Makale

Atatürk ve Osmanlı Tarihi

Atatürk ve
Osmanlı Tarihi

Prof. Dr. Mücteba İlgürel
Marmara Üniv. Fen-Edebiyat Fakültesi m

"Büyük devletler kuran ecdadımız, büyük ve şumullü medeniyetlere de sahip olmuştur. Bunu aramak, tetkik etmek, Türklüğe ve cihana bildirmek biz- ler için bir borçtur. Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır."
M. Kemal ATATÜRK

Bugün Türk ve Anadolu tarihi üzerindeki araştırmaların önemli atılımlar içinde olmasında, hiç şüphesiz Atatürk’ün teşvik ve şahsi gayretlerinin büyük payı vardır. Ona, iyi bir devlet adamlığı ve büyük bir komutan olma niteliklerini kazandıran tarih öğrenme zevki, daha mektep sıralarında başlamış ve daima meşgul olduğu bir konu olmuştur. Engin bir tarih kültürüne sahip olarak da, Cumhuriyetin ilk yıllarında "Türk milletinin şerefli bir mazisinin olduğunu, medeniyete hizmetlerde bulunduğunu gösteren" tarih kitaplarının hazırlanmasını istemiştir. Diğer taraftan Atatürk, Türk Tarih Kurumu’nu kurduktan sonra bu kurumun yapacağı yayınların "ciddî, İlmî ve objektif’ olmasını arzu etmiştir.
Nitekim, "Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan yapana sadık kalmazsa, değişmeyen hakikat, insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır." sözleriyle bu düşüncesini gayet açık bir şekilde ortaya koymuştur. (Atatürk’ün tarih bilgisi hakkında bk. I. H. Uzunçarşılı, Türk Tarihi Yazılırken, Atatürk’ün alâka ve görüşlerine dair hatıralar, "Belleten", III, sayı, 10 (1939), 349-353) Atatürk’ün Türk tarihine bağlılığı ve vukufiyeti daha Kurtuluş savaşı yıllarında bilinmekte idi. Bu cümleden olarak, İstanbul Darülfünunu Edebiyat Fakültesi müderrisler kurulu, 19 Eylül 1922’de, Kurtuluş savaşının henüz sona erdiği sırada büyük kurtarıcıya "fahri müderrislik" payesinin verilmesine ittifakla karar vermiştir.
Atatürk, müderrislik beratını takdim eden zevata, "mektep sıralarından beri çok sevdiği tarihle meşgul olduğunu, bu itibarla fahri müderrisliğin, edebiyattan ziyade tarihe ait olmasının daha münasip olacağını" ifade ederek, tarihe karşı alâkasına dikkat çekmiştir. Heyette bulunan Prof. Şemsettin Günaltay’a "tarihçilerle çok konuşacağız" şeklinde iltifatta bulunması da, Türk tarihi hakkın- daki düşüncelerine bir başlangıç teşkil etmiştir. (M. Münir Aktepe, Atatürk’ün Doğumunun yüzüncü yılında (sunuş yazısı), Doğumunun 100. Yılında Atatürk’e Armağan, I. Ü. Edebiyat Fakültesi, İstanbul, 1981, VII-IX; Şemsettin Gü- naltay, Atatürk’ün tarihçiliği ve fahri profesörlüğü hakkında bir hatıra, "Belleten", III, sayıl 0 (1939), 273-274; Bekir Sıtkı Baykal, Atatürk ve Tarih, "Belleten", XXXV , sayı 140, 532; Vakit gazetesi, 20 Eylül 1 338 (1922), sayfa 3. Türk tarihine büyük alâka duyan Mustafa Kemal Türkoloji sahasına da önem vermiştir. Bunun için de daha 1924 yılı sonlarında Milletler arası bir Türkoloji Kongresinin toplanmasını arzu etmiştir. Bk. Orhan Köprülü, ilk milletler arası Türkoloji Kongresi teşebbüsü, "1. Milletler Arası Türkoloji Kongresi" (İstanbul 1520 .X.1973), tebliğler, 1. Türk Tarihi, İstanbul, 1979)
Atatürk’ün Türk Tarihine duyduğu derin alâkasını, Fuat Köprülü’nün 1923 yılında yayınladığı Türkiye Tarihi adlı eserini okuduktan sonra, müellife gönderdiği takdir ve teşvik mektubundan da anlamak mümkündür. Büyük kurtarıcı mektubunda, bu eserlerin "... Cumhuriyete ifa olunabilecek hizmetlerin en kıymetlileri mertebesinde" olacağını bildirmiştir, (Mektubun tamamı için bk. Fuat Köprülü, Bir, Hatıra, "Belleten", III, sayıl 0 (1939) 278) Atatürk’ün tarihe karşı derin alâkası, özel kütüphanesindeki tarih kitaplarının önemli bir yekûn tutmasından da anlaşılır. (Atatürk’ün Özel Külüphanesinin katoloğu, Ankara 1973, Dr. Müjgan Cumbur tarafından yazılan önsöz, IX) Ayrıca, büyük kurtarıcının Türk tarihini sağlam ve esaslı bir temele oturtma gayretini, tetkik ettiği eserlerden de anlamak mümkündür. Bu eserlerde, dikkatini çeken yerleri işaretlemesinden ve zaman zaman da beğendiği ve veya tesir altında kaldığı fikirleri tatbik yoluna koymasından anlayabiliriz. Bu konuda değerli bir araştırma yapan Prof. Ş. Turan eserinin 25-49. sayfalarını Atatürk’ün okuduğu başlıca tarih kitaplarına ayırmıştır. (Atatürk’ün Düşünce Yapısını Etkileyen Olaylar, Düşünürler, Kitaplar, Ankara 1982) Diğer taraftan, Atatürk’ün İstanbul Üniversitesi kütüphanesinden tetkik için aldırttığı kitapların listesini gözden geçirdiğimiz zaman, tarihi eserlerin büyük bir ekseriyeti teşkil ettiği görülür. Bu eserlerin yine önemli bir kısmını da OsmanlI tarihleri teşkil etmektedir. (Leman Şenalp, Atatürk - kitap ve kütüphane, "Türk Kütüphaneciler Derneği Bülteni", XXX, sayı 1 (1981), 1123) Onun, yorulmadan, usanmadan Türk tarihi üzerinde çalışması, odasından saatlerce çıkmaması, sıhhati hakkındaki endişeleri arttırmakta idi. Nitekim, Dr. Reşit Galip Bey, bu endişe ve tereddütlerini ifade etmekten çekinmemiştir. (Bk. Selim Nüzhet Bey tarafından tertip edilen Matbuat Almanak (1933)’ı 74-75)
Atatürk, Türk milletine millî bir heyecan verip onu haysiyet ve vakarına kavuştururken, uyguladığı, inkılâpların yanında, bir millî tarih şuuru da vermeyi bilmiştir. O, bu hedefi daima ön plânda tutmuş, tarih araştırıcılarına bu şuuru telkin etmekten geri durmamıştır. Nitekim, Atatürk’ün "Türk Tarihinin Ana Hatları" adı altında hazırlanıp, sadece yüz nüsha müsvedde hâlinde basılan eser hakkında gösterdiği titizlik onun bu tutumunu ifade eder. Bu eser, Türk Ocağı "Türk Tarihi Heyeti" üyelerinden Afet Hanım ile Mehmet Tevfik, Samih Rifat, Akçura Yusuf, Dr. Reşit Galip, Haşan Cemil, Sadri Maksudi, Şemsettin, Vasıf ve Yusuf Ziya Beyler tarafından iktitaf, tercüme ve telif yolları ile yapılmış bir teşebbüstür. (Semavi Eyice, Atatürk’ün büyük bir tarih yazdırma teşebbüsü, Türk tarihinin ana hatları, "Belleten", XXXII, sayı 128 (1968), 509-510)
Eser, konu ile alâkalı kimselerin mütalâa ve tenkitleri alınmak üzere hazırlanıp gönderilmiştir. Bu eser, 1931 de 87 sayfalık bir kitapçık olarak "Türk Tarihinin Ana Hatları - Methal Kısmı" adı altında 30000 adet basılarak halkın istifadesine sunulmuştur. (1930 yılında 16 sahifelik "Türk Tarihinin ana hatları" adı altında da basıldığı anlaşılmaktadır. Bk. Enver Koray, Türkiye Tarih Yayınları Bibliyografyası, 1729-1955 - (2. Basım), İstanbul, 1959, mad. 2869) İşte bu gayretlerin sevindirici bir neticesi de, okullarda okutulmak üzere dört ciltlik tarih kitaplarının hazırlanmasıdır. Atatürk, bütün bu faaliyetleri yeterli gör- ^ müyor, yeni çalışmaların yapılmasını arzu ediyordu. Bir müddet sonra, Türklerin medeniyete hizmetlerinden bahseden, yeni bir eser için teşebbüse geçilmişti. Bu teşebbüste, OsmanlI tarihine de önemli bir yer verilmişti. Ancak gerekli uzman elemanın bulunmayışı yüzünden, yapılan çalışmaların pek amatörce oluşundan, bu hayırlı teşebbüs akim kaldı.
Buna rağmen Atatürk, çalışmaların devamını arzulamış ve zaman zaman İlmî değeri haiz eserler meydana getirilmiştir. (Bu konuda geniş bilgi için bk. Semavi Eyice, aynı makale, 516 vd.; ayrıca bk. I. H. Uzunçarşılı, aynı makale, 349-350)
Bu çalışmalar ile birlikte, 1910’dan beri devam etmekte olan Tarih-i Osmanî Encümeni, sonra Türk Tarihi Tetkik Heyeti (1931), onun yerine de Türk Tarih Kurumu (I935)’nun teşkiline karar verilmiştir. (Türk Tarih Kurumunun kuruluş yılları için bk. Uluğ İğdemir, Cumhuriyetin 50. yılında Türk Tarih Kurumu, Ankara 1973, 3-10; A. İnan, Türk Tarih Kurumu’nun kuruluşuna dair, "Belleten" XI, sayı 42 (1947), 1 73-179) Bundan sonra Türk Tarihine ait eserler birbirini takip etmiş ve Türk kültürüne hizmette, Türk Tarih Kurumu önemli bir görevi üstlenmiştir. Kurum yayınlarının en önemli gurubu VIII. seridir. Böylece ilk çalışmaların ağırlığını Türk ve Osmanlı tarihine ait eserler teşkil etmiştir. Atatürk, bununla da kalmayıp Anadolu’nun binlerce yıl önceki tarihinin de araştırılmasında önayak olmuş ve yerli ve yabancı bilim adamlarının takdirlerini kazanmıştır. (Atatürk mad., Islâm Ansiklopedisi, 787 ; K. Bittel, Atatürk ve ilköz tarih araştırmaları, "Belleten", III, sayıl 0 (1939), 203-205)
Atatürk, Türk ve Anadolu tarihi araştırmalarını teşvik ederken, bir yandan da Osmanlı İmparatorluğu tarihine önem vermiş, “bir aşiretten imparatorluk doğamayacağı" fikrini benimsemişti. O bunu şöyle ifade ediyordu:
"Türkler bir aşiret olarak Anadolu’da imparatorluk kuramaz. Bunun başka türlü bir izahı olmak lâzımdır. Tarih ilmi bunu meydana çıkarmalıdır." (Afet, Atatürk ve Tarih tezi, "Belleten", III, sayıl 0 (1939), 244; Atatürk mad., Islâm Ansiklopedisi, 787)
Türk Tarih Kurumu, Atatürk’ün emriyle hummalı bir faaliyete giriştiği zaman, Çankaya’da toplantılar yapılır, fikirler teati edilirdi. Atatürk, belgelere ve ciddî eserlere itibar eder, indî mütalâalara önem vermezdi. Nitekim OsmanlI devletinin kurucusu Osman Bey’in varlığından şüpheye düşen bir zatın eserini şiddetle reddederek, tekrar yazılmasını emretmişti. (I. H. Uzunçarşılı, aynı makale, 350) Büyük kurtarıcı, bunun gibi Yusuf Akcura’nın Yeniçeri ocağının kuruluşu hakkındaki hatasını tashih etmesi dikkat çekicidir. Atatürk, dört ciltlik tarihin üçüncü cildinin müsveddelerini tetkik ederken, ocağın tesisinin Orhan devrinde olduğu hakkındaki bahse takılmış; daha önceki tarih bilgisine dayanarak buradaki hatayı görmüştü. (Aynı makale, 351-352) Esasen Atatürk, bu günlerde, cehalet ve türlü sebeplerle eski devri yersiz tenkit eden ve tarihi gerçekleri saptıranlara cephe almış, tarafsız araştırmalar emretmişti. (Aynı makale, 353) Burada belirtilmesi gereken bir husus ise, Osmanlı devletinin zengin devirlerine hayranlık duyduğudur. Ayrıca, bu devirdeki hürriyet havasından dolayı da takdir hislerini gizlemiyordu. (Ekrem Akurgal, Tarih İlmi ve Atatürk, "Belleten", XX, sayı 80 (1956), 579-580) Atatürk, bunun yanında yeni Türk devletini, fütuhat siyasetinden uzak tutmayı ve "yurtta sulh cihanda sulh" prensibini benimsemeyi tercih ediyordu. Fakat tarih araştırmalarına da hız verip, XVI. ve XVII. yüzyıllarda büyük bir devlet olarak tarih sahnesinde yerini almış olan Osmanlı devletinin XIX. ve XX. asırlarda neden inkıraza uğradığının ortaya çıkarılmasını arzu ediyordu. Atatürk bunu, Türklerin medenî âlemde itibarlı mevkiini alması için istemekteydi. (Yusuf Hikmet Bayur, Atatürk, "Belleten", sayı 10 (1939), 263)
Buraya kadar izaha çalışılan husus, Atatürk’ün Türk tarihine verdiği önemi takdim etmek olmuştur. Büyük kurtarıcı, Türk tarihinin sadece Osmanlı devleti tarihinden ibaret olmadığını, Osmanlıdan önce Türk devletlerinin tarih sahnesinde itibarlı yerini aldığını biliyor, ve bu devrin araştırılması gerektiğini savunuyordu. Ancak, Türk tarihinin Osmanlı devletinin tarihinden ayrılamayacağını veya Osmanlı devleti tarihinin Türk tarihinden ayrı düşünülemeyeceğini de bilmekte idi. O bunu bir milletin tarihi, "Türkiye Tarihi" olarak düşünmekte idi. Bir inkılâpçı olarak zaman zaman radikal tedbirlere başvurması, yeni bir Türk devletinin kuruluşunda bazı operasyonların gerekli olduğuna inanmasındandı. Esasen, engin bir tarih bilgisinin verdiği tecrübeden kaynaklanan hoşgörü sahibi bir devlet adamı idi. Atatürk, yeni Türk devleti kurulurken, Osmanlı devletinin tarih sahnesinden silinmeye mahkûm, ömrünü tamamlamış bir devlet olduğunu çoktan kavramıştı. Modern çağda, bu devletin eski şaşaalı devrini tekrar kazanmasına imkân ve ihtimal olmadığını biliyordu.
Yukarıda çeşitli vesilelerle izaha çalışıldığı gibi, Atatürk mümtaz bir OsmanlI paşası olarak, mensubu olduğu devlete her zaman itibar etti.
Onun bu tutumunu, Balıkesir’de kutlanmakta olan Osmanlı devletinin kuruluş yıldönümü ((Istiklâl-i Osmani Günü, 31 Aralık 1919) (Türk istiklâl Harbi, 11, Batı Cephesi, 2. kısım, Ankara 1965,40) törenine verdiği önemden de anlamaktayız. Bu günlerde, 15 Mayıs 1919’dan beri Yunan ordusu işgalinde bulunan İzmir’in ilhak edileceği söylentileri dolaşmakta idi. Bu söylentiler, bütün yurtta kutlama törenlerine büyük bir heyecan katmıştı. Bu sırada, Balıkesir’de "Müda- faa-i Hukuk İzmir Şimal Mıntıkası Hey’et-i Merke- ziyesi" faaliyette bulunmakta idi. Hey’et-i Merkeziye kongreler tertip edip, Mustafa Kemal Paşa ile temas kurmuş bulunuyordu. Diğer taraftan, Hey’et-i Merkeziye düşman ile mücadeleye girdiği gibi isyan hâlindeki Anzavur ile de uğraşmakta idi. Bu sırada Balıkesir’de bulunan Albay Refet (Orgeneral Bele), (Aynı eser, 40) Albay Kazım (Orgeneral Özalp) ve Edremit kaymakamı ve Hey’et-i Merkeziye üyesi Hamdi Bey kutlama töreninde birer konuşma yapmışlardı. (İzmir’e Doğru Gazetesi, I kanun-ı sani 1336, S. 1-2) Heyecanla kutlanan bu törene, Mustafa Kemal, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Hey’et-i Temsiliyesi adına aşağıdaki telgrafı çekmiştir:
"Bugün yevm-i istiklâl-i Osmani olmak münasebetiyle arz-ı tebrikat eyler, bu vesile ile vatanımızın temâdî-i halâsı ve devlet ve milletimizi altı asırlık şanlı istiklaliyle mazhar-ı saladet eylemesini Ce- nab-ı Hak’dan diler ve bu yevm-i mübeccelin sa- adet-i idrakini bilumum milletdaşların yekdiğerini tebrike şitab eylemelerini temenni eyleriz." (Aynı Gazete, 3 kanun-ı sani 1 336, S. 2; Atatürk’ün bu telgrafı Söğüt Ertuğrul Gazi Festivali (11-13 Eylül 1981) nde vermiş olduğum bir konferansta dinleyicilere tarafımdan okunmuştur)
Türk tarihini bir bütün olarak düşünen Atatürk, Osmanlı devletinden önceki zengin Türk tarihine büyük önem vermiş, araştırmacılara yeni bir yön tayin etmiştir. Bu sayede, Türk tarihi üzerinde yapılan tetkikler büyük hız kazanmıştır. O, tarih araştırmalarını teşvik ederken, tarihçilere "hadiselere iyice nüfuz edip, tarafsız bir yorum" getirmeleri prensibini de tavsiye etmiştir. Bu tarz çalışma ile Türkler hakkında mevcut yanlış kanaatlerin düzeleceğine ve peşin hükümlerin ortadan kalkacağına inanıyor ve şu tavsiyede bulunuyordu:
"Her şeyden evvel kendinizin dikkat ve itina ile seçeceğiniz vesikalara dayanınız. Bu vesikalar üzerinde yapacağınız tetkiklerde her şeyden ve herkesten evvel kendi inisiyatifinizi ve millî süzgeçini- zi kullanınız."
Zira, büyük kurtarıcının arzu ettiği önemli hususlardan biri de, özellikle birkaç batılı tarihçinin Türklere isnad ettirdikleri yanlış ve asılsız haberlerin izalesi idi. O, bu gayret ve azimle ömrünün sonuna kadar, tarihçilerle mesaisini devam ettirmiştir. Hatta İstanbul ziyaretlerinde kurumun çalışmalarına Dolmabahçe Sarayı’nda devam etmesini arzu etmiştir. Vefatından bir müddet evvel de, bazı tarihçileri Savarona yatına davet ederek, çalışmalar hakkında bilgi almıştır. Türk Tarih bilimine bizzat yaptığı hizmetleri, vasiyetinde Türk Tarih Ku- rumu’na yer vermesinden dahi anlamak mümkündür.