Makale

Şemdinli Dağlarında Dalgalanan Maneviyat Bayrağı Seyyid Taha

PORTRE

Şemdinli Dağlarında Dalgalanan Maneviyat Bayrağı

Seyyid Taha

Muhammet Emin GÜRDAMUR

ÇALDIRAN zaferinden sonra Osmanlı topraklarına katılan Hakkâri, yüzyıllar boyu İslami ilimlerin, büyük mutasavvıfların, gençleri öbek öbek çevresinde toplayan irili ufaklı medreselerin ve bütün bunların husule getirdiği huzurun havzası olarak bilinmiştir. Seyyid Taha el-Hakkâri, bu bereketli coğrafyada doğup büyümüş, içinde yetiştiği manevi iklimin daha da bereketlenmesine katkıda bulunmuş; 19. yüzyılın ilk yarısında dinî ve sosyal hizmetleri dolayısıyla hem Devlet-i Aliyye nezdinde, hem halk nezdinde iltifata ve itibara mazhar olmuştur. Doğum tarihi tam olarak bilinmeyen Seyyid Taha’nın vefat yılı kayıtlara 1853 olarak geçmiştir.
Seyyid Taha, ilk eğitimini babasının gözetiminde almış, hafızlığını tamamladıktan sonra Süleymaniye, Kerkük, Erbil ve Bağdat’a çeşitli ilim yolculukları yapmıştır. Tasavvufla yolunun kesişmesi, İslami ilimlere vukufiyetinden sonraya denk gelmesi, onun temsil ettiği tekke geleneğine kaide olarak yerleşmiş, himayesinde faaliyet gösteren müesseseler, tekke-medrese iç içeliğinin eşsiz numuneleri olarak serpilip gelişmiştir.
Nesebi, Kadiriliğin kurucusu olan Şeyh Abdulkâdir Geylani’ye ulaşan Seyyid Taha’nın hayatının dönüm noktası ise amcası Seyyid Abdullah aracılığıyla devrin büyük mutasavvıfı Mevlana Halid-i Bağdadi ile tanışması olmuştur. Amcasına bundan dolayı hayatı boyunca minnettar kalmıştır. Bağdat’ta kalıp tasavvufi ilimleri tahsil eden Seyyid Taha, bir zaman sonra şeyhi Mevlana Halit’ten icazet alır. Mevlana Halit, çift kanatlı anlamına gelen “zülcenaheyn” unvanıyla tanınan, hem zahiri hem batını ilimlerde yetkinliğiyle bilinen ve talebelerinden hep bu yönde gayret isteyen bir zattı. Seyyid Taha da bu ekolden, bu anlayıştan nasibini almıştır. Daha önce ekseri Kadiri müntesibi olmakla maruf Kürtlerin Nakşibendiliğe geçişinde önemli rol oynayan Mevlana Halid, “Seni yetiştirmede üzerimize düşeni yaptık.” dedikten sonra irşat faaliyetleri yürütmek üzere Seyyid Taha’yı Berdesur’a göndermiştir.
Amcası Seyyid Abdullah’ın vefatından sonra Şemdinli’nin Nehri bölgesine gelerek amcasının okuttuğu talebelerin eğitimlerinin inkıtaa uğramaması için çalışan Seyyid Taha, kısa zaman sonra bölgeyi tam bir ilim ve irfan merkezine çevirir. Onun gayretleriyle ayakta duran, eğitim veren medreseler, yetiştirdiği talebelerle bölgenin din görevlisi ihtiyacını karşılamakla kalmayıp, sosyal sorunlar karşısında üstlendikleri arabuluculuklarla nice kavganın ve kan davasının suhuletle son bulmasına vesile olmuştur. Kendisi de yediden yetmişe herkesin derdine bizzat koşmuş, elinden gelen yardımı esirgememiş, gerektiğinde ilmî imtiyazını kullanarak devlet görevlilerinden yardım da talep etmiştir. Onun bölgede herkes tarafından sevilen bir isme dönüşmesinin altında bu sosyal sorumluluğunun büyük payı vardır.
İran’a sınır olan Şemdinli’de toplumun sevip saydığı bir isim olarak dikkat çeken Seyyid Taha’nın bu sosyal gücü, devrin İranlı idarecilerinin de dikkatini çekmiş, hatta bizzat Şah tarafından hediyelere, iltifatlara ve davetlere muhatap olmasına yol açmıştır. Ama o bunlara en ufak bir ilgi göstermediği gibi, “Biz İslam padişahına bağlıyız.” demek suretiyle İstanbul’a, sadakatini, Osmanlı’ya bağlılığını kesin bir dille ilan edip davetleri reddetmiştir. Onun bu tavrının arkasında da Mevlana Halit’in imzası vardır. Talebesine sadece seyri suluk yolculuğu boyunca fener olmakla kalmayan şeyhi, onu netameli konularda da yalnız bırakmamıştır. Seyyid Taha’yla ilgili sınırlı kaynaklardan biri de şeyhi tarafından kendisine yazılan bu mektuplardır. İşte o mektupların birinde Mevlana Halit, onu açıkça ikaz etmektedir: “Kıymetli Seyyid Taha. Allah Teala’nın emanında olunuz. Şöhretten daima sakınınız. Kişi için, talebelerin çokluğu büyük bela olabilir. Allah Teala sizi o afetten korusun. Kalbin Acem beldelerine meyletmesini, öldürücü, ruhu kurutucu zehir biliniz. Nerede kaldı onların yanına gidilmesi. Onlara yakın olmaktan, tatlı idareli dil kullanmaktan çok uzak olmalıdır. İnşallah bu kimselerle bir araya gelmezsiniz. Eğer Şah bile bizzat davet ederse, gitmemelidir. Nerede kaldı ki başkalarının davetine gidilsin. Böyle davete verilecek cevap şudur: Biz derviş kimseleriz. Bizim işimiz, dünyadan kesilmek ve İslam padişahına dua etmek, insanların dinine hizmettir…”
Bilinen yazılı bir eseri olmayan Seyyid Taha, Nakşibendilikte özel bir yeri olan mektup geleneğini sürdürmüş, irşat için başka bölgelere gönderdiği talebelerine mektuplar yazarak nasihatlerde bulunmuş, ilmî ve sosyal içerikli sorulara cevaplar vermekten geri durmamıştır. O her devrin sosyal tutkalı olan inancı, en incelikli yerinden, tasavvufi ahlak mertebesinden tutarak başta talebelerine ve çevresindekilere yudumlatmış, sonra halka halka genişleyen bir tesirle bütün bölgeye yaymıştır. Doğu ve Güneydoğu’da Seyyid Taha ve onun gibi âlimler manevi ve ahlaki ağırlıkları sayesinde çevrelerini derinden etkilemişler, bölgede sadece sosyal hayatın nefes alıp vermesinde değil dinî hayatın da canlı kalmasında pay sahibi olmuşlardır.
Seyyid Taha bir sohbetinde, “İki şeyi muhafaza lazımdır. Biri iki cihanın efendisine uymak, diğeriyse Allah Teala’nın evliyasını ihlasla sevmek. Bu iki şey olunca ne verilirse nimettir. Bu ikisi kuvvetli olup, başka şey verilmezse, hiç üzülmemelidir…” diyerek kendinden sonra talebelerine unutmamaları gereken prensipleri miras bırakmıştır. Seyyid Taha Efendi, bir ikindi vakti Haram Çeşmesi denilen ağaçlık bir yerde talebeleriyle sohbet ederken damadı Abdülehad Efendi’ye dönüp, “Abdülehad, şöhret afettir. Artık bizim gitme vaktimiz gelmiştir.” demiş, aynı gün eve dönüşünde hastalanmış ve hasta yatağında ziyaretine gelenlerle helalleşerek geçirdiği on iki günün sonunda bir ikindi vakti fani hayattan ebedî âleme göç etmiştir.
Merhum şair-mütefekkir Necip Fazıl Kısakürek de, bir zamanların ilim irfan merkezi olan Şemdinli’ye giderek bölgeyi gezmiş, beraberindekilere, “Şayet burada ölürsem beni Seyit Taha’nın yanına defnedin.” diye vasiyette bulunmuştur. Çile adlı eserinde de bu ziyareti şu dizelerle ölümsüzleştirmiştir: “Şemdinli dağlarının içtim nur çeşmesinden, / Kurtuldum akreplerin ruhumu deşmesinden.”
2013 yılında Hakkâri’de Uluslararası Seyyid Taha-i Hakkâri Sempozyumu düzenlenmiş, pek çok akademisyen ve ilim adamının tebliğlerini sunduğu sempozyum daha sonra kitaplaştırılmıştır. Ayrıca aynı yıl Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Şemdinli’de Seyyid Taha adıyla inşa edilen Yatılı Erkek Kur’an Kursu’nun açılış törenine katılmış, törenin ardından Seyyid Taha’nın Nehri’de bulunan kabrini ziyaret ederek, bölgede bugünlerde yaşanan bunalımların hangi anlam merkezlerinin yeşertilmesiyle iyileşebileceğine dair tarihî bir mesaj vermiştir.