Makale

Unutulmaya yüz tutan değerlerimizden SILA-I RAHİM

Unutulmaya yüz tutan değerlerimizden
SILA-I
RAHİM

Dr. Yaşar Yiğit
Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı

Sıla-i rahim; gerek soy, gerekse evlilik vesilesiyle oluşan hısımlara, yakınlara iyilikte ve yardımda bulunma, onlarla ilgilenme, akrabalık bağlarını güçlendirip, koruma şeklinde tanımlanabilir.
Yakınlar arasındaki bu bağın koparılması, İslâm dininde büyük günahlar arasında sayılmıştır. Zira insanın diğer insanlarla olan ilişkileri, yakınları ile olan ilişkilerine göre şekillenmektedir. Buna göre yakınları ile iyi ilişkiler içinde olmayan insan, diğer insanlarla nasıl iyi ilişkiler içinde olabilir? Toplumdaki sevgi ve dayanışma bağlarının çözülmesi aileden başlar, komşulara ve diğer kesimlere sirayet eder, neticede fert ve toplumsal bazda ahenk bozulur. Kur’an-ı Kerim’de, "Allah’a ibadet edin ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolcuya, idare ve himayeniz altında olanlara iyi davranın. Allah kendini beğenen ve daima böbürlenip duran kimseyi sevmez." (Nisa, 36) ayeti, Müslümanların yapması gerekli görevlerden bir kısmını dile getirmektedir. Allah’a ibadet dışında başta ana-baba olmak üzere toplumun ilgiye muhtaç diğer sınıf ve bireyleri ile iyi ilişkiler kurulması bir görev olarak vurgulanmaktadır. Ayete konu olan gruplarla iyi ilişkiler kurabilmenin yollarından birisi de sıla-i rahim kavramı içinde değerlendirilen ve belki de onun özünü teşkil eden ziyarettir. Zira nice yalnız anne-babalar, akrabalar bir dost, evlat, yakın yolu gözlemektedir. Kendilerinin hâlini soracak, bir nebze olsun dertlerini paylaşacak evlatlar, akrabalar, dostlar zaman zaman ne kadar da aranır. Şurası bir gerçek ki, gün geçtikçe yalnızlaşıyoruz. Gerek akrabalarımız gerekse diğer insanlarla ilişkilerimiz daha da zayıflıyor. Kendimizin dışındaki insanları ve onların problemlerini gün geçtikçe umursamaz oluyoruz. Huzuru, sevinci, üzüntüyü, varlığı, yokluğu bireysel olarak yaşamaya doğru hızla ilerliyoruz. Oysa problemler, üzüntüler paylaşıldıkça hafifler, aynı şekilde de sevinçler de paylaşıldıkça bir anlam kazanır. Ahlâkımız, ticaretimiz, sanatımız, dinlenme ve eğlence kültürümüz, İnsanî ilişkilerimiz gittikçe yozlaşmaktadır. Bunun en önemli sebebi modern dünyanın bizlere sunduğu hayat tarzı ve kendi değerlerimizden uzaklaşmamız olsa gerek. Kentlere doğru yaklaştıkça akraba ilişkilerinin zayıfladığını, hatta kaybolma noktasına geldiğini görmekteyiz. Oysa dinimiz, bir taraftan akraba ilişkilerini mümkün mertebe kuvvetlendirmemizi, onlardan muhtaç konumda olanları koruyup kollamamızı emrederken, diğer taraftan da yakınlarla ilişkilerimizi koparmamızı yasaklamaktadır.
Allah’a olan sıla
Sıla-i rahim denince ilk olarak akrabalarla ya da yakınlarımızla olan ilişkimizi sürdürme akla gelmekle birlikte insan, Yüce Yaratıcısı olan Allah ile de sılasını/bağını devam ettirmelidir. Zaten yakınlarla olan sıla, Rab ile olan sılanın varlığı durumunda daha da bir önem kazanmaktadır. İnsan önce Yaratıcısı’na bağlanmak zorundadır. Yani o, öncelikle kendisine her türlü nimeti bahşeden yaratıcısı ile sılasını kesmemekle yükümlüdür. Çünkü Rabbi ile muhabbet ve minnet bağları kopmuş bir insanın artık tutunacak bir dalı, sığınacak bir yeri kalmamıştır. Böyle bir insanın diğer insanlarla oluşturduğu bağ ve birlik, özünde bir kıymet ifade etmez. Çünkü kurduğu aile ve toplum, ancak zaruretlerin, dünyevî menfaatlerin bir araya getirdiği bir topluluk hüviyetinde olabilir. Çağımızda bu konumda olan fert veya toplumlarının yaşadığı büyük problem ve sosyal bunalımların asıl sebebi,
Yüce Yaratıcı ile olan sılanın koparılması değil midir? O’nunla olan sıla (iman ve onun gereğini yerine getirme), sılaların en güçlüsü ve insanı huzura ulaştıran bir sıladır. Kur’an-ı Kerim’de "...Putları inkar edip Allah’a inanan kimse, kopmak bilmeyen sağlam bir kulpa sarılmıştır..." (Bakara, 256) buyurulmak suretiyle, Allah’a kulluğa/imana yönelen kişinin, en sağlam yolu seçtiği belirtilmektedir.
Yüce Rabbimiz, "Onlar, Allah’a verdikleri sözü, pekiştirilmesinden sonra bozan, Allah’ın korunmasını emrettiği bağlan (iman, akrabalık, beşeri ve ahlâkî bütün ilişkileri) koparan ve yeryüzünde bozgunculuk yapan kimselerdir, işte onlar ziyana uğrayanların ta kendileridir." (Bakara, 27) buyuruyor.
Bir başka ayette ise şu ihtar var: "Allah’a verdikleri sözü, pekiştirilmesinden sonra bozanlar, Allah’ın korunmasını emrettiği şeyleri (akrabalık bağlarını) koparanlar ve yeryüzünde bozgunculuk çıkaranlar var ya; işte lânet onlara, yurdun kötüsü (cehennem) de onlaradır." (Ra’d, 25) Buna göre sıla-i ra- himin çekirdeğini Allah’a olan kulluk ya da O’na olan iman bağı teşkil etmektedir, imanından dönenler ise, Rabbi ile kalbî bağını, yani "sılasını" kesenlerdir.
Yakınlarla olan sıla
Dinimiz, akrabalar arasındaki ilişkilerin sağlam, sıcak ve devamlı olmasına, akrabaların birbirine maddeten ve manen destek olmalarına çok önem vermektedir. Akrabaların haklarını gözetmek, Allah ve Resulü’nün ısrarla emrettiği şeylerdendir. Kur’an-ı Kerim’de, "...Birbirinin mirasçısı olan akraba (rahim sahipleri), Allah’ın Kitab’ına göre birbirine daha yakındırlar." (Enfal, 75; Ahzab, 6) ayeti, yaratılış gereği akraba olanların, yakınlık derecelerine göre birbirlerine diğer insanlardan daha çok ilgi duyacaklarını, birbirlerini daha çok koruyacaklarını bildirmektedir. Rahim bağı, kan bağı, aile bağı gibi biyolojik ve sosyolojik faktörler, akrabayı birbirlerine yakınlaştırmaktadır. İnsanın, önce kendi yakınlarına yardım etmesi, yaratılış yasasının gereğidir. Bu husus, Kur’an-ı Kerim’de değişik vesilelerle birkaç yerde dile getirilmiştir. (Bakara, 83, 177;
Nahl, 90; Enfal, 75; Ahzab, 6; Rûm, 38) "Akrabaya, yoksula ve yolcuya hakkını ver ama saçıp savurma!"
(Isra, 26) Bu ayette önce akrabaya, sonra miskine, sonra yolcuya yardım edilmesi emredilmektedir.
Bu durum, yardımda akrabanın önceliği bulunduğuna işaret etmektedir. Zira herkes kendi kapısının önünü temizlerse, bütün sokak temizlenir.
Hadislerde sıla-i rahim
Peygamberimizin ilk tebliğleri arasında sıla-i rahim de yer almıştır. Sıla-i rahimin önemini vurgulayan hadislerden bir kısmını nakletmek istiyoruz: "Kim, rızkının Allah tarafından genişletilmesini, ecelinin uzatılmasını isterse sıla-i rahim yapsın." (Buha- ri, Edeb 12)
Allah Teâlâ’nın insan için takdir buyurduğu ömür ne artar ne de eksilir. Bu ve benzeri hadisi şeriflerde sadakaların ve güzel işlerin ömrü artıracağı ifade buyurulmuştur. Bu artma, bizim anladığımız manada bir artma değildir. Allah Teâlâ, insanların yapacakları ibadetleri ve güzel işleri ezelde biliyor. Bunun için bunların güzel işleri sebebiyle ömürlerini artırarak takdir buyuruyor. Yoksa ezelde takdir edilmiş olan ömürleri, sonradan yapacakları ibadet ve güzel işleri sebebiyle artırılacak değildir.
Akrabadan muhtaç olanlara yardım etmek sıla-i rahimin kapsamı içindedir. Zekât ve fitrelerimizi öncelikle akrabadan yoksul olanlara vermemiz, bu tür malî ibadetlerimizin daha çok kabulüne vesile olacaktır. Zira Peygamberimiz; "Yoksula bir şey vermek sadakadır. Akrabaya bir şey vermenin ise iki sevabı vardır. Birisi sadaka sevabı, diğeri de akrabayı görüp gözetme sevabıdır (Nesai, Zekât 82; Tirmizi, Zekât 26; Ibn Mâce, Zekât 28) buyuruyor. Sıla-i rahimin en güzeli akrabadan muhtaç olanları ziyaret ederek onlara yardım etmek ve geçim darlıklarını hafifletmektir. Sıla-i rahim görevini ihmal etmek, Allah’ın rahmetinin üzerimizden kesilmesine sebeptir. Peygamberimiz buyuruyor: "Rahm Arş’a tutunmuş, akrabalık Arş’ın Rabbine sığınmış ve şöyle demiştir"; "Beni görüp gözeteni Allah gözetsin, benimle ilgiyi kesenden de Allah rahmetini kessin." (Müslim, Birr, 8)
Yine Peygamberimiz, "Akrabadan gelen iyiliğe misliyle karşılık veren kimse tam mânâsıyla akrabasına sıla etmiş değildir. Gerçek sıla, kendisiyle ilgiyi kesenleri görüp gözetmektir." (Buhârî, Edep, 15) buyurmuşlardır. inanmış olan kimse artık bu ayet ve hadisler karşısında akrabaları ile ilgisini kesemez. Onları rahatsız edici ve kabul edilemez davranışları karşısında bile onlara iyilik etmek ve yardımda bulunmak durumunda olmalıdır.
Unutulmamanın yolu unutmamaktan geçer.
Kültürümüzde sıla-i rahime vesile olacak, onu etkin kılacak çeşitli dinî ve geleneksel etkinlikler mevcuttur. Şüphesiz bayramlar bu etkinliklerin en başta gelen örneklerindendir. Şu kadarını ilâve etmek gerekir ki, bayramlar temel esprisini kaybetmediği sürece gerek akrabalar gerekse toplumun diğer bireyleri arasında kaynaşma ve dayanışmanın belirginleştiği özel zaman dilimleridir. Bayramlar vesilesiyle yapılan ziyaretler, kalplerin yumuşamasına, sevginin paylaşılmasına ve bireysel bazdaki huzurun kitlesel boyutta hissedilmesine katkı sağlayan önemli günlerdir. Ancak ister istemez günümüzde bayramların bu ruh hali içinde idrak edilip edilmediği sorusu akla geliyor. Çoğu ilişkilerin menfaat temeli üzerine inşa edildiği, insanların çoğu zaman kendilerine sağlayacağı menfaatler ölçüsünde başkalarıyla ilgilendiği, hatta kendinden önce başkalarını tanımlamaya kalkıştığı, uhrevî ve inanç boyutundan uzaklaşmaların yaşandığı, bunun sonucu olarak da çoğu kez üst kattaki komşunun alt kattakinden habersiz yaşadığı, aileler, akrabalar arasındaki irtibat ve ilişkilerin zayıfladığı, nesiller arasında kalın duvarların örüldüğü, vefa, haya, iffet gibi bizi biz yapan değerlerin kaybolmaya yüz tuttuğu bir dönemde yaşamaktayız. İşte söz konusu olumsuzlukların giderilmesi veya asgariye indirilmesinde sıla-i rahimin başka bir ifadeyle akrabalık bağlarının güçlendirilmesinin etkisi inkâr edilemez. Bu itibarla bayramlar, birbirimizden kaçış anları değil birbirimize yakınlaşma anları olmalıdır. Kur’an-ı Kerim’de değişik vesilelerle Allah’ı unutanların Allah tarafından unutulacağı vurgulanmaktadır. (Örnek olarak bkz. Tevbe, 67; Câsiye, 34; A’raf, 51; Secde, 14) Nitekim, "Onlara denir ki: "Bugüne kavuşacağınızı unuttuğunuz gibi Biz de sizi unuttuk; varacağınız yer ateştir yardımcılarınız da yoktur." (Câsiye, 34) ayeti, Allah’ı unutanı, insanların kendisine en fazla muhtaç olduğu günde Allah’ın da unutacağını (yardım etmeyeceği) dile getirmektedir. Bu durum insanlar için de böyledir. Kendisi unutan insanın, unuttuğu insanlar tarafından bir şekilde unutulacağı açıktır. İnsanların zor gününde onların yanında yer almayan, zor gününde kimseyi yanında bulamayacaktır. Bu ve benzeri ayetlere kulak vererek, unutulmak istemiyorsak, ana-babamızı, eşimizi dostumuzu unutmamalıyız. Müslümanlar arasında kardeşlik hakları bulunmasının yanısıra, akrabalar arasında bir de sıla-i rahim kapsamında ele alınacak haklar olduğunu hatırımızdan çıkarmamalıyız. Gerçekten de sıla-i rahim, insanları boncuk taneleri gibi bir araya getiren ipliğe benzer. Bu bağı koparmak hoş görülmediği gibi, güçlendirmek övülmüştür. Akrabalarını ihmal edip, ziyaret etmeyen kimselerin bulundukları meclise Allah’ın rahmetinin inmemesinden büyük tehdit olur mu?