Makale

SORUN SÖYLEYELİM

SORUN SÖYLEYELİM

Hazırlayan: Dinî Soruları Cevaplandırma Komisyonu

Fazilet bakımından, kurbanlık hayvanların erkek veya dişi olması arasında bir fark var mıdır?
Hz. Peygamber’in hadis ve uygulamalarında, cinsiyet ayrımı yapılmaksızın kurbanlık hayvanların vasıfları belirlenmiştir. Bu itibarla kurban olup olmaması açısından hayvanların erkek veya dişi olması arasında bir fark yoktur. Ancak, toplumun ihtiyaç ve anlayışları göz önünde bulundurularak, küçükbaş hayvanlarda erkeğinin, sığır cinsinde ise dişisinin kurban edilmesinin faziletli olduğu kabul edilmiştir. Bu görüşler, toplum menfaati göz önünde bulundurularak ortaya konmuştur. Dişi sığırların kurban edilmesinin üretime zarar vermesi hâlinde, erkek sığırların kurban edilmesi toplum yararı açısından daha faziletlidir. Bu itibarla, ekolojik denge, toplumun ihtiyaçları ve diğer şartlar göz önünde bulundurularak hangi cins hayvanların öncelikli olarak kurban edilmesinin uygun olacağı belirlenmelidir.
Akika Kurbanı nedir?
Yeni doğan çocuk için şükür amacıyla kesilen kurbana, "akika" adı verilir. Akika kurbanı kesmek müstehaptır. Akika kurbanı olarak kesilecek hayvanda, diğer kurbanlarda aranan şartlar aranır.
Akika, çocuğun doğduğu günden bulûğ çağına kadar kesilebilirse de doğumun yedinci günü kesilmesi daha faziletlidir. Aynı günde çocuğa isim verilmesi ve saçının kesilerek ağırlığınca altın tasadduk edilmesi müstehaptır.
Akika kurbanının etinden ve derisinden, kurban sahibi dahil herkes istifade edebilir.
Akika, adak, udhiyye ve nafile kurbanlar için aynı büyükbaş hayvana ortak olunabilir mi?
Ortak kesilen kurbanlarda, hissedarlardan her birinin kurbanlarını aynı maksat için kesmiş olmaları gerekmez. Bir kısmı udhiyye için, diğer bir kısmı ise adak kurbanı, akîka, nafile kurban olarak niyet edebilirler. Ancak hepsinin ibadet niyetiyle katılmış olmaları gerekir.
Gayr-i Meşru yolla kazanılan parayla kurban kesilebilir mi?
İslam dini kişilerin meşrû işlerle uğraşmalarını ve geçimlerini helâl yollardan elde etmelerini önerir. Buna rağmen gayr-i meşru yolla bir kazanç elde edilmiş ve bu kazancın sahibi belli ise, bunun sahibine iade edilmesi; belli değil ise, karşılığında sevap
beklenmeksizin yoksullara veya hayır kurumlarına verilerek elden çıkarılması gerekir.
Bu itibarla, gayr-i meşru yolla elde edilen para ile kurban kesmek uygun değildir. İbadetler helâl parayla yapılmalıdır. Bununla birlikte kişi, haram parayla kurban kesmişse geçerli olur. Ancak, gayr-i meşru kazancın sorumluluğundan kurtulmak için, bu malı yoksullara veya hayır kurumlarına vererek elden çıkarması ve bir daha işlememek üzere tövbe etmesi gerekir.
Hayızlı veya cünüp olan bir kimse kurban kesebilir mi?
Hayızlı ve cünüp kişi, yıkanmadan namaz kılamaz, Kur’an-ı Kerim’e dokunamaz, Kâbe’yi tavaf edemez. Bunun dışında ağzını burnunu yıkadıktan sonra, yemesi-içmesi, dua maksadıyla dua anlamlı ayetleri okuması, Allah’ı zikretmesi caiz olduğu gibi, kurban da kesebilir. Ancak cünüplük hâli, manevî kirlilik olduğundan bir an önce gusledilmelidir.
Şefaat ne demektir?
Sözlükte bir başkasını desteklemek üzere ona katılmak, yardımcı olmak ve aracılık yapmak gibi mânâlara gelen şefaat, dinî bir terim olarak, ahiret- te günahkâr müminlerin affedilmesi, günahı olmayanların daha yüksek derecelere erişmeleri için peygamberlerin ya da Allah’ın izin vereceği özel kişilerin, Allah’a yalvarmaları, dua etmeleri ve günahlarının bağışlanmasını istemeleri demektir. Allah’ın izni olmadan bir kimsenin şefaat etmesi veya Allah’ın razı olmadığı birine şefaatte bulunması mümkün değildir. "O’nun izni olmaksızın hiç kimse şefaatçi olamaz" (Yunus, 3), "Onlar Allah’ın razı olduğu kimselerden başkasına şefaatçi olmazlar" (Enbiya, 28). Kâfir, müşrik ve münafıklar için şefaat söz konusu değildir. "Artık şefaatçilerin şefaati onlara fayda vermez." (Müddessir, 48; En’am, 51) Hz. Peygamber bir hadislerinde ümmetinin günahkârlarına şefaat edeceğini haber vermiştir. (Tirmizî, Kıyamet, 11; ib- ni Mace, Zühd, 37)
Hz. Peygamber’in bir de genel ve kapsamlı bir şefaati olacaktır. Mahşerde bütün insanlar heyecan ve ıstırap içinde bulundukları bir sırada bunların hesaplarının bir an önce görülmesi için Hz. Peygamberden şefaat dileyeceklerdir. Buna "şefaat-i uzma" (büyük şefaat) adı verilir. Hz. Peygamber’in bu anlamdaki şefaat yetkisi Kur’an’da "Makam-ı Mahmud" (övülen makam) adıyla anılır.
Mucize nedir?
Sözlükte aciz bırakan, güçsüz kılan, karşı konulmaz, harika olay, kudretsizlik ve takatsizlik veren iş anlamlarına gelen mucize, dini bir terim olarak, insanların benzerini meydana getirmekten aciz kalacakları, peygamberlik iddiasında bulunan zattan âdetin hilâfına ve tabiat kanunlarının aksine olarak ve meydan okuma üslûbu ile zuhur eden harikulâ- de olay demektir. Peygamberin nübüvvet davasını ispat ve doğrulamak amacıyla gösterilirler. Herhangi bir olayın mucize olabilmesi için onun nübüvvet görevi verilmiş kişilerin elinde ortaya çıkması gerekir. Mucize gerçekte Allah’ın fiilidir, "peygamber mucizesi" denilmesi mecazîdir. Mucizenin, tabiat kanunlarının çok üstünde ve onlara aykırı olması, iddiaya uygun olarak ortaya konulması, bir yalanlama ya da inkârdan sonra meydana gelmesi ve insanoğlunun aciz kaldığı bir olay türünden gerçekleşmesi gerekir.
Peygambere verilen mucizeler, bir yönüyle imanın temel esaslarından olan nübüvvetle, diğer yönüyle de vahiy ile alâkalıdır. Dolayısıyla mucizeye inanmak gerekir: "Dediler ki: ’Ona, Rabbinden mucizeler indirilseydi yal1. De ki: ’Mucizeler ancak Allah katindadır ve ben ancak apaçık bir uyarıcıyım." (An- kebut, 50) Mucize akıl bakımından da imkânsız değildir. Çünkü her an insanın çevresinde meydana gelen olaylar ve hayatın her alanı mucizelerle doludur. Varlıkların yaratılmaları, ömürleri tamamlanınca yok olmaları ve hayatın kesintisiz olarak devam etmesi bunun en güzel örneğidir. Sürekli müşahede ettiğimiz ve bu nedenle değişmez sandığımız tabiat kanunlarını var eden Allah’tır. Allah bu kanunları dilediği zaman, peygamberlerinin peygamberliklerini ispat için değiştirebilir. Bu durumda mucizenin vukuu için aklî bir engel yoktur.
Keramet nedir?
Sözlükte değer, kıymet gibi anlamlara gelen kerâmet, dini bir kavram olarak Peygamberlik iddiasıyla bir ilgisi olmaksızın bir müminde harikulâde (olağan üstü) bir hâlin meydana gelmesi demektir. Şayet bu hâl kendisinde meydana gelen kimse amelleri sâlih olan biri değilse o harikulâde hâle istidrâc adı verilir. Keramet, Allah’ın veli kuluna bir ikramıdır. Asıl keramet, kişinin istikâmet üzere bulunması, hal ve hareketlerinin Kur’an ve Sünnet’e uygun olmasıdır.
Kader ve kaza ne demektir?
Sözlükte ölçmek, tahmin etmek ölçüp takdir ederek tayin etmek; güç yetirmek ve kudret anlamlarına gelen kader, dinî bir terim olarak, Allah’ın ebede kadar olacak şeyleri, bunların zaman ve yerini, özellik ve niteliklerini, nasıl ve ne zamanda olacaklarsa onların tamamını ezelde bilip bu bilgi doğrultusunda takdir etmesine denir. Bu durumda kader Allah’ın ilim sıfatını ilgilendirmektedir. O halde kader, Allah’ın ilmi doğrultusunda, kâinatı ve onda- ki her şeyi belli bir düzen ve ölçüye göre idare eden İlâhî bir kanundur. Bu konuda Kur’an’da şöyle bu- yurulmaktadır: "Gerçekten biz, her şeyi bir ölçü ve dengede yarattık." (Kamer, 49); "Allah her dişinin neye gebe olduğunu, rahimlerin artırdığı şeyi ve eksilttiği şeyi bilir. Her şey O’nun katında bir ölçüyledir." (Ra’d, 8); "Hiçbir şey yoktur ki, hâzineleri yanımızda olmasın. Biz onu ancak belli bir ölçü ile indiririz." (Hicr, 21); "... O her şeyi yaratmış ve yarattığı o şeyleri bir ölçüye göre takdir etmiştir." (Furkân, 2). "Yeryüzünde ve kendi nefislerinizde uğradığınız hiçbir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce, bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da) yazılmış olmasın. Şüphesiz bu, Allah’a göre kolaydır." (Hadîd, 22).
Kaza ise, Cenab-ı Hakk’ın ezelde irade etmiş olduğu ve takdir buyurduğu şeylerin, zamanı gelince her birisini ezelî ilim, irade ve takdirine uygun bir biçimde meydana getirmesi ve yaratmasıdır. Bu takdirde kaza, Allah’ın tekvin sıfatını ilgilendiren bir konu olmaktadır. Bu tanım, İmam Mâtüridî ve taraftarlarına göredir. Eş’arîler ise kazayı daha farklı bir şekilde tarif etmişlerdir: Kaza; hüküm mânâsınadır. Allah’ın eşyayı sonradan nasıl olacaksa ezelde öylece irade etmesidir. Kader ise, Allah’ın her şeyi vakti gelince, ezelî ilmine uygun olarak, irade ettiği şekilde yaratmasıdır.
Tevekkül nedir?
Sözlükte dayanmak, güvenmek, vekil tutmak anlamlarına gelen tevekkül, terim olarak; hedefe ulaşmak için gerekli olan maddî ve manevî sebeplerin hepsine başvurduktan ve yapacak başka bir şey kalmadıktan sonra Allah’a dayanıp güvenmek ve ondan ötesini Allah’a bırakmak demektir.
Tevekkül, Müslümanların kadere olan inançlarının tabiî bir sonucudur. Tevekkül eden kişi Allah’a kayıtsız şartsız teslim olmuş kişidir. Tevekkül etmek, tembellik ve miskinlik demek olmadığı gibi, çalışma ve ilerlemeye mani de değildir. Tevekkül, çalışıp, çabalamak, çalışıp çabalarken Allah’ın bizimle olduğunu hatırdan çıkarmamak ve sonucu Allah’a bırakmaktır. Kur’an’da, "Çalışanların ücreti ne güzeldir. Onlar ki sabrederler ve Rablerine tevekkül ederler." buyurulmaktadır (Ankebut, 58-59).