Makale

Sahip Olmak insanı Mutlu KILAR MI?

Sahip Olmak insanı Mutlu KILAR MI?

Dr. Bahattin Akbaş
Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı


Sahip olmak istenilen şeyler kişiyi sahip olduğunda gerçekten mutlu kılacak, mutlu kılmaya yetecek şeyler midir? Sahip olunan ve çeşitli vasıtalarla hedef hâline getirilen dünyevi emtiaya sahip olunmakla gönüllere huzur ve mutluluk gelmiş olmaz.

Sahip olduğu şeylerin farkında olmamak kişiyi huzursuzluğa iten amiller arasındadır. Sağlığını, enerjisini, işinin kıymetini, çevresini, yakınlarını, onların değerini bilememek ve bütün bunları görememek bir yoksunluktur.


İnsanı kuşatan güçlü bir duygudur sahip olma tutkusu. Çoğa sahip olmak arzusu içindedir insan. Azla yetinmez, hep daha fazlasındadır gözü. İnsanda dünyayı önceleme ve dünya metaına sahip olma duygusu belirgin olarak öne çıkmaktadır; “Hayır, bilakis siz dünya hayatını (ve zevklerini) tercih ediyorsunuz.” (A’la, 87/16.)
İnsanın dünyevi şeylere tutku ile bağlılığına ilişkin Kur’an’da şöyle seslenilir; “Kadınlara, oğullara, kantarlarla yığılmış altın ve gümüşe, salma güzel atlara, hayvanlara ve ekinlere karşı aşırı sevgi insanlara süslü ve çekici kılındı. Bunlar, dünya hayatının metaıdır. Asıl varılacak güzel yer Allah katında olandır.” (Âl-i İmran, 3/14.)
İnsan nefis olarak hep dünyevi meta elde etmekle mutlu olacağını, tatmin bulacağını sanır. Ancak bu sadece ve sedece bir yanılgıdır. Sahip oldukça hem daha fazlasını elde etme, hep daha fazlasına sahip olma kısır döngüsünde bocalar durur. Sürekli sahip olma güdüsü ile hareket eden kişi ne kadar çok şeye sahip olursa o kadar mutlu olacağını sanır. Bu güdü ile zihin ve ruh dünyasını şartlandıran insan maddi şeylere sahip olma yarışına odaklanmakta, âdeta bu uğurda kendini eşya ve madde hedefine kilitlemektedir. Bu durum maddeciliği ön plana çıkaran hâkim dünya görüşünün, tüketim ekonomisinin, tüketim toplumunun sürekli olarak pompaladığı tanıtım, promosyon vb. argümanlarla da beslenmektedir. Bu sanal ve sahte mutluluk çağrısı ile kitleler âdeta şartlandırılmaktadır. Bu çağrı reklamlarla sürekli canlı tutulmakta kişi ve kitleler sürekli olarak sahip ol, sahip oldukça mutlu olursun; tüket, tükettikçe mutlu olursun imaj ve sloganlarıyla serapa/sahte bir hedefe yönlendirilmektedir. Oysa amaç harcama yaptırmak, ürün satmak, ekonomik kazanım sağlamaktır. Bu çark sürekli olarak döndürülmeye çalışılmakta; kitleler böylece yönlendirilmektedir.
Sahip olmak istenilen şeyler kişiyi sahip olduğunda gerçekten mutlu kılacak, mutlu kılmaya yetecek şeyler midir? Sahip olunan ve çeşitli vasıtalarla hedef hâline getirilen dünyevi emtiaya sahip olunmakla gönüllere huzur ve mutluluk gelmiş olmaz. Hedefte bir maddi şeye sahip olmak varsa bu elinize geçtiği anda sevinirsiniz. Ancak daha sonra bu anlık sevinciniz biter gider. Dünyevi şeylere sahip olmak kişiyi gerçek tatmine, mutluluğa eriştirmeye yetmemektedir. Zira bunlar doğası itibarıyla fani/geçici şeylerdir. Mümin ebedî olana talip olmalıdır. Asıl mutluluğa ulaştıracak olana, manevi umdelere, güzel ahlaki hasletlere, erdeme sahip olma, kâmil imanın lezzetine erme hedefine yoğunlaşmalıdır. Unutmamalıdır ki kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur, tatmin olur. Hakiki mutluluk ilahî zikrin tadında saklıdır. İnsan sadece bencil tutkularını tatmin etmek için ister, yegâne hedefi maddi şeyler ve dünya metaı ve refahı ise mutlu ve mutmain bir ruha eremez. Devamlı olarak nefsani arzuları tatmine çalışmak huzurlu bir ruh hâlini elde etmeye engel teşkil eder. Kur’an ancak Allah’a yönelenlerin, O’nu zikredenlerin kalbî kurtuluşa ereceklerini bildirir: “Onlar, inananlar ve kalpleri Allah’ı anmakla huzura kavuşanlardır. Biliniz ki, kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.” (Ra’d, 13/28.)
Tabiatıyla hayat bir sınavdır. Hayatta sıkıntılar, problemler, kazalar, olumsuz/şer gibi görülen hadiseler olacaktır. Ama kişi bütün bunların altında kendine güvenini, azmini, maneviyatını kaybetmemeli, huzur, sağlık ve mutluluğunu bunların fevkinde tutabilmelidir. Sorun ve sıkıntılar ilanihaye sürmez, çözümü vardır, yaklaşım geliştirilir, değiştirilir bir şekilde çözülebilir. Olumsuzlukların, sorunların bizi alt etmesine, moral değerlerimizi yıkmasına müsaade etmemelidir. Mutluluk kendi içimizdedir.
Bugün insanlar düne göre daha çok imkâna sahip ama neden daha mutsuzdur veya daha az huzurludur? Bugün şükürsüzlük ve kanaatsizlik daha belirginleşmiş ve yaygınlaşmış bir vaziyet almıştır. Samimiyetsizlik, menfaatçılık, dünyevileşme, enaniyet, benlik ve daha çok varlık sahibi ve zengin olma hevesi, arzusu gibi şeyler de körüklemektedir insanların mutsuzluğunu ve huzursuzluğunu…
Kendine ve sevdiklerine yeterli vakit ayırmamak, daha azla yetinmemek, daha çoğunu istemek, daha çok şeylere sahip olayım tutkusu, dünya hırsı, kibir, üstünlük, mevki ve makam tutkusu, hırs, tamah, ben bilirim, ben öndeyim, şöhret, bilinir, tanınır olma gibi duygu, tutum ve düşünceler insanı kendi içinde, kendi benliğinde huzursuz ettiği gibi etrafını, yaşadığı ortamı da huzursuzluğa, strese ve bunalımlara sonuçta mutsuzluğa sevk etmektedir.
Ayrıca sosyal çevredeki problemlere, iş hayatı, eğitim, çalışma alanındaki sıkıntılar, fiziki çevrenin insan merkezli inşa edilememesi, mimari, yapılaşma, konut, trafik gibi sorunlar da eklenince mutsuzluk ve karmaşa hâli daha da artış sergilemektedir.
Tatminsizlik günümüz insanının mutsuz ve huzursuz olmasına yol açan bir hâl ve keyfiyettir. Kişi sahip olduklarıyla mutmain olmanın, elindekilerle yetinmenin idrakini tatmazsa mutluluğa ulaşması mümkün müdür? İnsan olanla mutlu olmasını becerebilse pek çok müşkülünü halletmiş olur. Kişi doyumsuzluk hâlini bırakmalı; sahip olduklarıyla mutlu ve huzurlu olmalı, şükrü, şükür nimetini yine ve yeniden idrak etmelidir.
Kitle iletişim araçlarının, internet, sosyal ağlar, medya vasıtalarının gelişmesine rağmen insanlarda çokluk içinde yalnızlık duygusu artmakta; mutlu olma, huzura ve dinginliğe ulaşma özlemi artmaktadır. Kişilerde sürekli beklentiler yükselmekte, yeni icat edilen ürünlere sahip olma arzusu ise tedirginlik üretmektedir. Anı idrak edememek, her şeyi istikbale ertelemek, şuna, şuna şunlara da sahip olabilsem ne güzel olur, o zaman mutlu olabilirim hayali içinde olmak; terfi edersem, şu bölümü okursam, kazanırsam, bitirirsem, şu kadar kazanırsam, biriktirirsem mutlu olurum gibi düşünceler mutluluğu değil, mutsuzluğu doğurmaktadır. Çare anı gerektiği gibi, layıkıyla değerlendirebilmekte, sahip olduklarınla mutlu olabilmekte, şükrü sürekli kılabilmektedir.
İş, ev, sosyal ve akraba çevresi gibi alanlarda denge tesis etmek, her birine gerekli değeri vermek, Allah’a karşı sorumluluklarımızı yerine getirmek önem arz eder. Verme erdemi ve hasletine sahip olmak önemlidir. Olgun insan, kendisi ve çevresiyle barışık insan, üretken, veren insan, artı değer katan insan hedefi üzere olmak gereklidir.
Sahip olduğu şeylerin farkında olmamak kişiyi huzursuzluğa iten amiller arasındadır. Sağlığını, enerjisini, işinin kıymetini, çevresini, yakınlarını, onların değerini bilememek ve bütün bunları görememek bir yoksunluktur. Oysa bu değerlerimiz bize güç verir, yalnız olmadığımızı hatırlatır, mesele elindekilerin değerinin idrakinde olmak ve onları ihmal etmemektir.
Çok fazlasına, daha fazla dünyalıklara sahip olmakta değildir huzur ve mutluluk. Bu nevi dünyalıklar, araç gereç, emlak, para vb. ancak birer araçtır. Bunlar amaç hâline getirilirse o zaman mutluluğu yakalamak mümkün olmaz. Amaç ve ideal hep daha fazlasına sahip olmak olunca çıta sürekli yükselecek ve arayış, tatminsizlik, huzursuzluk ve mutsuzluk devam edecektir.
Kişi imanda sebat etmeli, Allah’a dayanmalı, bu meyanda çaba ve gayretini ihmal etmemeli, dünya ve ukba için çalışmayı sürdürmelidir. Kendine güvenmeli, ilahî bir nefha taşıdığını unutmamalı, kendini küçük görmemelidir. Sahip olduğumuz manevi değerler, imanımız, Allah’ın halifesi makamına ve ilahî emanete layık kılındığımızı bilmemiz bizi güçlü kılacaktır.
“Ey insan! Sende bütün bir âlem gizlidir. Cevherini keşfet, dua etmeyi, Rabbine ilticayı, ibadet etmeyi, var oluş gayene uygun yaşamayı unutma. Kullukta kemale ermeye çalış. Bekleme, harekete geç, dün geçti, yarın gelir mi meçhuldür; anı, şimdiyi, günü yakala ve değerlendir. Salih amel kıl. Kendi nefsine saygı duy, başkalarına da saygı duy, Allah için sev.”
Şu güzel hasletlere sahip olmak da mutluluğa kapı aralayacak şeyler arasındadır; iyi huy, tedbir, sonra tevekkül, dayanışma, paylaşma… Hep birilerinden bir şeyler beklemeden harekete geçebilmek, bilgi edinmek, bilgiyi paylaşmak, güzel düşünmek, insanların gözünün içine bakarak konuşmak, samimiyeti kuşanmak, bir gönle girmek, gönüller yapmak, tebessümün sadaka olduğunu unutmamak, haddini bilmek, kendini bilmek, kendi nefsin için istediğini müminler için de istemek, Rabbini bilmek… Bütün ümmet-i Muhammedi kardeş bilmek. Bilenlere, irfana, hikmete erenlere; sahip olduğu değer ve kıymetlerin kadrini bilenlere selam olsun…