Makale

Elif Cüzüm ve Elifba Hocam

Elif Cüzüm ve Elifba Hocam

Mümtaz’er Türköne

Elime “Elif Cüzü”nü alıp, Erzurum’da Kurşunlu Camii’ne gittiğimde henüz dokuz yaşındaydım. Bir insan olduğumu, hatta saygıdeğer bir varlık olduğumu ilk defa Elifba hocam Efe Hoca’nın davranışlarıyla idrak ettim. Okulda yaramaz ve başarısız bir öğrenci olan ben, Kur’an alfabesini süratle söktüm... Kur’an hocam bana sanki büyük bir adammışım gibi değer veriyor, saygı gösteriyordu. Karşılaştığım şeyin, tecrübenin imbiğinde damıtılmış gelenek olduğunu, geleneksel toplumda sosyalleşmenin bu şekilde gerçekleştiğini çok sonra fark ettim. İlk defa, Kur’an Kursu’na gittiğim camide sosyalleştiğimi, toplumun bir parçası haline geldiğimi idrak ettim. Karşılaştığım insanlarla Allah’ın selâmı ile başlayan iletişimi kurarak toplumun bir parçası haline geldim. Kendi tarihim ve yaşadığım topraklarla, büyük adam muamelesi gördüğüm camilerin büyülü atmosferinde bağlantılar kurdum. Toplumun kültürünü fark etmem, merak etmem de bu şekilde gerçekleşti.

Bugün geriye dönüp baktığımda beni meydana getiren parçaların, karşıma bir iyi talih olarak çıkan fırsatların neredeyse tamamının o dünyadan geldiğini hatırlıyorum. Basit bir tasnifle dünyayı iyiler ve kötüler olarak ikiye ayırırken, o dünyayı hep iyiliklerin var olduğu bir dünya olarak kabul ettim. Aksine bir örnekle de karşılaşmadım. Benim inançlarımdan değil, içinde yaşadığım toplumla ilgili tasavvurumdan bahsediyorum. Elbette okuduğum hiçbir kitap, öğrendiğim hiçbir teori beni kendi hayat tecrübem kadar etkilemedi. Bu tecrübe bana, dindarlığın bu toplumu var eden, dengeli ve sağlıklı bir şekilde yaşatan en derin ve güçlü enerji kaynağı olduğunu gösteriyor... Bu enerji kaynağı son derece doğal ve sağlıklı bir şekilde deveran etmekte, kendisini sonsuzca yeniden üretmektedir.