Makale

FUTBOL VE ŞİDDET

Prof. Dr. İsmail Doğan
Eğitim Sosyoloğu, Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi

FUTBOL
VE ŞİDDET

Husûmet ve rekabet kültürü
Bir toplum yerini yeni bir toplum modeline bırakırken, eskiye ait değerlerin de geride kaldığı düşünülür. Eski ve yeni çatışmasında eskiye ait kayıplar hanesi daha kabarıktır. Geleneksel kapalı toplumdan feodal topluma; feodal toplumdan sanayi toplumuna geçiş böyle olmuştur. Çünkü geçmişin değerleri büyük ölçüde bugüne, yeni döneme hitap etmemektedir. Bu durum günlük hayatın alışkanlıkları kadar, bu hayatı zenginleştiren sanat ve spor dallan için de geçerlidir. Kültüre giren yeni boyut ve çizgiler, geçmişin parlak ve revaçta olan kamuoyu ilgilerinin yerine yenilerini eklemekte gecikmez. Eski İsparta ve Roma toplumları arenalardaki gladyatör etkinliklerinde olduğu gibi, gücü rakibini bertaraf etmekte kullanan ve ödüllendiren bir oyun anlayışını öne çıkarırken; sanayi toplumu daha geniş katılımlı ve seyircili takım oyunlarını geliştirmiştir. Bu tür oyun tarzlarının eksenindeki felsefe denetlenmiş husûmettir. Bilgi toplumunda ölçüt ise rekabettir. Kaliteli ve etkili rakipler, taraflar için varlık nedeni olarak kabul edilir. "iyi ki rakip var" düşüncesi, bu anlayışın üzerine gelir. Ünlü .kültürolog Eliot’un "Bizimkilerden farklı âdetlere sahip olan kültürler, bizim düşmanlarımız değildirler, onlar bize Tanrı’nın lûtfudurlar." şeklindeki sözlerini bu çerçevede anlamak gerekir.
Futbol ve küresel değerler
Sanayi toplumu giderek yerini bilgi toplumu değerlerine bırakırken, pek çok değer de yeni toplum karşısında aktüalitesini kaybetmeye başlamıştır. Ancak sanayi toplumunun yükselen değeri olan futbol, böyle bir gerileyişin aksine olarak, küresel dünya düzeni içindeki yerini almakta gecikmemiştir. Sanayi toplumunda futbol toplumsal bir olgu idi, bugün küresel bir olguya dönüşmektedir. Günümüzde futbol, "demokrasi" ve "serbest piyasa ekonomisi" gibi yeni küresel değerlerden daha çok kabul görmekte ve yaygınlaşmaktadır. Bu aşamada Birleşmiş Milletlerin 186 üyesi, Uluslararası Futbol Federasyonu (FİFA) nın 198 üyesi olduğu hatırlanmalıdır.
Görüldüğü üzere futbol, yeni toplumun da yükselen değeri hâline gelmektedir. Hiç kuşkusuz ki bunun anlaşılır nedenleri vardır. Bunların başında futbolun temel aktivitesini, günlük hayatın refleksleri üzerine kurmuş olması gerçeği yer alır.
Alan kapma, alan kapatma gibi mücadele ve eylemler, komşuluk ilişkilerinden bürokratik ve siyasal hayatın tüm alanlarında zaten yaşanan deneyimlerdir.
Mensubiyet kültürü ve taraftarlık
Mensubiyet (aidiyet) duygusu, futbolun başarı ile örtüştüğü toplumsal bir alandır. Bu çerçevede futbol, insanların "biz bilinci" üzerine oturur. Çünkü futbol, "köyümüz," "kasabamız," "kentimiz" ve "ülkemiz" ifadeleriyle kolaylıkla buluşmaktadır. Bu nedenle futbol, daima birileri adına oynanır. Temsil ettiği kişi ve toplulukların desteği ile bütünleşir. Böyle bir ilişkide özel bir çaba ve formasyon gerekmez. Bir yere ait olmak ve insanın kendini bir yere ait hissetmesi yeterlidir.
Günümüzde bu iki etkene ekonomik ve ticari boyut da eklenirse futbolun gördüğü ilginin gerçek zemini ortaya çıkmış olur. Bu ilgi, futbolun giderek kentsel ve ulusal bir ifade biçimine dönüşmesinin de nedenleri arasındadır. Bu anlamda futbol, kentinizi ve ülkenizi tanıtmada etkili bir küresel araç konumuna ulaşmaktadır. Semt takımlarından kent takımlarına doğru temsil gücü yüksek bir kulüpleşme anlayışının daha çok öne çıkmasında futbola yüklenen bu işlevin etkisi bulunmaktadır.
Futbol ekseninde gelişen geniş ilgi büyük kalabalıklara ulaşan taraftar kitlelerini beraberinde getirmektedir. Taraftarlık ise özünde sahiplenmeyi ve ötekini yaratan bir olgudur. Benim ya da bizim olanın karşısında öteki düşüncesi taraftarlığı üretir. En iyi, en büyük, en güçlü, en başarılı vs. bizim takım; en kötü, en zayıf, en başarısız ise öteki ve karşı- mızdakidir. Dış etkenlere ve tahrike son derece uygun olan bu yaklaşım ve taraftarlık anlayışı, futbolda şiddetin de zeminini oluşturur. Bu noktaya dikkatle bakıldığında ise bu zeminin gerçekte bir toplumun sosyokültürel yapısında yer aldığı görülür. Bireysel performansları ve bireyi değil, mensubiyetleri öne çıkaran toplumlarda, taraftarlığın daha belirgin bir ifade biçimi olmasının nedeni de işte bu yapıdır. Kendini toplumda ifade etmede yeterli performansa sahip olmayan insanlar, mensubiyetlerini öne çıkarırlar. Sıradan bir taraftarın şampiyon bir takımın başarısıyla özdeşleşme isteği, taraftarlığının onun sıradanlığını kamufle etmesi düşüncesinde arayabilirsiniz. Köylülük ve kentlilik arasındaki yüz yıllık mesafe, şampiyon bir takımın taraftarına, bu mesafeyi süratle anında kapatabilecek simgesel tatminler sunmaktadır.
Neden şiddet?
Şiddet, anavatanı belli olmayan kaypak bir düşman gibidir. Her yerde her zaman var olan bir potansiyeldir. Uygun zaman ve şartlarda kaçınılmaz olarak ortaya çıkar. Belirli bir topluma özgü olmadığı için de her yerde, hayatın her alanında ve her zaman görülebilir. Çok nedenlidir çünkü toplumsaldır. Toplumsal olayları tek nedenle açıklamak mümkün olmadığı için, şiddeti de tek bir nedene indirgemek, söz gelişi futbolda şiddetin nedeni medyadır demek eksik yaklaşım olur.
Şiddetin Türk futboluna özgü nedenleri
Futbola özgü nedenlerini, şiddetin bilim çevrelerince ortaya konan genel nedenlerinden ayrı tutmak yanlıştır. Şiddet için ön görülen toplumsal nedenler, futbol için de geçerlidir. Bunlara ek olarak futbola özgü nedenlerden elbette söz edilebilir. Türkiye’de futbol şiddetinin nedenleri, genelde Batı dışı toplumlara özelde ise bize, Türkiye’ye özgü bir ayrıntıya sahiptir. Bu özel nedenler şöyle sıralanabilir:
-Hakem faktörü: Türkiye’de hakemlerin baskı altında olduğu bizzat hakemlikten gelen medya mensuplarınca dile getirilmektedir. Hiç kuşkusuz ki bu baskı, yalnızca bilinen ve hissedilen şekliyle kurumsal bir etkeni (Federasyon, Siyasiler, Kulüp Başkanları vs.) çağrıştırmamaktadır. Mesleki sorunların da onların yetişme ve sosyalleşme biçimlerinin etkisini göz ardı etmemek gerekir. Sağlıklı ve rahat bir sosyalleşme geçirmemiş olan insanların, bu olumsuzluğu meslek hayatına taşımaları kaçınılmaz olmaktadır. Bu itibarla inisiyatifini ve takdir hakkını kişi veya kurumların etkisinde kullanabilen hakemlerin, olası futbol mağduriyetlerine yol açtıkları bilinmektedir. Kaldı ki kasıt ve amaçtan arınmış masum hakem kararları bile şiddet nedeni olabilmektedir. Çünkü taraftara göre, hiçbir masum karar sonucu etkilememektedir.
- Futbolcu faktörü: Futbolcular bizzat kendileri şiddet üretmekte, şiddete neden olabilmektedirler. Türk futbolcusunun sosyo-kültürel kaynağı bellidir. Futbolcuların sosyalleşme süreçleri bu kaynağın etkisinde gelişir. Dolayısıyla zaten fizik gücüne dayalı bir sporun aktörleri olarak, agresif eğilimler öne çıkmaktadır. Türk futbolunda bu işlev, futbolcunun sosyalleşme biçimi ile birlikte taraftar, kulüp, medya ve hakem etkeninde tempo kazanır.
- Yönetici ve teknik adam faktörü: Kulüp yöneticileri ve temsilcileri görünürde masum ama, adresi belli olan beyanat ve mesajlarla futbol şiddetinin Türkiye’de en etkili tarafları arasındadır. Üçüncü kişilerin yakın tahlile girilmedikçe farkına varamayacakları bu ilişki sosyolojide, "simgesel şiddet (violence symbolique)" olarak tanımlanır. Bu şiddet türünde eylem öncesi simgesel dil ve işaretler öne çıkarılır. Daha çok yüz ifadeleri, mimik ve işaretler egemendir ve bunun anlamı muhatapları (taraftarlar vs.) tarafından çok iyi seçilir ve gereği yapılır.
- Emniyet güçleri faktörü: Emniyet güçleri -iyi niyete rağmen- amacını aşan müdahale ve uygulamalar ile, potansiyel futbol şiddetini harekete geçirmektedirler.
- Taraftar ve seyirci faktörü: Hiç kuşkusuz ki taraftar, sosyo-kültürel düzey açısından homojen bir kitle değildir. Ancak Türkiye’de, olanca zenginliği tuttuğu takım olan çok büyük bir taraftar kitlesinden söz edilebilir. "Söyle senden başka kimim var benim?" sloganının gerçek içeriğine ve amacına son derece uygun düşen insanlar, taraftarlığı hayat biçimine dönüştürmektedirler. Böyle bir taraftarlık anlayışının temelinde, şiddet kültürü uzmanlarından Eric Fromm’un deyişiyle, âdeta şöyle bir felsefe vardır: "Yoksul ve kültürsüz olsam da önemli bir kişiyim ben. Çünkü dünyanın en üstün topluluğunun taraftarıyım."
- Medya faktörü: Medya, Türk futbolunda şiddetin önde gelen faktörleri arasındadır. Bu etkene bağlı olarak ortaya çıkan bazı karakteristik olaylar, sanki ülkede medyanın diğer alanlardaki olası etkisini sınayan konu modelleri yaratma eğilimi içinde olduğunu da düşündürmektedir. Ancak bundan da önemlisi, ulusal medyanın futbol şiddeti üzerindeki asıl etkisi, yarattığı "potansiyel İstanbul ruhu" ile açıklanabilir. Anadolu’daki futbol başarısını İstanbul gölgesine çeken bu olgu, futbol şiddetinin Türkiye’de pek dikkate alınmayan önemli etkenleri arasında yer almaktadır.
Sonuç olarak, Türkiye’de futbol, sanayi toplumunun değerleriyle hayata geçmektedir. Bilgi toplumuna özgü bir değer olan rekabeti değil, husûmeti öne çıkaran bu değerler zaman zaman ülkede futbol şiddetine yol açmaktadır. Çünkü futbol, Türkiye’de mensubiyetler yani taraftarı olunan takımlar aracılığıyla, kendini ifade biçimine dönüşmüştür. Kentli değerlerin tecrübe alanı olarak, çağdaş toplumdaki yerini alan futbol; Türkiye’deki belirtilen konumu nedeniyle, kentli değerlerle bütünleşme güçlüğü yaşamaktadır.

Kaynakça:
İsmail Doğan, Sosyoloji Kavramlar ve Sorunlar, Ankara, Pegem A Yayıncılık, 6. Baskı, Ekim, 2004.