Makale

MUTLULUK HİSLERİ

MUTLULUK HİSLERİ

İsmail Lütfi

İslâm âlemi mutlu, müminler umutlu bu günler... Günlerden, hatta aylardan beri yapılan hazırlıkların yorgunluğu, "Zevk-i visal"in tesiri ile çoktan unutulmuş. Çehrelerde şevk ve sürür, vicdanlarda aşk ve huzur var. ihtiyar memnun, genç bahtiyar, çocuk şen... Hepsi izzetli, ağır bir misafirin huzurunda olmanın rikkati ve dikkati içinde... Yer huzurda, gök huzurda... Hepsi durgun, hepsi sürgün. Kuşların ötüşü, yaprakların uçuşu, rüzgârın esişi bile bir hoş bu günler... Güneş bir başka doğuyor. Mehtap bir başkalaşıyor bu günler... Kalpler ilâhî bir yağmurun damlalarını emme yarışında. Ruhlar, hürriyete kavuşmanın sevinç koşusunda...
Uzun bir kuraklık devresinin çâk çâk ettiği, tark tark yardığı, günah kasırgasının cayır cayır ruh tarlasının, yeşerme, dirilme, var olma, varlığı bulma, nefs zaliminin zulmünden kurtulma, hasılı başka, bambaşka bir âleme geçiş izni çıktı bu günler... Zira kâinatın efendisi Hz. Muhammed’in: "Evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu Cehennemden kurtuluş" şeklinde tarif buyurdukları beklenen, bu yıl da gelmiş, şeref vermiştir.
"Padişah konmaz saraya, hane mamur olmadan" demişler. Şu anda hanemize konan şah, hanesi mamur olanları tebrik, olmayanları da gelişiyle imara teşvik ediyor. Hatta bizzat kendisi bu onarma, sağlamlaştırma işini yapmaya geldiğini, bundan sonsuz zevk duyacağını söylüyor. Biz de zaten onu bundan, bunu O’ndan bekliyorduk. Çünkü büyüklük lütuf ve hizmetle elde edilir.
Bu gelen şahın otağı, mekânda kurulmamış ki, mamur hane arasın... Zamanda kurulmuş O’nun otağı. O hâlde bu müddet içinde hanesini mamur eden de daha öncekilerden geri kalmaz, farklı olmaz.
Bunu tasdik ediyorsan nefsim, gayret sana düşüyor. Unutma ki, bu gelen bir başka padişah... Zaman padişahı O. Mekân padişalarına benzetme O’nu. istek, gayret ve ümitten geçer O’na kavuşmanın yolu...
Gelen başka olunca, getirilen daha başkadır elbette!...
Hediye, lütuf; verenin derecesine göredir, alanın ihtiyacına göre değil. Yani hediyede ölçü, verenin cömertlik derecesidir, verilenin ihtiyaç nisbeti değil...
-Söyle bu gelen ne getirdi? diyorsun, sabırsız nefsim.
Duymak değil, ona doymak şartıyla söylüyorum; getirilen rahmettir. Çünkü gönderen Tek’tir. Diğer lütufları başkalarından görmek mümkünse de bu, ancak O’nda mevcut. Lâkin O’nun da bir aradığı var; bağlısı olmaktan doğan liyâkat...
Şu hâlde:
Nasıl sevinmez mümin! Nasıl yerinmez kâfir! Ne kadar sevinse, yeridir mümin: Coşturuldu rahmet deryası... Ne kadar yerinse, yeridir münkir: Rahmet mevsiminde kurutuldu nimet tarlası...
"Bulutlar ağlamayınca, çimenler gülmez" miş. Doğru.
işte iman çimenleri gülüyor. Peki ya ağlayan kim?
Damla damla değil, sağnak sağnak boşanan kimin gözyaşları?
Onu bilmem ama,
Şimdi gözyaşı bana lâzım.
Çünkü alıcısı geldi...