Makale

İslâm Dininin Yaşlanma Dönemine Bakışı

İslâm Dininin Yaşlanma Dönemine Bakışı

Doç. Dr. M. Akif Kılavuz
Uludağ Üniv. İlâhiyat Fak.

Yaşlanma dönemi bazı önemli sorunların yaşandığı bir zaman dilimidir. Birçok sınırlandırmalarla karşılaşılan yaşlılık döneminde bireyler, anlamlı bir hayat tarzı sürdürme tecrübesi esnasında bazı olumsuzluklarla yüz yüze gelirler. Çoğu zaman yaşlı kimseler için bu olumsuzluklar; göz, kulak, el, ayak ve vücudun diğer organlarının etkin bir şekilde kullanılamaması şeklinde ortaya çıkar. Bazıları için, fiziksel güç ya da dolaşım sistemindeki sorunlardan kaynaklanan enerji seviyesinin düşmesi biçiminde görülür. Bunlardan belki hepsinden önemlisi, bilişsel ve zihinsel kabiliyette meydana gelen kayıpların tezahür edebilmesi şeklinde görülür. Ayrıca kronik hastalıklar, ekonomik problemler, yalnızlık, rol kaybı, kendi ölümlerinin antipatikliği, sevilen kimselerin ölümü ve diğer kayıplar yaşlanma döneminde ortaya çıkabilen önemli sorunlardır.

Kur’an’da yaşlılık dönemi kadar hayatın bir başka evresi konusunda bizi düşünmeye çağıran çok az ayet vardır. Bazı müfessirlere göre “Asr” suresinde Allah, insanları, insan ömrünün ikindi vakti olarak değerlendirilen yaşlılık dönemi konusunda düşünmeye çağırmaktadır. Müfessirler “Asr”dan maksadın; insan ömrünün son dönemi, ikindi namazı, zaman, asr-ı saadet olabileceği konusunda görüşler ileri sürmüşlerdir. (Yazır, Muhammed Hamdi, Hak Dini Kur’an Dili, İstanbul, 1971, c. IX, s. 6067-6076)

Kur’an yaşlılığı, ölüm gibi insan hayatının tabiî bir parçası olarak görmektedir. Çocukluk döneminin güçsüzlüğünü gençlik ve yetişkinlik dönemi izlemektedir. Arkasından hayatın son döneminde güçsüzlük ve zayıflık yeniden ortaya çıkmaktadır, sonra da ölüm herhangi bir anda hayat sürecini sonlandırmaktadır. Bu gerçek Rum suresinde şöyle ifade edilmektedir: “Sizi güçsüz yaratan, sonra güçsüzlüğün ardından kuvvet veren ve sonra kuvvetin ardından güçsüzlük ve ihtiyarlık veren Allah’tır. O dilediğini yapar.” (Rum, 54)

Nahl suresinde Kur’an, yaşlılık dönemine ulaşan bazı insanların birtakım musibetlerle karşılaşabileceklerini haber verir: “Sizi Allah yarattı; sonra sizi vefat ettirecektir. Daha önce bilgili iken hiçbir şeyi bilmez hale gelsin diye sizden bazı kimseler ömrün en güç çağına kadar yaşatılacaktır.” (Nahl, 70) “Ömrün en güç çağı” olarak bahsedilen yaşlılık döneminde, bu tür problemler yaşlılar arasında yeterince yaygın olabilmektedir.

Yaşlanma döneminin, karşılaşılması muhtemel bazı sorunlarıyla yüz yüze gelmekten endişe duyan Hz. Peygamber çoğu zaman, ömrün sonundaki bu güç yitiminden Allah’a sığınır ve şöyle dua ederdi: “Ey Rabbim! Cimrilikten, ağırcanlılıktan, ömrün sonundaki düşkünlükten, yalancıların yanıltmasından, hayatın ve ölümün fitnesinden sana sığınırım.” (Buharî, Tefsir, 1) Ayrıca o, “Rabbim! Tembellikten, yaşlılığın kötülüklerinden sana sığınırım. Rabbim! Cehennem azabından, kabir azabından sana sığınırım.” (Müslim, Zikr, 75; Tirmizî, Daavât, 13; Ebu Dâvud, Edeb, 110) diye dua ederdi.

Kur’an yaşlanma döneminin, kayıpların yaşanabileceği bir dönem olabileceğini vurgularken, diğer taraftan yaşlanma döneminin verimlilik dönemi olabileceğine işaret etmektedir. Kur’an’da anlatılan Hz. İbrahim ve Sara hikâyesinde melekler onlara yaşlılık dönemlerinde bir çocukları olacağını müjdelemişti: “(Hz. İbrahim’in karısı:) “Olacak şey değil! Ben bir kocakarı, bu kocam da bir ihtiyar iken çocuk mu doğuracağım? Bu gerçekten şaşılacak bir şey!” dedi. (Hud, 72)

Zekeriya peygambere melekler oğlu Yahya’yı Allah’ın müjdelediğini söylediklerinde o, “Rabbim! dedi, bana ihtiyarlık gelip çattığına, üstelik karım da kısır olduğuna göre benim nasıl oğlum olabilir?” Allah şöyle buyurdu: “İşte böyledir. Allah dilediğini yapar.” (Âl-i İmran, 40)

Meryem suresinde de Hz. Zekeriya, yaşlılık sebebiyle kemiklerinin zayıfladığını, saçlarının ağardığını ve eşinin de kısır olduğunu ifade ederek Allah’tan bir erkek evlât isteğinde bulunmuş, ona bir oğul müjdelendiğinde “karım kısır olduğu ve ben de ihtiyarlığın son sınırına vardığım halde, benim nasıl bir oğlum olabilir?” demişti. (Meryem, 4-9)

Kur’an’da peygamberlerle ilgili olarak anlatılan bu olaylar onlar için birer mucize olarak değerlendirilebilir. Ancak bu olaylar yaşlanma döneminde de pek çok yaşlının üretici verimliliğini sürdürebileceğine ilişkin ip uçları verebilir. Hayatın son dönemindeki bu mucizevî verimlilik imajı bize, yaşlılığın psikolojik ve ruhanî iniş dönemi olmadığını hatırlatır. Zamanın geçmesi vücudu zayıflatabilir ve bazı fırsatları azaltabilir. Fakat zaman, bir kimseye sahip olduğu imanı, hayatın ve evrenin yaratılışının gerçek anlamının kavranmasını kolaylaştırabilir. (Moody, H. R., “The Islâmic Vision of Aging and Death” Generations, Vol. 14, Issue 4, Fall 1990, pp. 15-19)

Vücudun zayıflaması söz konusu olmasına rağmen yaşlılıkta dinî ve ruhanî hayatta canlanmanın ortaya çıkmasının önünde engel yoktur. Hatta yaşlılık bireyin, aşkın olanla kendi arasındaki kapıyı açık tutması gerektiğini fark ettiği bir dönem olması hasebiyle ruhanî açıdan verimli bir dönem olabilir.

Yaşlanma sonucu ortaya çıkan birtakım problemlerle karşılaşan bireylere toplum tarafından saygı ve itibar gösterilmesi, yaşlıların sorunlarıyla onurlu bir şekilde başa çıkmalarına imkân sağlayacaktır. Bu açıdan İslâm dini yaşlılara nasıl muamele edileceği konusunda ahlâkî zorunluluk getirmektedir. İslâm dini yaşlılara hak ettikleri saygının gösterilmesi gerektiğini vurgulamaktadır.

Hz. Peygamber bir Müslüman’ın yaşlıya ikramda bulunmasını, Allah’a saygı göstermenin bir işareti olarak değerlendirerek “Ak saçlı Müslüman’a saygı Allah’ın şanını yüceltmekten ileri gelir.” (Ebu Davud, Edeb, 23) buyurmuştur. Yine o, “Süt emen bebekler, beli bükülmüş yaşlılar ve otlayan hayvanlar olmasaydı üzerinize azap sel gibi gelirdi.” (Heysemî, Mecmâu’z-Zevaid, X, 227) demek suretiyle yaşlılara Allah’ın verdiği değeri ifade etmiştir.

Hz. Peygamber “Bir genç, ihtiyar bir kimseye yaşı sebebiyle ikramda bulunursa, Allah yaşlılığında ona ikram edecek kimseleri mutlaka takdir eder.” (Tirmizi, Birr, 75) demek suretiyle gençlerin yaşlılarına yaptığı muamelenin, onların kendi hayatlarına verdiği anlamı ortaya çıkararak, yaşlandıklarında da kendilerine saygı gösterileceğine işaret etmektedir.

Bir başka hadislerinde Peygamber Efendimiz; “Küçüklerimize merhamet, büyüklerimize saygı göstermeyen bizden değildir.” (Tirmizi, Birr, 15) demek suretiyle bireylerin yaş bakımından hem kendilerinden küçük hem de büyük olanlarla iyi ilişkiler kurmalarının bir gereklilik olduğunu vurgulamaktadır.

Peygamberimizin uygulamalarında da yaşlılara saygı gösterdiği ve bazen onlara öncelik tanıdığını görüyoruz. Bir defasında peygamberimize bir içecek getirilmişti. Sağında bir genç, solunda da yaşlılar vardı. Gence: “Bardağı şu yaşlılara vermem için bana izin verir misin?” dedi. Genç de: “Bana sizden gelecek nasibime başkasını asla tercih edemem.” diye cevap verdi. Bunun üzerine Rasûlüllah bardağı sağında oturduğundan ötürü o gence verdi.” (Buhârî, Eşribe, 19; Müslim, Eşribe, 127)

Hz. Peygamber yaşlı olmanın, iyi işler işlemek suretiyle Allah yolunda bir ömür harcamakla değer kazandığına dikkatlerimizi çekmiştir. Bir sahabinin “hangi insan daha hayırlıdır?” sorusuna “ömrü uzun, ameli güzel olan” şeklinde cevaplandırmış, “hangi insan daha kötüdür?” sorusuna da “ömrü uzun, ameli kötü olandır.” (Tirmizî, Zühd, 22) cevabını vermiştir.

Yine Hz. Peygamber’in, “Allah yolunda (saçlara düşen) ak, kıyamet gününü o insan için bir nurdur.” (Müsned, II, 210) sözleri, din uğruna ömrünü geçiren yaşlıların değerini göstermesi bakımından anlamlıdır. Onun bu tavsiyeleri de, yaşlıya saygı gösterilmesi gereğinin bir göstergesi olarak düşünülebilir.

Bir taraftan güçsüzlüğün yaşandığı diğer taraftan manevî hayatta gelişmelerin yaşandığı yaşlılık dönemine ulaşan bireylere gereken değerin verilmesi gerekmektedir. Bu açıdan gençlere ve yetişkinlere yaşlanma döneminin gelişim özellikleri konusunda bilgilenmelerine imkân sağlanmasına ihtiyaç duyulmaktadır. Ayrıca yaşlı bireylere hayatın gerçek gayesi olan Allah’la bir olma amacını ve bütünlük ihtiyaçlarını sağlamanın yollarının gösterilmesi gerekmektedir.


“Vücudun zayıflaması söz konusu olmasına rağmen yaşlılıkta dinî ve ruhanî hayatta canlanmanın ortaya çıkmasının önünde engel yoktur. Hatta yaşlılık bireyin, aşkın olanla kendi arasındaki kapıyı açık tutması gerektiğini fark ettiği bir dönem olması hasebiyle ruhanî açıdan verimli bir dönem olabilir.”