Makale

Ebu Talib-i Mekki ve Kûtü'l- Kulûb'u

Doç. Dr. Dilaver Selvi
Kastamonu Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

Ebu Talib-i Mekki ve Kûtü’l-Kulûb’u
Vaiz, zahit, sufi ve üstat gibi sıfatlarla anılan Ebu Talip Muhammed b. Ali el-Mekki (v. 386/996), Kûtü’l-Kulûp isimli eseriyle şöhret bulmuş bir âlim ve ariftir. Tam adı “Kûtü’l-Kulub fî Muameleti’l-Mahbub”olan eseri sünni tasavvufun temel kaynaklarından biridir. Onun kendisinden sonra yazılan İhyauUlumi’d-Din ve Avarifü’l-Mearif başta olmak üzere pek çok ahlak ve tasavvuf kitabına kaynaklık etmesi önemini anlamak için yeterlidir. Tasavvuf ve ahlak yanında itikat, kelam, fıkıh, ibadet, muamelat gibi günlük hayatta karşılaşılan temel konuları da işleyen Kûtü’l-Kulub, sünni tasavvuf çevrelerinde hüsnükabul görmüştür. Kâtip Çelebi, Keşfü’z-Zünun’da tasavvuf ve tarikatın incelikleri konusunda onun benzerinin tasnif edilmediğini söyler. İmam Gazali’nin İhya’sını hariç tutarsak, bu tespite katılabiliriz. Eser, Allah Teala’nın, “Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.”ayetinde istenen kulluğun nasıl yapılacağını delil, hikmet, usul ve örnekleriyle işlemektedir.
Eserin adı “Yüce Sevgili’ye Gidişte Kalplerin Azığı” manasına geliyor. Eserin asıl konusu Yüce Sevgili’nin istediği kalp marifet ve edeptir. Hepsinin sonu has tevhittir. Mekki’ye göre kalp, yüce Allah’ın nazar ettiği kutsi, latif, nurani bir cevherdir. Marifet, muhabbet ve müşahede mahallidir. İnsanın aslıdır. İnsanlık ve halifelik sırrı onda gizlidir. Kalp ruhun sarayı, bedenin yönetim merkezidir. Din kalbe hitap eder. İlahî dostluk ve kulluk kalpte başlar. Kalbini tanıyan, Rabbini tanır. Onu nurla arındıran hakikati müşahede eder. Kalbini unutan unutulur; kendi hâline terk edilir. Mevla’sını tanımayan hevasına tapar. İnsanın kıymeti kalbindeki niyet, himmet ve sevgiyle ölçülür. Kalbini zikir, fikir, marifet, muhabbet ve edeple selim hâle getirenler kurtulur; onu inkâr, isyan ve heva ile kirletenler zarar eder; tövbe etmeyen helak olur. Kalp salih (temiz ve güzel) olursa bedenin bütün işleri güzel olur; bozuk olursa bütün işler bozulur, hayırsız olur.
Kalbin ilim, akıl, vicdan, tefekkür gibi yardımcıları bulunduğu gibi; dünya, heva, şehvet, hırs, gazap, gaflet ve vesvese gibi engelleri de mevcuttur. Dostun ve düşmanın, meleğin ve şeytanın gözü kalptedir. Oraya kim hâkim olursa, insan onun emrinde olur. Gerçek hürriyet, kalbi şeytanın tasallutundan kurtarıp Hakk’a âşık, aşina ve ayna yapmaktır.
Mekki, kalplerin azığının, marifet ve ilahî muhabbet olduğunu söyler. Tevekkül bahsinde geçen şu diyalog konumuzla ilgilidir.
Adamın biri ariflerden Sehl-i Tüsteri’ye,
“Rızık nedir?” diye sordu; Sehl,
“Gerçek rızık, insana hayat veren, hiç ölmeyen ve hep hayatta kalan Allah’tır.” dedi. Soruyu soran,
“Ben sana insanı ayakta tutan şeyi soruyorum.” dedi; Sehl,
“İnsanı ayakta tutan şey, ilimdir.” dedi. Adam,
“Ben sana insanın gıdasını sordum.” dedi; Sehl,
“Asıl gıda, zikirdir.” dedi. Soran şahıs,
“Ben sana cesedin yiyeceğini soruyorum.” deyince, Hazret şu cevabı verdi:
“Be adam, bedenin yiyeceğini niçin dert ediyorsun; onu seni yoktan var eden yüce Zat’a bırak.”
Mekki, muhabbet ehlinin halini anlatırken şu olayı örnek verir:
Allah Teala’ya âşık bir veli vardı. Bütün malını mülkünü ve canını Allah yoluna adamıştı. Her nesi varsa Allah için harcıyor; geride hiçbir şey bırakmıyordu. Kendisine,
“Senin bu muhabbetinin sebebi nedir?” diye sorulduğunda,
“İki insan gördüm, aralarında konuşuyorlardı. Onlardan işittiğim sözler, beni bu hale sevk etti.” dedi. Tanıdıkları,
“Ne işittin?” diye sordular; âşık şunları anlattı:
“Sevdiğiyle baş başa kalan birisi sevgilisine; Allah’a yemin ederim ki ben seni bütün kalbimle seviyorum, sen ise benden yüz çeviriyorsun.” dedi. Bunun üzerine sevgilisi,
“Beni gerçekten seviyorsan, benim için ne vereceksin?” diye sordu. O da,
”Sahip olduğum bütün malımı mülkümü sana veririm, ayrıca son nefesime kadar da hizmetinde bulunur, kendimi sana feda ederim.” dedi. İşte o zaman ben,
“Bir insan, kendisi gibi bir insanı bu kadar sever ve her şeyini onun hizmetine feda ederse, ya bir kulun yüce Yaratıcısına ve Mabuduna karşı sevgisi nasıl olmalı” diye düşündüm ve ben de her şeyimi yüce Allah’a feda ettim.”
Şu ayet gerçek müminlerin kalplerinde saklı ilahi aşkı haber veriyor:
“İnsanlardan bazısı Allah’tan başka varlıkları O’na eş koşar ve onu Allah’ı sever gibi sever. İman edenlerin Allah’a sevgileri ise daha şiddetlidir(ehlidünyanın sevgisinden daha ileridir).” (Bakara, 2/165.)
Mekki, âşıkların ibadet anlayışını şu örnekle ortaya koyar: Süfyan-ı Sevri, Rabiatü’l-Adeviyye’nin yanına geldi. Ona,
“Her kulun bir ibadet şekli vardır; senin yüce Allah’a kulluğun nasıldır?” diye sordu, o da şu cevabı verdi:
“Ben Allah’ın ateşinden korkarak O’na ibadet etmem. Böyle olursa efendisinin korkusundan ona itaat eden hizmetçi gibi olurum. Ben Allah’a cennet nimetlerine ulaşayım diye de kulluk yapmam. Böyle olursa, efendisine ücretle iş yapan hizmetçi gibi olurum. Ben Yüce Rabbime ancak O’nu sevdiğim ve O’na kavuşmak isteğim için ibadet ederim.”
Ebu Talib-i Mekki eserinde ibadet edenlerin âlimlerce dört gruba ayırıldığını söyler:
1. Din ile dünya kazanmak isteyenler. Bunların niyeti Allah rızası değildir. Onlar münafıklardır. Yaptıkları görünüşte ibadettir fakat aslında dine ihanettir. Bu ibadetten kendilerine bir sevap yazılmaz, hesap sorulur.
2. Cehennem ateşinden korkarak ibadet yapanlar.
3. Cennet nimetlerine ulaşmak için ibadet yapanlar. Bu iki grubun ibadeti geçerlidir, fakat kendileri fazilette geridir. Şeytan onlara vesvese ile zarar verebilir.
4. Sırf Allah rızası için ibadet yapanlar. Bunlar gerçek müminler ve âşık kullardır. Onlar hakiki tevhit ehlidirler. Cennet ve cehennem olmasa da onlar aynı muhabbet ve samimiyetle yüce Allah’a kulluk ederler. Onlar ihlasa ulaşmış has dostlardır. Şeytan onlara bir zarar veremez. Dinin içi samimiyet, dışı edeptir. Hadiste geçtiği gibi, yüce Allah’ın en sevdiği ibadet, kulun kalbindeki samimiyetidir. (Ahmed, Müsned, 5/254.)
Kısaca, Kutü’l-Kulub, Allah rızasını hedefe alan kalplere azık olacak ilim, marifet, muhabbet ve edep cevherleriyle dolu bir hazinedir. Bu hazineden payını alanlara ne mutlu!