Makale

Renklerin Dansı Ebru

Renklerin Dansı
Ebru

Mustafa Bektaşoğlu

Ebru kitreli su üzerine serpilen boyalarla bezenmiş kâğıt ve bunu hazırlama sanatına denir. İslâm bezeme sanatlarının hazırlanış tekniği itibariyle en cazibi ve süratli netice alınanı olan ebruculuğun menşei hakkında kesin bir hükme varmak mümkün değildir. Sekizinci asırdan itibaren Çin’de, on ikinci asırdan itibaren Japonya’da benzer teknikler kullanılarak yapılması, daha sonraki asırlarda Çağatay Türkçesi’ndeki "ebre" ismiyle Türkistan’da ortaya çıkışı, bu sanatın tarihî gelişimi hakkında az da olsa bir fikir vermektedir.
./Türkistan’dan en geç on altıncı asır başlarında İpek Yolu’nu takiben İran’a geçişinde "ebrî" olarak adlandırılan bu sanatın, gerçekten bulut kümelerine benzer şekiller taşıması, buluta nispet ifade eden bu Farsça ismi doğrulamaktadır. OsmanlIlarda da revaç bulan aynı isim, Türkçe’de "ebru"ya dönüşmüştür. Hatalı olmakla beraber, kaşa benzer şekiller de ihtiva ettiğinden, bu sanat Farsça’da "kaş" mânasına gelen "ebrû" kelimesiyle adlandırılmıştır.
Ebruculukta kullanılan boyalar, tabiattaki renkli kaya ve topraklardan elde edildiği için "toprak boya" adıyla anılır ve suda erimediği gibi yağ da ihtiva etmezler. Bundan başka bazı tabiî boyalarla da renk zenginliği arttırılır. Boyalar dövülerek ve taş üstünde biraz su ilâvesiyle "des- tesenk" denilen dış bükey bir el taşı ile iyice ezilerek kullanıma hazır hâle getirilir. Ebru yapımında gerekli olan ebru teknesi, kullanılacak kâğıdın enine ve boyuna uygun ebatta ve altı santim derinliğinde, tercihen çinko veya galvanizden yapılmış, dikdörtgen şeklinde bir kaptır.
Eskiden suyun dışarıya sızmasını önlemek üzere içi ziftle kaplanmış ağaçtan yapılmış tekneler de kullanılmaktaydı. Teknenin içine konulacak suya koyuluk ve yapışkanlık vermek, böylece serpilen boyaların teknenin dibine çökmesini önlemek için kitre kullanılmaktadır. Kitre, krem renginde düzgün olmayan plâkalar veya şeritler hâlindedir. Bir tekne kitreli su yaklaşık altı yüz ebru kâğıdı çıkarabilir.
Kitreli suyun üstüne serpilen renklerin birbirine karışmadan yayılmasını temin için, satıhta yayılmayı sağlayan safra asitleri ihtiva eden sığır ödü, önceden her boyanın içine ilâve edilir. Fazla öd ihtiva eden boya, fazla yayılır. Ebru yapımında sonradan ilâve edilen her renge, önceki renklerin arasında kendisine yer açabilmesi için daha fazla öd koymak gerekir. Ebruculukta modem fırçalarla usûlüne uygun şekilde boya^serpp- lemediğinden, ince ve düz bir değneğe üstüvânî şekilde gevşek olarak sarılmış at kuyruğu kılından fırça kullanılır. Tahta çıta üstüne belirli sıklıkta ince teller saplanarak elde edilen tarak, taraklı ebru yapımında kullanılan bir alettir. Serpilmiş boyalara şekil vermek için ince, boya damlatmak için kalınca tel çubuk kullanılır. Eskiden bu maksatla tek at kuyruğu kılından faydalanılmıştır.
Ebru şu şekilde elde edilir: Tekneye konulan kitreli suyun üzerine, içine öd ilâve edilmiş olan boyalar fırça yardımıyla ve her tarafa dengeli bir şekilde serpilmeye başlanınca renkler suyun yüzüne bulut kümeleri gibi yayılır. Her yeni atılan renk, ihtiva ettiği öd yoğunluğuna göre daha evvel atılanları itip sıkıştırarak kendine yer açar. Bu tarzdaki ebruya "battal ebru" adı verilir. Aynı tarzın somaki mermerini hatırlatan renkte yapılan cinsine "somaki ebru" denilir.
Battal ebruda, ebru sanatkârının boyaları serpmek dışında tekneye müdahalesi mümkün değildir. Bir noktadan sonra meydana gelen şekillere uymak zorundadır. Bu sebeple ebruculuk, küllî ve cüz’î iradenin izahı için ârif kişilerce müşahhas bir vâkıa olarak kabul edilmiştir. Boyaları serpmek cüz’î iradeye, tekne sathında ortaya çıkacak olan önceden meçhul görüntü de küllî iradeye benzetilmiştir.
Renkler battal ebru hazırlar gibi serpildikten sonra, tel çubuğun ucu kitreli suya dokundurulup önce yukarıdan aşağıya veya sağdan sola, sonra da aksi yönde keskin ve muntazam hareketlerle bütün satıhta yürütülürse, ortaya çıkan ebruya "tarama ebru", tel çubuğun hareketleri düzensiz ve dairemsi olursa "şal örneği", tel çubuk yardımıyla muhitten merkeze doğru helezonî hareketler yapılırsa "bülbülyuvası" adıyla anılan ebrular meydana gelir.
Yine renkler battal ebrudaki gibi serpilip tarak denilen alet, telleri kitreli suya girecek şekilde teknenin üstünde dolaştırılırsa "taraklı ebru" meydana gelir. Önce tarama ebru yapılıp sonra taraklı ebru hâline getirilirse daha da cazip görüntü elde edilir. Bütün bu ebru çeşitlerine son olarak yayılmayan bir koyu renk serpilmesiyle "serpmeli" vasfı kazandırılmış olur. Aynı işlem neft yağı ile yapılırsa ebru zemininde küçük boşluklar açılır, böyle hazırlanmış ebrular da "neftli" olarak adlandırılır. Teknedeki kitreli su kirlendikçe serpilen renkler bazen kum gibi noktalanmaya başlar, buna "kumlu ebru" adı verilir.
Buraya kadar sayılan ebru çeşitleri hafif renkler serpilerek yapılırsa "hafif ebru" ortaya çıkar. Bilhassa hat kitabeti için cazip bir zemin hazırlanmış olur, böyle kâğıtlar ayrıca aharlanır.
Bunlardan başka bir ebru çeşidi daha vardır ki, tanınmış ebruculardan Ayasofya Camii hatibi Mehmet Efendi tarafından icat edildiği için "hatip ebrusu" adıyla tanınır. Bunda, hafif renkli zemin üstüne tel çubuk yardımıyla kuvvetli renklerden birer damla bırakılır, istenirse iç içe birkaç renk daha konabilir. ince bir iğne bu kat kat renkli dairelerin içine sağdan sola, yukarıdan aşağıya birkaç defa hareket ettirilerek çarkıfelek, yürek, yıldız gibi şekiller elde edilir. Buna bağlı olarak çiçek şekilleri de yapılmak istenmiştir. Ancak ilk defa M. Necmeddin Okyay eliyle tabiî şekline en yakın çiçekli ebrular (lâle, karanfil, hercai, menekşe, gelincik, gonca gül, kasımpatı, sümbül) yapılması başarılmış, onun öğrencisi Mustafa Düz- günman da bunlara papatyalı ebruyu ilâve etmiştir. Çiçekli ebrular sanat tarihimizde "Necmeddin ebrusu" adıyla anılır.
Teknede istenilen tarzda hazırlanan ebru, teknenin üstüne sağdan veya soldan yavaşça yatırılan ve on beş saniye kadar bekletilen kâğıda bütün güzelliğiyle geçer. Ebruyu yapan kişiden tarafa olan köşelerden tutulup kaldırılan kâğıt öne doğru çekilir ve gölgede kurumaya bırakılır.
Teknede yapılan nakışlar ancak bir tek kâğıda geçirilebilir. Bir defa yapılan ebrunun aynısı bir daha tekrarlanamaz, ancak benzeri yapılabilir. Bundan dolayı her ebru, asla kopya edilemeyecek bir sanat eseri vasfını taşır.
Yine Necmeddin Okyay’ın buluşu olarak hat sanatında yer alan yazılı ebrular vardır. Bir hat eseri, arap zamkı eriyiğiyle yazıldıktan ve kurutulduktan sonra ebru teknesine yatırılırsa, zamklı yerler ebruyu almaz ve yazılı kısım kâğıt rengiyle kalır.
Eski yazma kitaplardaki kâğıdın yazı A sahası ile etrafının farklı renklere bo.. yanmasına "ak- M kâse", böyle kâğıtlara da "akkâseli kâğıt" denilir. Günümüzde y bu sanatla uğraşanlar süratle çoğalmakta olup, ebrunun zamanımızda kumaş, cam ve fayans üzerine de yapıldığı, hatta mücerret resim anlayışı dışında, figüratif resim üslûbuyla dahi çalışıldığı görülmektedir.
Elin mahareti, gözlerin renk uyumundaki isabeti, lâkin hepsinden önde gönül şiiriyeti ile doğan ebrû kâğıdı, geçmiş asırlarda yazma kitapların ciltlenmesinde ve yan kâğıdı olarak, bundan başka kıt’a ve levhaların iç ve dış pervazlarında, ayrıca koltuk denilen kısımlarında çok kullanılmıştır. Bu sıralananların pek güzel örneklerine müze ve kütüphanelerde rastlanır. Ancak, on dokuzuncu yüzyılda Batı’dan ithal edilen matbu ebrû kâğıtları, hem bu sanatın zevkini kaçırmış, hem de yerli ebrucuların geçimini güçleştirmiştir.