal yolla doğan yeni doğmuş buzağılannkinden bile uzun olduğu görül­dü. Neden böyle olduğunu bir türlü açıklayamayan yetkililer, bunun, vücuda genç bağışıklık sisteminin oturtularak,1 hastanın genç kıkırdak dokularına sahip olma­sının sağlanmasında... faydalı olabileceğini söylüyorlar.95

Herkesin 19 Mart 2003 tarihinde Amerika’nın Irak’a karşı başlattığı savaşla il­gilendiği günlerde bilim adamlan, bilhassa küçük yaşlarda erken yaşlanmaya sebep olan ve erken yaşlılık hastalığı diye bilinen hastalığın genini bulduklarını açıkladı­lar. Konuyla ilgili basına açıklama yapan Amerika’daki Ulusal Genetik Araştırma­lar Enstitüsü başkam Francis Collins, bu hastalığa, 3 milyar DNA birimi ihtiva eden insan genetik yapısı içindeki bir tek yanlış kodlanmış ya da yanlış yerleşmiş DNA molekülünün neden olduğunu ve bundan sonra bunu elde ettikleri bu bilgilerin ışı­ğı altında hastalığın önüne geçmeye çalışacaklarını söylemiştir.Bu tanınmanın, bu hastalığı ortadan kaldırmaya imkân vereceği açıklanmıştır.

İtalyan bilim adamlarının da fareler üzerinde yaptıkları araştırma ve deney­lerde, bunların ömürlerini 1/3 oranında arttırmayı başardıklan kaydedilmektedir. Bu bilim adamlan, fareler üzerinde sürdürdükleri araştırma ve deneylerim ileride insanlar üzerinde de uygulayacaklannı söyleyerek, bunda da başarılı olacaklan- na inandıklarını belirtiyorlar.97

Ayrıca bu konudaki bir başka çalışma da, hayvanların daha uzun yaşaması­nı, iyi beslenmeyle sağlayabilecek programlar geliştirebilmek yönündedir. Uni­versity of Califomia San Francisco’dan Cynthia Kenyon, solucanların ömrünü uzatan pek çok mutasyon bulduklarım ve solucanların hormonlara reaksiyonunu kontrol eden birkaç geni değiştirerek, yaşam sürelerini uzatmanın mümkün oldu­ğunu söylüyor.98 Nitekim meyve sineği üzerinde çalışan bilim adamları, bunların ömrünü 37 günden 70 güne çıkarabilmişlerdir. Hatta bunlardan bazıları 110 gün dahi yaşayabilmiştir.99

insanların ömrünü uzatmak yönünde de çabaların öteden beri var olageldiği­ni belirtmiştik. Halk arasında bazı bitki türlerinin veya bunların karışımından el­de edilen ilaçların pek çok hastalığa iyi geldiğine, ömrü uzattığına dair inanışlar vardır.100 Gılgamış Destanında da denizin dibinde ölümsüzlük bitkisinin varlığın­dan bahsedilir. Fakat bunlar, herhangi bir İlmî temele dayanmamaktadır. Bu yüz­den itibar da görmemişlerdir. Ancak daha sonra yapılan çalışmalarla, gerçekten de bazı gıdaların, bilhassa meyvelerin ömrü uzatmada etkisinin olduğu, ilim ada- malannca dile getirilmeye başlandı.101 Bilhassa genetik alanında elde edilen başa­rılar sonunda, insan ömrünü uzatma yönünde de bazı ciddî adımların atıldığına şahit oluyoruz.

Yukarıda sözünü ettiğimiz bazı yöntemlerin, insanlarda da benzer sonuçlar doğuracağma inanılıyor.1“ Bu sayede bilim adamlarının, yaşlanma hakkmdaki fi­kirlerinde bilimsel bir devrim yaşandığı söyleniyor. Bu alanda yapılan çalışma­larla, gençliğin kaynağının keşfedilebilme ihtimalinden, bir hap içip genç ve sağ­lıklı kahnabilecek günlerin muhtemel olduğundan söz edilmektedir."“ Bununla beraber, bu tip gen manipülasyonlanyla yaşlanmanın geciktirilebileceği, fakat engellenemeyeceği; evren dahil, her şeyin yaşlanmasının kaçınılmaz olduğu da söyleniyor.1

Ayrıca sadece daha uzun değil, bulaşıcı hastalıklara karşı verdiğimiz savaş sonucunda, aym zamanda daha sağlıklı yaşayabileceğimiz de belirtiliyor.105

New York Üniversitesi doktorlarından Michio Kaku’nun dünyanın önde ge­len 150 bilim adamı ile yaptığı araştırmalar sonunda, bu bilim adamlarının 2050’li yıllara doğru insanların ortalama yaşlarının 130 civarında olmasının sağ­lanabileceği kanaatine vardıkları söylenmektedir.1“’ 2003 yılının Temmuz aymda Amerika’nrn San Fransisco kentinde yapılan bilimsel bir toplantıda da uzun süre yaşanabileceğine işaret edilmiştir. “Gelecekteki Dünya Toplumu” adı ile düzen­lenen konferansta konuşmacılar, ‘ ’hücreler ve genlerle oynanması ve nano tekno­loji sayesinde insanoğlunun gelecekte, geçmiştekinden çok daha fazla yaşayabi­leceği” tezini ortaya atmışlardır. Konferansta konuşan bilim adamlarından Do­nald Louria, insanların 120-180 yıl yaşamalarına imkan vermek üzere ciddi çalış­malar yapıldığım bildirmiştir.107

Amerika’da kopyalama yöntemiyle dünyaya getirilen altı dananın, yaşıtları­na göre çok geç yaşlandıkları tesbit edilmiştir. ACT bilim adamlarından biri olan Michael West, hücrelerin yaşlanmasını durduran yöntemin insanlarda da başarıy­la uygulanması hâlinde, ömrün 200 yaşma kadar uzayabileceğini söylüyor.108

Ingiltere’nin ünlü genetik bilimcisi John Harris’in de, kısa vadede insanın yaşam süresinin ikiye katlanacağım söylediği kaydediliyor. Basındaki haberlere göre, Ingiliz hükümetine bağlı insan Genetik Komisyonu’nun (Human Genetics Commission) lider kadrosundan olan Harris, Human Genome Projesi ile DNA’nrn şifresinin çözümü sayesinde, uzun vadede insan yaşamının 1200 yıla kadar uzatılabileceğini, tüm hastalıklara gen tedavisi ile son verilebileceğim ve yaşlanmanın durdurulabileceğim açıkladı. Projeye göre, DNA şifresini çözmek yolu ile, insanoğlunda yaşlanmaya ve hastalıklara neden olan genler bloke edile­cektir... Ingiltere’nin saygın gazetelerinden The Sunday Times, konuya geniş yer verdi. Gazetenin haberine göre John Harris, “50 yıl önce ortalama yaşam süresi 46 idi, şimdi ise 64. Kısa sürede bu rakam ikiye katlanacak” dedi, “insan genle­rini deşifre ederek onlar hakkında çok daha iyi bilgi sahibi olmak, tüm hastalık­lara son vereceği gibi, vücudun yaşlanmasını da durduracak” diyen Harris, ölümcül hastalıklarla ilişki içerisinde olan genlerin kolayca tanımlanmasının ve teda­vilerinin mümkün olacağım belirtti. “Eğer genleri yaşlanma programından kurta­rıp, .vücudu, rahatsızlıkları ve hasarları tamir edecek yola yöneltirsek, çok çok da­ha uzun yaşayabiliriz, ki biz bunun şifresini çözdük” diyor Harris. Araştırmada, şimdiden yaşlanmaya yol açan p21 isimli bir genin tanımlandığı belirtilirken, yaşlanmanın DNA ile bağlantılı olan 40 ayn gen tarafından yapıldığının tesbit edildiği kaydediliyor.“”

Esasen, doğada uzun süre yaşayan pek çok canlı vardır. Timsahların 200 yıl­dan fazla yaşadığı biliniyor.“0 Bazı ağaçların 1000 yıl, hata daha fazla yaşadığı da malumdur.“1

Bütün bunlara rağmen, bu kadar uzun süre yaşayabilmemizin hiçbir şekilde mümkün olmadığı da söylenmektedir. Massachussetts Institute of Techono- logy’den Leonard P. Guarente, 200 yaşma kadar yaşayabileceğimizi söyleyebil­menin zor olduğunu ve ömrü birkaç yıl uzatabilsek bile, damarlarımız ve organ­larımızın hasarlanarak çalışamaz hâle gelmesini önleyemeyeceğimizi savunuyor. Hayflick ise, insan ömrünün genler tarafından maksimum 125 yıla programlandı­ğına inanıyor. Buna göre ömrümüzün maksimum uzunluğu evrimsel olarak belir­lenmiştir.112

Genetik alanındaki çalışmalarıyla pek çok ödül almış olan Fransız bilim ada­mı Amold Munnich, “yaşlılık engellenebilir mi?” şeklinde kendisine yöneltilen bir soruya verdiği cevapta, bunun şimdilik imkânsız olduğunu, gelecekte olup ol­mayacağı konusunda da bilgi sahibi olmadığım söylemiştir."’

2 - Kur’an ve Diğer Kutsal Metinler Açısından Konunun Değerlendirilmesi

Biz, insan ömrünü uzatmayı imkânsız kılan herhangi bir Kur’an âyetine rastlamadık. Tam tersine, Kur’an’da uzun süre yaşadığından bahsedilen pey­gamberler vardır. Nuh peygamber bunlardandır ve kavmi arasında Kur’an’ın ifadesiyle Tufandan önce114 “bin seneden elli yıl eksik" yani 950 yıl yaşa­mıştır.“6 Hz. Nuh’un, peygamberlik öncesi ve Tufan sonrası ile birlikte toplam 1050 yıl117 kadar yaşadığı söylenmektedir."8 Esasen kaynaklarımızda başka pey­gamberlerin de uzun yıllar yaşadıklarına işaret edilmektedir. Nitekim Adem’e 1000 yılın takdir edildiği, ancak onun ömründen 40 yılını Dâvût peygambere hi­be ettiği; bu yüzden de 960 yıl yaşadığı kaydediliyor.119 Ebû Hâtim es-Sîcistâ- nî’nin (v. 248/862 veya 255/869) “Kitâbu’l-Muammerîn” adlı eserinde belirtildi­ğine göre, Lokman, 560 yıl yaşamıştır. Başka rivayetlerde ise Lokman’ın 1000, 3000, hatta 3500 yıl yaşadığı nakledilmektedir.120 İbrahim’in 200,121 îshak’ın 160,122 Yakub’un 147,123 Eyüb’ün ise’93 yıl124 yaşadığı kaydedilmektedir. Uzun süre yaşayan başka peygamberler de vardır.125

Kur’an ayrıca insanoğlunun içinde uzun süre yaşama arzusunun mevcudiye­tine işaret etmektedir:126

“Onları insanların hayata en düşkünü, puta tapanlardan daha tutkunu bula­caksın; her biri ister ki, bin yıl yaşatılsın. Oysa yaşatılması, onu azaptan uzaklaş­tıracak değildir. Allah ne yaptıklarım görüyor.”127

Dikkat edilirse, fıtratta mevcut olan bu isteğin muhal olduğundan bahsedil­miyor, muhal olan bir şey var, fakat bu, insanoğlunun bin yıl yaşayabilmesi de­ğil, azabı hak etmişse, bundan kurtulacağı hususudur. Hz. Peygamber de bu ko­nuya işaretle şöyle buyurmuştur: “Ademoğlu büyüdükçe onunla beraber iki şey de büyür: Mal sevgisi ve uzun ömür arzusu.,İ2S Burada da uzun süre yaşama duy­gusunun insan fıtratında mevcudiyeti dile getirilmektedir.

Bununla beraber inkârcdann söz konusu edildiği Yâsîn suresinde, uzun ömür verilenin akıbetinin güzelliğinden bahsedilmez:

“Kime uzun ömür versek, onun yaratılışını baş aşağı çeviririz..”129

Bazı hadislerde Hz. Peygamber’in de “erzelu’l-umur”dan, yani “uzun süre yaşayıp rezil duruma düşmekten, Allah’a sığmıyorum”diyerek dua ettiği kayde­dilmektedir.130 Bunlar, her ne kadar uzun ömrün sıkıntılı olabileceğini gösteriyor­sa da, uzun ömrün ne kadar olduğu, hangi yaştan sonra uzun ömrün sıkıntılı ola­bileceği gibi hususlar belirtilmemiştir.

Fâtır suresinde konumuzla ilgili olarak ömrün arttırılıp kısaltılmasından şöy­le söz edilmektedir:

“(...) Bir canlıya ömür verilmesi de, onun (veya bir canlının) ömründen azal­tılması da mutlaka bir Kitapta (yazdadır...”131

Âlimlerimiz, “min ‘umrihi” ibaresindeki zamirin mercii konusunda ihtilaf etmişler; zamirin merciine göre, âyete farklı manalar yüklemiş ve buna göre de insan ömrünün uzatılması ve eksiltilmesinin vâki olup olmadığına dair görüşler serdetmişlerdir.132 ez-Zemahşerî (v. 538/949) bu ayeti yorumlarken, ömrün uza­tılmasının mümkün olabileceğine işaret etmektedir. Nitekim o, “şayet kul, hac et­se veya gazve yapsa, ömrü 40 sene olur; hem hac edip hem gazve yapsa, o zaman da ömrü 60 sene olur. Eğer ikisini de yapsa ve ömrü 60 seneye varsa, onun öm­rü uzatılmış olur; bunlardan yalnız birini yapıp 40 yaşma eremezse, o zaman da ömrü kısaltılmış olur” diye Levh’te yazılmış olabileceğini kaydetmektedir. Aynı şekilde, Hz. Peygamber’in aşağıda vereceğimiz bu yöndeki hadisinin ve Hz. Ömer’in (v. 23/643) hançerlendiği zaman, “eğer Ömer dua ederse, ömrü uzatıla­caktır” manasındaki sözünün de buna işaret ettiğini söylemektedir.133 Katade’nin (v. 117/735) bu ayet bağlamında, 60 yıl yaşayanı ömrü uzatılmış kişi; bundan ön­ce öleni ise ömrü kısaltılmış kişi olarak değerlendirdiği naklediliyor.134 Esasen ba­zı hadislerde de buna işaret edilmektedir. Hz. Peygamber, diğer ümmetlere göre kendi ümmetine mensup insanların ömürlerinin kısa tutulduğunu belirtmiş;135 bu meyanda 60-70 yaşa vurgu yaparak, ümmetine mensup, fertlerin ortalama yaşının bu olduğunu ihsas ettirmiştir. Nitekim bir hadiste şöyle buyurmuştur: “Ümme­timden fertlerin ömrü 60 ila 70 arasıdır. Onlarm çok azı bunu aşar.M Aynca baş­ka bir hadiste, 60 veya 70 yıl yaşayanın, “şayet ömrüm biraz daha fazla olsaydı, şunu yapardım, bunu yapardım” diye Allah’a özür beyan etme hakkının olmadı­ğı belirtilmektedir.137

Hz. Peygamber de ömrün uzatılabileceğine söylemiştir. O bu konuda şöyle buyurmuştur: “Sadaka ve akrabayı ziyaret (edip gözetme), belayı def eder; ömrü uzatır. Başka bazı hadislerde de o şöyle buyurmuştur: “Kim rızkının bol olma- smı ve ecelinin tehir edilmesini arzu ederse, hısım akrabasım gözetsin, ziyaret et­sin. ” “Kim ömrünün uzatılmasmı ve rızkırım geniş tutulmasım istiyorsa... Al­lah’tan korksun ve sıla-ı rahimde bulunsun (akrabalarım kollayıp gözetlesin). ’“9 Ömrün uzamasına etki eden başka ameller de zikredilmiştir.140

Bu âyet ve hadisleri değerlendiren bazı âlimlerimiz, Levh-ı Mahfûz’da her kişiye belli bir ömrün takdir edildiğini, ancak o kişi, sadaka verir, sıla-ı rahim ya­parsa, ömrüne belli bir ilavenin yapılacağının belirtildiğini söylemektedirler.141

Esasen Kur’an’da da iman ve hayırlı amelin, eceli geciktireceğine dair ifa­deler vardır. Nitekim Nuh’un kavminin söz konusu edildiği bir ayette şöyle den­mektedir: “Allah’a kulluk edin; O’ndan korkun. Bana da itaat edin ki Allah, gü-

nahlanmzi affetsin ve sizi belli bir süreye kadar ertelesin. Zira Allah ’m eceli gel­diği zaman, ertelenmez. ’İAI Bu ayetin yorumu mahiyetinde müfessirlerimiz, iman ettikleri takdirde Allah’ın Nuh kavminin ömrünü 1000 yıl olarak, küfür üzere kal­maları halinde ise 900 yıl olarak takdir ettiğinin ve o süre gelince de onları helak edeceğinin söylenmiş olabileceğini belirtmektedirler.143

Yunus peygamberin söz konusu edildiği ayetlerde şöyle denmektedir: “Eğer (Yunus) Allah’ı teşbih edenlerden olmasaydı, insanların diriltileceği güne kadar (bahğm) kamında kalırdı.,İİA Burada, Yunus peygamberin balığın kanunda Al­lah’ı zikir ve teşbih etmesi, onun bahğm kamında ölüp kıyamete kadar orada kal­masını engellemiş, yani ölümünü geciktirmiş, başka bir ifadeyle ömrünü uzatmış, yeniden karaya çıkarak bir süre daha yaşamasını sağlamıştır.

Öte yandan, Hz. Peygamber’in tedaviyi teşvik ettiği ve ömrü uzun olanları övdüğü de hadislerde geçmektedir:145 Tirmîzî’nin hasen-ğarip diye nitelediği bir hadiste, “Sizin en hayırlınız, ömrü en uzun ve ameli en güzel olanınızdır:’i46 bu­yurmuştur. Başka bir hadiste ise, “Ömrü uzun ve ameli güzel olana ne mutlu!’*41 demiştir. Bir hadiste de Allah katında, O’nu teşbih, tekbir ve tehlil için İslam’da kendisine uzun ömür verilenden daha hayırlı müminin olmadığı ifade edilmekte­dir.148 Hz. Peygamber aynı zamanda hizmetçisi Enes b. Mâlik’e uzun ömürlü ol­ması için dua etmiştir.149 Enes de onun duasının bereketiyle olacak ki, 100 yaşını aşkın olarak h. 93 yılında vefat etmiştir.150 120 yıl yaşayarak Enes’ten daha fazla ömür süren ve kitaplara geçen başka pek çok kişi vardır.131

Ömrün uzayabileceği yönünde burada serdedilen bilgiler yanında, bunun mümkün olmadığını söyleyenler de olmuştur. Özellikle Ehl-i sünnet alimlerine göre, ecelin tehiri söz konusu değildir152 ve ömür azalıp artmaz; Allah ne takdir etmiş ise o olur. Bunlar, konuyla ilgili ayetten kasıt, ecel gelmeden evvel mağfi­ret olunduktan başka sevab kazanacak güzel ameller yapmaya meydan bulabil­melerinin o kişilere hatırlatılmasıdır, demektedirler.153 Biz de ecelin geldikten sonra asla geciktirilmeyeceği kanaatindeyiz. Esasen bu husus çok açık bir şekil­de Kur’an’da ifade edilmiştir: “Allah, eceli gelen hiçbir canın (ecelini) ertele­mez... ”154 Ancak kimin ecelinin ne zaman geleceği belli değildir. Ecelin zamanı­nı sadece Allah bilir. Dolayısıyla bazı ameliyelerle yaşama süresinin uzatılması­nın mümkün olabileceğini ve bunun, ayetlerde belirtilen hususlara aykın olmadı­ğım düşünüyoruz. Bazı alimlerimiz, herkesin iki ecelinin olduğunu; ecel-i mü­semma denen ecelin, kişinin normal bir şekilde ölümünü ifade ettiğim, ecel-i ka­za denen ikinci ecelin ise, kişinin herhangi bir saldırıya, kazaya maruz kalması halinde ölmesini ifade ettiğini söylemişlerdir.155 Buna dayanarak, insanların kaza, savaş, hastalık, vücudun yıpranması gibi hususlara karşı tedbir almalarının; ken­dilerine iyi bakmalarının, iyi beslenmesinin, ecel-i kazayı ortadan kaldıracağını düşünebiliriz. Ecel-i müsemma ise, onun zamanını sadece Allah bilir; gerçekleş­me vaktini; kişi kaç yaşındayken geleceğini O’ndan başka kimse bilmez. Bu va­kit, 60-70 yaş arası olabileceği gibi, 70-100 arası, hatta bunun fevkinde de olabi­lir. Esasen hem ayetin açık ifadesinden, hem de hadislerin zahirinden bu anlaşıl­maktadır. ’

O hâlde, bilim bir gün, canlı varlığın ömrünü uzatmayı başarır, mesela iki- üç yüz yıl veya daha fazla yaşayabilmeyi imkân dahiline sokarsa, bu, Kur’an’da belirtilen esaslara aykırı olmaz. Daha da ötesi böyle bir gelişme, Kur’an mantığı açısından çok garip ve olağanüstü de olmayacaktır. Çünkü, Kur’an zaten bize bunların örneğini vermektedir. Ayrıca, Kur’an uzun süre yaşayan peygamberle­rin, bu durumlarının büyük bir mucize olduğundan ve bu yönleri itibariyle halk­larım onlara imana davet ettiğinden söz etmiyor. Bütün bunları olağan hadiseler şeklinde sunuyor. Her ne kadar, ileri yaşmda çocuk sahibi olmayı bizatihi bazı peygamberlerin imkânsız gördüklerine işaret ediliyor ise de,150 yine de bu husus, kavimlerini ikna için bir sebep olarak değerlendirilmemiştir. O hâlde peygamber­lerin uzun süre yaşaması, o dönemdeki toplumlann çok fazla yadırgadıkları bir hadîse gibi görünmüyor.

Bütün bunların bu şekilde olağan birer vak’a gibi görünmesi, insanın aklına doğal olarak şu sorulan getiriyor: Acaba o dönemde, bu peygamberlerden başka kişiler de bu özelliklere sahip olabiliyorlar mıydı? Bu durumun, o dönemin eko- sistem ve sosyo-ekonomik yapısı ile bir ilgisi var mıdır? Mesela, o dönemin var­lıklı bir ferdi de uzun yıllar yaşayabilmiş midir?

Tevrat’a bakarak, bu soruların cevabım “evet” şeklinde verebiliriz. Zira, Tevrat’ta yüzlerce yıl yaşayan pek çok kişiden söz edilmektedir:

“Ve Adem 130yaşmda, kendi benzeyişinde, suretine göre biroğulun baba­sı oldu ve onun adım Şit koydu.’*51 “Ve Şit’in babası olduktan sonra Adem’in günleri 800 yıl oldu; ve oğullar ve kızlar babası oldu.1:158 “Ve Adem ’in yaşadığı bütün günler 930 yâ oldu, ve öldü. ,J59

“Ve Şit 105 yaşmda Enoş’un babası oldu. Ve Enoş’un babası olduktan son­ra Şit 807 yıl yaşadı, ve oğullar ve kızlar babası oldu. Ve Şit ’in bütün günleri 912 yıl oldu, ve öldü. ’*60

“Ve Enoş 90 yaşmda Kenan ’m babası oldu; ve Kenan ’m babası olduktan sonra Enoş 815 yıl yaşadı ve oğullar ve kızlar babası oldu. Ve Enoş’un bütün günleri 905yıl oldu; ve öldü.’*6

Bunlardan başka Tevrat’a göre, Kenan 910; Mahalalel 895; Yared 962; Ha- nok 365; Metuşelah 969; Lamek 777; Nuh 950; İbrahim 175 yıl yaşamıştır.162 Bunların çoğu da, ileri yaşlarında evlenip çocuk sahibi olmuşlardır.163 Mesela Nuh 500 yaşında Ham, Sam ve Yafes’in babası olmuştur.164

Şayet bütün bu soruların cevabı -Tevrat’ta belirtildiği gibi- olumlu ise, o za­man uzun süre yaşayabilmek, başka bir ifadeyle ömrü uzatmak, bugün için de mümkün olabilir. Kur’an açısından da’ bunun mümkün olabileceğine yukarıda işaret etmiştik.

3 - Ekonomik ve Tıbbî Gelişmelerin Uzun Süre Yaşamaya Etkisi

Ekonomik refahın ve sağlık alanında elde edilen gelişmelerin ömrün uzama­sına olumlu etki yaptığı da belirtilmektedir. Bundan yıllar, yüzyıllar önce tedavi1si bilinmeyen, aşısı bulunmayan ve binlerce, yüzbinlerce insanın erken yaşlarda ölmesine neden olan pek çok hastalığın artık çaresi bulunmuş vaziyettedir ve in­sanlar günümüzde bu hastalıkla sebebiyle erken yaşlarda ölmemektedirler. Tıp alanında elde edilen daha pek çok önemli başarı var ki, bunların da insanların da­ha sağlıklı ve uzun süre yaşamalarına imkan sağladığı bilinmektedir. Aym şekil­de, ekonomik refah düzeyinin yükselmesinin verdiği imkanlara daha iyi ve sağ­lıklı beslenmenin de uzun süre yaşamayı sağladığı belirtilmektedir. Daha önce de işaret edildiği gibi Rockefeller Enstitüsünde yapılan araştırmalarda mükemmel bir beslenme rejimine tabi tutulan bir gurup farenin, diğer farelere göre daha uzun süre yaşadıkları tespit edilmiştir.165 İnsanlar için de aynı durumun söz konusu ol­duğu belirtilmektedir. Esasen bugün, bilhassa gelişmiş ve kalkınmış ülkelerde, yüksek gelir düzeyine sahip insanların ortalama yaşam süresinin, insanların ya­şam standartlarının oldukça düşük olduğu ülkelerdeki ortalama yaşam süresinden uzun olması, bize kısmen de olsa sosyo-ekonomik yapı ile yaşam süresi arasın­daki ilişkiyi göstermektedir.166 Yukarıda, genetik alanındaki çalışmaları yürüten önemli isimlerden biri olan John Harris’in, 50 yıl önce ortalama yaşam süresinin 46, bugün ise bu sürenin 64 yıl civarında olduğuna dair görüşüne yer vermiştik. Buna göre, gelişen imkânlar, hayat standartlarının yükselmesi, üp alanında has­talıklara karşı elde edilen başarılar... sayesinde insanoğlunun ortalama yaşam sü­resi 20 yıl civarında artabilmiştir. Harris’in açıklamalarına göre bu rakam kısa sü­rede ikiye katlanacaktır.167 Hanis’in verdiği bu rakamlar, dünya ortalamasını gös­termektedir. Kalkınmış ve geri kalmış ülkelerin ortalaması ayrı ayrı ele alındığın­da, sosyo-ekonomik gelişmenin ve yüksek hayat standartlarının, ömrün uzaması­na etkisi daha net olarak görülebilir. 1978-1986 yıllan arası esas alınarak yapılan istatistik! çalışmalar, aralarında ABD, Almanya, Fransa, Hollanda, Ingiltere, İs­veç, İtalya, Japonya, Kanada gibi ülkelerin yer aldığı gelişmiş ülkelerde, ortala­ma ömrün, erkeklerde 70’in, kadınlarda ise 77’nin altına düşmediğini göstermek­tedir. Türkiye, Kolombiya, Brezilya gibi kısmen gelişmiş olan ülkelerde ortala­ma ömür, erkeklerde 60, kadınlarda 65; Somali, Nijer, Çad gibi kalkınmamış ül­kelerde ise ortalama ömür, erkeklerde 40, kadınlarda 44 civarındadır. Afganistan gibi bazı ülkelerde bu ortalamanın 36/37 seviyesinde olduğu görülmektedir.168

Bu araştırmaların yapıldığı tarihlerden sonra, gerek sosyo-ekonomik ve eği­tim, gerekse tıp -bilhassa genetik- alanında yeni ve ciddî gelişmeler olmuştur. Bunların, ortalama ömrü daha da yukarı çektiğinde şüphe yoktur. Nitekim Birleş­miş Milletler tarafından yayınlanan ve 1999 yılı verilerini kapsayan Gelişme Ra­porundaki sonuçlar da bu tezi desteklemektedir. Gelişmiş ülkelerde ortalama ömür, gelişmeye paralel olarak diğer ülkelere göre daha yüksek olmaktadır. Ör­neğin, 2001 yılında yayınlanan söz konusu rapora göre, gelişmiş olan bazı ülke­lerde ortalama hayat süresi şöyledir: Japonya 80.8; İsveç 79.6; Avustralya 78.8; Kanada 78.7; Norveç 78.4; Fransa 78.4; İtalya 78.4; Ispanya 78.3; Yunanistan 78.1; Avusturya 77.9; Almanya 77.6; Ingiltere 77.5; Birleşik Devletler 76.8. Bu ülkelerin ortalaması 78.3 etmektedir.

Aralarında Türkiye’nin de yer aldığı gelişmekte olan bazı ülkelerde de orta­lama yaşam süresi daha önceki yıllara göre artmıştır. Bu ülkelerin bazılarındaki ortalama ömür süresi şöyledir: Meksika 72.4; Malezya 72.2; Suudi Arabistan 71.3; Kolombiya 70.9; Bulgaristan 70.8; Ürdün 70.1; Paraguay 69.9; Romanya 69.8; Türkiye 69.5; Iran 68.5; Rusya Federasyonu 66.1; Türkmenistan 65.9; Ka­zakistan 64.4. Bu ülkelerin ortalaması ise 69.3 tutmaktadır.

Geri kalmış bazı ülkelerde ise durum şöyledir: Nijeıya 51.5; Gambiya 45.9; Angola 45.0; Nijer 44.8; Orta Afrika Cumhuriyeti 44.3; Cibuti 44.0; Uganda 43.2; Zambiya 41.0; Burundi 40.6; Malav 40.3; Mozambik 39.8; Ruvanda 39.9. Bu ülkelerin ortalaması ise 44.5’tir.109

Görüldüğü gibi, gelişmiş ülkelerde yaşam süresi ortalama olarak yaklaşık 80 civarında iken, çoğunluğunu Afrika ülkelerinin oluşturduğu az gelişmiş ülkeler­de süre ortalama olarak 40 civanndadır. Başka bir ifadeyle gelişmiş ülkelerde ya­şayan insanlar, gelişmemiş fakir Afrika ülkelerindeki insanların iki katı kadar uzun yaşamaktadırlar.

Ülkemiz açısından da baktığımızda genel refah düzeyi arttıkça ortalama ya­şam süresinin de buna paralel olarak arttığı görülmektedir. Nitekim daha önce verdiğimiz ve bundan yaklaşık 15 sene önce yapılmış olan bir istatistikte arala­rında Türkiye’nin de bulunduğu gelişmekte olan ülkelerde kadınların ortalama yaşam süresinin 65, erkeklerde ise 60 olduğu belirtilmişti. Oysa bugün durumun değiştiği görülmektedir. T. C. Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığının verilerine göre Türkiye’de ortalama ömür kadınlarda 1998 yılında 70.5, 1999 yılında 70.7; 2000 yılında 70.9, ve 2001 yılında 71.0; erkeklerde ise 1998 yılında 65.9; 1999 yılında 66.1; 2000 yılında 66.2 ve 2001 yılında 66.4 olmuştur.’7"

Burada açık bir şekilde ortalama yaşam süresinin hem kadınlarda, hem de er­keklerde az da olsa yükselme tirendi içinde olduğu görülmektedir.

Ne var ki modem dünya, insanına ekonomik refah sunmakla birlikte, aynı zamanda bilhassa eko-sistem ve biyo-sistem üzerinde tedavisi zor tahribatlar da açmaktadır. ’ .

“İnsanların ellerinin üretip kazandıkları yüzünden karada ve denizde bozgun ve düzensizlik çıktı...”171 “Nitekim insanoğlu güzellik ve iyilik yaratacağım tera­nesiyle doğanın tüm güzelliklerini, hatta dengelerim altüst etmiştir. Sonucun na­sıl bir bunalım getirdiğim bütün insanlık birlikte seyretmektedir. Doğa perişan edilmiş, çevre güzellikleri tahribe uğramış, ozon tabakası delinmiş, denizler, hat­ta okyanuslar kirlenmiş ve insanoğlu bütün canlıların şikâyetçi olduğu bir bozul­maya vücut vermiştir.”172 Muhtemelen günümüz insanının daha uzun süre yaşa- yamaması biraz da bundan olabilir. Yani ekonomik gelişme ile sağlanan yüksek yaşam standardı, çevre ve beden üzerinde etki yapan olumsuz gelişmelerle düşü­rülüyor, bu yüzden de insanoğlu ümit ettiği noktaya bir türlü ulaşamıyor... Aym hususa temas eden eş-Şirbâsî de, ilk dönemlerde yaşayan insanların, bugünkü gi­bi kirletilmiş bir çevreye maruz kalmadıklarım, pek çok sun’i müdahaleyle doğal şeklinden çıkarılmış yiyecekleri yemek zorunda olmadıklarını; daha doğal ve da­ha temiz bir çevrede yaşadıklarım hatırlatarak, Nuh döneminde yaşayan insanla­rın da, o dönemdeki peygamberleri gibi uzun süre yaşamış olabileceklerine dik­kat çekmektedir.173

Bütün bunlara bakarak, insanoğlunun yeryüzünde ebedî olarak yaşamasının mümkün olmadığı, ancak daha uzun süre yaşamasının gerçekleştirilebileceği söylenebilir.

C - İleri Yaşlarda Çocuk Sahibi Olmak

Konuyu bitirmeden önce ileri yaşlarda çocuk sahibi olabilme ve doğum ya­pabilme hususuna da kısaca değinmek istiyoruz.

İleri yaşma rağmen, bazı peygamberlerin evlenip, çocuk sahibi oldukları Kur’an’da sabittir. Çocuk sahibi oldukları esnada Hz. İbrahim’in174 100, eşi Sare’nirı ise 90 küsür yaşında olduğu kaydediliyor.175 Karısının kısır, kendisinin de yaşlı olmasından dolayı çocuk sahibi olmayı ummayan, ancak Allah’ın lütfü ile Yahya adında bir çocuğa kavuşan Hz. Zekeriya’nm17" da bu esnada 70 küsür ya­şında olduğu belirtilmektedir.’77

İleri yaşına rağmen baba olan pek çok kişiye ait Tevrat’ta yer alan bilşüeri daha önce vermiştik. Buna göre Adem 130 yaşmda ve daha sonraki yıllarda; Şit 105 yaşında ve daha sonraki yıllarda;’79 Enoş 90 yaşmda ve daha sonraki yıllar­da;’80 bunlardan başka Kenan, Mahalalel, Yared, Hanok, Metuşelah, Lamek, Nuh ve diğer bazı zatlar ileri yaşlarında evlenip çocuk sahibi olmuşlardır.181 Mesela Nuh 500 yaşmda Ham, Sam ve Yafes’in babası olmuştur.182

Bu bölümlerde, baba olan zatların yaşlan veriliyor, ancak annelerden bah­sedilmediği gibi, yaşları da verilmiyor. Annelerin genç olmaları mümkün olduğu gibi, yaşh olmaları da mümkündür. Hatta, baba olan zatların yaşları göz önünde bulundurulunca, annelerin de yaşlı olmalarının daha kuvvetli bir ihtimal olduğu söylenebilir. Buna dayanarak, o dönemlerde ilerlemiş yaşına rağmen bazı kadın­ların doğum yapıp anne olabildikleri düşünülebilir.

Son zamanlarda basma yansıdığına göre, genetik alanındaki gelişmeler saye­sinde yaşı ilerlemiş kadınlar da doğum yapabileceklerdir. Şu an fareler üzerinde denenen ve önemü başarılar elde edilen teknik şöyle gerçekleştirilmektedir: Yav­runun öz annesi olacak fareden genetik özelliklerini taşıyan hücre alınır, sonra donör anneden olgunlaşmamış yumurta hücresi alınır, bu hücrede donör anneye ait genetik bilgiler silinir ve yerine öz annenin hücre çekirdeği aktarılarak olgun bir yumurta hücresine dönüşmesi sağlanır. Olgunlaşan bu yumurta hücresi, labo­ratuarda füzyon yöntemiyle döllendirilir. Daha sonra embriyo, yavru sahibi olma­sı istenen yaşh annenin rahmine yerleştirilir...183 Şayet bu teknik başarılır ve in­sanlarda da uygulanırsa, -mesela Sare gibi- 90 yaşındaki bir kadın doğum yapıp anne olabilecektir.

Ancak bunun, Sare’nin durumu ile ne kadar örtüştüğü, doğacak yavrunun ne derecede yaşlı annenin yavrusu olduğu gibi hususlar tartışmaya açık hususlardır ki, biz böyle bir doğumun, Sare örneğindeki ile aynı olduğuna inanmıyoruz.

Sonuç

Buraya kadar verdiğimiz bilgilerden, insanoğlunun en büyük özlemlerinden biri olan uzun süre yaşamanın mümkün hâle getirilmesi konusunda çok çabalar gösterildiği anlaşılmaktadır. Son dönemlerde genetik alanında elde edilen geliş­melerle, bu rüyanın gerçekleşmesi yönünde ciddî ve önemli adımlar atılmaktadır. Bu gelişmelerin beklenen sonucu verip vermeyeceği konusunda tahminde bulun­mak için henüz erkendir; fakat bu konuda ümitsizliğe de gerek olmadığı kanaatindeyiz. Kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim ve diğer dînî metinlerde verilen bilgiler, bu konudaki ümitleri arttırıcı ve kuvvetlendirici niteliktedir. Tarihte uzun süre yaşanabilmişse, bundan sonra da uzun süre yaşanabilecektir. Bu arada şu hususu bilhassa belirtmeliyiz ki, hedef sadece uzun süre yaşabilmek olmamalı; aynı zamanda sağlıklı ve güzel yaşamak olmalıdır. Bunun için bütün insanlık el ele vermeli, tarihî düşmanlıkları ve maddi çıkarları bir yana bırakarak, hep birlik­te savaşların ve açlığın olmadığı yaşanabilir bir dünyada uzun süre hayatta kal­mak temin edilmelidir.

* Doç. Dr., Istanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

1 Alexandra David Neel, Çin, Tibet ve Hint Öğretilerine Göre Ölümsüzlük ve Tekrar Doğuş, (Türkçe- si: M. Kundakçıoğlu), Ruh ve Madde Yay., İstanbul 1987, 7; E. Konyalıoğlu - C. Aksoylu. Kaderi Karma ve Tekrar Doğuş, Ruh ve Madde Yay., Istanbnul 1987, 54.

2 Cavit Sungur, “Dünyada Ebedî Hayatı Yaşamak Elimizdedir”, llahiyat.Fakültesi Dergisi, Ankara Üni­versitesi İlahiyat Fakültesi, yıl 1959, sayı 1, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul 1952, 89-90.

Bu inançla ilgili felsefî bazı tartışmalar için bk. Turan Koç, Ölümsüzlük Düşüncesi, İz Yayıncılık, İs­tanbul 1991 163-225.

Bk. Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, Bayrak Yay., İstanbul 1983, 40, 51, 63; Ahmet Kahraman, Mukayeseli Dinler Tarihi, Marifet Yay., İstanbul 1993, 70-71.

5 Bk. Âl-i Imrân, 3/1415; el-Ankebût, 29/64; er-Rad, 13/26; el-Kasas, 28/60; el-Mü’min, 40/39. Geniş bilgi için bk. Hidayet Aydar, “Kur’an’da Geçen “el-Hayâtu’d-Dünya" Kavramı Üzerine Bazı Mülaha­zalar I", İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, yıl 2002, sayı 5, 72-81.

6 Bk. Kaya, 47-51. _ _ _ _ -

Hayati Hökelekli, “Ölüm ve Ölüm Ötesi Psikoloji", Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, yıl 1991 (Bursa), sayı 3, 163-164; Mehmet Dalkılıç, İslam Mezheplerinde Ruh, İz Yayıncılık, İstanbul 2004,269, dipnot 71.

Bu konuda Hz. Peygamberin, cami, okul, hastahane, yol, köprü gibi herkesin yararlanabileceği ve adına sadaka-ı câriye denen amelleri yapanlar ile, herkesin istifade edeceği faydalı kitaplar yazan, öğrenciler yetiştiren alimler ve arkasından hayırlı işler yapacak, dua edip hayırla yad edecek evlat­lar yetiştiren babaların (ve annelerin) amellerinin sevabının kıyamete kadar yazılacağına dair hadi­sini hatırlatmak isteriz. “İnsan ölünce ameline karşılık verilen sevaplar kesilir; ancak şu üç ameli ya­pan kişiler hariç: 1 - Sadaka-ı câriye yapan kişi; 2 - Faydalanılan ilmin sahibi olan kişi; 3 - Kendi­sine dua eden salih evladın sahibi olan kişi.” (Bk. Müslim b. el-Haccac el-Kuşeyrî, Sahîhu Müslim, (el-Kutubu’s-Sitte içinde), Çağrı Yay., İstanbul 1401/1981, Kitâbu’l-Vesiyye, 14).

9 Bunun için bk. el-Bakara, 2/34-36; el-A’râf, 7/11-18; ei-Hicr, 15/28-43.

10 el-A’râf, 7/14; el-Hicr, 15/36.

11 el-A’râf, 7/15; el-Hicr, 15/37.

12 Bk. el-Fahr er-Râzî, (Fahreddin Razi), et-Tefsîru’l-Kebîr, Beyrut ts., XIV/36.

13 Bk. Muhammed b.Cerîr et-Taberî, Câmi’u’l-Beyârı ‘An Te’viliÂyi’l-Kur’ân, Beyrut 1405, VIII/132; N. Mehmed Solmaz - İsmail Lütfi Çakan, Kur’ân-ı Kerîm’e Göre Peygamberler ve Tevhid Mücadele­si, İstanbul 1984,1/20. Bazı müfessirler, Allah’ın diriliş gününe kadar bâki kalacak mahluklar yarat- ‘ tığını, Iblîs’in de bunlardan olduğunu; ancak Adem ile birlikte dünyaya indirilince bu özelliğini yitir­diğini sanarak Allah’tan diriliş gününe kadar yaşatılmayı talep ettiğini, Allah’ın da ona diriliş gününe kadar bâki kalanlardan olduğunu söylediğini belirtmektedirler. Ibn Âşûr da bu düşüncedeki müfes- sirlerdendir. (Bk. Muhammed et-Tâhir Ibn Âşûr, Tefsîru’t-

14 el-Hicr, 15/38. .

15 Cemile Muhammed el-Cevher, Muhavarâtu İblis maa Allah fi’l-Kur’ân, (Mastır tezi, Işrâf: Abdusset- târ Nuveyr), Câmiatu’l-Kuveyt, Kulliyyetu’-Dirâsâti’l-Ulyâ, 67-71.

16 Bk. et-Taberî, Tefsir, VIII/132; er-Râzî, XIV/36. er-Râzî, burada şeytana verilen süre ile ilgili başka bilgiler de vermektedir.

17 Bk. Yaşar Nuri Öztürk, Kur’an’m Temel Kavramları, İstanbul 1999, (19. baskı), 530-531.

Geniş bilgi için bk. James Barr, The Garderı of Eden and the Hope of Immortality, Sem press, Lon­don 1992,1-20.

19 el-Bakara, 2/35; el-A’râf, 7/19.

20 Bu ağacın bir sembol olup, cinsel birleşmeden kinaye olduğu düşüncesi için bk. Ateş, Tefsir, 1/147­148; aynı müellif, “Kur’an-ı Kerim’e Göre Evrim Teorisi", Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Der­gisi, cilt XX, (Ankara 1975), 142-143.

21 Muhammed İkbal, ebediyet ağacından yemeyi, cinsiyeti ayırma yolunu tutmakla izah etmektedir. Çünkü, ancak doğum ve tenasül yolu ile insan nesli tükenmekten kurtulabilir... (Bk. Muhammed İk­bal, İslam’da Dînî Düşüncenin Yeniden Doğuşu, (Çev. N. A. Asar), İstanbul 1984,122-123).

22 Tâhâ, 20/120.

23 el-A’râf, 7/20.

24 Bk. er-Râzî, XIV/48.

25 Ölümsüzlüğün metafizik ve felsefî boyutlarıyla yorumu için bk. İkbal, 153-163; Koç, 213-225.

26 Ateş, Tefsir, 1/146; V/454-455.

27 Bk. el-Bakara, 2/36; el-A’râf, 7/22; Tâhâ, 20/121.

28 Kitab-ı Mukaddes, Tevrat, Zebur ve Incil, Eski Ahit (Tevrat), Kitab-ı Mukaddes Şirketi, İstanbul 1981, Tekvin, 3/2-3.

29 Bk. Mustâfa Erdem, Hazreti Adem (İlk İnsan), Ankara 1993, 36.

30 Bk. Erdem, Hz. Adem, 38.

31 Bk. Erdem, Hz. Adem, 67-68.

32 Bk. Ebû’l-Fidâ İsmail Ibn Kesîr, Tefsiru’l-Kur’âni’l-Azim, (nşr. M.l.el-Bennâ-M.A.Aşûr-A.Ğanîm), Is­tanbul 1985, 1/113.

33 Kitab-ı Mukaddes, Pavius’un Romalılara Mektubu, 5/12.

34 Katolik Kilisesi Din ve Ahlak İlkeleri (Catechisme de l’Eglise Catholique, Paris 1998’den çeviren : Dominik Pamir), İstanbul 2000,108. Hıristiyan ilahiyatçıların ruhun ebdeiyeti konusundaki görüşle­ri için bk. Koç, 13-16.

35 Eski Mısır’dan itibaren bu yöndeki düşünceler için bk. Kerim es-Seyyid Guneym, el-lstinsâh ve’l-in-câb beyne tecribi’l-ulemâi ve teşrîTs-semâ, Dâru’l-Fikri’l-Arabî, el-Kâhire 1997, 35-36.

36 Aynı manada olmak üzere “aynu’l-hayat”, “nehru’l-hayat”, "hayat çeşmesi" vs. isimler de kullanıl­maktadır. (Bk. Ahmet Yaşar Ocak, “Âb-ı Hayat", Türkiye Diyanet Vakfı Islâm Ansiklopedisi (DİA), İstanbul 1988, 1/1 ).

37 Yaşar Nuri Öztürk, Kur’anve Sünnete Göre Tasavvuf, İstanbul 1990,108.

38 Bk. Muhammed b. İsmail el-Buhârî, Sahihu’l-Buhân, (Nşr. Dr. M. D. El-Beğâ), Dâru Ibn Kesir, Bey­rut 1407/1987, Tefsîru Sûreti’l-Kehf 4; et-Taberî, Tefsir, XV/279; Ebû Muhammed el-Huseyin b. Me- sud ei-Beğavî, Meâlimu’t-Tenzîl, Beyrut 1407/1987, 111/171; Muhammed b. Ahmed el-Kurtubî, el- Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’ân, el-Kâhire 1372, XI/15; Celâluddîn es-Suyûtî, ed-Dürru’l-Mensûr, Beyrut 1993, V/ 410; Muhammed b. Ali eş-Şevkânî, Fethu’l-Kadîr ei-CâmT Beyne Fenneyi’r-Rivâyeti ve’d- Dirâyeti min ‘Ilmi’t-Tefsir, Beyrut ts„ III/300; Ebu’l-Fadl Mahmûd el-Âlûsî, Rûhu’l-Maânî fi Tefslri’l- Kur’âni’l-Azîm ve’s-Seb’i’l-Mesânî, Beyrût ts., XV/314; Ateş, Tefsir, V/311.

39 Bk. el-Kehf, 18/60-82. :

40 Bk. el-Buhârî, Sahih, Tefsîru Sûreti’l-Kehf 4; Ebû lsâ Muhammed et-Tirmizî, Sünenu’t-Tirmizi, (Nşr. A. M. Şâkir ve diğerleri), Dâru Ihyâi’t-Turâsi’l-Arabî, Beyrût, ts., Kitâbu Tefsîri’l-Kur’ân, Bâbu ve Min Sûreti’l-Kehif,; et-Taberî, Tefsir, XV/279; el-Beğavî, 111/171; el-Kurtubî, Tefsir, XI/15; es-Suyûtî, ed- Dürr, V/410; eş-Şevkânî, III/ 300; el-Âlûsî, XV/314; Ateş, Tefsir, V/311.

41 Geniş bilgi için bk. Hidayet Aydar, Genetik Şifre Kopyalama ve Kufan, Elif yay. İstanbul 2003, 247­252.

42 Bk. et-Taberî, Tefsir, XV/279; el-Beğavî, 111/171; el-Kurtubî, Tefsir, XI/15; es-Suyûtî, ed-Dürr, V/410; eş-Şevkânî, III/300; el-Âlûsî, XV/314; Ateş, Tefsir, V/311; Ocak, 1/1-2.

43 Bu anlayışın eleştirisi için bk. Ilyas Çelebi, “Hızır” DİA, İstanbul 1998, XVH/406-407.

44 Bk. Muhammed b. Cerîr et-Taberî, Târihu’l-Umemi ve’l-Mulûk, Beyrût 1407, 1/220; Çelebi, "Hızır”, XVII/406-407.

45 Bk. Ocak, “Âb-ı Hayat”, 1/1-2; Çelebi, “Hızır”, XV1I/406-408. Ayrıca bk. Eski Ahit (Tevrat), Zekarya, 6/12.

46 en-Nisâ, 4/57. Ayrıca bk. en-Nisâ, 4/122; el-Mâide, 5/119; et-Tevbe, 9/22,100; el-Kehf, 18/3; et-Teğâbün, 64/9; et-Talak, 65/11; el-Beyyine, 98/8.

47 el-Ahzâb, 33/64-65. Ayrıca bk. en-Nisâ, 4/169; el-Cinn, 72/23.

48 Bk. Muhammed Fuâd Abdulbâkî, el-Mu’cemu’l-Mufehres li Elfâzi’l-Kur’âni’l-Kerim, İst. 1982,1.

49 Bunlar için bk. Abdulbâkî, 236-238.

50 Bk. Hüseyin Bayrak, “Ehli Sünnet ve Mutezileye Göre Ebedilik Anlayışı", (Basılmamış Yüksek Li­sans Tezi, Danışman : Ş. Gölcük), Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kelam ve İslam Felsefesi Anabiiim Dalı, Konya 1988, 6-10; Ahmet Saim Kılavuz, "Ebed”, DİA, X/72.

51 Kaf, 50/34.

52 Bk. Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, Eser neş., İstanbul ts., VI/4520. 53 el-Vâkıa, 56/17; el-lnsân, 76/19.

54 Bk. er-Râzî, XXIX/150; el-Kurtubî, Tefsir, XVII/202-203. -

55 el-Bakara, 2/154.

56 Âl-i Imtân, 3/169.

57 Bk. Ebû’l-Kâsım Cârullâh ez-Zemahşerî, Tefsîru’l-Keşşâf..., (nşr. M.A. Şahin), Beyrut 1415/1995, I/205; Ebu’s-Suûd Muhammed b. Mahmu ei-lmâdî, Tefsfru EbVs-Suûd (Irşâdu’l-Akli’s-Selîm ilâ Me- zâyâ’l-Kur’âni’l-Kerim), Dâru Ihyâi’t-Turâsi’l-Arabî, Beyrut ts., 1/179-180, 11/11-112; Yazır, I/547; Ateş, Tefsir, I/264-269; 11/139-140.

58 Bk. ez-Zemahşerî, i/205.

59 Bk. ez-Zemahşerî, I/430.

60 er-Râzî, IV/146. ‘

61 Cüneyt Gökçe, “Berzah", DlA, İstanbul 1992, V/525.

62 er-Râzî, İV/146-147.

63 Buradaki ölümsüzlüğün, müşriklerin savaşlarda öldürülen Müslümanlar aleyhine yaptıkları olumsuz konuşmaları bertaraf etmek ve şehitliği Allah katında sıradan bir ölümden daha değerli ve daha üs­tün olduğunu bildirmek düşüncesini vermek anlamında kullanıldığı da belirtilmiştir. (Bk. Dalkılıç,. 291).

64 Ruh kelimesinin geçtiği ayetler için bk. Abdulbâkî, 325-326. Kullanıldıkları bağlamlar için bk. er-Râ- ğıb el-lsfahânî, el-Müfredat fiaribi’i-Kur’ân, Dâru’l-Ma’rife, Beyrût ts„ 205-206; Dalkılıç, 25-46.

65 Mesela bk. Meryem 19/17; eş-Şuara, 26/193. -

66 el-lsrâ, 17/85.

67 el-Enbiyâ, 21/91; es-Secde, 32/9; et-Tahrîm, 66/12.

68 Bk. er-Râzî, XXI/36-37.

69 Geniş bilgi için bk. Dalkılıç, 268-273, 282-295.

70 Bk. Gökçe, V/525.

71 Dalkılıç, 274.

72 Bk. Keith Augustine ve diğerleri, Ölüm Ne Yana Düşer ya da Hayat Benim Neyim Oluyor?, Keith Augustine ve diğerleri, (çevirenler Özgü Çelik ve diğerleri), Omega Yayınları, İstanbul, 2002, 11­32.

73 Müslüman âlimlerin ebedilik ve ruhun ölmezliği hakkındaki görüşleri için bk. Bayrak, 28-44; Ruhat- tin Yazoğlu, “Ölümsüzlük Düşüncesinin Gazali’ye Kadar Seyri", Felsefe Dünyası, Yaz 1996, sayı 21, 55-62; Dalkılıç, 282-295.

74 Bk. Urfah, “Harîtatu’l-cînât: Hel hiye bidâyetu’n-’nihâyeh?”, http://www.islamonline.net/iol-arabic/dowalia/scince-gg/scince3.asp

75 “Bugün Doğan Bebekler 130 Yıl Yaşayabilecek”,

htto://hurweb01 .hurrivet.com.tr/hur/turk/99/02/19/vasam/04vas.htm ; Târik Yahyâ Kâbîl, “Şebâbun dâimun fî’l-karni’l-hâdî ve’l-işrîn”,

http://www.islamonline.net/Arabic/Science/2001/01/Article8.shtml; “Cavlatun fî akli sâni’i’l-mustak- bel”(HeI seyaîşu etfâlun vulidû’l-yavm ilâ’l-ebed...), -

http://www.arahia.eom/arabic/article/0.4884.Technoloavl26718.00.html

76 Bk. Kâbîl, “Şebâbun dâimun fî’l-kami’l-hâdî ve’l-işrîn", http://www.islamonline.net/Arabic/Science/2001/01/Article8.shtml

77 Bk. Sevil Duvarcı, “Ölümsüzlük Mümkün mü”, http://aarildi.cumhurivet.tr/coi-bin/savfa.cai?w+30+/cubilim.../b1204.htm

78 Bk. Dede, “İnsan Organlarını Yenilemede Yeni Adımlar’’ http://aarildi.cumhurivet.com.tr/cni-bin/savfa.cai?w+.../b0803.html+kopvalam ;

“Bugün Doğan Bebekler 130 Yıl Yaşayabilecek", http://hunweb01.hurrivet.com.tr/hur/turk/99/02/19/vasam/04vas.htm:

“200 Yıl Yaşayabiliriz", http://aarildi.sabah.com.tr/cai-bin/savfa.cai?w+30+/00.../d01html

79“Bugün Doğan Bebekler 130 Yıl Yaşayabilecek”, htto://hurweb01 .hurrivet.com.tr/hur/turk/99/03/19/vasam/04vas.htm

80 el-Vâkıa, 56/60.

81 Bk. Âl-i Imrân, 3/185; el-Enbiyâ, 21/35; ei-Ankebût, 29/57. ’

82 ei-Cum’a, 62/8.

83 en-Ntsâ, 4/78. Ayrıca bk. el-Ahzâb, 33/16.

84 el-Enbiyâ, 21/34.

85 Bk. Hayrettin Karaman, “Ömür’’, Yeni Şafak, 02.07.2000.

86 Bk. Alexis Carre!, İnsan Denen Meçhul, (Çev. R. Özdek), Yağmur Yay., 4. baskı, İstanbul 1983, 217.

87 Geniş bilgi için bk. Corliss Lamont, The Illusion of immortality, 5th ed., The Continuum Publishing, New York, 1990,1-278.

88 Bk. Alexis Carrel, Başannm Sırlan, (Çev. R. Özdek), Yağmur yay., İstanbul 1981,11-12; aynı mü­ellif, İnsan Denen Meçhul, 213.

89 Bk. Kâbîl, “Şebâbun dâimun fî’l-kami’l-hâdî ve’l-işrîn”, htto://www.islamonline.net/Arabic/Science/2001/01/Article8.shtml

90 Bk. Sevil Duvarcı, "Ölümsüzlük Mümkün mü?" htto://aarildi.cumhurivet.tr/cai-bin/savfa.cai?WH-30+/cubilim.../b1204.htm

91 Bk. Sevil Duvarcı, “Ölümsüzlük Mümkün mü?”, http://oarildi.cumhıırivet.tr/cni-bin/savfa.cni?w+30+/cubilim.../b1204.htm

92 Telomer: Kromozomun bitiş kısmı. Bu özel yapı, doğrusal DNA moleküllerinin kendi kendini üret­mesi ve dengeli yapısını koruması işlerine yarar. (Bk. “Genetik Sözlük”, http://www.hurd; vet.com.tr/aenetik/aen7.htm >

93 Bk. Nilgün Özbaşaran Dede, “Dolly Neden Yaşlanıyor?", http://oarildi.cumhurivet.com.tr/cai-bin/savfa.cQİ?w+.../b0205.html

94 “Akciğerlerinden Rahatsız Olan İlk Kopya Memeli Dolly Öldü”, http://ararna.hurrivetim.com.tr/devam.asp?id=127955

95 Bk. “Ölümsüzlük Pek Yakında”, http://www.turkport.com/tp/lavout/..70.1169.50278 137259 0.00.htm

96 Bk. “Yaşlanma Hastalığının Geni Bulundu”, htto://www.hurrivetim.com.tr/haber/0..sid~5@nvid~256786.00.asD; .

“Erken Yaşlılık Geni”, httD://www.hurrivetim.com.tr/haber/0..nvid-256920.00.asD

97 Bk. T.Kâbîl, “Şebâbun dâimun fî’l-kami’l-hâdî ve’l-işrîn", http://www.islamonline.net/Arabic/Science/2001/01/Article8.shtml

98 Bk. Sevil Duvarcı, “Ölümsüzlük Mümkün mü?", htto://aarildi.curnhurivet.tr/cai-bin/savfa.cai?w+30+/cubilim.../b1204.htm

99 Bk. T. Kâbtl, “Şebâbun dâimun fî’l-karni’l-hâdî ve’i-işrîn", http://www.islamonline.net/Arabic/Science/2001/01/Article8.shtml

100 Bk. Turhan Baytop, Türkiye’de Bitkiler İle Tedavi (Geçmişte ve Bugün), İstanbul 1984,13-64; Târik Yahyâ Kâbtl, “Şebâbun dâimun fî’l-kami’l-hâdî. ye’l-işrîn”, http://www.islamonline.net/Arabic/Scien- ce/2001/01/Article8.shtml Aynca bk. http://kapi.netbul.com

101 Bk. Sevil Duvarcı, “Ölümsüzlük Mümkün mü?”, htto://aarildi.cumhurivet.tr/cai-bin/savfa.cai?w+30+/cubilim.../b1204.htm ; Târik Yahyâ Kâbîl, ‘’Şe­bâbun dâimun fî’l-kami’l-hâdî ve’l-işrîn", http://www.islamonline.net/Arabic/Science/2001/01/Artic- Ie8.shtml. Kur’an’ın bazı bitkilere işaret etmesi ve Hz.Peygamber’in ilaç mahiyetinde bazı bitkileri tavsiyesi hakkında bk. Celal Kırca, Kur’an ve Bilim, Marifet Yay., İstanbul 1996, 82-85; Davut Ay- düz, Kur’an-ı Kerim’de Bitkiler ve Şifa, Timaş Yay., İst. 1997.

102 Bk. Sevil Duvarcı, “Ölümsüzlük Mümkün mü”, http://aarildi.cumhurivet.tr/cai-bin/savfa.cgi?w+30-f/cubilim.../b1204.htm

103 Bk. Selçuk Alsan, “Yaşlanma ve Gençleştirme", Bilim ve Teknik, c. 22, sayı 266, (Ocak, 1990), 57 vd.; Târik Yahyâ Kâbîl, “Şebâbun dâimun fî’l-kami’l-hâdî ve’l-işrîn", http://www.islamonline.net/Ara- bic/Science/2001 /01 /Article8.shtml

104 Bk. Sevil Duvarcı, "Ölümsüzlük Mümkün mü?", http://aarildi.cumhurivet.tr/cai-bin/savfa.cai?w+30+/cubilim.../b1204-htm

105 Bk. Sevil Duvarcı, “Ölümsüzlük Mümkün mü?’’, http://aarildi.cumhurivet.tr/cai-bin/sa vfa.cni?w+30+/cuhilim.../b1204.htm

106 Bk. “Bugün Doğan Bebekler 130 Yıl Yaşayabilecek”, htto://hurweb01 .hürriyet, com.tr/hıır/turk/99/02/19/vasam/04vas.htm

107 “İnsan 180 Yıl Yaşayabilir mi?”, httn://www.hurrivetim.com.tr/haber/0..nvid-293079.00.asp

(21.07.2003). Ayrıca bk. “Ömrü Uzatan İlaç 5 Yıl Sonra Geliyor’’, htto://www.hurrivetim.com.tr/ha- ber/0..nviri~29BP41.00 asn fflŞ.OB P0031 .

108 Bk. “200 Yıl Yaşayabiliriz”, http://aarildi.sabah.com.tr/cai-bin/savfa.cai?w+30+/00.../d01html.,

109 Bk.Nicholas Rufford, “Genes to Make Us Live For 1200 Years",

http://www.sunday-times.co.uk/news/paaes/sti/2000/06/25/stinwenws02005.html:

Zafer Öztürk, “Ölümsüz İnsana Doğru”,

http://www.turkoort.Rom/tp/lavout/.../0.1169.50278 198661 0.00.htm

110 Bk. Hayat Ansiklopedisi, İstanbul 1935, IX/4201.

111 Bk. Hayat Ansiklopedisi, İstanbul 1932,1/64.

112 Bk. Sevil Duvarcı, “Ölümsüzlük Mümkün mü?", http://aarildi.cumhurivet.tr/cai-bin/savfa.cai?w+30+/cubilim—/h1204.htm

113 Bk. “İnsan Kopyalanması Manasız Bir Faaliyet”, htto://hurweb01 .hurrivet.com.tr/hur/turk/00/04/13/dizi/01 diz.htm ;

114 M. Sait Şimşek, Yaratılış Olayı, İstanbul 1998, 34.

115 Bk. el-Ankebût, 29/14

116 Bu sürenin Nûh peygamberin peygamberlik süresi olduğu da söylenmiştir. (Bk. Ibn Âşûr, X/XX/222).

117 Yazır, V/3768.

118 et-Taberî’nin rivayetine göre, peygamber olmadan önce 350, olduktan sonra 950, Tufandan sonra da 350 olmak üzere toplam 1650 yıl yaşamıştır. (et-Taberî, Tefsir, XX/135). Ayrıca bk. Süleyman Mollaibrahimoğlu, 3 Makale, İstanbul 2000, 185-188.

119 Bk. Ahmet b. Hanbel, Müsnedu Ahmed b. Hanbel, (Kütüb-ı sitte içinde), Çağrı Yay., İstanbul 1982, 1/143,299, 371; et-Taberî, Târih, 1/98-100.

120 Bk. Bemard Heller, “Lokman”, İA, MEB yayınları, İstanbul 1988, VII/64-65; Mevlüt Güngör, Kutan Araştırmaları 1, İstanbul 1995, 69-71.

121 Bk. et-Taberî, Tarih, 1/187.

122 Bk. et-Taberî, Tarih, I/200.

123 Bk. et-Taberî, Tarih, I/200.

124 Bk. et-Taberî, Tarih, 1/195.

125 Bk. Ebu’l-Hasan el-Hüseyn b. Ali el-Mes’ûdî, Murûcu’z-Zeheb ve Maâdinu’i-Cevâhir, (Şerh: Abdu’l- Emir Ali Mihne), Beyrut 1411/1991,1/43-47.

126 Hadislerde de bu yöndeki tabii arzuya yer verilmektedir. Bk. el-Buhârî, Sahih, Kitâbu’r-Rikâk, 4; Müslim b. el-Haccac el-Kuşeyrî, Sahîhu Müslim, (nşr. M. F. Abdulbâkî), Dâru Ihyâi’t-Turâsi’l-Arabl, Beyrût ts., “Bâbu kerâheti’l-hırsi ‘ale’d-dünyâ”, No: 1046-1047, II/724; Muhammed Ebû Hâtim et-Te- mîmî Ibn Hibbân, Sahihu Ibn Hibbân, Beyrût 1414/1993, “Zikru’l-beyân bi enne hubbi’l-mer’i el-mâ- le ve’l-’umra murakkabun fî’l-beşer", No: 3219, VIII/13; aynı kaynak, “Zikru’l-beyân bi enne’l-mer’e kullemâ kâne sînnuhu ekber kâne hirsuhu ‘ale’d-dünyâ ekser illâ men ‘asamahumu’llâhu minhum, No: 3229, VIII/25.

127 el-Bakara, 2/96.

128 el-Buhârî, Sahîh, Kitâbu’r Rikâk, 5; Şihabuddin Ebû’l-Fadl Ahmed Ibn Hacer el-Askalânî, Fethu’l- Bâri bi Şertıi Sahîhi’l-Buhârî, (Neşn M.F.Abdulbâkî-M.el-Hatîb), Dâru’r-Reyyân li’t-Turâs, el-Kâhl- re1407/1987, XI/245. .

129 Yâstrı, 36/68. (Ibn Kesir, bununla, dünya hayatının ebedî değii, geçici olduğuna işaret edildiğini söy­lemektedir. Bk. Ibn Kesîr, VI/574). Ayrıca bk. en-Nahl, 16/70; el-Hacc, 22/5; er-Rûm, 30/54.

130 Bk. el-Buhârî, Sahîh, Kitâbu’l-Cihâd, 25; Tefsîru sûre 16, 1; ed-Daavât, 41, 44; Müslim, Kitâbu’z- Zikr, 52.

131 Fâtır, 35/11.

132 Bunlar için bk. Osman Karadeniz, Ecel Üzerine, İzmir 1992, 70-76.

133 Bk. ez-Zemahşerî, III/586. Ayrıca bk. el-Kâdî Nâsıruddîn Ebû Saîd el-Beydâvî, Tefsînj’l-Beydâvî (Envânı’t-Tenzîl ve Esrânı’t-Te’vîl), Dersaâdet, İstanbul ts., II/269.

134 Bk. el-Kurtubî, Tefsir, XIV/333; Ebû’l-Berekât en-Nesefî, Tefsiru’n-Nesefî (Medâriku’t-Tenzil ve Ha- kâiku’t-Te’vîl), Kahraman Yay., İstanbul 1984,111/336.

135 Bkz. Mâlik b. Enes, el-Muvatta’, (Kütüb-ı sitte içinde), Çağrı Yay., İstanbul 1982, l’tikâf, 15; Ahmed b. Hanbel, 11/116.

136 et-Tirmizî, Kitâbu’z-Zühd, 23. Tirmizi,. aynı yerde hadisin hasen-ğarip olduğu kaydını koymaktadır. Ayrıca bk. el-Askalânî, Fethu’l-Bâıî, XI/244.

137 Bk. el-Buhârl, Sahih, Kitâbu’r-Rikâk, 5; Ahmed b. Hanbel, II/405, 417; Ibn Hacer el-Askalânî, Fef- hu’l-Bârî, XI/244.

138 Bk. et-Tirmizî, “Bâbu mâ câe lâ yeruddu’l-kadere illâ’d-duâ, No: 2139, IV/448; Muhammed b.Yezid Ibn Mâce, Sünenu Ibn Mâce, (nşr. M. F. Abdulbâkî), Dâru’l-Fikr, Beyrut ts., “Bâbun fî’l-kader”, No: 90,1/35; aynı kaynak, “BâbuVukûbât", No: 4022,11/1334; Ibn Hibbân, “Zikru’I-ihbâr‘anmâ yestahib- bü Li’l-mer’i mine’l-muvâzabât ‘ale’d-duâi ve’l-birr”, No: 872,111/153; aynı kaynak, “Zikru’l-beyân bi enne sadakata’s-sâlih ...", No: 3312, VIII/105.

139 Ahmed b. Hanbel, 1/143.

140 Bk. Ahmed b. Hanbel, III/447, VI/23.

141 Bk. el-Kurtubî, Tefsir, XIV/333. Ecelin te’hir edilip edilmeyeceği ve bu yöndeki hadislerin yorumu ko­nusunda geniş bilgi için bk. Karadeniz, 13-83.

142 Nûh, 71/3-4.

143 Bk. er-Râzî, XXX/135; el-Beydâvî, I1/529; en-Neşefî, IV/294; Ebû’s-Suûd, IX/36; Ahmed Mustafa el- Merâğî, Tefsîru’i-Merâğî, Dâru’l-Fikr, ts, X/79-80.

144 es-Sâffât, 37/143-144.

145

Uzun ömür yönündeki hadisler için bk. Celâluddin es-Suyûtt, Şerhu’s-Sudûr bi Şerhi Hâli’l-Mevtâ ve’l-Kubûr, (Büşra’l-Keib bi Likâi’l-Hablb adlı eserle birlikte), Buyrût 1418/1997) 7.

146 et-Tirmîzî, Kitâbu’z-Zühd, 21-22; Ebû Muhammed Abdullah ed-Dârımî, es-Sünen, İstanbul 1401/1981, Rikâk, 30; Ahmed b. Hanbel, II/235, 403.

147Muhammed b. İsmail el-Buhârî, el-Edebu’l-Müfred, (Tahk. A.H. Mahmûd), Mektebetu’l-Adâb, el-Kâ- hire, ts., “Bâbu men berre vâlidehu zâde’l-lâhu fî “umrihi", 15.

148 Bk. Ahmet b. Hanbel, 1/163.

149 Bk. el-Buhârî, Sahih, Kitâbu’d-Daavât, 26.

150 Bk. Şihabuddin Ebû’l-Fadl Ahmed Ibn Hacer el-Askalânî, el-lsâbe fî Temyîzi’s-Sahâbe, Beyrut ts., I-I1/72; aynı müellif, Fethu’i-Bâri, XI/149.

151 Bunlar için bk. Ebû Zekeriyâ Yahya b. Abdulvehhab Ibn Mende, Cuz’un fihi men ‘Âşe Mie ve ’Işri- ne Sene, Beyrut 1992.

152 Bk. Cihat Tunç, “Ecel", DİA, İstanbul 1994, X/381-382.

153 Bk. Yazır, VIII/5369-5372; Ateş, Tefsir, X/79.

154 el-Münâfikûn, 63/11.

155 Tunç, X/381.

156 Bk. Hûd, 11/72-73; el-Hicr, 15/53-56; Meryem, 19/7-9. 102

157 Eski Ahit (Tevrat), Tekvin, 5/3.

158 Eski Ahit (Tevrat), Tekvin, 5/4.

159 Eski Ahit (Tevrat), Tekvin, 5/5.

160 Eski Ahit (Tevrat), Tekvin, 5/6-8.

161 Eski Ahit (Tevrat), Tekvin, 5/9-11.

162 Bk. Eski Ahit (Tevrat), Tekvin, 5/14-32.

163 Bk. Eski Ahit (Tevrat), Tekvin, 5/14-32.

164 Bk. Eski Ahit (Tevrat), Tekvin, 5/32.

165 Bk. Carrel, Başarının Sırları 12.

166 Bk. Karadeniz, 83-84, 86, 90-95; Sabahattin Zaim, Çalışma Ekonomisi, İstanbul 1990, 283-286.

167 Bk.Nicholas Rufford, “Genes to Make us Live For 1200 Years”, http://www.sundav-times.co.uk/news/Daaes/sti/2000/06/25/stinwenws02005.htrnr Zafer Öztürk, “Ölümsüz insana Doğru”,

http://www-turkDort.com/tp/lavout/.../0.1169.50278 198661 0.00.htm

168 Bk. Karadeniz, 90-94.

169 Human Development Report2001, United Nations Development Programme, Published by Oxford University Pres Inc., New York 2001,141-144.

170 ‘Türkiye Sosyal Göstergeleri", httD://www.foreiantrade.aov.tr/ead/aosterae/sosvalaos%20.xls

(19.11.2003)

171 er-Rûm, 30/41.

172 Yaşar Nuri Öztürk, Kutân’daki Islâm, İstanbul 1998, (34. baskı), 384.

173 eş-Şirbâsî, I/507.

174 Bk. Hûd, 11/71-73; ei-Hicr, 15/54-56; Ayrıca bk. Ibn Kesîr, IV/266; Ahmet Cevdet Paşa, Kısas-ı En­biyâ ve Tevarih-ı Hulefa, İstanbul 1981, 29.

175 et-Taberî, Tefsir, Xll/73; Hibetullah b. el-Hasan et-Taberî, Kerâmâtu’l-Evliyâ, (Nşr. Dr. A. S. el-Hİ-mâni), er-Riyâd 1412, 71.

176 Bk. Meryem, 19/7; Ayrıca bk. Ibn Kesîr, V/209.

177 et-Taberî, Tefsir, XVI/51.

170 Eski Ahit (Tevrat), Tekvin, 5/3-4.

179 Eski Ahit. (Tevrat), Tekvin, 5/6-8.

180 Eski Ahit (Tsvrat), Tekvin, 5/9-11.

181 Bk. Eski Ahit (Tevrat), Tekvin, 5/14-32.

182 Bk.. Eski Ahit (Tevrat), Tekvin, 5/32.

183 Bk. “70’lik Nineden Klon Bebek”, -http://hurweb01 .hurrivet.com.tr/hur/turk/99/09/Q6/dunva/08dun.htm