Makale

Ergenlikte Kimlik Bunalımı

Ergenlikte Kimlik Bunalımı

Rukiye Karaköse
Psikoterapist/Sosyolog



“Gençlik, yol gösterilmeye ihtiyaç duyar.”
(Goethe)


Ergenlik dönemi, gelişim psikolojisinin en ilgi çeken konularındandır. Günümüzde daha popüler bir ilgi alanı olmakla beraber tarihe baktığımızda da ergenliğe dair çeşitli tanımlama ve çözümlemeler görürüz. Ergenlerle ilgili ilk görüşler bundan yaklaşık olarak 3000 yıl önce Sokrates ile ortaya konulmaya başlar. Bu dönemde oluşan ilk düşünceler oldukça olumsuzdur. Yunanlı şair Hesiod’a göre gençler; küstah ve saygısızdırlar. Nitekim dönemin diğer ünlü düşünürleri de bu görüşü benimsemişlerdir.
Platon, genç insanların karakterlerinin yaşam boyunca pek çok değişim göstereceğini ifade eder. Bu filozof, genç insanların bu dönemde ruhsal bazı değişiklikler yaşadıklarını ve enerjilerini kontrol için spor yapmaları ve müzikle uğraşmaları gerektiğini söylemiştir. Platon, gençler üzerinde yaptığı gözlemlere dayanarak kolay etki altında kaldıklarını ve tartışmaya eğilimli olduklarını belirtmiştir.
Aristo ise gelişim dönemlerini yedişer yaştan oluşan üç ayrı döneme ayırmıştır. Aristo’nun tanımına göre; ilk yedi yıl bebeklik, ikinci yedi yıl çocukluk, üçüncü yedi yıl genç erkeklik dönemi olarak ayrışır. Hatta bu tanımlama ortaçağ boyunca da genel olarak kabul görmüştür.
Aristo’ya göre çocuklar ve hayvanlar haz ilkesinin kontrolü altındadır. Bağımsız davranma yeteneğine sahip olsalar da seçme kapasitesine sahip değillerdir. Seçme yeteneğinin gelişmesi ise ergenlik döneminin bir özelliğidir. Bu açıdan ergenlik, muhakeme yeteneğinin belirginleştiği bir çağ olarak değerlendirilebilir.
Aristo’ya göre;
Gençler arzularına bağlıdır ve bunları gerçekleştirmek ister. Bu arzular içinde en öne çıkanı da cinselliktir ve bu konuda kendilerini kısıtlamazlar.
Gençler sabırsızdırlar ve çabuk sinirlenirler.
Tutkularının köleleri gibi davranırlar ve onların peşinden giderler.
Her şeyi bildiklerini sanırlar. Aşırıya gitmelerinin nedeni budur.
Büyük amaçları vardır fakat durumların veya ortamların sınırlayıcılığından henüz haberleri yoktur.
Yardımsever ve cesurlardır.
Söylenenlere baktığımızda çoğunun bugün de geçerli olduğunu görürüz. Yani ergenliğin doğası aşağı yukarı hep aynı karakteristik özellikleri gösterir. Bununla beraber son yüzyılda pek çok sosyokültürel sebeple ergenlik bunalımının dışa vurum biçimleri değişmiş ve ergenlik meselesi bir sorun olarak tanımlanarak daha “görünür” hâle gelmiştir.
Ergenlikte kimlik bunalımı
Çocuklukta öğrendiğimiz her şey, bir gün gelir erişkin dünyasındaki yeni değerlerle karşılaşır. Işte ergenlik dönemi böyle bir çarpışma ve sınanma dönemidir. Eski değerlerle yeni değerlerin kıyaslandığı, mesleki, cinsel ve sosyal kimliğin tanınarak oturtulmaya çalışıldığı sırada yoğun çaba harcanır. Işte bu yoğun çabanın adı kimlik bunalımıdır. Kendi kimlik duygumuzu kazanabilmek için, ergenlik döneminde verdiğimiz bu savaş normaldir. Kimi ergen bu savaşı sessiz sedasız verir, kimi ise fırtınalı bir şekilde… Bu savaş sırasında anne babalarla, toplumla çatışmalara girilir. Bu çatışmalar bazen yoğun ve yıpratıcı, bazen de kolay olur. Çünkü ergen anne babadan kopmaya, bağımsızlaşmaya, kendi toplumsal beklentilerini yapılandırmaya çalışmaktadır. Eğer bunu yapmazsa, sağlıklı bir şekilde erişkinler dünyasına katılamayacaktır.
Bağımsızlık istemek kolaydır ama bunu elde etmek zordur ve mücadele ister. Daha zor olanı ise elde edilen bağımsızlığın, doğru olarak nasıl kullanılacağını bilmektir. Bazen anne babadan kopmaya çalışırken, başka gruplara bağımlı hâle gelir. Bu değişimler hızlı olabildiği ve denge sağlanabildiği gibi, bağımsızlığı ararken onu tamamen yitiren ergenler de olabilir.
Özdeşim döneminde, babasına ve annesine benzemeye çalışan çocuk, onlarla özdeşim kurarak kimlik oluşturur. Ergenlikte ise, “Onun anne babasının harika olduğu” fikri, ergenlikte yerini hiçbir şey bilmeyen aileye terk eder. Artık varlık göstermenin şekli, onlarla övünmek değil, onlardan daha iyi olabilmektir. Daha iyi olabilmek için farklı yollar seçer ergenler. Kimi ailelerinin tüm olanaklarını kullanarak, hatta onların yaptıklarını yaparak kendini kanıtlar. Kimi ise kendini kanıtlamanın yolunun, onların verebileceklerini tümüyle reddederek, farklı şeyler yapmak olduğunu düşünür. Bu seçim zor ve acı verici olabilir.
Ailenin gence karşı tutumu bu bunalımı yaşama şiddetini etkiler. Aslında gencin yaşadığı bu kimlik bunalımı, ailenin de bunalımı hâline gelebilir. Onun bu arayışına izin vermeyen ya da anlamayan aile, engellemeleriyle, küçümsemeleriyle, “her şeyi biz biliriz” tavırlarıyla bu normal gelişimsel dönemi, fırtına hâline getirebilir. Hiç engellemeyen ama destek de olmayan, yol göstermeyen aileler ise belki fırtınaya tutulmazlar ama ergen çocuklarının içindeki fırtınadan da haberleri olmaz.
Gelişim psikolojisi alanında önemli bir yere sahip olan Erikson, ergenlik döneminin çocukluk ve erişkinlik dönemi arasında bir geçiş, bekleme, askıya alış dönemi olduğunu söylemiştir. Kimlik bocalaması farklı yoğunlukta yaşanarak geçer. Ama bazı ergenlerde, kimlik bunalımı ağırlaşır, uyum ciddi bir şekilde bozulur. Artık söz konusu olan kimlik karmaşasıdır. Anne babasının, toplumun hatta kendisinin bile beklentilerine ters gelen davranışlar içine girer. Okuduğu okul bitmek üzereyken, orada olmaması gerektiğini düşünenler olur. Başkaları gibi olmaktan nefret eden ergen, onlara benzemek istemez ama ne olmak, kim olmak istediği sorusunun yanıtını da bulamaz. Bu kimlik karmaşası değişik ruhsal sorunlara neden olur. Kim olduğunu bilememenin getirdiği çökkünlük depresyona, depresyon paniğe ve intihar girişimine ulaşabilir. Kuşkucu, alıngan, kendinin anlaşılmadığını ve haksızlık yapıldığını düşünen ergen yaşamın tadını çıkaramaz olur. Uyumsuz insan ilişkileri, yüzeysel, gelip geçici, kendini aradığı ama bulamadığı aşklar, tepkisel davranışlar görülür.
Nasıl çözümlenir?
Sağlıklı çözüm, karmaşadaki gencin uygun danışma ve tedavi ile iyileşmesi ve kimliğini tamamlamasıdır. Ama bu her zaman mümkün olmaz. “Gençlik döneminde olur” denilerek uzmana ulaşamayan ya da aileleri tarafından fark edilip ele alınamayan kimlik karmaşaları farklı şekillerde sonlanırlar. Bir sonlanış, olumsuz kimlik oluşturmaktır. Toplumun ve ailesinin istediği gibi olamayacağı inancına kapılan ergen, tam tersi bir kimliği benimseyebilir. Uyuşturucu, farklı dinî yönelişler, dinini değiştirmek, yetiştiği toplumun tüm değer yargılarını reddetmek bunun yansımalarıdır. Kimi zaman ise topluma meydan okuma, olumsuz kimliği kanıtlamanın yolu olur. Şiddet ve terör eylemlerine katılan ergenler bu yolu seçenlerdir. Bu kimlik karmaşası, bazı kişilerce yönlendirilir ve olumsuz kimlik pekiştirilir. Bazen bu kimlik karmaşası, ‘seçilmiş yaşam biçimi’ adı altında sürer. Düzenli yaşayanlar, çalışanlar, çoluk çocuğa karışanlar küçümsenir. Geç yaşlarda, bazen serüven peşinde, bazen çapkınlıkta, ama boşlukta kimlik arayışı sürer gider. Kimlik bunalımını sağlıklı bir şekilde çözümleyememiş ergenlerin çoğunlukta olduğunu düşününce, bugün dünyanın neden bu hâlde olduğunu anlamak zor olmasa gerektir.
Büyüklere düşen…
Anne babalara, eğitimcilere ve siyasilere düşen, her şeyden önce genci yargılamadan dinlemek ve isyanına, itirazlarına kulak vermektir. Yargılanmadan ve “sen ne anlarsın?” denilip küçümsenmeden dinlenen, ciddiye alınan ergenin özgüveni artar. Özgüven dengeli olduğu zaman da kişinin içindeki yapıcı enerji açığa çıkar. Ergen, üretken olmak, öğrenmek, paylaşmak ve iş birliği yapmak için daha açık hâle gelir.
Ergenlere ilgi ve yeteneklerine uygun faaliyet alanları sunulmalıdır. Böylece hem fazla gelen bedensel ve duygusal enerjisini faydalı yerlerde kullanma fırsatı doğar hem de kendini ispat için kötü alışkanlıklar edinmek ya da çetelere katılmak gibi sorunlu yollara başvurmaz.
Ergenlerdeki isyan etme ve sorgulama refleksi, aslında toplumların yenilenmesi için gereken dinamizmi içinde barındırır. Zira yetişkinler çoğunlukla yerleşik düzenden yana tavır alırken başkaldırabilen, sorgulayan ve yanlış giden şeyleri değiştirme cesaretini gösterenler genellikle gençlerdir. Bu potansiyel iyi değerlendirilirse dinî hayata karışan ve bozan kültürel unsurları eleştirebilecek ve gerektiğinde reddedip yenilenmenin temellerini atabilecek bir dinamizm ortaya çıkacaktır. Sözün özü, gençler toplumun ön kabullerini önce reddedip sonra kendilerini yeniden inşa etmeye çalışırlar. Onlar bu süreci yaşarken biz bu dönemi anlayabilir ve sabırla, şefkatle yaklaşabilirsek, toplumsal bir dönüşüm ve yenilenmenin de temelini atabiliriz.