Makale

Osmanlı'dan bugüne kahvehaneler ve kıraathaneler

Osmanlı’dan bugüne kahvehaneler ve kıraathaneler

Cem Sökmen

Kahvehane kurumu 1550’li yılların başında bugünkü Türkiye coğrafyasına gelmiş, ilk örneği bu yıllarda İstanbul’un Tahtakale semtinde ortaya çıkmıştır. Eskiden beri limana yakınlığı sebebiyle ticaret alanı olan Tahtakale’den, Nefs-i İstanbul olarak anılan Suriçi bölgesine ve Bilad-ı Selase denilen Üsküdar, Eyüp ve Galata’ya 50 yıl içinde 600 civarında örneğiyle yayılmıştır. Kahvehaneler zamanla çeşitlenmiş, İstanbul’da Türkler tarafından üretilen kültürel yapı geliştikçe farklı türleri ortaya çıkmıştır.
Türk toplumunu biçimlendiren hayat alanları olan ev-cami-çarşı üçlemesinin yanına yeni bir toplumsallaşma/sosyalleşme ortamı olarak eklenen mahalle kahveleri çoğalmış, daha sonra da esnaf kahvehaneleri, meddah kahvehaneleri, yeniçeri kahvehaneleri, tulumbacı kahvehaneleri, âşık kahvehaneleri ve semai kahvehaneleri gibi türleriyle yaygınlaşmıştır.
Kahvehaneler 450 yıldan bu yana toplumsal yaşamda önemli işlevler üstlenmiştir. Özellikle belirli meslek gruplarının kurduğu kahvehaneler toplumsal yapının parçaları olarak kendilerine has ritüeller üretmişlerdir. Örneğin, esnaf kahvehaneleri hem tüccarların bürosu hem de iş bulma kurumu gibi işlev görmüştür. Mahalle kahvehaneleri bir meclis işlevi görmüştür. Mahallede yaşayanların birbirleriyle daha gelişmiş ilişkiler kurmasını sağlamış ve mahalledeki sorunların çözümü için bir ortak platform olarak benimsenmiştir. Kahvehaneler ortaya çıkışlarından 20 yıl geçtikten sonra ve daha sonra çeşitli dönemlerde yasaklamalar ve kapatılmalara maruz kalmıştır. Fakat mekânların her yasaklamadan bir süre sonra çeşitli gizleme taktikleriyle yeniden ortaya çıkması halk tarafından ne ölçüde benimsendiğini göstermektedir.
Kahvehanelerin 19. yüzyılın ortalarında, “kıraathane” adıyla anılmaya başlanan yeni bir formu üretmesinde dönemin kitle iletişim araçları olan gazete ve dergiler ile Tanzimat’tan sonra Batılı eğitim paradigmasıyla yeniden düzenlenmiş bir öğrenimden geçen yeni memur-bürokrat tabakasının varlığı ve buluşmasının başlıca etkenler olduğu görülmüştür.
19. yüzyılda İstanbul’da ortaya çıkan ve aydınların iletişim ortamı olan kıraathane tipi Avrupa’dan ve özellikle Paris kahvehanelerinden esintiler taşımaktadır. Bunda Osmanlı modernleşmesinin büyük ölçüde Fransız kültürünü örnek alması ve 19. yüzyılda eğitim görmek için Batı’ya giden Osmanlı vatandaşlarının yine büyük ölçüde Fransa’yı tercih etmesi önemli bir etkendir. Jöntürklerin Paris’teki kafelerde buluşup İmparatorluğun kaderi üzerinde uzun tartışmalar yaptığı bilinmektedir.
Eldeki bilgilerden aydınların iletişim ortamı olan kahvehanelerin tarihleri boyunca pek çok farklı işlevi birden üstlendiği anlaşılmaktadır. Sarafim (Kıraathanesi) aydınların toplandığı, süreli yayınların bulundurulduğu bir mekân olmanın yanında hem yayıncılık yapmıştır hem de basılı kitapları satan bir kitapçı olarak bilinmiştir. Kitapçı dükkânlarının ancak 1875’lerde kurulduğu bilinmektedir. Kıraathanelerden önce ise nargileci ve tütüncü dükkânlarında kitap satıldığı görülmüştür.
Başta Fevziye Kıraathanesi olmak üzere Şehzadebaşı çayhane ve kıraathaneleri konferanslara, konserlere, sinema ve tiyatro gösterilerine ev sahipliği yapmışlardır. Fevziye Kıraathanesi 19. yüzyılın son yıllarında İstanbul’da ilk sinema gösterimlerinin yapıldığı yerlerden biridir. Aynı kıraathanede Arminius Vambery, Yusuf Akçura ve Ahmet Mithat Efendi gibi isimlerin konferanslar verdiği bilinmektedir.
Babıali kahvehaneleri arasında özellikle Meserret ve İhsan Kıraathaneleri caddede bulunan gazetelerin muhabirlerinin toplandığı mekânlardır. Gazeteciler bu kıraathanelerde haber alışverişi gerçekleştirirler. Gazeteci, bürokrat ve aydın o kadar iç içe geçmiştir ki 20. yüzyıl Türk edebiyatında yer edinmiş pek çok ünlü yazarın geçmişinde muhabirlik deneyimi bulunmaktadır. Ve bu deneyimin oluştuğu yer dergi, gazete, yayınevi, matbaa idarehaneleri ve kitapevleriyle “Kültür Yokuşu” olarak anılan Babıali Caddesi ve ona açılan sokaklar olmuştur.
Modernleşme atmosferinde kimliğini kazanan kıraathaneler, söyleyecek sözü olanların, tartışılacak düşünceleri olanların kendilerini ifade etme ortamı olmuştur. Pek çok derginin çıkarılma fikri bu aydın kıraathanelerinde yapılan sohbet, tartışma ve toplantılarla olgunlaşmıştır. Kıraathaneler bazı edebiyat topluluklarının kurulduğu ortamlar olmuştur. Kendilerini 1940 kuşağı olarak kabul eden ve çoğu 1990’lara kadar eser vermeye devam bir edebiyatçı-yazar topluluğu Beyoğlu’nda Elit, Nisuaz ve Babıali’de İkbal ve Beyazıt’ta Küllük Kıraathanelerini buluşma mekânı olarak benimsemiştir. Aydın kahvehaneleri hakkında en çok kaynak bırakılan örneği olan Küllük, daha sonra farklı ideolojik kulvarlarda görünecek olan pek çok aydının 1940’lı ve 50’li yıllardaki diyalog zemini olmuştur.
Resmî olmayan cemiyetlere, konferanslara, sinema ve tiyatro gösterilerine, konserlere ev sahipliği yapan, kültürün, bilginin, sanatın üretildiği pek çok farklı daldan insanı ortak bir zeminde buluşturan kahvehaneler Türkiye’de modernleşme döneminde ortaya çıkan bütün kurumların tarihlerinde pay sahibidir.
Eski toplumsal ortamda kahvehaneler ve kıraathaneler bilginin yayıldığı ve toplumsallaştığı mekânlardır. Fakat bilgiye ilişkin şebekelerin yenilenmesi ve değişmesi bir dönem bu şebeke işlevini yürüten kıraathaneleri ikinci plana atmıştır.
Kitle iletişim araçlarında yaşanan gelişmeler giderek yüz yüze iletişimin önemini azaltmıştır. Önce radyo daha sonra televizyonun yaygınlaşmasıyla bilgi ve haber alma alternatifleri gelişmiş, kıraathanelerin bu anlamdaki yeri sarsılmıştır. Bilgilenme ve haber alma ihtiyacı radyo ve televizyon ile giderilmeye başlanmıştır. Kültür endüstrilerinin de yoğun biçimde oluşmasıyla toplumun yaşam tarzında büyük değişiklikler olmuştur. Farklı sosyalleşme alanları ve alternatifleri geliştikçe kıraathanelerin bu çeşitlilik içinde gittikçe önemi azalmıştır. Örneğin, İstanbul’da denize girme alışkanlığı Birinci Dünya Savaşı sırasında göçle gelen Beyaz Ruslar’dan sonra oluşmuştur. Futbol 1900’lü yılların başında toplumsal yaşama dâhil olmuş, zaman ilerledikçe etkinliği artmıştır.
Televizyon ve radyonun yaydığı sözlü kültür de kıraathanelerdeki sözlü kültür ortamını önce alternatifli hâle getirmiş sonra da zayıflatabilmiştir. Konuşanlar ve dinleyenler dünyası olarak yeni medya bir sözlü kültür atmosferidir. (Edibe Sözen, Medyatik Hafıza, İstanbul, Timaş Yayınları, 1997, s.70.) Bu ulaşması kolay fakat irrasyonel ve kişiyi edilgenleştiren sözlü kültür ortamı kıraathanelerdeki alışveriş ortamını sağlamadığı hâlde kıraathanelere olan ihtiyacı azaltan bir faktör olabilmiştir.
Yazılı/süreli iletişim araçları olan gazete ve dergiyle kimliği belirginleşen ve yükselen kıraathaneler görüntülü/sesli iletişim araçları olan radyo ve televizyon ile sönmeye yüz tutmuştur.
Modernleşme atmosferinde, 19. yüzyılın ortalarında 400 yıldır var olan kahvehane kurumunun yeni bir formu olarak toplumsal hayata katılan aydın kıraathaneleri şehirde yaşanan büyük değişim, kitle iletişim araçlarının gelişimi ve toplumsal etkileri, gündelik hayatta yaşanan değişim ve çeşitlenme gibi faktörlerden etkilenerek bir döneme damgasını vurmuştur. Toplumsal tarihimizin incelenmeye ve araştırılmaya devam edilmesi gereken önemli bir parçası olmuştur.