Makale

Prof. Dr. Süleyman Hayri Bolay “Kutlu Doğum, Köklü bir geleneğin modern tarzda ihyasıdır.”

Prof. Dr. Süleyman Hayri Bolay

“Kutlu Doğum,
Köklü bir geleneğin
modern tarzda ihyasıdır.”

Söyleşi: Dr. Yüksel Salman

İslâm kültür geleneğinde Hz. Peygamberin doğumunu Mevlid Kandili olarak kutlamak bir âdet. Bizim milletimizde ise Hz. Peygamber’in doğumuna gösterilen ayrı bir teveccüh var. 1989 yılından bu yana Türkiye Diyanet Vakfı ile Diyanet İşleri Başkanlığının işbirliği halinde Hz. Peygamber’in dünyayı teşrifleri Kutlu Doğum Haftası adı altında kutlanmakta. Sizce böyle bir ihtiyaç nereden kaynaklandı?

Peygamber Efendimizin doğumunu anma eski bir gelenek. Biz geleneği daha modern bir tarzda ihya etmek istedik. Çünkü biz biliyoruz ki Erbil Atabeyi iki ay boyunca bu kutlamaları yapmıştır. Kendisi bizzat hastanelere gidiyor, hastaları ziyaret ediyor, onların ihtiyaçlarını karşılıyor, fakirleri doyuruyor vs. Daha sonra da bu gelenek devam etmiştir. Osmanlı’da ve Cumhuriyetin ilk dönemlerinde de Mevlid Kandili kutlanmıştır. Dolayısıyla biz bu geleneği daha farklı bir şekilde, günün ihtiyaçlarına göre ihya edelim dedik.

Ayrıca gerek Türkiye’de gerek İslâm dünyasında Hz. Peygamberin yeni nesillere onların anlayacağı dilde ve onların ihtiyacını giderecek tarzda anlatılmasının önemli olduğunu düşünüyorum. Peygamberimizi tanıtırken sadece Türkiye’ye yönelik değil, bütün insanlara onun mesajını ulaştırabiliyorsunuz. Bizim düşündüğümüz aynı zamanda İslâm’ın meseleleridir, aynı zamanda Kur’an’ın mesajlarıdır.

Hem Hz. Peygamberin bütün dünya tarafından iyi tanınması hem de İslâm’ın mesajlarının bütün dünyaya daha etkili ve daha çağdaş bir yolla ilân edilmesini mi kastediyorsunuz?

İlân edilmesi, ifade edilmesi, hem de İslâm’ın evrensel meselelerinin tartışılması. Çünkü dünyada birtakım gelişmeler oluyor, ona paralel olarak Türkiye’de de birtakım gelişmeler oluyor, bu konuda herkes bir şey söylüyor, biz bunların tartışılmasını istedik. O bakımdan da bu işe giriştik. Bir de amaç sadece bu değil tabiî. Burada çok mühim bir şey var. Diyanet İşleri Başkanlığı müessese olarak Türkiye’de eskiden beri kabul görmüş bir müessesedir. Dolayısıyla Diyanetin bu kabule uygun olarak daha iyi tanınması ve İslâmi mesajları kanun gereği, kanuna uygun olarak halka daha iyi ulaştırabilmesi için daha iyi faaliyetler gösterebilmesi lazımdı ve bu faaliyetlerin sadece cami faaliyeti olarak kalmaması lazımdı. Yani caminin dışına çıkması gerekiyordu. Bir başka ifadeyle Diyanetin mesajlarını cami cemaatinin dışına çıkarmaktır. Bunun için de Diyanetin Üniversiteler ile işbirliği yapması hedeflenmiştir. Diyanetin halkla daha iyi, daha yakın münasebet kurması ve elindeki doğru bilgiyi halkın seviyesine daha iyi ulaştırabilmesi… Bunun için üniversitenin de aynı zamanda halkla, Diyanetle bütünleşmesi. Üçlü bir şey var burada. Bunların bir konuda birbiriyle bütünleşmesi, uzak kalmaması hedeflenmiştir. Bunda da muvaffak olundu. Çünkü üniversite hocaları büyük bir çoğunlukla araştırmaları ile ortaya koydukları ilmi bilgileri halkın seviyesine inebilecek şekilde kullandılar. Ve onun için de Kutlu Doğum halk tarafından büyük rağbet gördü.

Sayın hocam! Kutlu Doğum ismi nereden geldi? Bu konuda sizin önemli gayretlerinizin ve öncülüğünüzün olduğunu biliyoruz. Bu isimde nasıl karar kılındı?

Şimdi bütün bu düşüncelerle 1989 yılının Mayıs ayında Türkiye Diyanet Vakfı Mütevelli Heyeti bana yayın kurulunu kurma görevi verdi. Ben de kısa zamanda kurulu teşkil ederek beş kişilik bir yayın kurulunu kendilerine sundum, onlar da onu tasdik ettiler ve böylece vazifeye başladık. Vazifeye başladıktan kısa bir süre sonra 200 sorudan oluşan ve Diyanet camiasına yönelik bir anket yaptırdım. Ondan sonra da bu düşüncelerimizden dolayı arkadaşlara dedim ki, biz bir hafta ihdas edelim, bunu uygun buldular. Sonra dört isim tespit ettiler, diğerlerini hatırlamıyorum. İçlerinden birisini seçme hakkı senin dediler, ben “Kutlu Doğum” ismini seçtim. Ötekiler de fena değildi, ama bu en güzeliydi. Halkın da anlayabileceği bir isim olarak bunu tercih ettim. Arkadaşlar da kabul ettiler. Ağustos’un on beşi falandı, biz, bir program yapacağız dedik, bir haftalık anma programı. O sene 6 Ekim’de Mevlit Kandili olacak. Mevlit Kandili ile başlayalım dedik. Bir hafta boyunca yoğun bir şekilde sanat etkinlikleri, bilimsel etkinlikler, konuşmalar vs. dopdolu bir program hazırladık, Kutlu Doğum Haftası 6 Ekimde açıldı ve tam hatırlamıyorum başbakan ya da yardımcısı Kutlu Doğum Haftası açılışına geldi, bir konuşma yaptı. Onun gelmiş olması tabiî birtakım devlet erkânının da gelmesine neden oldu. Radyo, televizyon da bunu verdiği için çok büyük akis uyandırdı. Ve ondan sonraki senelerde Garnizon Komutanı dahil, vali dahil emniyet müdürü, milli eğitim müdürü dahil hepsi programlarda yer almak için bizden konuşma talebinde bulundular. Tabiî bu durum, Diyanet camiasını çok derinden etkiledi, heyecan verdi, coşku verdi, yaptığı işin doğruluğunu teyit etti. Cemiyete verdiği mesajın nasıl doğrudan doğruya muhatabını bulduğunu anladı. O sene işte bu şekilde geçti ve bir başlangıç oldu.

Kutlu Doğum Haftası kutlanırken milâdî takvim mi hicrî takvim mi esas alındı?

Hicrî takvim esas alındı, Ağustos’un onuna kadar. Ama Ağustos’a gelindiği için tatile girileceğinden ara vermeyelim dedik. Bir de bize devamlı değişen bir Kutlu Doğum Haftasını gençlere, çocuklara anlatamıyoruz diye çok itiraz geldi. Yani peygamberimiz bir günde mi doğdu, her sene ayrı bir haftada bir günde mi doğdu? Milâdî takvime göre tarihlendirmeyi bugünün çocuklarına anlatmak daha mümkün. Onun üzerine düşündük, nihayet ülkemizin çağdaş bir açılım olarak gördüğü milâdî takvime göre 20 Nisan tarihini Kutlu Doğum Haftası olarak kabul ettik.

Peki hocam 1989’da coşkulu bir açılışla böyle bir gelenek başlatıldı. Daha sonraki yıllarda Kutlu Doğum Haftası etkinliklerinde nasıl bir değişme oldu?

Zaten, mesajı her kesime ulaştırmak temel hedef olduğu için bu esasa göre hedeflerimiz belli. Birincisi öğrenciler. İlkokul öğrencileri için resim yarışması yaptık. 300’den fazla resim geldi. Otuz sekiz tanesi seçildi, on iki tanesine ödül verdik. 50 tanesi sergilendi, sonra da onları ayrı bir kitapçık halinde yayınladık. Ortaokul çocukları için peygamber sevgisini anlatan bir şiir yarışması yapıldı. İmam hatip öğrencileri için hutbe ve kompozisyon yarışması. Bunlar senelerce devam etti ve onlar da ödül verildiği için çok rağbet gördü. Bir de tabiî ikinci sene zannediyorum Milli Eğitim Bakanlığı ile ortaklaşa genel bilgi yarışması yaptık. Bakın bu o kadar yaygınlaştı ki, meslek liseleri de dahil olmak üzere 8 bini aşkın, çeşitli lise mensupları bu yarışmaya katılıyordu. Eylül ayının başında okullar açılır açılmaz okul müdürleri ekibi oluşturuyorlar, onlarla ilgili de üç öğretmeni vazifelendiriyorlar, mart ayının başına kadar harıl harıl, karıştırmadık ansiklopedi, kitap bırakmıyorlardı, çocukların aileleri de dahil. Bu tabiî hem öğretmenleri hem öğrencileri hem aileleri kaynaştırıyor, hem bilgi sahibi yapıyor hem de onlara büyük bir haz veriyordu. Bakın geçen sene bile bana birtakım öğretmenler geldiler, bu bilgi yarışması niye olmuyor, bunda biz ve öğrenciler çok şey kazanıyoruz vesaire dediler. Çünkü buraya Türkiye’den seçilmiş dokuz lise geliyordu, biz onların hepsine ödül veriyorduk, yani sadece birinciye, ikinciye, üçüncüye değil, ötekilere de belli nispette ödül veriliyordu, okullara bilgisayar veriliyordu, çocuklara para ödülünün dışında elbise falan veriliyordu. Dolayısıyla bu hem maddî yönden hem manevî yönden büyük bir kaynaşmaya ve büyük bir gelişmeye sebep oluyordu. Milli Eğitim Bakanlığı bize o zaman hiçbir engel çıkarmadı, aksine hep destek verdi ve ondan da hem Milli Eğitim Bakanlığı kazandı, hem Diyanet İşleri Başkanlığı kazandı ve büyük bir beraberlik, birlikte çalışma şekli ortaya çıktı. Sonra meselâ 1990 senesinde önce naat yarışması açtık. 300’den fazla şiir geldi. Ve bu şiirlerden 100 tanesini seçtik ve kitap halinde yayınladık.

Son yıllarda Kutlu Doğum ile ilgili bir konu tespit ediliyor, örneğin bu yıl Kutlu Doğum Haftası’nın konusu “insan sevgisi”ydi. Bundan önceki yıllarda da değişik konular tespit edildi mi? Hangi alanlarda yarışmalar düzenlendi?

Şimdi yarışmaların konusuna göre değişiyordu bu. Mesela naat yarışması açtık, ikinci sene münacat yarışması açtık, ondan sonra hatırladığım kadarıyla manzum dua yarışması açtık. Bunlar yayınlanmadı maalesef. Sonra çocuk ilâhileri ve çocuk şarkıları güfte yarışması yaptık. O güftelerden seçilenleri ki bunları seçenler arasında Ahmet Hatipoğlu gibi musikişinaslar da vardı, yani şu şiir besteye uygundur, dediklerini biz bestekârlara gönderdik.

Alan uzmanlarının girmesini mi sağladınız?

Evet alan uzmanları olarak onların tavsiyeleri üzerine... ertesi sene de çocuk şarkıları ve çocuk ilâhileri beste yarışması yaptık. Meselâ ben hatırlıyorum şimdi birinci gelen bir bestekâr, halen Kütahya’da. TRT’den bir ekip onu okudu sonra kasete almak istendi, fakat ondan sonra kaldı. Bildiğiniz gibi her sene konulu sempozyum yapıyorduk, o konulu sempozyum da meselâ ‘yeni dünya düzeni karşısında İslâm, İslâm’ın bütünleştirici yönü v.s. gibi birçok özel konulu sempozyumlar yaptık, onlar da kitap haline geldi. Bunlara yurtdışından, farklı İslâm ülkelerinden ilim adamları davet ettik. Onlar tebliğler sundular, onlar da tanınmış oldular. Ben öyle zannediyorum ki, oralara da bu tarz faaliyetlerin yapılması gereği hatırlatılmış oldu. Hatta Güney Afrika’da bile Müslümanların Kutlu Doğum Haftası yapmaya başladıklarını biliyoruz.

Zamanımızda Kutlu Doğum etkinliklerinin maksadının dışına çıktığı veya magazinleştiği şeklinde de yorumlar var. Buna katılıyor musunuz?

Buna katılmam mümkün değil. Bazı kimseler konuşurken heyecana gelebilir, maksadını aşan sözler söyleyebilir. Bu her zaman her yerde olabilir. Bu Kutlu Doğum Haftası’nın zararlı olduğu manasına gelmez. Üstelik bu haftanın çok faydalı olduğu manasına gelir. Çünkü her kesimden insanlar buraya büyük rağbet gösteriyor. Yani en üst kademeden, siyasetçisinden, sanayicisine, sıradan insanına varıncaya kadar alâka gösteriyor. Dolayısıyla bunları bu şekilde zararlı göstermenin veya küçük göstermenin hiçbir manası, faydası da yoktur.

Kutlu Doğum etkinlikleri Hz. Peygamberi tanıma, onun mesajını bütün insanlığa duyurma anlamında çok önemli açılımlar getirdi. Kutlu Doğum’un bir nevi manevî ve kültürel şölen olma, toplumda birlik ve beraberliği sağlama açısından olumlu bir etkisi yok mu?

Olmaz olur mu? Zaten bu hedeflerinden birisi o. Toplumu değişik şekillerde kaynaştırmak. Biz orada dinî, edebî yayınlar meydana getirdik. Münacat yarışması yaptık yayınlandı, naat yarışması yaptık yayınlandı. Ramazanname yayınlandı. Hilye yayınlandı. Onun dışındaki edebiyat türleri ile ilgili her türlü kitap yayınlandı. Niye, bu konuda araştırma yapmak isteyen, okumak isteyenler elinin altında en azından farklı sekiz on kitap bulsun, onlardan faydalansın. İşte bu amaçla eserler yayımlandı. Bir de eskiden yazılmış bugünün çocuğuna hitap etmeyen eski naatlar var. Sanat hareketleri var, araştırmalar var.

Zaman içerisinde beklentilere, ihtiyaçlara göre Kutlu Doğum faaliyetlerinde de birtakım değişiklikler olmuş. Günümüzde Kutlu Doğum etkinliklerinin daha faydalı, günümüz insanının dini, kültürel, sanatsal anlamda ihtiyaç duyulduğu veya zaruret olarak gördüğü alanlara destek sağlaması, bir açılım getirmesi için sizce neler yapılması lazım?

Öncelikle yapılan bu faaliyetler genişletilerek devam ettirilmeli. İkincisi; bilgi yarışması gibi Milli Eğitim Bakanlığı’nın da destekleyebileceği etkili ve yaygın olan yarışmaları yeniden ihya etmeli. Size basit bir misal vereyim. Benim dört torunum var. Hepsine birtakım şeyleri öğretmeye çalışıyorum. Bir buçuk - iki yaşında olana, “Sordum sarı çiçeğe” ilâhisini söylüyorum, hiç anlamadığı halde hareketli olduğu için hoşuna gidiyor. Sekiz aylıkken omzuma alıp, evin içerisinde dolaşarak ilâhi okuyordum, bazen birden bire duruveriyordum, çocuk konuşamıyor ama söyle diye bana işaretler yapıyordu. Nasıl ki bazı şarkılar bir buçuk iki yaşındaki çocuğu cezbedebiliyorsa bu şekilde canlı, sözleri onlar tarafından anlaşılabilecek, onları cezbedecek ilâhiler yapmak lâzım. Dediğim gibi, resim, şiir, vatan sevgisi, peygamber sevgisi gibi pek çok alanda Türk dünyasında, Balkanlarda yarışmalar yapıldı. Azerbaycan gazeteleri resmi dereceler verdi. Bu tür faaliyetler devam ettirilmeli.

Kutlu Doğum’un yurt dışında daha farklı bir anlamı olsa gerek. Yani Kutlu Doğum vasıtasıyla bir nevi vatandaşlarımıza hem dinini, dilini, hem de kültürel değerlerini, unutturmama, bilgilerini pekiştirme ve ülkemizle olan bağlarını güçlendirme bağlamında Kutlu Doğum farklı bir açılım getiremez mi. Yani Kutlu Doğumun yurt dışındaki vatandaşlarımıza yönelik farklı bir faydası da yok mu?

Bir defa bu onların duygularını okşuyor. Onlara o gariplik içerisinde o yalnızlık içerisinde dinlerinin inceliklerini anlatma imkânı bulmuş oluyorsunuz. Kutlu Doğum faaliyetlerinin bir ayağı ilimdir. İlim adamları bunu orada da yaymaları lâzım. Çünkü kavgaya tutuşmadan onlara mesajlarımızı verebilmek önemlidir. İslâm budur, doğrusu budur, böyle yaşarız ve böyle yaşanmalıdır. Sizinki eksiktir demeden, çünkü onlar gördüğü zaman farkı anlıyor.

Kutlu Doğum Haftası’nın mimarlarından birisi olarak sizce Diyanet İşleri Başkanlığının 1989 yılından bu yana yaptığı bu etkinliklerde bundan sonra ana tema neler olabilir?

Şimdi bakın Hristiyanlığın 2000 senelik tarihinde kullandığı tek bir kavram var ‘şarite’. Sevgi. Filozofların felsefesi bile bunun üzerine kurulmuştur. Bunun karşısında bizde o kadar çok kavram var ki. Bizzat peygamberimizin yaşayarak öğrettiği bu kavramları iyi seçip iyi işlememiz gerekiyor. Temel kavram, dediğimiz gibi sevgi, Allah sevgisi, peygamber sevgisi, insan sevgisi, hayvan sevgisi. Ona dayanarak merhamet, şefkat, batıda olmayan paylaşma, kardeşlik çok güzel işlenebilir. Büyüğün de küçüğünde zihnine bu kavramlar yerleşmezse bizim söyleyeceğimiz şeyler iyi yerleşmiyor. Çünkü buna dayanarak düşünüyoruz. Dolayısıyla o zaman verilen mesajlar bugün de verilecek tabi. Ama günün ihtiyaçlarına göre yeni programlar geliştirmek lâzım. Deniliyor ki; son yirmi beş - otuz senedir dinler yükselişte. Çünkü dünya düştüğü ahlâkî sıkıntıdan kurtulamıyor, bocalıyor. Batı dünyası ahlâkî çöküntü içerisinde…
Yani Kutlu Doğum aynı zamanda sosyal problemlerin çözümüne de ışık tutmalı. Ancak Kutlu Doğum programları bir komisyon halinde yapılmalı ve yayımlanmalıdır.

Sayın hocam! Programlar Başkanlıkça daha önceden tespit ediliyor, Başkanlığımıza programlar gönderiliyor, Başkanlık bunları inceledikten sonra bu çerçevede müftülüklerimiz programlarını icra ediyorlar. Son olarak ne söylemek istersiniz?

Cenab-ı Hak bana bu Kutlu Doğum’u yayma fırsatını verdi. O, benim hayatımda ulaşabileceğim en büyük saadet. Bu programlar gittikçe inşallah daha da yaygınlaşacaktır. Emri hak ne zaman vaki olur bilmiyorum. Ben Kutlu Doğum’u sevenlerden, Diyanet mensubu olsun olmasın emri hak vaki olduğu zaman bana fatiha göndermelerini istiyorum…