Makale

Kapsamı Geniş Bir Terim HİKMET

Kapsamı Geniş Bir Terim HİKMET
Dr. Hamdi Tekeli
Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı

İslâm, sınırları ve çerçevesi çok geniş bir inanç, fikir, hareket ve davranış sistemidir. Dünyanın en büyük fikir cereyanı olan İslâm’ın inanç ve düşünce sistemi içinde birtakım inanç ve fikir alt sistemleri oluşmuştur. Bu alt sistemler, genelde çok geniş İslâm dairesinin içinde kalan ve çapı daha küçük olan daireler gibidir. Bu nedenle küçük dairelerin tek başına İslâm’ı ne kadar anlayıp yorumladığının iddia edilmesi gibi, bunların İslâm içindeki yerinin ve öneminin de tartışılması gereksizdir. Zira müşterek amaç İslâm’ı anlama gayretidir.

Başlangıçtan günümüze kadar devam eden İslâm’ı anlama çaba ve gayretleri, insanların güç, yapı, üslûp ve imkânları nispetinde devam etmektedir. İslâm’ı anlama amacıyla oluşan ilmî ekollerin genelde kendisine has terimleri bazen de aynı terimin kendine has yorumları vardır. Hikmet terimi de gerek dinî hayatımızda gerekse dinî literatürümüzde sık kullanılan terimlerden biridir. Tek bir ekolün sınırlarına sığmayacak kadar kapsamı geniş olan “hikmet” teriminin edebî, felsefî, kelâmî, fıkhî ve tasavvufî boyutları mevcuttur.

Terimlerin izahının âmâların fil tariflerine benzememesi için “benim anlayışım en doğrudur” demek yerine, “benim anladığım bu kadardır” diyebilmek bir erdemdir. İnsanların erdemli davranabilmesi ve gayret bizdendir ama, “en iyisini Allah bilir” diyecek olgunluğa erişmesi, sağlıklı bir anlayışa kavuşmanın en temel unsurlarındandır. Konuya bu zaviyeden baktığımız zaman dinî ilimlerde yapılan terim îzahlarında gerçeklik payları bulunmakla birlikte, hepsinin eksik yönlerinin olabileceği anlaşılmakta veya diğer bir ifadeyle hiçbirinin mükemmel ve tek doğru olamayacağı hakikati aşikâr olmaktadır. Bunun için atalarımız, “kişi noksanını bilmek kadar irfan olmaz” demişlerdir. Zira İslâm’da bazı hükümler teakkulî, bazı hükümler ise teabbüdîdir. Yani diğer bir ifadeyle teakkulî olanların mahiyeti akılla idrak edilebilir, teabbüdî olanların mahiyeti ise akılla idrak edilemez boyuttadır. Bu nedenle vahye dayanan ve semavî olan bazı gerçeklerin mutlak olarak kavranması, ancak Allah tarafındandır veya Allah’ın bildirdiği oranda Peygamberimiz tarafından bizlere bildirildiği doğrultudadır.

Okunması ve anlaşılması için gönderilen Yüce Kitabımızın ayetleri karşısında, “benim anladığım budur ama, murâd-ı ilâhî nedir?” ve yine Sevgili Peygamberimizin hadisleri karşısında, “benim anladığım budur ama murâd-ı Nebî nedir?” diyebilmek, bizi biz yapan değerlerimize, geleneğimize ve şanlı mazimize sahip çıkarak objektif düşünebilmeye her zamandan daha fazla günümüzde muhtaç olduğumuz kanaatindeyim.

İşte bu hakikatler ışığında geleneksel ifadeyle, “efrâdını câmî, ağyârını mânî” bir tarzda ve “muhtasar müfîd” bir üslûpla hikmet kavramını ifade etmenin zorluğu aşikârdır. Zira asırlardır hakkında pek çok eser yazılan, pek çok fikir üretilen hikmet kavramının sınırlı bir hacim, zaman ve zemin içerisinde ele alınmasının güçlüğünü itiraf etmeliyim. Bütün bunlardan sonra hikmet teriminin dil, felsefe, kelâm, fıkıh ve tasavvuf açısından nasıl anlaşıldığı ve nasıl yorumlandığı hususu imkânlar ölçüsünde ele alınacaktır.

Kelime anlamı; hikmet kelimesi, dilimize Arapça’dan geçen bir isim olup, Türk Dil Kurumu’na göre; “Bilgelik, neden, gizli neden; Tanrı’nın insanlarca anlaşılamayan amacı, (eski dilde) özlü söz, vecize, (eski dilde) fizik ve (eski dilde) felsefe” demektir. (TDK.Türkçe Sözlük hikmet maddesi)

Arapça sözlüklerde farklı anlamları verilen hikmet kelimesinin lâfzı az, manası engin olup, çok çeşitli manalarda kullanılan geniş kapsamlı bir terimdir.

Arap dili konusunda saygın bir yeri olan İbn Manzûr’a göre hikmet Allah’a nispetle, “en değerli varlıkları en üstün bilgiyle bilmek” manasına gelmektedir. Hikmet ve hüküm kelimeleri “bilmek” (ilim) ve “anlamak” (fıkıh) mânalarında eş anlamlıdır. (İbn Manzûr, Lisanu’l-Arab “hkm” maddesi)

Klâsik sözlüklerde hikmet kelimesinin (çoğulu hikem), “yargıda bulunmak” anlamındaki hükm masdarından isim olduğu belirtilir. Ayrıca engellemek, alıkoymak, gemlemek; sağlam olmak” manalarına gelen ihkâm mastarıyla anlam ilişkisi kurulur. (DİA, XVII/503)

Lûgatta men etmek manasına gelen hikmet, “üzerine binilen bir hayvanı, sağa sola sapmadan arzu edilen yöne sevketmeye yaradığı için Arapça’da dizgine ”Hakeme” veya “hikmet” denilmiştir. (Ragıb el-Isfahanî, Müfredat, Mısır-1961, “hkm” maddesi)

Genellikle insanları yanlış yollara düşmekten koruyup, doğru yola ilettiği için düşünceye de hikmet denilmiştir. “Bu duruma göre bir binek veya yük hayvanı için dizgin ve yular ne ise insan için hikmet de odur” Esasen Kur’an’da geçen düşünce manasında kullanılan “Hicr” (Fecr, 5), “Nühâ” (Tâ-Hâ, 4), “Akl” kelimeleri (Kur’an’da fiil olarak çok kez geçer. Bk. Fuad Abdulbâkî, Mu’cem, Çağrı Yay. İst. Tsz. s.468-469) men manasına gelmektedir. Bu bakımdan hikmet kelimesinde bilmek, anlamak, kavramak ve düşünmek manası vardır. İnsanın faydalı olanı edinip zararlı olandan kaçınması için düşünüp taşınmasına hikmet denir. Hikmet, ilim ve kudret gibi hem Allah, hem de insan hakkında kullanılan müşterek sıfatlardandır. (Süleyman Uludağ, İslâm’da Emir ve Yasakların Hikmeti, TDV Yay. Ankara-1989, s. 7)

Istılah anlamı; Ragıb el-Isfahanî, hikmeti; ilim ve akılla hak olanı isabetli olarak kavramaktır, diye tariften sonra, “Allah’ın hikmeti, varlıkları en mükemmel bir şekilde bilmesi ve yaratmasıdır. İnsanın hikmeti ise varlıkları bilip hayırlı işler yapmasıdır.” şeklinde iki kısımda tasnif etmiş ve aradaki farkı göstermiştir. (Ragıb, Müfredât, s. 127)

Kur’an-ı Kerim’de “hikmet” kelimesi, 20 defa geçmektedir. Bunlardan 10 yerde kitap kelimesi ile birlikte, 3 yerde “mülk”, birer defa da hayır, ayet ve mev’iza kelimeleriyle zikredilmektedir. (Bk. Fuad Abdulbâkî, Mu’cem, Çağrı Yay. İst. Tsz. s.213-214)

Hikmet kavramının Kur’an’da geçtiği ayetlerden bazılarının meal ve anlamları;
1- Nasihat ve öğüt anlamında, "Allah’ın üzerinizdeki nimetini ve söze öğüt vermek için indirdiği kitabı (Kur’an’ı) ve Kur’an’daki hikmeti düşünün..." (Bakara, 231) (Ayrıca bk. Âl-i İmrân, 48; Nisâ, 54; Kamer, 5)

2- İnce anlayış ve ilim anlamında, Lokman Sûresi 12. ayetinde şöyle buyuruluyor: "Andolsun biz, Lokman’a hikmet verdik." Yani ince anlayış ve ilim verdik. (Ayrıca bk. En’âm, 89; Meryem, 12; Enbiyâ, 79)

3- Bilgi ve aklî deliller (Lokmân, 12), "İnsanları Rabbinin yoluna hikmetle, güzel öğütle dâvet et." (Nahl, 125)

4-Kur’an’ın yorumu incelikleri ve sırları: "Allah hikmeti, kime dilerse ona verir. Kime de hikmet verilirse muhakkak ki ona çok hayır verilmiştir." (Bakara, 269)

5- Sünnet. (Bakara, 151, 231; Nisâ, 113)

6- Nübüvvet-Peygamberlik anlamında. Bakara Sûresi, 251. ayetinde: "Allah (c.c.) Dâvud’a saltanat ve hikmet verdi." anlamlarında kullanılmıştır. (Ayrıca bk.Âl-i İmrân, 48; Nisâ, 54; Sâd, 20) (Muhammed H. Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili, I, 928; İsmail Karagöz, Dinî Kavramlar Sözlüğü, DİB Yay. Ankara-2006 s. 258 “Hikmet” maddesi; Yahya Alkın, Şamil İslâm Ans. Hikmet mad.)

Hadislerde hikmet kelimesi, Kur’an’daki anlamlar doğrultusunda değişik anlamlarda kullanılmaktadır. Bunlardan birkaç tanesini nakledecek olursak;

1- “Ancak iki kimseye gıpta edilir: Biri; Allah’ın servet verdiği ve servetini hak yolda harcayabilme imkânı lütfettiği kimse, diğeri ise Allah’ın hikmet verdiği ve bu hikmetle hüküm veren ve onu başkalarına öğreten kimse.” (Buhârî, İ’tisâm, 13)

2- Peygamberimiz (a.s.), Allah’tan hikmet istemiştir. (Buhârî, Fedâilü’s-Sahâbe, 34)

3- “Hikmet müminin yitiğidir, nerede bulursa alır.” (Tirmizî, İlim, 19; İbn Mâce, Zühd, 15)

Felsefe; İslâm dünyasında tercüme faaliyetlerinin başlamasıyla birlikte hikmet teriminin daha çok “felsefe, felsefî ilim, aklî ilimler” karşılığında kullanımı yaygınlık kazanmış, felsefî geleneğin etkisiyle ahlâkta dört temel faziletin ilkine hikmet denmiştir.
Yunanca felsefî eserlerin Arapça’ya tercümesi sırasında “felsefe” şeklinde Arapçalaştırılmış olan Grekçe “phila-sophia” kelimesinin, “hikmet sevgisi” anlamına gelmesiyle bağlantılı olarak hikmet terimi, felsefî anlam kazanmış ve zamanla İslâm felsefî ilimler sisteminin genel adı yahut bu sistemde yer alan metafizik, tıp ve hatta Abdurrahman Hazinî’nin Mizânü’l-Hikme adlı eserinde görüldüğü üzere mekanik gibi ilimlerin özel adı olmuştur. (İlhan Kutluer, DİA, XVII/503-511)

Kelâm; kelâmcılar, dil âlimlerinin hikmeti “hem bilgide hem fiil ve davranışta mükemmellik ve kusursuzluk” şeklinde açıklamalarından da hareketle, bu konuyu Allah’ın ilminde ve fiillerinde olmak üzere iki yönüyle ele almış ve felsefî literatürde olduğu gibi ilkine “nazarî hikmet”, ikincisine “amelî hikmet” adını vermişlerdir.

Kelâmcılardan İmam Mâtürîdî hikmeti “tam uygunluk” olarak tanımlayıp, “her şeyi yerli yerine koyma” şeklinde tanımlar. Bu tanım aynı zamanda “adl”in de karşılığıdır.

Mâtürîdiler dışında kalan kelâmcılara göre ise, Allah’ın fiilleri hâdis olduğundan hakîm ismiyle bağlantılı olan hikmet “ilim” manasına gelir ve Allah’ın zâtî bir vasfını oluşturur.

Eş’arîler’in genel tarifine göre ise fiilde hikmet, o fiilin fâilinin amacına uygun olarak gerçekleşmesi, sefeh ise bunun hilâfına vuku bulmasıdır. Mâtürîdiler ise fiilde hikmeti, sonucu iyi olan, hayırlı bir sonuca ulaşan biçiminde, sefehi de bunun aksiyle tarif ederler. (M. Sait Özervarlı, DİA, XVII/511-514)

Fıkıh; İslâm hukukçularına göre hikmet, makasıd-ı şârî yani Allah tarafından “hükmün konuluş amacı” veya “bu hükümde sağlanmak istenen maslahat” yani kulların maslahatı olarak ifade edebileceğimiz (mesalih-i ibad) anlamındadır. Mefsedetin giderilmesi de maslahatın temininin bir sonucu olarak değerlendirildiği için ayrıca tanıma ilâve edilmesi gerekli görülmemektedir. Hikmetin iki yönü bulunmaktadır. Bunlardan biri hükmü koyan, diğeri hükme muhatap olan açısındandır. Şâri’ yani hükmü koyan Allah, hüküm de Allah’ın hitabı olduğu için İslâm fıkıhçıları, kendilerinin hüküm koyma yetkilerinin bulunmadığını açıkça belirtmişlerdir. (Ferhat Koca, DİA, XVII/514-518)

Tasavvuf; tasavvuf literatüründe hikmetin pek çok tarifleri yapılmaktadır. Ancak hikmet tasavvufta genellikle, “ilâhî sırların ve gerçeklerin bilgisi, varlıkların var oluş amaçlarının kavranması, sebeplerle bunların sonuçları arasındaki ilişkilerde ilâhî iradenin rolünün keşfedilmesi” anlamında kullanılır. (Mustafa Kara, DİA, XVII/518-519; Ayrıca Bilgi için bk. S. Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, Marifet Yay. İst.1991-s.226. Hikmet: a) Felsefe, b) Düşünme melekesinin itidal hâlinde olması, c) Uygulama ile birlikte olan bilgi tecrübe ile kazanılan doğru bilgi, d) Hakk’a uygun düşen söz, e) Söz ve davranıştaki isabet, f) Her şeyin en mükemmeli, g) Olanı olduğu gibi bilmek... Tasavvufî şiirlere de hikmet denir.)

Yazımızın başında da ifade etmeye çalıştığımız gibi, genelde İslâm düşüncesinin özelde hikmet teriminin toplumumuz tarafından sağlıklı algılanabilmesi için İslâm dairesi içerisinde yer alan alt dairelerin iyi bilinmesinde fayda vardır. Gerek bu ilim dairelerinin birbirine bakışı gerekse dairelere dışarıdan bakan insanların yanılmaması buna bağlıdır. (Bu ekoller ve birbirlerine bakışları hakkında geniş bilgi için bk. Süleyman Uludağ, İslâm Düşüncesinin Yapısı Dergah Yayınları İstanbul-1979 s. 263 v.d.)


“Hikmet terimi, gerek dinî hayatımızda gerekse dinî literatürümüzde sık kullanılan terimlerden biridir. Tek bir ekolün sınırlarına sığmayacak kadar kapsamı geniş olan “hikmet” teriminin edebî, felsefî, kelâmî, fıkhî ve tasavvufî boyutları mevcuttur.”

“İslâm düşüncesinin özelde hikmet
teriminin toplumumuz tarafından
sağlıklı algılanabilmesi için İslâm dairesi içerisinde yer alan alt dairelerin iyi
bilinmesinde fayda vardır.
Gerek bu ilim dairelerinin birbirine bakışı gerekse dairelere dışarıdan
bakan insanların yanılmaması
buna bağlıdır.”