Makale

Manevi Hayatımızı Gözden Geçirme Mevsimi

Manevi Hayatımızı
GÖZDEN
GEÇİRME
MEVSİMİ

Dr. Ekrem Keleş
Din İşleri Yüksek kurulu Uzmanı

Ramazan ayının Müslümanların hayatında farklı bir yeri vardır. Bu farklı konum, bu mübarek ayın, Kur’an’ın nazil oluşunun yıldönümü olması ve bu sebeple oruçla taçlandırılmış bulunmasından kaynaklanmaktadır.
İnsanlığa kıyamete kadar yol göstermek üzere gönderilmiş bulunan Kur’an-ı Kerim, Ramazan ayında indirilmiştir. Kur’an’da bu husus şöyle ifade edilmektedir.
"(O sayılı günler), insanlar için bir hidayet rehberi, doğru yolun ve hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur’an’ın kendisinde indirildiği Ramazan ayıdır."(Bakara, 185)
On iki aylık yıllık zaman dilimi içinde Ramazan ayını üstün kılan ve ona ayrı bir anlam yükleyen işte bu özelliktir. Yani Ramazanın Kur’an’ın indirildiği ay olmasıdır. Bunun için Ramazan ayı fazilet bakımından diğer aylardan üstün tutulmuştur.
Kur’an’ın indirildiği ay oluşu, diğer bir ifadeyle Islâm davetinin başlangıcının yıl dönümü olması münasebetiyle Ramazan ayının Müslümanın hayatında çok önemli bir yeri vardır. Kur’an-ı Kerim’de bu mübarek aydan başka özellikle övgüyle ismi açıkça belirtilmiş bir başka ay yoktur. (Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili, Eser Kitabevi, 1st. 1/646)
Ramazan ayında rahmet kapıları sonuna kadar açılır
Cenab-ı Hak bu ayda rahmet kapılarını sonuna kadar açarak ve kişinin manevî hayatı için olumsuz faaliyetlerde bulunan şeytani güçlerin faaliyetlerini kısıtlayarak Müslümana manevî hayatını gözden geçirebilmesi için büyük bir fırsat sunmaktadır. Bir hadis-i şerifte şöyle buyrulmaktadır.
"Ramazan geldiği zaman cennet kapıları sonuna kadar açılır, cehennem kapıları kapatılır ve şeytanlar bağlanır" (Müslim, Siyam, 1, hadis no: 1079; Bakınızr Butaârî, Savm, 5; Nesâi, -Siyam, 3)
Hadis-i şerifte geçen cennet kapılarının açılması cehennem kapılarının kapanması ve şeytanların kösteklenmesi ifadelerinin zahiri anlamlarından daha ziyade mecazî anlamları ön plâna çıkmaktadır. Buna göre hadis-i şerif, Ramazanda, Cenab-ı Hakkın af ve mağfiretinin çokluğunu, işlenen güzel amellere ve hayırlara bol sevap ihsan etmesini, şeytanî güçlerin saptırma ve iğvalarının kısıtlanmasını ifade eder. İşlenen salih ameller, yapılan ibadet ve taatlar ve hayırlı faaliyetler öylesine yaygınlaşır ki, bu tablonun ortaya çıkardığı rahmet ortamında, şeytanî güçlerin faaliyetlerinde önemli bir daralma meydana gelir. (Bak: Ahmed Davudoğlu, Sahihi Müslim Terceme ve Şerhi, Sönmez neşriyat, VI/8)
Hadisin bir rivayetinde (Müslim, Siyam 2) ’Cennet kapıları açılır’ ifadesi yerine "Rahmet kapıları açılır" ifadesinin kullanılması, hadiste mecazî, anlamın kastedildiğine delil teşkil etmektedir.
işte bu rahmet ortamıyla Ramazan ayı, Müslümanların dinî hayatı açısında önemli bir yoğunlaşmayı beraberinde getirir. Bu yoğunluk içerisinde yapılan ibadetler, oruç, teravih ve taatler, zikir, in- fak vs. Allah’ın bol rahmetiyle ve sevabıyla karşılık görür. Çünkü "Allah güzel ameller işleyenlerin ödüllerini asla zayi etmez" (Tevbe, 120; Yusuf, 90. Ayrıca bakınız, A’raf, 1 70; Yusuf, 56; Kehf, 30)
Böylece işlenen bu ameller cenneti kazanmaya ve cehennemden uzaklaşmaya ve şeytanın faaliyetlerinin etkisinden kurtulmaya vesile olur. Sonuçta günahlardan sıyrılmak, geçmişte işlenen olumsuz amellerin ağır yükünden kurtulmak, Allah’a yaklaşmak, salih amellerin zevkine ermek, böylece iyi bir insan ve iyi bir Müslüman olabilmek için ruhu arındırma imkânı elde edilmiş olur, işte ramazan ayı, bunun için önemli bir fırsattır ve Müslüman açısından gerçekten tam bir rahmet ayıdır. Oruç, Kur’an tilâveti, teravih, zikir, infak... işte bütün bunlar şeytanî güçleri hayal kırıklığına uğratmaya ve faaliyetlerini boşa çıkarmaya yeter. Müslümanların bu hayırlı faaliyetleri sayesinde ramazan ayında kötülüklerde önemli bir azalma meydana gelir.
Ruhun yıllık revizyonu
İşte böyle bir mevsimi iyi değerlendirerek ve ramazan ayında bize yöneltilen arınma ve istikamet kazanma çağrısına kulak vererek, manevî hayatımızı iyi bir gözden geçirmeliyiz. Tıpkı vücudun zaman zaman topyekün muayeneden geçirilmesi gibi manevî dünyamızı adeta bir check-up yapmalıyız.
Ruhumuzu İslam’ın güzellikleriyle ne derece süsleyebildik?
Bir Müslüman olarak İslâm’ı ne derece özümseyebildik?
İslâm ahlâkını ne kadar hayata geçirebildik?
Ailemiz ve çocuklarımız için üzerimize düşen görevleri yapabildik mi?
Ahiret yolculuğu için ne kadar hazırlıklıyız?
Bugüne kadar bir insan ve bir Müslüman olarak ne gibi hayırlı işler yapabildik? gibi sorularla bir nefis muhasebesi yapmalı, eksikliklerimizi, kusurlarımızı ve açıklarımızı ramazan ayı vesilesi ile tamir etmeye ve düzeltmeye çalışmalıyız. Ruhumuzun adeta yıllık revizyonunu yapmalıyız.
Ramazanın bir rahmet ve mağfiret mevsimi olmasından yararlanarak bu ayda yoğunlaşan ibadet hayatının desteğiyle namaz, oruç, zekât, teravih, infak, sadaka-i fıtır gibi hayırlarla ruhumuzu arındırabilmenin yollarını aramalı, bunun üzerine yoğunlaşmalıyız.
Arınma programı
Dünya hayatının meşgaleleri içinde insan kimi zaman nefsinin dürtülerine boyun eğerek günahlara dalabilir. Önemli olan, hatayı fark ettikten sonra hatada ısrar etmemek ve Cenab-ı Hakka yönelerek tövbe edip bağışlanma dilemektir. Günahın peşinden yapılacak içten bir istiğfar ve tövbe, günahın bağışlanmasına vesile olur.
Bunun yanında Yüce Allah, kulun hatasından dönmesi, bağışlanması ve kendisine yönelmesi için başka fırsatlar da tanımıştır, işte bu çerçevede Müslüman için günlük, haftalık ve yıllık arınma fırsatları sunmuştur.
Bir hadiste şöyle buyrulmaktadır:
"Büyük günahlardan kaçınılması hâlinde, beş vakit namaz, aralarında işlenen günahları, aynı şekilde cuma diğer cumaya, ramazan diğer ramazana kadar işlenen günahlar örter." (Müslim, Tahâre, 16)
Müminin bu şekilde daima kendini arındırma imkânı vardır. Bütün mesele, samimi ve içten bir arınma tutkusuyla gerekeni yapmaktır.
Nefsini tezkiye eden yani onu kötülüklerden, dinen çirkin sayılan şeylerden, fuhşiyattan günahlardan ve her türlü isyandan arındırıp temizleyerek benliğine İslâmî duyarlılık kazandırabilen kimse kurtuluşa ve mutluluğa erecektir. Ama benliğini kötülüklerin ve isyanın karanlıklarına gömen, böylece bir bakıma kendini uçuruma yuvarlayan, benliğini günahlara ve çirkinliklere yuvarlamaya elverişli hâle getiren de kaybedecek ve hüsrana uğrayacaktır.
Tezkiye, temizlemek, geliştirmek, feyizlendirip büyütmek ve temize çıkarmak demektir. Nefsin tezkiyesi yani arındırılması derken burada kastedilen, onu kirletecek küfür, cahillik, kötü duygular, yanlış inançlar ve kötü ahlâk gibi günahkârlık ve ahlâkî düşüklükten temizlemek ve iman, ilim, irfan, iyi ve hayırlı işler, güzel ahlâk gibi takva hasletleriyle terbiye edip İlâhî tecelliyata mazhar olacak hâle getirmektir. (Elmalılı, Vlll/586)
Kişinin nefsini bu şekilde küfür, cehalet, zulüm, yanlış inançlar, çirkin davranışlar gibi İslam’ın çirkin kabul ettiği kötülüklerden temizleyip koruyarak onu güzelliklerle ve iyiliklerle süslemesinin yararı, en başta kendinedir. Ancak bu şekilde kendini arındırabilen kişi, artık çevresi, içinde yaşadığı toplum ve hatta bütün insanlık için yararlı bir birey hâline gelir.
İbadetlerin asıl amacı, insanı Allah’a karşı tam bir teslimiyet içinde iyi insan ve iyi Müslüman yapmaktır. Ramazan ayı ibadet yoğunluğuyla ve bir rahmet mevsimi olarak nefsi arındırmak için yoğunlaştırılmış bir program uygulamaya en elverişli zaman dilimidir. Ancak bu arınma programından tam sonuç alabilmek için bu programın bir bütün olarak uygulanması gerekir. Eksik uygulanırsa beklenen sonuç alınamaz.
Her şeyden önce içten bir tövbe ile kötülüklerden ve günahlardan uzaklaşma iradesini ortaya koymak gerekiyor. Yani arınma programından beklenen sonucu alabilmek için günahlara karşı boykot gerekmektedir. Eğer böyle yapılmazsa arınma programından beklenen sonuç elde edilemez. Nitekim bir hadiste:
"Kim ki yalan söylemesi ve yalanla amel etmeyi bırakmazsa, Cenab-ı Hak o kimsenin yemesini içmesini bırakmasına hiç kıymet vermez, iltifat buyurmaz" (Buhari, Savm, 8, Edeb, 51; bak. Ebu Davut, Savm, 25; Tirmizi, Savm, 16; ibn Mace, Siyam, 21) denmiştir.
Bir taraftan sevap kazanıp hayırlı işlere koşarken öbür taraftan masiyetler terk edilmezse bu durum, altı delik bir kaba yukardan doldurulan maddenin alttan dökülüp gitmesine benzer. Böyle bir durumda kabında bir şey toplayamayan kimsenin durumuna düşülür. Bunun için hadis-i şerifte Rasulüllah (s.a.s.)’ın kötülüklerden uzak kalabilmek için oruçtan yararlanmayı tavsiye etmesi çok dikkat çekicidir.
Hz. Peygamber evlenemeyip bu sebeple harama sürüklenme riskiyle karşı karşıya bulunan gençlere oruç tutmayı tavsiye etmektedir. Onun bu tavsiyesi, orucun kötülüklerin olumsuz etkilerinden sıyrılabilirler çabasında ne kadar yardımcı olacağının bir delilidir.
"Evlilik külfetine gücü yeten evlensin. Çünkü evlilik gözü (haramdan) çok iyi korur ve iffeti son derece iyi muhafaza eder. Evlilik külfetine gücü yetmeyen de oruç tutsun. Çünkü oruç onun için şehvet kırıcıdır."
Bir hadiste oruç kalkan olarak nitelendirilmiştir. (Buhârî, Savm, 9; Müslim, Siyam, 163)
Bu son derece etkili bir ifadedir. Kalkan nasıl ki insanının fizikî varlığını ölüm darbelerine karşı korursa, oruç da kişinin manevî varlığını günahlara ve ruhu kirletecek unsurlara karşı korur.
Kazanım
İşte, Ramazan-ı şerifin rahmet ortamından yararlanarak nefsini iyi bir tezkiyeye tabi tutup arındı- rabilen Müslüman:
"inanarak ve Allah’ın rızasını gözetip karşılığını umarak oruç tutan kimsenin geçmiş günahları bağışlanır" (Buhari, İman, 28; Savm, 6; Müslim, Siyam,
203) hadis-i şerifinde dile getirilen güzel sonuca kavuşur.
Böylece geçmiş günahlardan sıyrılan Müslüman, hayatında geleceğe yönelik olarak temiz bir sayfa açma imkânı yakalar. Bunun yanında ahiret hayatı için büyük mükâfatlar da elde etmiş olur. Böyle bir Müslümanın ahirette neler kazanmış olacağına dair de birkaç hadis-i şerif görelim:
"Ademoğlunun işlediği her hayır ve ibadette (de) kendisi için (bir haz ve menfaat endişesi var) dır. Fakat oruç böyle değildir. Oruç halis Benim (rızam) içindir. Onun mükâfatını Ben veririm..." (Bak: Buhârî, Savm, 9)
Hadisin Tirmizi’deki rivayeti şöyle: Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: "Her iyilik (hasene) on kattan yedi yüz kata kadar ödüllendirilir. Fakat oruç bana aittir. Onun ödülünü ben vereceğim. Oruç cehennem ateşine karşı bir kalkandır. Andolsun ki oruçlu ağzın kokusu Allah katında misk kokusundan daha güzeldir. İçinizde oruçluyken bilgisiz biri ona karşı cahilce bir harekette bulunursa; "Ben oruçluyum" desin." (Tirmizi, Savm, 55)
"Cennette, Reyyan denilen bir kapı vardır. Bu kapıdan kıyamet gününde yalnız oruçlular girerler. Onlardan başka hiç kimse giremez. Onlar girince kapatılır. Artık ondan hiçbir kimse giremez." (Buhari, Savm, 4, bak. Tirmizi, Savm)
"Bir kul, Allah yolunda bir gün oruç tutarsa Allah o gün (tutulan oruç) sebebiyle o kimsenin yüzünü (cehennem) ateş(in)den yetmiş sene (lik bir mesafede) uzak tutar." (Buhârî, Cihad,36; Müslim, Siyam, 167-168)
Bu hususta pek çok hadis-i şerif bulunmaktadır. Bunların hepsini buraya aktaramayacağız. Ramazan ve orucun Müslümanın hayatındaki yerini anlatmak için aktardıklarımızın yeterli olacağını düşünüyoruz.
Ramazan ayının rahmet ortamı, hayatını Allah’ın rızasına göre düzenlemek isteyenler için bir çağrıdır. Bu çağrıya kulak verenleri ne kadar büyük fırsatların beklediğini yukarıda kısaca açıklamaya çalıştık. Bu tablo, ne kadar günahkâr olursa olsun, mânen ne kadar kirlenmiş olursa olsun kişiyi arıtabilecek güçtedir. Yeter ki kişi samimi bir arınma iradesi gösterebilsin.
Rahmet kapılarını bu derece açık tutan bir dinin mensubu olarak bu rahmet ortamından kaçan, masiyetlerin bataklığını manevî gül bahçelerine tercih eden kimseler için ise, kendileri bu bataklıklardan kurtulma iradesi göstermedikçe, Cenab-ı Hakk’ın kendilerine şuur nasip etmesini dilemekten başka yapılabilecek bir şey yoktur.