Makale

Ocak Başında Vaaz

DİN GÖREVLİSİNİNHATIRA DEFTERİNDEN

Fatma Hale Liman
Vaize
İstanbul Müftülüğü


Artvin’e dair şu sözleri mutlaka söylemeliyim. Artvin çok küçük bir il ve gönlü kocaman insanlar var Artvin’de. Yeşilin tüm tonlarını görebilme güzelliğini bana bahşeden Rabbime çok hamdettim orada bulunduğum zamanlarda..Artvin benim için dünyanın en büyük nimeti idi. Metropol kentlerin ekseriyetle buz gibi havasına rağmen insan ilişkileri buralarda olabildiğince sıcak.

Yıl 2002. Artvin’de vaize olarak görev yapıyorum. Pazartesi günleri Korzul semtinde vaazım var. Camiye geldim ama vaaz dinlemeye gelen kimse yok. Beklemeye başladım‘şimdi gelirler, şimdi gelirler’ derken,bir genç kız geldi:

‘Hocam mahallenin hanımları ocak başındalar, bugün vaazınızı orada verecekmişsiniz.’ Şaka gibi: ‘Kızım ocak başında vaaz olur muymuş,ben beklerim gelen olursa vaaz ederim.’ Kızcağız gitti. Yirmi dakika bekledim, tık yok. Baktım ellerinde oklava, önlerinde unlu önlük cemaatimden çok iyi tanıdığım iki hanım caminin kapısında belirdi.‘Seni almaya geldik, gel bizimle.’dediler.

Gittim, bir de ne göreyim! Benim cemaatin tümü koskoca bir avluda.Tertemiz sofra bezleri serilmiş,teknelere hamur yoğrulmuş,oklavalar hazırlanmış, kimisi hamurları beze yapıyor, kimileri yufka açıyor, kimileri pişiriyor, yaşlı nineler baş köşede gelinlere talimat vermekle meşgul, genç kızlar ‘getir-götür’ işleri ile meşgul, çocuklar birbirleri ile oynuyorlar. Aman Allah’ım! Ne kadar güzel bir tablo…Efendim! Meğerse üç aylar başladı ya Artvin’de âdetmiş; yufkalar açılır,silorlar yapılırmış. Bunların hepsi Ramazan ayına hazırlık için…‘Peki neden bu kadar kalabalık.’ ‘Bu iş tek başına yapılmaz hocam’ diyorlar. ‘Bu gün üç kişinin yufka işi hallolur, sıra ile diğer günler de diğerlerimizin yufkalarını yaparız.’‘Kaç gün sürecek bu sizin işiniz.’‘Yapılacak yufkaya bakar, bazen bir haftada, bazen de iki haftada biter.

’Ocak başında pişirenler, bir yandan pişiriyor, bir yandan da mis gibi tereyağı ile yağlıyorlar. ‘Hocam yiyelim ki iyi çalışalım öyle değil mi.’‘Geç kalmadınız mı yemek için’ diyorum. ‘Seni bekledik’ diyorlar.Bu kadınların hepsi yaşça benden büyük, beni bırakınız, koskoca nineler de bir şey yememiş. Hocaya hürmet bu, onlara göre.

Nineler kendilerine hazırlanmış sedirlerde, manilerle renk katıyor ortama. Bu kadınlar kültür demek, tarih demek, geçmişin, gelecek nesillere aktarılmasında gönüllü kültür elçisi demek.
Herkes çok neşeli… ‘Hocam, bir küçük anlat da dinleyelim.’ diyorlar. ‘Bir küçük anlatmak’, ilk kez ev sahibim bana bir küçük oturmaya gelmek istediğini söylemişti de oradan aşinayım, bu ‘ bir küçük’ lafına… Kısa süre oluyor. Konuşuyoruz bir küçük… Çıt yok, sanki camideyiz.

Komşuluğun ne kadar önemli olduğunu anlatıyoruz, yaptıkları komşuluğun tam da sünnete uygun olduğunu söylüyoruz. Seviniyorlar. Kurban olurum ben, onların bu sevincine, ninelerin duygu yüklü bakışlarına. Kurban olurum ben, beni bu güzel insanlarla tanışmama vesile olan Rabbime!

İkindi vakti geldi ezan okunuyor, eve dönmem lazım izin alıyorum. Unlu elleri ile beni kucaklayıp uğurluyorlar. Elleri unluymuş, kime ne!...

O gün ocak başında ben değil; lisan-ı hâlleri ile onlar bana vaaz etti. İnsanlığın mazi olmadığını gösterdiler. Anadolu kadınının irfanını, ne kadar sanatkâr ruhlu olduğunu gösterdiler. Hayata bakışlarının ne kadar sevgi dolu olduğunu gösterdiler. Mutlu olmak için mutluluğun peşinde koşmaya gerek olmadığını; sen yeter ki iste, mutluluğun senin peşinden geleceğini gösterdiler. Yardımlaşmayı, dayanışmayı, komşuluğu, küçük sevgisini, büyük saygısını gösterdiler. Onların bu vaazı hayatımda ki en tesirli vaazlardan biri oldu. Hizmetin cami dışında da yapılabileceğini, yerim dar dememeyi öğrettiler.

Bugün bir başka şehirde cami dersleri yapıyoruz; Riyazü’s-Salihin’den hadis okuyoruz, sıra ‘komşuluk’ konusunda… Hanımın birisi söz alıyor; ‘Karşı apartmana birileri oturdu, biz ne gittik ne de hoş geldiniz dedik; Ninenin birisi, üç ay oldu bunlar perdelerini niye hiç açmazlar diye muhtara şikayete gitmiş, nasıl haber aldılarsa apar topar o gece kaçmışlar evden…’ Diğeri konuşuyor; ‘Teröristmişler herhalde…’

Komşuluklarımız Artvin’deki gibi olsa idi, bu tür insanlar sızabilir miydi aramıza? Ya o nine de fark etmese idi. Büyük kentlerde komşuluğu yitirişimizin sebeplerinden biri bu; güven. Güven yoksa yakınlar ırak oluyor. Güveni yeniden nasıl tesis edebiliriz? Artvin’deki kadınların komşuluklarını, paylaşımlarını yeniden hayata nasıl dahil edebiliriz?

Yerim dar demeden hizmete koşmakla. Hizmeti kendimizden öne almakla değil mi?