Makale

Hayatı Anlamlı Hale Getiren Güç Dua

Hayatı Anlamlı Hale Getiren Güç Dua

Doç. Dr. Fikret Karaman
Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı

Dünya nüfusunun yoğunluğuna rağmen milyonlarca insan hâlâ yalnızlıktan şikâyet etmektedir. Gün geçtikçe fertler arasındaki iletişim zayıflığı, sevgi yetersizliği, komşuluk ve arkadaşlık bağlarının kaybolmasından dolayı insanların birbirlerine yabancılaştığını görüyoruz. Sosyal bilim dalında "ferdîleşme" olarak adlandırılan bu oluşum, bireylerin hayata bakışlarını olumsuz etkilemektedir. Böylece insan sosyal bir varlık olma yerine, kalabalıklar içinde yalnızlık çeken bir varlık konumuna düşmektedir. Yapılan bir araştırmada; artan stres, gerilim, sıkıntı ve yalnızlığın sonucu olarak, dünyada "depresif" hasta sayısının 150 milyona ulaştığı belirtilmektedir. Kaygı, endişe, güvensizlik, trafik sıkışıklığı, ulaşım zorluğu, iş hayatındaki rekabet, gelecek hakkındaki belirsizlik ve geçimsizlik gibi davranışlar, kişinin ruh halini olumsuz etkilemektedir. Bu tür bunalım ve çıkmaza girenler, ya yanlış inanç sistemlerini tercih etmekte ya da sakinleştirici ve uyuşturucu maddelerden yardım beklemektedirler. Sonuçta, manevî değerlere önem veren bir hayat tarzından maddeciliği ön plânda tutan bir hayat biçimine imrenilmektedir. Oysa ki bilimsel veriler, aklıselim ve kamu vicdanı; insanın sağlığı, huzuru, mutluluğu ve başarılı bir geleceği için inanç, sabır, irade, azim, çalışma, tevekkül ve dua gibi insanı zorluklara karşı motive eden değerlerin de önemli olduğunu bildirmiştir.
Dua ve moral
Konu ile ilgili olarak ABD Boston Hastanesi Başhekimi Dr. Herbert Benson yaptığı bir araştırmada şu bilgileri elde etmiştir: "Kronik hastalıklar için doktorlara yapılan müracaatların % 60-90’ı, strese dayalı rahatsızlıklardan kaynaklanmaktadır. Bu nedenle çoğu zaman doktorların muayenesi, teknoloji cihazları, testler ve modern ilaçlar da yeterli olamamaktadır. Bu tür önlemlerin yanında hastayı moralize eden tabii ve kalıcı alternatif yöntemler de vardır. Bunlar; inanç, ibadet ve dua gibi vücudun gevşemesini, rahatlamasını, yumuşak kalp vuruşunu, düşük kan basıncını ve rahat solunum imkânını sağlayan manevi güçlerdir. Kalp ameliyatı geçiren 232 hasta üzerinde yapılan bir incelemede, inançlarından huzur bulduklarını ve güç aldıklarını söyleyenlerin, böyle düşünmeyenlere oranla üç kat daha fazla yaşama ihtimallerinin olduğu, yine 4000 yaşlı üzerinde yapılan bir araştırmada, uzun süre düzenli olarak dua ve ibadetlere katılanlarm, katılmayanlara oranla daha az "depresyon" geçirdikleri ve bedenlerinin daha sağlıklı kaldığı ortaya çıkmıştır. İntihar olayları üzerinde yapılan bir incelemede ise; oran bakımından ibadethanelere gitmeyenlerin, gidenlerden dört kat daha fazla olduğu anlaşılmıştır. Ayrıca Allah’ın varlığına inanan hastaların, diğerlerine oranla daha dirençli oldukları ve vücutlarında daha çabuk iyileşmelerin olduğu görülmüştür. Çünkü bu tür insanlarda yüksek moral ve zorluklarla mücadele azmi vardır." Biz bu yazımızda, insanı hayata bağlayan ve zorlukları aşmak için manevî bir güç kaynağı olan dua üzerinde duracağız. Kur’an-ı Kerim; insanın dua ve ibadet sayesinde hayatını daha değerli ve anlamlı hâle getirebileceğini hatırlatmaktadır: "(Ey Muhammedi) De ki: Duanız (ibadetiniz) olmasa, Rabbim ne diye size değer versin." (Furkan, 77) Gerçekten dua insana güven, huzur, moral, ümit ve güç vermektedir. Kul ile Allah arasında vasıtasız ve sade bir iletişim fırsatını sağlamaktadır. Çünkü Allah; kuluna cevap vermek için kendisine baş vurmasını istemekte ve duasını kabul edeceğini müjdelemektedir: "Kullarım, Beni senden sorarlarsa, (bilsinler ki), Ben (onlara çok) yakınım. Bana dua edince, dua edenin duasına cevap veririm. O halde, doğru yolu bulmaları için benim davetime uysunlar, Bana iman etsinler." (Bakara, 186)
Dua konulan
Daha çok insanların tabiî ihtiyaçları, beklentileri, endişeleri, beden ve ruh sağlığı, dünya ve ahiret mutluluğu, ferdî ve sosyal güvenlikle ilgili hususları kapsamaktadır. Bunlar; Kur’an ayetleri, hadis metinleri ve dua kitaplarında da yer almıştır. Nitekim Kur’an’ı Kerim de Hz. İbrahim (s.a.s.)’in Mekke şehrinin güvenliği hakkında dua ettiğini haber vermektedir: Hani İbrahim, "Rabbim! Bu şehri güvenli bir şehir kıl. Halkından Allah’a ve ahiret gününe iman edenleri her türlü ürünle rızıklandır." (Bakara, 126) Yine korkulan şeylerden dolayı Allah’a sığınma ve doğru yoldan sapma endişesi de detaylı bir biçimde dua kitaplarında yer almıştır. İnsanın istek, endişe ve korkularını kapsayan bu konuları, şu alt başlıklarla dile getirmek mümkündür: Bunlar; hastalık, tabiî afet, fakirlik, saptırıcı zenginlik, nefis, şeytan, sıkıntı, üzüntü, zulüm, düşmanın şerri, borç, kıtlık, acizlik, zillet, cehennem ve kabir azabı gibi hususlardır. Ayrıca ibadet, yeme, içme, yatma, uyuma, rüya görme, uyanma, evden çıkma ve işe gitme gibi basit ve olağan davranışlar da dua konularının arasına girmiştir.
Hz. Aişe (r.a.), Resülullah’ın dualarının özlü ve kapsamlı olduğunu, daha çok ahlâkî ve sosyal konuları içerdiğini bildirmektedir. Sosyal hayatı tehdit eden nifak (bölücülük), anarşi, insanın onurunu zedeleyen cimrilik, korkaklık, tembellik gibi kötü huylar, fakirlik, zenginlik veya ihtiyarlığın yol açtığı sıkıntı, onun en çok sakındığı hususlardır. Bu nedenle Hz. Peygamber (s.a.s.), çok önemsediği bu konuları sık sık okuduğu şu dua ile tekrarlamışlardır: "Allah’ım! ürpermeyen kalpten, doymayan nefisten, fayda vermeyen bilgiden ve kabul olunmayacak duadan sana sığınırım." (Tirmizi, Da’avat, 69) Dualarda öncelik sırası da dikkatimizi çekmektedir. Bu sıra, kişinin nefsinden başlayarak; anne-babasını, akrabalarını ve bütün müminleri kapsamaktadır. Bu husus Kur’an’ın bazı ayetlerinde de görülmektedir: "Rabbimiz! Hesap görülecek günde, beni, ana-babamı ve inananları bağışla." (İbrahim, 41) Şu ayetlerde de Hz. Musa (s.a.s.)’nın, Firavun ve halkının kötülüklerinden emin olmak için yardım dilemek amacıyla yaptığı duayı göstermektedir: "...Rabbim! Gönlüme ferahlık ver. İşimi bana kolaylaştır. Dilimdeki tutukluğu çöz ki sözümü anlasınlar. Bana ailemden birini yardımcı yap. Kardeşim Harun’u. Onunla gücümü artır. Onu işime ortak et. Seni çok tespih edelim diye." (Ta-Ha, 25-33) Dua literatürüne bakıldığında da genel olarak birlik ve cemaat ruhuna önem verildiği, dünya ve ahiret mutluluğunun bir arada istendiği dikkat çekmektedir: "Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver ve bizi ateş azabından koru." (Bakara, 201) "Yine Kur’an’ın ilk sûresi ve namazlarda okuduğumuz Fatiha Suresi de duanın fert ve topluma yönelik bir uygulamasını bize hatırlatmaktadır: "(Allah’ım!) Yalnız Sana ibadet ederiz ve yalnız Senden yardım dileriz. Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet; gazaba uğrayanların- kine ve sapıklarınkine değil." (Fatiha, 5-7)
Duada şekil ve görüntü
Daha önce de açıklandığı gibi dua, kişinin zayıflığını ve aczini itiraf ederek, Yüce Allah’tan bir çeşit yardım istemesidir. Bu itibarla dua, ibadetin özü olarak kabul edilmiştir. Çünkü ibadetlerde olduğu gibi dualarda da Allah’a saygı, sevgi, ümit, sığınma ve yalvarma söz konusudur. Ancak duada bir zaman ve mekân tahsisi yoktur. Sadece duanın bazı zaman dilimlerinde yoğunlaştırılması ve çokça yapılması tavsiye edilmiştir. Bu vakitler; Ramazan ayı, arefe, bayram ve cuma günleri, seher vakti, sabah, akşam, ezan ile kamet arası, rüku ve secdelerin yapıldığı anlardır. Nitekim Kur’an’da da; insanların iyi davranışlarına işaret edilirken; akşam, sabah, öğle, gündüzün sonunda ve seherlerde Allah’ı tespih edip ananlar övülmüştür. (Rum, 6-17; Zariyat, 18) Hz. Peygamber (s.a.s.) de, hangi duanın daha çok kabul edileceği sorusuna; "Gece yarısından sonra ve farz namazların arkasında yapılan dua." cevabını vermiş- tir.(et-Terğib; 2/489) Diğer bir hadiste ise; "Kulun, Rab- bine en yakın olduğu zaman, secde ettiği zamandır. Öyleyse çok dua ediniz." (Müslim, Salât, 215) Ayrıca dua sadece darlıkta, sıkıntıda ya da bir korku, kaza ve felâketle karşı karşıya gelindiği zaman başvurulacak bir çare olarak düşünülmemelidir. Tam tersine varlıkta, genişlikte, huzur ve rahatlığın hüküm sürdüğü anlarda da yapılmalıdır. Ne var ki çoğu insan psikolojik olarak, zengin olup belli bir refah düzeyine ve rahatlığa ulaşınca, dua ve ibadeti ihmal etmektedir. Oysa ki kişi sıkıntıya, darlığa ve zorluğa karşı sabır ve dua ile ayakta kalmaya çalıştığı gibi, nimetlere kavuşması durumunda da şükredip dua etmesini bilmelidir. Böylece genişlikte ve varlıkta verilen sınavın, darlıkta ve sıkıntıda verilen sınavdan daha zor olduğunu unutmamalıdır. Bu nedenle ibadette olduğu gibi duada da istek, sabır, azim, devamlılık ve ısrar önemlidir.
İnsan şekil ve tavır bakımından, dua ederken huşu ve sükûnetten ayrılmamalıdır. Yüksek sesle ve bağırarak değil; yavaş, makul, sade ve gönülden gelerek dua etmelidir. Zira yüksek sesle veya bağırarak, gösterişi andıran bir tavırla yapılan dua hoş karşılanmamıştır. Bir defasında Hz. Peygamber (s.a.s.), yüksek sesle tekbir getiren bir grup Müslümanı görünce, " onları şöyle ikaz etmişlerdir: "Sizler sağır ve uzaktaki birine değil, her şeyi duyan ve gören Allah’a dua edi- yorsunuz."(Buhari, Da’avat, 50) Diğer bir hadiste ise şöyle buyurulmuştur: "Kalpler, tıpkı kaplar gibidir. Kimi kiminden büyüktür. Ey insanlar, Allah’tan bir şey istediğiniz zaman kabul edileceğine inanarak isteyiniz. Zira Allah, gönülden gelmeyen, gaflet içindeki bir kalbin dışından çıkan duayı kabul etmez." (Ibn Hanbel, Müsned, 2/177), Bazen kişi; kendi iç dünyasından veya duanın içeriğinden etkilenerek, bedeniyle farklı bir görüntü sergileyebilir. Buna "vücut diliyle dua etmek" denir. Çeşitli dinlerde şekil ve kalıp hâline gelen bu görüntüler; ayakta durma, diz çökme, eğilme, secde etme, başını eğme, ellerini gökyüzüne doğru kaldırma, iki yana açma, kavuşturma, kenetleme, gözleri yukarıya dikme, elleri birbirine vurma , göğse ve alna vurma, ayakların çıplak veya giyinik olması, başını açık veya örtülü tutması, vücudun bir yere yönelmesi veya hareket etmesi gibi durumlardır. imam-ı Gazali, duanın şeklini ve yapılış tarzını şöyle ifade etmektedir: "Dua yaparken mübarek vakit ve yerlerde, kıbleye dönülmeli ve Allah’ın adıyla başlanmalıdır. Günahlara pişmanlık duyularak yapılmalıdır. Kabûlü için acele edilmemeli, tersine duanın kabul edileceğine dair ümîdimizi koruyarak ısrarla devam etmeliyiz. Bazen da insan düşünerek ve yer- yüzündeki İlâhî düzenin varlığından ibret ve ders alarak; yürürken, otururken ve yatarken bile dua edebilir. Nitekim bir ayette şöyle buyurulmuştur: "Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah’ı anarlar. Göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler. Rabbimiz! Bunu boş yere yaratmadın, Seni eksikliklerden uzak tutarız. Bizi ateş azabından koru" derler. (Âl-i İmran, 191)
Dua sonrası ümit ve beklenti
İnsan için dua etmek, Allah’a yalvarmak, güvenmek ve O’ndan yardım istemek bir mutluluktur. Çünkü dua anında, Allah ile kul arasında bir vasıta yoktur. Bu nedenle Allah, kulunun çok ve ısrar ile dua etmesini sever. Dua, insanı azim, gayret ve ümit içinde başarıya ulaştırır. Hayatı, çalışmayı ve kazanmayı daha anlamlı ve sevimli hâle getirir. Belki de sağlığın artmasına, ömrün bereketlenmesine ve rızkın genişlemesine vesile olur. Çünkü dua, iyilikleri mıknatıs gibi çeker; zararları, sıkıntıları, kaygıları ve kötülükleri ise uzaklaştırır. Hayata daha iyimser bakmasını sağlar. Sahibine bir güç ve enerji kaynağı oluşturur. Diğer yandan çağımızdaki bazı hastalıkların kaynağı olan stres, kötümserlik ve karamsarlık gibi olumsuzlukları önler. Toplumun ihtiyaç duyduğu karşılıklı sevgi ve saygıyı arttırır. Unutmayalım ki, her duanın mutlaka olumlu bir sonucu vardır. Bazen karşılığı hemen, bazen de gecikmeli görülebilir. Veya dua edenin, istediği iyilik kadar bir kötülüğü giderilebilir.
İnanç ve duanın olduğu yerde gönül huzuru, yüksek moral ve zorluklarla mücadele azmi vardır. Bu nedenle çağımız bilim adamları, "şifa ve inanç" ilişkisi üzerinde yeni çalışmalar yapmaktadırlar. Nitekim ABD’nin dünyaca ünlü haber dergisi "Newsweek" de bir sayısında duayı kapak konusu yaparak şu hususları yazmıştır: "Dua hayat sevincinin kaynağıdır. Duanın insan hayatını; daha iyi, daha renkli, daha anlamlı ve zengin kıldığında şüphe yoktur. Zira dua edenlerin % 87’si, bekledikleri sonucu aldıklarını söylemişlerdir. Diyelim ki, karşılaşacak iki boksör de zafer için Allah’a dua etseler, hangisinin dileği kabul edilecektir? Burada herhalde daha iyi hazırlanan, yani fiili dua ile sözlü duayı bir arada gerçekleştiren zafere ulaşacaktır."