Makale

Ney-i bezm-i gamem ey âh ne bulsan yele ver Oda yanmış kuru cismimde hevâdan gayrı Fuzûlî

Ney-i bezm-i gamem ey âh ne bulsan yele ver
Oda yanmış kuru cismimde hevâdan gayrı
Fuzûlî
Vedat Ali Tok

Ey ah! Hüzün meclisinin ney’iyim; ateşe yanmış kuru vücudumda havadan başka ne bulursan yele ver...

Türk şiirinde ney ile ilgili birçok güzel beyit vardır. Bunlardan biri de Fuzulî’nin yukarıya aldığımız berceste beytidir.
Şair ne diyor? Ey âh, ben gam meclisinin neyiyim, ateşe yanmış kuru cismimde havadan gayri ne varsa yele ver.

Fuzûlî’nin ne demek istediğini yeterince anlayabilmek için bir çeşit musıkî aleti olan ney ve onun çağrıştırdıklarını bilmemiz gerekir. Ney kamış anlamına gelen Farsça nay kelimesinden türemiştir. Ney’in gerek şekil gerek ses bakımından hususiyeti ile manevî âlemimizin bir yakınlığı/benzerliği bulunduğu gözden kaçmıyor. Neyin sesi ise insanı uhrevî âlemlere salan bir özellik arz eder.

Ney’in kamışlıktan koparılması, ney için gurbet hayatının başlaması demektir. Sesinin duyulabilmesi için kızgın demir parçasıyla içi dağlanır; içindeki pütürler ütülenir, tertemiz edilir. Sonra ses çıkarması için üzerine delikler açılır. Neye nefes verilmesiyle beraber yayılan o yanık ses en katı yürekleri bile yumuşatır; çünkü ötelerin hasretini verir ney. Mevlâna, Mesnevî’sinin ilk beytinde neyin gurbet hikâyesine dikkat çeker:

“Bişnev in ney çün hikâyet mi koned
Ez cüdâyihâ şikâyet mi koned”
(Ney’i dinle ki bir hikâye anlatıyor; ayrılıklardan şikâyet ediyor.)

Ney’in kamışlıktan koparılıp gurbete düşmesi, tıpkı öz vatanından, (âlem-i ervâhtan) Allah Teâlâ’ya “belâ (evet)” demek suretiyle kulluk sözünü verip dünya hayatına gelen insanın durumu gibidir. Neyin yanık yanık ötmesi yahut insanın dünyaya gelmesiyle, geldiği âlemin hasretiyle âh etmesi aynıdır; çünkü ruh, gurbette huzursuzdur.

Fuzulî’ye göre dünya bir gam meclisidir. Kendisi ise bu mecliste yanık yanık inleyen bir ney gibidir. Onun içinde ne mal, ne mülk, ne şan, ne şöhret kaygısı vardır. Mâsivadan arındırılmış bir ruh taşımaktadır. Neyin içindeki pütürlerin, bir başka deyişle süsün püsün yakılmak suretiyle yok edilmesi gibi, şair de kendisini süsten püsten arındırmıştır. Zaten dünya hayatında ancak kâmil insan, ney gibidir. Ney’e üflendiği zaman nasıl ki ilâhî bir seda verir, içini benlikten, maddiyattan, süsten püsten... kısacası mâsivâdan arındıran insan da boş şey konuşmaz; söylediği her şey Hak ve hakîkatten ibarettir.

Fuzulî’nin beytine dikkat edilirse şair, od’dan (ateşten) bahsediyor. Şairi yakan elbette manevî bir ateştir. Bu, aşk ateşinden başka bir şey değildir. Bu ateş ki insanın içinde bulunan hercai duyguları, gereksiz hevesleri yakıp yok etmiştir. İçinde sadece hava vardır. O da nefestir. Nefes ki hayatta olmanın asgari şartıdır.

Klâsik edebiyatımızda ney ile ilgili çok zengin bir kültür oluşturulmuştur. Ney, edebiyatımızda âdeta kâmil insan portresi çizmek için bir mazmun durumuna gelmiştir. Meselâ klâsik şairlerimizden Ahî ney’in yanık yanık ses çıkarmasının sırrını sorduktan sonra cevabını da kendisi söyler. Ney’in bu hikmetli sesini ancak sinesi delik deşik olmuş âşıklar anlayabilir:

“Nedendir dilde nâyun sûz ü sâzı
Delüklü sîneler anlar bu râzı”
Yine 17. asır şairlerinden Hâletî ney’in konuşmadığını/dili olmadığını; ancak bir sürü sözden daha etkili bir ses çıkardığını ifade ettiği rubaisi şöyle:
“Ahvâl-i cihânı her zaman söyleşelim
Ammâ gam-ı aşkımız nihân söyleşelim
Ey vâkıf-ı râz-ı aşk olan ârif-i can
Ney gibi seninle bî-zebân söyleşelim”
Sözümüzü yine Fuzulî’ye ait bir beyitle bitirelim:
“Ney kimi her dem ki bezm-i vaslını yâd eylerem
Tâ nefes vardur kuru cismümde feryâd eylerem”

(Ney gibi senin kavuşma meclisini ne zaman yâd etsem kuru cismimde nefes var oldukça feryat eyliyorum)


“Ney’in kamışlıktan koparılması,
ney için gurbet hayatının başlaması
demektir. Sesinin duyulabilmesi için kızgın demir parçasıyla içi dağlanır; içindeki pütürler ütülenir, tertemiz
edilir. Sonra ses çıkarması için üzerine delikler açılır. Neye nefes verilmesiyle beraber yayılan o yanık ses en katı

yürekleri bile yumuşatır; çünkü ötelerin hasretini verir ney.”