Makale

Editörden

Editörden
Bilgi, tecrübe, yaklaşım ve düşünce yapısına göre her insan ayrı bir cevher ve farklı bir dünyadır. Buna bağlı olarak dünya görüşleri, hayat ve olaylara bakış açısı da kişiden kişiye farklılık arz eder. İnsanlık tarihi boyunca farklı görüş ve düşünüşlerin, ihtilafın olmadığı hiçbir dönem yoktur. Önemli olan sağduyu ve aklıselim ile problemleri beraberce konuşabilmek, ortak aklı işletebilmek, hak ve hakikat zemininde birlikte çözümler sunabilmektir; en azından farklı düşüncelere tahammül edebilmektir. Rabbimiz, insanlığa müjdeci ve uyarıcı olarak peygamberler göndermiş veanlaşmazlığa düşülen konularda hüküm vermek üzere de kitaplarını indirmiştir.
İyi niyetle, samimi düşünceyle ve sağduyu ile hareket edildiği sürece, ihtilaftan rahmet ve bereket doğar. Ne zaman ki, körü körüne, şuursuzca, ben merkezli, inat ve art niyetle yola çıkıldığında, bu ihtilaf fitne ve azaba dönüşür. Bu durum sadece kişiyi değil, bütün Müslümanları ve insanlığı tehdit eder. Geçmiş ümmetlerin helak olmalarının önemli bir sebebinin nifak ve fitne olduğu unutulmamalıdır. Nifak ve fitne, girdiği toplumlarda bir sıtma gibi vücudu tehdit eder, manevi hastalıklara ve tehlikelere karşı bünyeyi korunaksız hâle getirir. Fitne ateşinin düştüğü toplumlarda birlik ve beraberlik, kardeşlik ve samimiyet kalmaz. Bu yüzden hem Kur’an hem de Rasul-i Ekrem (s.a.s.) bizleri fitne konusunda ısrarla uyarmış, Kur’an fitneyi ölümden daha tehlikeli olarak görmüştür.
Hz. Peygamber’in, “Fitnenin çıktığı yerde yürüyen koşandan hayırlıdır. Öyleyse yaylarınızı kırın, kirişlerinizi parçalayın, kılıçlarınızı da taşa vurun. Sizden birinin evine girerlerse, Hz. Adem’in iki oğlundan hayırlısı olsun (ölen olsun, öldüren olmasın).” (Ebu Davud, Fiten; Tirmizi, Fiten, 33.) sözleri, fitnenin nasıl bir tehlike olduğunu göstermesi açısından oldukça manidardır. Bu uyarı, âdeta bir yanardağ gibi her an harekete geçmesi muhtemel olan fitneye karşı nasıl bir hassasiyet gösterilmesi ve bu gibi zamanlarda nasıl bir tutum sergilenmesi açısından da oldukça önemlidir.
İslam dünyasının bugün karşı karşıya olduğu küresel meydan okumalara rağmen, Müslümanların kalpleri arasındaki ayrılık ve parçalanma; mezhep, meşrep, bölgesel ve etnik temelli ayrımcılık gibi sebeplere dayalı olarak ortaya çıkan ihtilaflar oldukça üzücüdür. Rabbi bir, kitabı bir, aynı peygambere inanan, aynı kıbleye yönelen ve daha doğuştan kardeş ilan edilen müminler arasında olması gereken şey, ayrılık, tefrika değil, tevhit, birlik ve beraberliktir. Bu inançtan yola çıkarak, ümmet hafızasının diri kalması ve birlik şuurumuzun güçlenmesi amacıyla hazırladığımız dergimizi ilginize sunmak istedik.
Bu sayımızda; Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Dr. Ekrem Keleş; adalet, insaf, hüsnüzan, affetme/bağışlama kavramları üzerinden “İhtilaf Ahlakı”nı ele aldı. Prof. Dr. Raşit Küçük; “İhtilaf ve Tefrikaya Karşı Vahdet” önerisini getirdi. Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Hasan Kâmil Yılmaz; “Ferdî ve İçtimai Barışın Anahtarı: Dua”yı bizimle paylaştı. Prof. Dr. Talip Özdeş; “İhtilaf ve Tefrikalar Hangi Zeminlerden Besleniyorlar?” başlıklı yazısıyla, tefrikaya neden olan etkenler ve çözüm önerilerini ele aldı. Prof. Dr. Birol Akgün “İslam Dünyasındaki İhtilafların Nedenleri”nin cevabını, “İhtilaf yalnızca Müslümanların sorunu mu?” sorusu üzerinden giderek bulmaya çalıştı. Prof. Dr. Talip Küçükcan ise “İhtilaf, Tefrika ve Fitne Üzerine” yapılan söyleşide değerlendirmelerde bulundu.
Kardeşlik ve güven duygusuna ihtiyaç duyduğumuz bir zaman diliminde, fitne ve ihtilaftan uzak kalarak; birlik, beraberlik ve rahmet zemininde buluşmaya katkı sağlaması ümidiyle sizleri dergimizle baş başa bırakıyoruz.