Makale

Neden İntihar Ediyorlar? Eksik Olan Nedir?

Neden intihar ediyorlar?
Eksik olan nedir?

Prof. Dr. İsmail Doğan
Ankara Ü. Eğitim Bilimleri Fakültesi

Ocak ayında genç ve güzel bir kadının, İstanbul Zeytinburnu’ndaki cesedinin manken Burçin Bircan’a ait olduğu ortaya çıkınca, genç intiharları bir kez daha kamuoyunun gündemine oturdu. Burçin Bircan girdiği uyuşturucu komasından kurtulamayarak ölmüştü. Bunun bir kişisel seçim olduğu düşünülürse, Burçin’in intihar etmiş olduğu anlaşılır. Burçin iki yıl önce düzenlenen "Ford Models Super Model Of The World" yarışmasının Türkiye birincisi seçilmişti. Dominik Cumhuriyeti’nde söz konusu yarışmanın, dünya yüz güzeli unvanını da almıştı. Lise üçüncü sınıfı terk ederek İzmir’den İstanbul’a geldiğinde, özel yaşamının ona kısa sürede, getirdiği başarılardı tüm bunlar. İşte bu aşamada tam Amerika plânları yapmaktayken, birden uyuşturucu kurbanı olmuştu. Burçin neden intihar etti dersiniz? Eğer bu soru koskoca Türkiye’de yalnızca Burçin’i öne çıkarmış olsaydı, onun kişisel sorunları der üstünde durmazdık. Ama Burçin’in seçiminde ve onun şahsında ülke gençliğinin bu kulvarda ortaya çıkan çok özel bir öyküsü bulunmaktadır. Bu öykü toplumsaldır ve o nedenle düşünen insanların umurudur bu ölüm.
Hızlı yaşamda genç ölüm: Burçin Bircan
Burçin uyuşturucu kurbanıdır. Uyuşturucular, giderek daha çok sayıda genci bataklığa çekerek, anne-babaların korkulu rüyası olmaktadır. Mevcut verilere göre madde kullanmaya başlama yaşında, vakaların %32’sinin on beş yaşından büyük olması, yine yirmi yaştan büyük olanların sayısının %73 olması, özellikle nüfusun yarısından fazlasının yirmi yaş üzeri olan ülkemizde problemin önemine dikkat çekmektedir. Son günlerde kullanma alışkanlığının ilköğretim düzeyine düştüğü yönündeki açıklamalar, olayın güncel vahametini ortaya koymaktadır. Okul çevrelerinde oluşan uyuşturucu çetelerinin, çıkarları uğruna gençleri acımasız bir av konusu hâline getirmeleri elbette düşündürücüdür. Bu durum, uyuşturucu ticaretinin ülkemizde bir sektör olduğunun da göstergesidir. Uyuşturucu sektörüyle birlikte gençler ikili bir kıskaç altındadır. Bir ucunda söz konusu sektörün yer aldığı kıskacın, diğer ucunu onlar için üretilen kültür ortamı teşkil eder. Bu ortam Amerikalı psikolog Mary Pipher’in dediği gibi tam bir "zehirli kültür ortamıdır." Ortamı gençler için bu denli tehlikeli hâle getiren etkenlerin başında ise, toplumsal değerlerdeki çözülme gelmektedir. Popüler başarı isterisi, genç dünyalara ulaşılmaz hedefler empoze etmektedir. Dürüst bir ömre sığdırılmayacak kazanımlar, şans, tanıdık, ilişki, himaye gibi değerlerin desteğinde çok yakında ve kolaylıkla ulaşılabilecek hedefler olarak sunulmaktadır. Şöhret olmak, kolay kazanmak, gösterişli yaşamak, bu hedeflerin dayanılmaz cazibesini oluşturmaktadır. Genç kızlar için bu cazibe, daha özel talepler üretmektedir. Genç kızlar zekâları, güçleri ve sabırlarından dolayı değil de görünüşleri, çekicilikleri, popülerlikleri, hatta teslimiyetçilikleriyle ödüllendiriliyor. Çünkü onlar, toplumun kendilerinden bekledikleri konusunda mesaj bombardımanına tutuluyorlar. Öte yandan onlardan, kendilerini gerçekleştirmeleri imkânsız bir fiziksel standarda da uydurmaları bekleniyor: Daha zayıf, daha uzun boylu, daha güzel olmalılar. Bu nedenle özellikle ergenlik dönemindeki genç kızların neden uyuşturucu bağımlısı olduklarını, yemek yeme sorunları bulunduğunu ve diğer zararlı alışkanlıkları edindiklerini anlamak hiç de zor olmamaktadır.
Gençlik ve yalan rüzgârları
Gençlerin belirtilen kıskaçta geldikleri noktada ise umutsuzluk, güvensizlik, gelecek kaygısı kaçınılmaz bir manivela olarak onları beklemektedir. Aile ve toplumun veremediği güvenceleri, mevcut kültür ortamının ütopyaları doldurmaktadır. Hayaller, tozpembe yalanlar, sanal ve asla gerçekleşemeyecek beklentiler, gençleri onulmaz bir yalan rüzgârında savurmaktadır. Şimdilerde gençlerin yaşadıkları ise işte bu yalan rüzgârını, hayatın gerçekleriyle yüzleştiren toplumsal deneylerdir. Etraflarında himaye çemberleri üretenler, yalan rüzgârlarının estirdiği umutlara ve özlemlere engel olamadılar. Bu olgu genç kuşağın düş kırıklığından çok, bir kuşağın değerler dünyasının alt üst olmasıdır.
Bundan iki yıl önce İstanbul Ataköy’de, iki gencin el ele apartman boşluğunda sona eren intiharı gündem olmuştu kamuoyunda. Arkalarında bıraktıkları mesajda şu çarpıcı cümleler öne çıkmıştı: "Biz buraya ait değiliz." Onlar ölümlerine ve bu seçimlerine böylelikle özel bir anlam yüklemişlerdi. Hiçbir zaman kendilerinin ve mensup oldukları toplumun kültürü ve felsefesi olmayan bir anlamdır bu: Gerçekte bu sözler, ünlü bir metal müzik parçasının nakaratıdır. İngilizce aslının Türkçe’si aşağı yukarı şöyledir:
"Ben buraya ait değilim (...) Ben mükemmel bir vücut, mükemmel bir ruh istiyorum." Gençlerin seçimlerini anlamlandıran bu dizelerin gerçek bir doğrusu vardır. O da bu dizelerin, ülkemizin gençleriyle onları yetiştirme düzenimizin (eğitim sistemimizin) anlaşılmasına önemli bir ışık tutmasıdır.
Sizin dünyanız size, bizimki...
"Buraya ait değilim" demek, ben buraya yani sizin yaşadığınız çevreye, aileye, okula, sokağa hâsılı bu kültüre ve topluma, yani sizin dünyanıza ait değilim demektir. Şarkı sözleriyle kendi durumlarını ifadeye yönelen gençler, belirtilen ayrıntıda yaşadıkları dünyayı hiçbir şekilde kendi dünyaları ve çevreleri olarak görmedikleri ni söylemiş olmaktadırlar.
O hâlde nedir onları bizim dünyamızdan koparan? Nedir onları mensubiyetlerinden (aileden, okuldan vs.) koparan?
Ailenin, bireyler ve özellikle genç kuşaklar için oluşturduğu geleneksel güven ortamı, son dönemde bazı aile biçimleri için önemli ölçüde değer ve işlev kaybına uğramıştır.
Genç insanlar, ailelerinde göremedikleri ve fakat büyük bir iştiyakla aradıkları bu havayı (sevgiyi, dostluğu, güveni, arkadaşlığı vs.) aile dışında aramaktadır. Peki okulda buluyorlar mı?
Dahası okulda, işyerinde, arkadaş gruplarında ve diğer toplumsal ortamlarda? Genç insanların bu konudaki arayışları ve arayış üzerinde kurulu yaşamları çağdaş düş kırıklıkları ve hüsranlarla sona ermektedir. Bu aşamada aileye yönelen eleştiri okları, onun şahsında topluma ve toplumun değerlerine saldırıya dönüşmektedir. Kendisini başkasının ve başka kültürlerin sözcükleriyle ifade eden marjinal gençler ve gençlik alt kültürleri bu aşamada ortaya çıkmaktadır.
Eksik olan nedir? Aile, eğitim ve diğerleri
Bu olaylar, Türkiye’de ailede, okulda, toplumsal kültür ortamlarında bir şeylerin iyi gitmediğini, eğitim sisteminin genç beklentilere ve arayışlara doyurucu karşılıklar üretmediği izlenimi vermektedir.-Bir peyler İyi gitmediği büfece, sistemi ve toplumsal ortamları böyle bir değerlendirme ile mahkum eden genç insanlar kendi içlerine kıvrılmakta, içe dönük ve toplumdan kopuk alt kültürler oluşturmaktadırlar. Öyle bir oluşumdur ki bu, gençlik alt kültürleri kendi dünyalarını biricik ve erişilmez, toplumun genel-ulusal kültürünü iğrenç ve çekilmez kabul etmektedirler. Toplumun kullandığı sözcük ve ifade biçimleri yerine, kendilerine özgü vücut dili onların retoriğini oluşturur. Metal müzik ise böyle bir yaşam biçimini en iyi ifade eden tür olarak ortaya çıkar. Vücut dili, kelimelere olan ihtiyacı ortadan kaldırır. Azmak, kudurmak, bağırmak ve bununla gelen şiddet, kelimelerin mutedil (ılımlı, soğukkanlı) ifadesini tümüyle ortadan kaldırır. Neo-kozmik etkinin ancak şiddetle transa yönelteceği varsayılır.
Sözcükleri olmayanlar ya kendi içlerine kıvrılırlar, ki böyle bir yaşamdan Hint mistisizmine benzer bir tecrit ortaya çıkar; ya da eylemle kendilerini ifade ederler. "Yaptığım en iyi şey bu" diyor, bu olgunun satanist temsilcisi. Çünkü, denediği hâlde iyi gitar çalamamaktadır. O hâlde madem ki zoru başaramamıştır, o hâlde kolay olan denenmelidir. Bu da herkesin dikkatini çekecek marjinal bir yaşam: Bir kürk giyip yarı çıplak dolaşmak ve toplumun tepkisini çekmek. Ya da genç intiharlarına bir yenisini ekleyerek, çekip gitmek yaşamdan...
Gençlerinin çokluğu ile övünen bir kültürün, onları anlama konusunda yeterli yaklaşımlar ve yöntemler üretmemesi, hoş olmadığı kadar son derece acı bir gerçektir. Uyuşturucu komasında ölenlerin, Burçin ve çağdaşlarının trajedisinde, bu toplumsal duyarsızlık bir kez daha ortaya çıkmaktadır. Unutulmamalıdır ki, gençlerini anlamayan bir toplumun, geleceğini kavrayıp plânlaması da mümkün değildir.