Makale

Din görevlisinin selamı

Din görevlisinin selamı

Prof. Dr. Raşit Küçük
Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanı

Bu başlık, belki ilk bakışta yadırganabilir. Din görevlisinin selamı, başka Müslümanların, başka insanların selamından farklı bir selam mı sorusunu akla getirebilir? Din görevi yapanın da neticede bir insan, bir Müslüman olduğu gibi düşünceler zihnimizi meşgul etmeye, selam ile din görevi yapan kişi arasında irtibat kurma çabası içine girmeye bizi sevk edebilir. Din görevi ile selamdan oluşan iki kavramın niçin bir yazıya başlık yapıldığı düşünülmeye değer bulunabilir. Bunların hepsi de olmasını istediğimiz, sadece istediğimiz değil temenni ettiğimiz şeylerdir. O hâlde hem din görevlisi hem selam gibi iki önemli tabiri biraz açarak, açıklayarak başlamak belki daha isabetli bir yaklaşım olur. Çünkü biz din görevlisi dediğimiz zaman, İslam toplumu açısından Müslümanlara önderlik ve rehberlik yapan, onları irşat eden ve kendilerine dosdoğru yolu gösteren, toplumuna, cemaatine örnek olan; henüz Müslüman olma bahtiyarlığına ermemiş olanlar açısından ise, İslam’ın tebliğini onlara ulaştırmaya kendini memur gören ve her tür insanı muhatabı kabul edebilen bir görev insanını tanımlamış olmaktayız. Bu görevi yapmakta olanların bizatihi kendilerinin veya sizin tanıdığınız kimsenin/kimselerin bu niteliğe sahip olmayışları tarifimizin yanlışlığı anlamına gelmez, belki muhatabınızın henüz anılan kemale ulaşmamış olduğunu gösterir.
Din görevlisi, hangi makam ve mevkide bulunursa bulunsun, hangi görevi üstlenirse üstlensin, ilimdeki behresi ne olursa olsun, saymaya çalıştığımız bu vasıfları kendinde taşıma azim ve gayreti içinde bulunmanın bilincine ve idrakine sahip olmalıdır. Olayı ülkemiz ölçeğinde ve kendi açımızdan düşündüğümüz zaman, Diyanet İşleri Başkanından en ücra bir köydeki imam-hatibe, en büyük ilin müftü ve vaizinden bir mahalle camiinde görev yapan kayyıma kadar herkes aynı sorumluluğu hissedebilmelidir. Çünkü dinî tebliğ görevi yapanlar, yani din görevlileri dediğimiz mümtaz ve seçkin topluluk, esasen son Peygamber’in getirdiği dinin, İslam’ın, yani kıyamete kadar kalıcı ve geçerli olduğuna iman ettiğimiz yegâne “hak din”in, Peygamber’den sonra, bütün insanlık ailesine yönelik tebliğ görevini devam ettirme gibi kutsal bir vazifeyi üstlenmiş kimselerdir. Bunlar arasında İslam âlimi olma vasfını taşıyanlar, onların en başında gelir.
İşte bu açıdan her birinin sorumlulukları, konumları, mevki ve makamları başka meslek erbabı ile kıyas edilemez. Bunu her bir görevlimizin idrak etmesi en büyük temennimizdir.
es-Selam, esma-i hüsnadan yani Allah Teala’nın en güzel isimlerinden biridir. Kullarını, dünya ve ahiretin helak edicilerinden kurtuluşa çıkaran, cennetteki kurtuluşa ermiş kullarına selam eden, her çeşit kurtuluşun ve rahmetin kaynağı, esenliğin ve rahmetin hem sahibi hem vereni anlamlarına gelir.
İslam geleneğinde selam, kelamın yani sözün, konuşmanın, kavuşmanın, tanışmanın, rastlaşmanın, ilk temasın başlangıcıdır. Bundan dolayı İslam nazarında selam vermenin ve verilen selamı almanın çok önemli ve değerli bir sosyal konumu, bunlarla birlikte belirlenmiş kuralları bulunmaktadır. Mesela, selam vermenin sünnet, fakat verilen selamı almanın farz hükmünde olduğunda âlimlerin icmaı olduğunu bilmeyenimiz yoktur. Selamın nasıl verilip nasıl alınacağı gibi konular da hepimizin bilmesi gereken selamın adabı cümlesindendir. Burada bunların detayları üzerinde durmamız söz konusu değildir. Yine bu öneminden dolayıdır ki, selam vermek için önceden tanışıp bilişmek şart koşulmamış, hem bilip tanıdığına hem bilmeyip tanımadığına selam vermek Peygamber Efendimiz tarafından Müslümanlara emredilen yedi şeyden biri olarak sabit olmuştur. Diğer altı şey, cenazeye iştirak ve onun ardınca yürümek, hastayı ziyaret, davete icabet, mazluma yardım, yemini kabul ve aksırana dua etmektir. Bunların her biri, herkesin kabul edeceği gibi insani, İslami, ferdî ve içtimai boyutu yüksek olan değerler ve davranış örnekleridir. Bu sebeple ve önemine binaen İmam Buhari, bu yöndeki hadis-i nebeviyi Sahih’inin on ayrı yerinde zikretmiş, Müslim başta olmak üzere bütün Kütüb-i Sitte musannifleri de bu rivayeti eserlerine derc etmiştir. Esasen her Müslüman ferdin önem vermesi gereken bu tavsiyelerin ilk icra edicisi ve örnek davranışlarıyla kuramcısı Rasul-i kibriya Efendimiz olmuştur. Selam vermenin ve almanın usul ve adabını sahabilere öğretmiş, hem tavsiyeleri hem uygulamaları, hem tasvipleri ile onları eğitmiştir. Sahabe-i kiram hazretleri başta olmak üzere, ümmetin seçkin âlimleri ve önderleri de onun tavsiye buyurup öğrettiği bu yolu takip etmişlerdir. İşte bugün adına “din görevlisi” dediğimiz kıymetli zevat da bu yöndeki önderlik ve örneklik görevini yerine getirmekle mükelleftir. Sadece selam konusunda değil, yukarıda Peygamberimiz’in emri olarak birtakımını saydığımız ve saymadığımız hususlarda da aynı hassasiyete sahip olmak zorunda olduğumuzu hatırlamalıyız. Çünkü din görevlisi, kendini İslam dinine mensup gören görmeyen her insana muhataptır. Bu yüzden onun bilgisi, edebi, ahlakı, tavır ve davranışı karşısındakiler açısından çok önemli ve belirleyicidir. Bu görevleri her seviyede üstlenmiş olan kardeşlerimin, değerli meslektaşlarımın kendilerini her an murakabe etmeleri, yetişmişlik seviyelerini her geçen gün daha yukarılara taşımaları önem arz etmektedir. Hepimizin bildiği gibi, her Müslüman ferdin kemale, daha mükemmel insan, daha mükemmel Müslüman olmaya çaba sarf etmesi, ulemamızın beyanıyla dinimiz açısından farz hükmündedir.