Makale

Bir Millet İçin En Önemli Değer Bağımsızlık ve Egemenlik

Yunus Akkaya
Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı

Bir Millet İçin En Önemli Değer
Bağımsızlık ve
Egemenlik

Yakın tarihimizin önemli dönüm noktalarından biri de 23 Nisan 1920 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışıdır. Bu tarih, millet olma bilincine ulaşmış bir toplumun kendisi ile ilgili kararları alacağı hür, demokratik bir hukuk devletinin çatısının oluşturulduğu ve Atatürk’ün: "Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir" veciz sözünün hayata geçirildiği önemli bir zaman dilimidir. 23 Nisan 1924’de Ulusal Egemenlik Bayramı olarak kutlanmaya başlanan bu gün, 23 Nisan 1929’da Atatürk’ün isteği ile "Çocuk Bayramı" olarak kabul edildi. Böylece her iki bayramı milletçe büyük bir coşku içerisinde Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı olarak bir arada kutlamanın sevincini yaşamaktayız.
Birinci Dünya Savaşı’nın Osmanlı İmparatorluğu ile savaşa giren devletlerin yenilgisi ile sonuçlanmasının ardından, ülkenin dört bir yanı düşman tarafından işgal edilmeye başlamıştı, İngilizler, Fransızlar, İtalyanlar memleketin çeşitli bölgelerini işgal ederlerken, Paris’te yaptıkları antlaşma üzerine de İzmir ve Ege Bölgesi’nin önemli bir bölümünü Yunanlılara vermişlerdi. Süreç işlemeye devam ediyor ve Anadolu’yu ele geçirme planı bir bir uygulanıyordu. Urfa, Antep, Maraş, Adana, Antalya ve Osmanlı Devleti’nin merkezi İstanbul işgal edildi. Yunanlılar 15 Mayıs 1919’da İzmir’e girdiler.
Bu vahim gelişmeler üzerine bazı vatan severler kendi bölgelerinde düşmana karşı koyma girişimlerinde bulunuyorlardı ama bu girişimler yeterli değildi. Nihayet 19 Mayıs 1919 tarihinde Atatürk’ün Samsun’a çıkışıyla Anadolu’da işgale karşı müthiş bir mücadele başladı. Halk tarafından büyük bir coşkuyla karşılanan Atatürk, 12 Haziran 1919’da Amasya’ya geldi. Burada alınan kararlar 22 Haziran 1919’da Amasya Genelgesi olarak yayınlandı.
Daha sonra Erzurum’a geçen Atatürk, 23 Temmuz 1919’da Erzurum Kongresini, 4 Eylül 1919’da da Sivas Kongresini topladı. Bu kongrelerde milli iradeye dayalı hükümet kurulması ilk hedef olarak belirlendi. Tüm illere telgraflar çekilerek halkın kendi adına karar verecek temsilcileri seçmesi istendi. Seçilen temsilcilerin toplanacağı bir yer gerekliydi. Ankaralılar Atatürk’ü ve temsil heyetine seçilenleri Ankara’ya davet ettiler.
Atatürk Kurtuluş Savaşı’nın en iyi Ankara’dan yönetileceği inanandaydı. Yurdumuzun tam ortasında ve cephelere de eşit uzaklıktaydı. Tüm illerde haberleşme ve ulaşım olanağı yoktu. Bu düşüncelerle Atatürk ve temsil heyetinin üyeleri 27 Aralık 1919’da Ankara’ya geldi.
"İstanbul’un işgalinden üç gün sonra, Atatürk ünlü 19 Mart 1920 tarihli bildiriyi yayımladı. Bildiride, olağanüstü yetkiler taşıyan bir Meclisin Ankara’da toplanacağı, Meclis’e katılacak üyelerin nasıl seçilecekleri seçilerin en geç on beş gün içinde yapılması gereği, kesin ve kararlı ifadelerle yer alıyordu. Ayrıca, da
ğılan Meclis-i Mebusan’ın üyeleri de Ankara’daki Meclis’e katılabileceklerdi.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş temelleri Ankara’da atıldı. İllerde seçilen temsilciler ve Meclis-i Mebusan’ın bir kısım üyeleri Ankara’ya geldiler. Hazırlıklar tamamlanınca, Atatürk 21 Nisan’da yayınladığı ikinci bir bildiri ile, Meclis’in 23 Nisan günü toplanacağını ve açılış töreninin nasıl yapılacağını duyurdu:
"Yüce Allah’ın yardımıyla Nisan’ın 23’ncü günü cuma namazından sonra Ankara’da Büyük Millet Meclisi açılacaktır." diye başlayan bu genelgede, "... Vatanın İstiklâli ve Saltanat makamının düşmanlardan kurtulması gibi en önemli ve hayati vazifeleri yerine getirecek olan Büyük Millet Meclisi’nin açılışını cuma gününe rastlatmakla, o günün uğurundan, açılıştan önce Meclis’in bütün mensuplarıyla Hacı Bayram Veli Camii’nde cuma namazı kılınarak, okunacak Kur’an-ı Kerîm’den ve getirilecek selâvattan yararlanılacağı bildirilmiştir. Namazdan sonra Sancak-ı Şerif taşınarak, Daire-i Mahsusa’ya (Meclis’in açılacağı yere) gelinmeden önce bir dua edilecek, kurbanlar kesilecektir. Tören dolayısıyla, Hacı Bayram Veli Camii’nden, Meclis binasına kadar Kolordu Kumandanlığınca askerî kıtalar ile özel tertibat alınacaktır. indirilecek hatmin son bölümü camiden sonra Meclis önünde tamamlanacaktır. İşgal altında bulunan bütün vatan parçalarının kurtarılması maksadıyla yapılacak millî çalışmaların önemi ve kutsallığı ve bütün millet fertlerinin kendi temsilcilerinden meydana gelen Büyük Millet Meclisi’nin vereceği vatan görevlerinin yerine getirilmesi mecburiyeti hakkında mev’izeler (öğüt) verilecektir.
23 Nisan 1920 Cuma sabahı erken saatlerde, Ankara’da bulunan herkes Meclis binası çevresinde toplandı. Halk, kendi kaderine sahip çıkmanın coşkusu içindeydi. Hacı Bayram Ca- mii’nde kılınan öğle namazından sonra, Meclis binası girişinde gözleri yaşartan muhteşem bir tören yapıldı. Saat 13.45’de, Ankara’ya gelebilen 115 milletvekili Meclis salonunda toplandı. Parlamento geleneklerine göre, en yaşlı üye olan Sinop Milletvekili Şerif Bey (1845), Başkanlık kürsüsüne çıktı ve aşağıdaki konuşmayı yaparak Mec- lis’in ilk toplantısını açtı.
Burada Bulunan Saygıdeğer İnsanlar!
İstanbul’un geçici kaydiyle yabancı kuvvetler tarafından işgal olunduğu ve bütün temelleri ile halifelik makamının ve hükümet merkezinin bağımsızlığının yok edildiği hepimizce bilinmektedir. Bu duruma baş eğmek, milletimizin, teklif olunan yabancı köleliğini kabul etmesi demektir. Ancak tam bağımsızlık ile yaşamak için kesin olarak kararlı bulunan ve ezelden beri hür ve başına buyruk yaşamış olan milletimiz, kölelik durumunu son derece ve kesinlikle reddetmiş ve hemen vekillerini toplamaya başlayarak Yüksek Meclisimizi meydana getirmiştir. Bu Yüksek Meclisin en yaşlı üyesi sıfatıyla ve Allah’ın yardımıyla mil letimizin iç ve dış tam bağımsızlık içinde alın yazısının sorumluluğunu doğrudan doğruya yüklenip, kendi kendisini yönetmeye başladığını bütün dünyaya ilân ederek, Büyük Millet Mecli- si’ni açıyorum.
Bu açış konuşmasında, millî egemenliğe dayalı yeni Türk parlamentosunun adı da "Büyük Millet Meclisi" olarak konulmuştu. Bu ad herkesçe benimsedi. Daha sonra Atatürk’ün tüm konuşmalarında yer aldığı şekliyle ve ilk kez 8 Şubat 1921 tarihli Bakanlar Kurulu Kararnamesinde de yazılı olarak, "Türkiye Büyük Millet Meclisi" (TBMM) adı kalıcılık kazandı."
Bağımsızlık ve egemenlik bir millet için en önemli değerlerdir. Bu değerlerin kaybedilmesi asla kabul edilemez. Anadolu insanı yukarıda ana hatlarıyla değindiğimiz süreç içerisinde bağımsızlık ve egemenlik uğrunda çok büyük fedakârlıklarda bulunmuştur. Gencinden yaşlısına, kadınından erkeğine hemen herkes varolma uğrunda sergilenen bu destansı mücadele içinde yerini almıştır. Unutulmamalıdır ki aziz milletimizin hemen her ferdinin bu mücadelede bedeli ne olursa olsun esirgenmeyen bir fedakârlığı vardır. "Allah, devletimize zeval vermesin" duasını dilinden düşürmeyen dindar Anadolu halkı, kendisine vurulmak istenen esaret zincirini kırmak, ezan sesini çan sesine boğdurmamak için, şartlar ne kadar olumsuz olursa olsun, silâha sarılmış ve elinden gelen çabayı sarf etmiştir. Yoksulluk, açlık ve sefaletin hüküm sürdüğü bir dönemde Mehmet Akif’in; "Asımın nesli diyordum ya, nesilmiş gerçek. İşte çiğnetmedi namusunu çiğnetmeyecek" dizelerinde yerini bulan hakikat, bütün Anadolu coğrafyasına yazılmıştır. Tarihe zihinsel bir yolculuk yaptığımızda bugünlere kolay gelinmediğini görmek hiç de zor olmayacaktır. Öyle ki açlık, yoksulluk, kan, gözyaşı zulüm âdeta bu milletin kaderi gibiydi. Milletimizin tarihinde bedeli oldukça ağır olan bu tablo göz ardı edilerek içinde bulunduğumuz zaman dilimi bizi atalete, aymazlığa ve rehavete sevk etmemelidir. Dün vatanımıza göz dikenler bugün birlik ve beraberliğimizi bozmaya, asırlarca aynı topraklarda kardeşçe yaşayan milletimizi bölmeye, parçalamaya; yarınımızın emanetçisi, göz bebeğimiz yetişen nesillerimizi, ahlâkî değerlerini çökertmek suretiyle uyuşturucu, kumar vb. zararlı alışkanlıkların kölesi haline getirmeye çalışmaktadırlar.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılış gününün "Milli Egemenlik ve Çocuk Bayramı" olarak kutlanması çok dikkat çekicidir. Bu ülkede yaşayan her fert vatanına, milletine, egemenliğine sahip çıkmalı ve nesillerini en iyi bir şekilde yetiştirmek için azami gayret sarf etmelidir. Çocuklarımız ümidimiz ve yarınlarımızda. Onların sağlıklı, mutlu ve geleceklerinden umutlu olmaları milletçe yarınlarımızdan emin olmamızı sağlayacaktır. Öyleyse onları yetiştirirken de her türlü olumsuzluklardan uzak, iç ve dış tehlikelerden arındırılmış bir ortam hazırlamalıyız. Onları teröre, şiddete bulaştırmak isteyenlere karşı korumalı, sevgi ve barışın yeşerebileceği bir ortamı oluşturmalıyız.
Bugünlere kolay gelinmemiştir. Bu vatan için binlerce şehit verilmiştir. Vatanımız bize onların emanetidir. Akif’in ifadesiyle;
"Bastığın yerleri "Toprak!" diyerek geçme, tanı!
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
Verme dünyaları alsan da, bu cennet vatanı."
Gelecekte yaşayacaklarımız geçmişten alacağımız derslere bağlıdır. Öyleyse birlik ve beraberliğimizi bozmadan bağımsızlığımıza ve egemenliğimize sahip çıkalım. Her gün daha çok çalışmak suretiyle vatanımızın, milletimizin ve devletimizin yücelmesi için mücadele edelim.