Makale

Tık Tık... Kimse Yok mu? Kim O!

Tık Tık… Kimse Yok Mu?
Kim O!

Tülay Çankaya
Din Hizmetleri Uzmanı/Amasya Müftülüğü

El uzattı…
Dertliydi, elini uzattı… Güvenle…
Biliyordu ki: “Müslüman, Müslümanın elinden ve dilinden güvende olduğu kimsedir.” (Buhari, İman, 4-5; Müslim, İman, 64; Ebu Davud, Cihad, 2; Tirmizi, Kıyame, 52.)
El uzattık…
Çünkü “Müslüman Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, ihanet etmez, yalan söylemez ve onu sıkıntıda bırakmaz. Müslümanın kanı (canı), namusu ve malı dokunulmazdır, saygındır…” (Buhari, Mezalim, 3; Müslim, Birr, 58; Tirmizi, Birr, 18.) öğretildi bizlere.
Paylaşmalıydık…
Çünkü hep kulağımızda yankılanan bir cümle vardı. “Mutluluklar paylaşınca çoğalır, üzüntüler paylaşınca azalır.” Paylaşmayı taç edinmiş en yüce ruhun ümmetiydik. Ekmeği paylaşmak bile ekmeğin kendisinden daha tatlıydı. Paylaştıkça nasibi çoğalıyordu en kıtlık zamanların… havayı-duayı, derdi-dermanı, mutluluğu-hazzı, hüznü-özgürlüğü, kardeşliği-dostluğu paylaşmak güzeldi.
Böylece el ele, halka halka büyüdük, sert topraklara dahi kök saldık. Yüreğimizden, dilimizden dökülen:
“Milletimin hizmetinde yaya değil atlıyım
Farklıyım ben cahillerden hem de çift kanatlıyım
Ayıramam dünyayı ukbadan bir lahza ben
Bu birlik ruhu ile ben Rabbim’den beratlıyım.”
dizeleri hep canlı kaldı, dilimizden aktı dertli gönüllerin devası uğruna… Hassas olmalıydık, dik durmalıydık. Hani Mevlana diyor ya;
“Ya kırdığın gönlü Allah seviyorsa? Bilemezsin, bilseydin ödün kopardı; dokunamazdın.”
Korkmadık, dokunduk hassasça gönül iklimine uzanan ellerin. Karınca kararınca başardık, ferahlattık, su serptik… Dua edin geçer dedik, ağlayın, sıkmayın kendinizi dedik, çözüm yolunu kendi bulsun diye ufuk açtık. Dua etmeyi ve ağlamayı bilen kadınlar güçlü olurlar aslında, bunu öğrettik.
Kimi öğrencimizdi, 14-15 yaşlarında ya da 65-70.
Kimi müftülüğümüzdeki odamıza, evimize, kursumuza gelen Rabbimizin misafiriydi.
Din gönüllüsü olarak başladığımız bu yolda, karşılığını zerre zerre vermeliydik, aldığımızın. Hatta aldığımızdan daha fazla vermekti Allah rızası…
Peygamberin irşat dallarını paylaşmıştık bölüp bölüp, kursta Kur’an öğreticisi, kürsüde vaize, masa başında telefon ucunda fetva hattı, aile irşat odasında kucak açan gönüllerdik biz.
Biz de kadındık, biz de eştik, biz de ev hanımı, biz de anne, biz de gelindik. İnancımızla ve kendi tecrübelerimizle yoğurduğumuz dünyamızı açtık onlara.
Gelin dedik, ne olursanız olun gelin…
Aile olalım…
İrşat olalım…
Huzur bulalım…