Makale

İslâm'da Caminin Yeri ve Önemi

İslam’da
Caminin Yeri
Ve Önemi

Abdulkadir Özkaya
Batman Müftülüğü Şube Müdürü

Yüce dinimiz, Müslümanlar için bütün yeryüzünü temiz ve ibadete elverişli kılmıştır. (Sahih-i Müslim, Kitabül-Mesacid, hadis no: 3-45; Sahih-i Buhari, Kitabü’t Teyemmüm 1/86) ibadet etmek için, diğer dinlerin mensupları gibi Müslümanların mutlaka bir mabede ihtiyaçları yoktur. Buna rağmen Peygamberimiz, mescitlerin yapımı üzerinde titizlikle durmuş, Medine’ye hicreti esnasında kısa bir müddet kaldığı Küba’da hemen bir mescit inşa ettirmiş, Medine’ye yerleştiği andan itibaren de ilk işi mescidini bina etmek olmuştu. (Ibn-i Hişam, es-Siretü’n-Nebeviyye l-ll, 496-7 Ibn- i Kesir, el-Bidaye ve’n Nihaye III, 214-9) Bu suretle Islâm dininin temelini kalplere yerleştirirken, cami inşasının önemini bilfiil göstermişlerdir. Nitekim bir hadis-i şeriflerinde:
"Kim içinde Allah’ın zikredildiği bir cami bina ederse, Allah Azze ve Celle de ona cennette bir ev bina eder" (Sünen-i Nesai, Kitabü’l Mesacid, C. 2, S.31, hadis no: i) buyurmuşlardır.
İslâm’ın ilk asırlarından itibaren Müslümanlar, "Mescid’in vazifesi" anlayışını çok geniş tutmuşlardır. Asr-ı saadette cami, sadece ibadetlerin yapılıp çıkıldığı bir müessese olarak kalmamış, pek çok faaliyetlere sahne olmuştur. Bunlardan kısaca şöyle bahsedebiliriz:
Tesis edildiği andan itibaren mescit, İslâm’ın tebliğ edildiği, İslâmî ilimlerin öğretildiği bir ilim meclisi ve öğretim müessesesi (Sahih-i Buhari, Salat, 84; Hz. Peygamber’in Sünnetinde Terbiye, I. Canan, S.469) vazifesini görmüştür. Aynı zamanda mescit, bir kültür merkezi idi. Orada edebî konuşmaların ve yarışmaların yapıldığı, şiirlerin okunduğu vakidir. Ka’b b. Zübeyr, kendisini Rasülüllah’ın "bürde"sine nail kılacak meşhur kasidesini gelip mescitte okumuştur (Ibnü’l-Esir, el-Kâmil fi’t-Tarih, II, 274-6; Ibn Sa’d, et-Tabakatü’l-Kübra, 1-294) ayrıca mescidi mahkeme salonu olarak da kullanmıştır. (Sahih-i Buhari, Ahkâm, 19. a.g.e. Salât, 71) Malumdur ki Efendimiz (s.a.s) aynı zamanda bir devlet başkanı idi. Devletine müteallik meseleleri de ashabı ile camide görüşmüş, çeşitli kabilelerin delegelerini camide kabul ederek müzakereler yapmıştır. Böylece mescit bizzat Efendimizin tatbikatında, bir istişare meclisi, resmi toplantı salonu ve hükümet merkezi durumunu arz ediyordu. (Dirase fi’s-Sire, Imadüddin Halil, S. 149; Islâm Peygamberi, M.Hamidullah, M.S. Mutlu-S.Tuğ tere. II, 264) Yine asr-ı saadette cami, halkla yöneticiler arasında tabiî bir irtibat sağlıyordu, şöyle ki; camiye gelen halk, hiçbir engelle karşılaşmadan yöneticisi ile görüşebiliyor, istek ve şikâyetlerini bir üst mer- ciye arz edebiliyordu. Bu sebeple çeşitli yerlerde görev yapan idareciler, her an devlet başkanına şikâyet edilmeleri ihtimali olduğundan, idare de titiz davranma mecburiyeti hissediyor ve adaletten ayrılmıyorlardı.(Islâm Müesseselerine Giriş, M. Hamidullah, S. 67, 73 I.S. Sırma tere.) Bu da günümüzdeki hükümetlerin çok önem verdiği, kamuoyu ile temasın İslâm’da 14 asır önce caminin haiz olduğu fonksiyonla mükemmel bir şekilde sağlandığını gösteriyor.
Camiye bir ordu karargâhı nazarı ile de bakabiliriz. Zira, Uhut harbi için müşriklerin Medine’ye yöneldikleri haberi geldiğinde, Allah Rasulü, ashabını mescitte toplayarak onları harp için hazırlığa, sabır ve itaate davet etmiş, böyle davranırlarsa zaferin nasip olacağını da söyleyerek onların morallerini takviye etmiştir. (Ibn Sa’d Tabakat, II, 37-38) Birinci Dünya Savaşı sırasında dahi, savaşa meydan olan İslâm ülkelerinde camiler; asker kayıt büroları, sevk merkezleri ve mühimmat depoları vazifesini görmüş, İstiklâl Savaşında bile camilerimiz, önemi inkâr edilemez görevler ifa etmişlerdir.
Hendek savaşı sırasında ağır yaralanan Sa’d b. Muaz (r.a) için, Peygamber Efendimizin cami içinde bir çadır kurdurmasından da, mescidin, tıbbî müdahale ve tedavilerin yapıldığı bir hastane vazifesini ifa ettiğini anlıyoruz. (Sahih-i Buhari, Salat, 77) Hatta, bir nevi kan aldırma ameliyesi olan hacamatı da Peygamberimiz bizzat kendisi mescitte yaptırmıştır. (Ahmet b. Hambel, el-Müsned, V, 185)
Böylesine önemli vazifeleri ifa etmiş olan camilerimiz, özellikle günümüz Müslümanlarının, Islâm’ı anlayış ve yaşayışlarına paralel olarak sadece ibadet edilen yerler hâline gelmiş, âdeta uzlete çekilmişlerdir. Herhangi bir şerî delile dayanmadığı halde, ibadet kastı olmaksızın camiye girip oturmak, birisi ile sohbet etmek mekruh kabul edilmiş- tİr.(Kitabü’l-Fıkh ale’l-Mezahibi’l-Erbaa, Abdurrahman el- Ceziri, l, 286) Kastı belli olmayan yuvarlak bir ifade ile "camiyi ne suretle olursa olsun meşgul etmek, içine bir şey koymak ve çalışmak caiz değildir." Sözü kabul edilir hâle gelmiştir. (Kaynaklarıyla Islâm Fıkhı, c. Yıldırım, s. 377) Elbette bununla camilere olan hürmetin ihlâl edilebileceğini kastetmiyoruz. Camilerimiz gayet temiz tutulmalı, orayı kirletecek ve kokutacak her şeyden şiddetle kaçınmalıyız.
Gerek cami ve görevlilerimiz ve gerekse cemaatimiz buna özen göstermelidirler. Camilerde lüzumsuz gürültüler yapılmamalıdır. Dünya ve ahire- te yaramayacak boş söz, dedikodu, iftira, yalan ve müstehcen sözlerden sakınmalıyız, kaldı ki, bu sözleri zaten camiler dışında sarfetmek de caiz değildir.
Diğer taraftan Peygamber Efendimiz zamanında caminin ifa ettiği bu gibi bazı vazifelerin bugün de mescitte aynen ifasına gerek yoktur. Zira ilk halifelerden itibaren, devlet ve milletin çeşitli hizmetlerini görmek üzere camilerden ayrı binalar yapılmıştır. Okullar, hastaneler, askerî karargahlar, mahkemeler, oteller vs. bugüne kadar yapıla gelmiştir.
İlgili bütün bu hizmetler, sırf bu gayelere tahsis edilmiş binalarda icra ediliyor ve edilmelidir de. Ancak, bir zaruret hâlinde camilerin mukaddes bir yer oldukları unutulmaksızın, bazı sosyal faaliyetlerin camilerde yapılmasında bir mahzur olmadığının da bilinmesi lâzımdır. Bizim için önemli olan, camilerin, Rasulüllah dönemindeki aktivitesine kavuşacak, müminlerin inanç ve yaşayışlarına yön veren ve cemiyetimizde birlik ve beraberliği, huzur ve sükunu temin etme görevini yeniden üstlenmesidir.
Gerçekten camilerimiz, makam ve mevki farkı gözetmeksizin Müslümanların muhabbet ve kardeşlik hisleriyle omuz omuza durarak, sınıf farkını bir kenara bırakıp, Islâm1 ın arzuladığı ruha sahip olarak kaynaştıkları mukaddes mekânlardır. İnsanlar şahsına, çevresine ve milletine faydalı olacak iyilikleri burada öğrendikleri gibi, topluma ve devlete zararlı olacak kötülüklerden de mescitler sayesinde sakındırırlar ki, bu da toplum ahlâkının yükselmesinde camilerin nedenli önemli bir rol oynadığını göstermektedir.
Camiler, binası ile de çevresine bir şeyler verebilen nadir müesseselerdendir. Tarih boyunca yapı olarak da mimari grubun başında gelmiştir. Özellikle Osmanlılar’da camilerin yanına sebil, imaret, medrese, dâru’ş-şifa ve hamam gibi sosyal hizmetlerin görüldüğü binalar yapılırdı. Bu hâliyle bunlar bir külliye meydana getirir ve adeta yeni bir mahallenin kurulmasını sağlardı. Bugün de camiler ibadet yeri olmasının yanında, insanların iman, ibadet ve ahlâk gibi konularda eğitildiği yaygın eğitim kurumlan olarak hizmet vermeye devam etmektedir.
Camilerin ihya edilmesinin ve cemaatle süslenmesinin önemi, şu hadis-i kutsi ile vurgulanmaktadır: "Benim yeryüzündeki evlerim, mescitlerdir. Orada Beni ziyaret edenler, o mescitleri ihya edenlerdir." (İlâhi Hadisler, H. Hüsnü Erdem, S. 44, hadis no: 84)
Şu halde, mescitlere gereken önemi gösterelim ve onları hem madden hem de manen imar edelim. Mescitlere gönül vermek, ibadet üzere cemaate devam etmek, yani cemaatle oraları süslemek, hem camileri manen imar etmek demektir, hem de bizim için eşsiz bir kazançtır. Zira Yüce Peygamberimiz bir hadis-i şeriflerin de şöyle buyuruyorlar:
"Kim evinden çıkıp mescide giderse, her adımı için bir seyyiesi silinir ve onun yerine bir iyilik yazılır. (Sünen-i Nesai, Bâbü Fadli fi Ityani’l Mesâcid C. II, S. 42, hadis no: 14)