Makale

Medyanın Özgürleştiremediği Kadın

Medyanın Özgürleştiremediği Kadın

Nuriye Yıldırım SARISAMAN
Sarıyer / Valide Adle Kız Kur’an Kursu Öğreticisi

Medyanın kadın algısı bize; entrikacı, ihanet kaynağı, ahlaktan yoksun, fitne ve fesat üreten, şefkatten yoksun, riyakâr, kıskanç, bencil, tüketim odaklı, sirete değil surete önem veren, cinsel obje olarak kullanılabileceğine dair bir imaj çizmektedir.

“Ama insanlar arasında öyleleri var ki, bilgisi olmayanları Allah yolundan saptırmak ve onu gülünç duruma düşürmek için (yol gösterici mesajlar üzerinde) kelime oyunu yapmaya kalkışırlar; böylelerini alçaltıcı bir azap bekliyor.”

Günümüz toplumlarının medyanın büyüleyici gücünden kolaylıkla etkilenebildikleri ortadadır. Bu yüzden kadın özgürlüğü medya kullanımı ile doğru orantılı olarak ele alınmalıdır. Medya yoluyla kadınların özgürlük arayışları, kadının özgürleşmesine oldukça katkı sağlamasına karşın, çeşitli sorunları da beraberinde getirmektedir. Günümüzde bu aşamada bahsedilmesi gereken en önemli hususların başında özgürlük adı altında kadının mahremiyet sınırlarının çiğnenmesidir. Özellikle değinmek gerekirse sosyal medya yoluyla kadınlarımızın bilhassa kendilerinin bu mahremiyet sınırlarının aşılmasına katkı sağlamaları ve popüler medyanın sunduğu mahremiyet çizgisine rıza göstermeleri, medyanın kadın mahremiyetindeki rolünü açıkça sergilemektedir. [S. H. Smith (2012), Scripting Sexual Desire: Cultural Scenarios of Teen Girls’ Sexual Desire in Popular Films, 2000–2009, Sexuality & Culture, 16, 321.] Kadın mahremiyetinin çiğnenmesi, kadınlardaki iffet duygusunun zedelenmesine ve dolayısıyla kadının cinsel bir nesne olarak sunulmasına yol açmaktadır. Bu ise kadına özgürlükten ziyade kadının sahip olduğu değerin düşmesine sebep olmaktadır.
Medyaya bakarsak kadına sınırsız bir özgürlük talebi söz konusudur. Şüphesiz bu durum kadını özgürleştirmekten çok kadını sorunların yumağı hâline getirerek birçok sorunun parçası yapmaktadır. Bu noktada yöneltilmesi gereken soru da kadının ne kadar özgür olması gerektiği ile medyanın bu özgürlüğün sınırını nasıl çizmesi gerektiği sorusudur. Bunu anlayabilmek için kadının ne olduğunun bilinmesi, kadının mutlu olabilmesi için nelerin gerektiği ve kadın fıtratının anlaşılması gerekmektedir.
Kadın fıtratına göz atacak olursak; kadın toplumun temel taşı, ailenin mihenk taşı, ailede denge unsuru, çocuklarının olmazsa olmazıdır. Kadınlar şefkat, metanet, kuvvet ve sabır kahramanlarıdır. Fıtratlarındaki sevgi, şefkat, muhabbet ve koruma duygusu, en güzel bir surette Cenab-ı Hak tarafından sinelerine konulmuştur. Kadın latif fıtrattadır. Huzurun ve meşruiyetin en kutsi sığınağıdır. Dua cennetidir. Teselli sinesidir. Kişiliğini, dişiliğinin önüne geçiren kadınların his dünyası şefkate bürünmüş ve etten kemikten sıyrılmış birer ulviyet ağacıdır. Cennetin onlara yol olduğu bir insanlık farkıdır. Kadının fıtratı ancak masumiyet ve iffet ile tamamlanır. Peki, medyanın çizdiği kadın portresinde bunları görebilmek mümkün müdür? Elbette ki değil!
Medyanın kadın algısı bize; entrikacı, ihanet kaynağı, ahlaktan yoksun, fitne ve fesat üreten, şefkatten yoksun, riyakâr, kıskanç, bencil, tüketim odaklı, sirete değil surete önem veren, cinsel obje olarak kullanılabileceğine dair bir imaj çizmektedir. [Hatton, E., and Trautner, M. N. (2011). Equal opportunity objectification? The sexualization of men and women on the cover of Rolling Stone. Sexuality & Culture, 15, 256.] Bu ise bahsettiğimiz kadın fıtratı ile çelişmektedir.
Peki, bu sorunlara nasıl çözüm bulabiliriz? Çözümün iki türlü yönü olduğu göze çarpmaktadır: Öncelikle medyaya bakan yönü, akabinde ise kadınları ilgilendiren yönü. Medya boyutunu ilgilendiren yönüyle ilgili olarak öncelikle hayat rehberimiz olan Kur’an-ı Kerim’den bir ayet hatırlamakta fayda vardır. Lokman suresi 6. ayette mealen:
“Ama insanlar arasında öyleleri var ki, bilgisi olmayanları Allah yolundan saptırmak ve onu gülünç duruma düşürmek için (yol gösterici mesajlar üzerinde) kelime oyunu yapmaya kalkışırlar; böylelerini al-çaltıcı bir azap bekliyor.”
Günümüz tefsircilerinin ekserisinde olduğu gibi bu ayeti medyayla ilişkilendirmek mümkündür. Buradan anlaşıldığı üzere medyanın insanları kandırmak ve etkilemek için kullanılabilen bir araç konumunda olduğu tasavvur edilecektir, hatta günümüzde bu şekilde kullanıldığı açıkça görülmektedir. Medyanın toplumumuzun ahlaki ve manevi değerlerini göz önünde bulundurarak kullanılması gerekirken medyanın sorumsuz ve bilinçsizce kullanımı özellikle kadınlar üzerinde olumsuz tesir etmekte, stres ve ruhsal bunalımlara yol açmaktadır. Medya kullanımının ve medyada yapılan yayınların kadının fıtratına saygı gösteren, toplumun ahlak ve inanç yapısına ters düşmeyecek ve toplumun pozitif anlamda gelişmesini sağlayacak, kadınlarımıza değer katacak, onlara gerçek özgürlüklerini verecek, mutlu ve huzurlu olmalarını sağlayacak şekilde olması hususunda özellikle dikkatli olunması gerekmektedir. Medyayı istenilen düzeyde kontrol edebilme imkânı olmadığı için en büyük görev yine kadınlarımızın kendisine düşmektedir.
Medyanın, sunduğu hayali âlemle sanki bizi esir aldığı ve talimatlar vererek istediği şekilde yönlendirdiği görülmektedir. [Dakanalis, A. and Riva, G. (2013), Mass media, body image and eating disturbances: the underlying mechanism through the lens of the objectification theory, Handbook on Body Image: Gender Differences, Sociocultural Influences and Health Implications, Nova Science Publishers.] Bu noktada sanki nefsimizle bir mücadele başlıyor. Bu mücadeleyi kendi lehimize çevirebilmek için öncelikle kendi kadın fıtratımızın farkına vararak ahlaki ve inanç yapımıza sahip çıkmamız ve medyayı bu doğrultuda kullanmamız gerekmektedir. Bu noktada kadınlarımızın, “Allah’ı unutup da Allah’ın da kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. Onlar, yoldan çıkan kimselerdir.” (Haşr, 59/19.) ayetinin rehberliğinde medyanın oyun ve eğlenceleri içinde kaybolup kendini unutmadan, kadın olma sırrının ve beşerî hukukunun kıymetini anlamalı, insanlığını zelil duruma düşürmemeli ve İslam’ın kadına sağladığı özgürlüğü heba etmemelidir. Medya kullanımı ve içeriğiyle alışkanlık olmaktan çıkarılarak İslam’ın sunduğu temel özgürlükler ışığında denge gözetilmelidir. Bu şekilde hem medyaya yön vererek kadın özgürlüğünü istenilen seviyeye çekmek mümkün olur, hem de daha huzurlu bir toplum elde etmiş oluruz. Şunu unutmamak gerekir ki, kadına en büyük özgürlüğü İslam vermiştir ve kadın İslam’ın çizdiği sınırlar içerisinde olduğu sürece özgürdür. Hz. Ali’nin dediği gibi, “Allah seni özgür yaratmışken başkalarının kölesi olma.”