Makale

Ümmetin İhtilafı Rahmettir

Namık Kemal

Ümmetin İhtilafı Rahmettir

İnsanın terakkisi teâvün ve hatta hayatı ictimâ’a mevkuf iken bir ümmetin ihtilâfında ne feyz olabilir ki rahmetle vasf olunmağa değsin?
Evet, avalimin intizâm-ı hareketi kanun-ı deveranda mevcut olan cezb ü def hâssalarının birbirinin tesirâtını tadıl etmesine muhtaç olduğu gibi âlem-i insaniyetin devrinde itidal dahi içtimâ ve ihtilâf kuvvetlerinin tekabülünden hâsıl olur.
Meselâ maarifin terakkisi efkârın telâhukuna ve efkârın telâhuku ise ihtilâf ve içtimâ’ın vücuduna tevakkuf eder. İhtilâf olmasa herkesin efkârı müttehid ve binaenaleyh bi’t-tab’ vâhid olur. İçtimâ olmasa ârâyı müteşettite telâhuk edebilmek kabil değildir.
İhtilâf ve ictimâ’ın bu tesiri yalnız maarife ait değil, ef’âl-i beşerin her cihetine şâmildir. Meselâ siyasiyatı ele alalım. İnsan maişet ve kemâli için içtimâ etmeğe ve cemiyetini idâme için bir hükümet altında bulunmağa mecburdur.
Hükümet eğer hiçbir fiiline karşı ihtilâf göremeyeceğinde emin olursa zuhurunun illet-i gâiyesi olan adaleti husule getirebilmek kabil midir? İdareyi adlü ihsanına tevdi için her ihtiyaç görüldükçe bir veliye tesadüf etmek hangi kavme nasip olmuş?
Mademki hükümet tasavvurda her türlü ağrâzı kabul istidadından berî olan mücerredâttan bulunmakla beraber bilfiil insana mevdu’dur, bir cemiyet-i siyasiyede ihtilâf mevcut olmazsa -tabiat zaten teaddiye mail olmak cihetiyle- ferdin ferde tecavüzünü men için cem’ edilmiş olan kuvve-i umumiye hiçbir maniaya tesadüf etmemek şartıyla yine kabiliyet-i teaddiden berî olmayan birtakım efrada tevdi edilmiş olur.
Bu ise birer ikişer kesrinde iktidar görülmeyen birtakım değneği kırmak için deste bağlamağa benzer. İşte bu cihetledir ki ümmetin bir suret-i meşrûada ihtilâfı hakikaten rahmettir. Bu suret-i meşrûayı tayin etmek pek güç bir şey görünmez. Yalnızca ihtilâfın fâidesi tasavvurunda hâsıl olan dehşette midir? Yoksa bilfiil zuhurundan hâsıl olacak netâyicden midir? Burasını zahire ihraç etmek kifayet eder. O da keşfe muhtaç değildir.
Tevârîh-i âlem gözümüzün önünde duruyor. İhtilâf fiile çıktıkça -zaruret-i kafiyenin ilcâ ettiği beş-on büyük vaka müstesna olmak üzre- daima ya muzır veya bahşettiği fâidenin gösterdiği lüzumdan bin kat şedîd olmuştur.
Yalnız dehşeti tasavvurda kaldığı zamanlarda ise her vakit fâidesi görüldüğü vardır, [hiç]bir vakit mazarratı görüldüğü yoktur.
Elbette bizim Yeniçerilerin kazgan indirerek kopardıkları kıyametler, İngilizlerin kemâl-i sükûnetle “miting” nâmında akdettikleri cemiyetler [kadar?] adalete, terakkiye hizmet etmemiştir.
Bilfiil ihtilâf buhrana benzer. Fâidesi vücuda bir mühlik illetin devamı ve anâsırın ona galebe ile uğraşması zamanlarının birazına münhasırdır.
Bi’1-meyl ihtilâf ise bedende her azanın en küçük bir cüzüne terettüb eden arızadan tahlîs için ettiği ianelerle kâffe-i eczanın sıhhat u selâmetini muhafazaya müvekkel olan hiss-i tabiî gibidir.
İnsan meselâ bir hummâ-yı muhrikadan buhran ile kurtulursa sıhhat-i dâimesini o hiss-i tabiî kuvvetiyle muhafaza eder.
Bu mütalaata göre “Ümmetin ihtilâfı rahmettir.” kâide-i külliyesini ihtilâf-ı bi’1-meyl ile tefsir etmek lâzım gelir. Yoksa ihtilâf-ı bilfiil rahmet değil saadet-i âtiye için ihtiyar olunur bir muvakkat zahmettir.
*Bu makale Dergah Yayınlarının “Namık Kemal Osmanlı Modernleşmesinin Meseleleri 1” isimli kitaptan alınmıştır.