Makale

Yollar vardır kavuşturan

Yollar vardır kavuşturan

Selvigül Kandoğmuş Şahin



“Yollar kol kol servilik
Yollar nereye gider?
Ve ne düşünür gökler?
Göklerin bir sırrı var,
Onu arıyor yollar.”
(Necip Fazıl Kısakürek)


Yollar vardır kavuşturan, yollar vardır özlemleri tutuşturan, yollar vardır çöl sanırsınız, kum sanırsınız, sanırsınız ki topuklarınız yarılacak, çatlayacak kum taneleri…
Yola çıkmaya murat edersiniz. Azıklarınız, yol arkadaşlarınız, yürüyeceğiniz uzun bir yol sizi bekler. “Uzun yola çıkmaya hüküm giydim, mataramda tuzlu su” diyen şairin dizeleri mihmandar olur size. Yüreğinizde biriktirdiğiniz özlemleriniz, umutlarınız, aşklarınız, sevdalarınız… Öylece yolun gurbetlere yaslı havasını soluyarak düşersiniz seferlere…
Yola çıkmak için önce iç yolculuğunuzu tamamlamanız gerekir oysa. Yarım kalmış, dumura uğramış, nereye çıkacağı belli olmayan yürek seferiniz yoksa yola çıkmanın da bir anlamı yoktur. Yürek seferiniz yine yürek ülkenizin engin ulaşılmaz okyanuslarına uzanırken arayışlarınızla, yol azığınız ve sancılarınız vardır. Bu sancılar sizi bulmanın ve bilmenin sonra yaşamanın erdemli duraklarına taşıyacaktır. Yolda olmanın bilinciyle kuşanacaksınız gecenin size yüklediği derin seferleri. Iç yolculuğunuzun her deminde kuşandığınız ayetler rotanız olurken Hayat Kitabı’nın sarı sayfalarından hitama ermeyen arayışlara ram olursunuz…
Yollar vardır kavuşturan… Kavuşturan yolların yolcusu olduğunuzda, mataranızda tuzlu suyun yakan kavuran tadı damağınızda, çıplak ayaklarınızla sahralara doğru yollandığınızda… Işte tam da o vakitte, kavuşturan sancıların ayyuka çıktığı demlerde yolcu olduğunuzu anladığınız anların kuşattığı seherleri özlersiniz… Özlediğiniz seherlerle yolcu olmanın bilincini kuşandığınız saatlerde uzun secdelerinize, gözyaşıyla ıslanmış dualarınıza sığınacak ve ne kadar aciz olduğunuzu anlayacaksınız. Kavuşturan yolların Leyla’sı olan siz, Mecnun’dan geçtiğiniz demlerde, dünyanın ayartan duraklarından sıyrılmanın buruk sevinci içinize yayılırken Mevla’yı bulmanın ümidine sarılırsınız. Ilahî iklimin serin yelleri yürek ülkenizin kuşlarını uçururken siz Mevla’nızın Rahmet ve Merhamet ikliminin serinliğini ararsınız oysa. Yanan yüreğiniz vardır. Kavrulan çöllerde çatlayan kum taneleri yakan kavuran topuklarınızı öperken siz serin duaları mihmandar eylersiniz.
“Bir an kayboldun gibi! Yaşadım kıyameti
Yoruldun ama buldun ey kalbim emaneti
Yeniden su yürüdü dalıma yaprağıma
Bir bakışın can verdi kurumuş toprağıma

Çiçeğe durdu kalbim içtim parmaklarından
Göz çeşmem suya erdi sevda kaynaklarından”
(Erdem Beyazıt)

Yollar vardır buluşturan… Bulmak için çıkılan yollara ram olduğunuzda aramanın, arayarak kaybolmanın, sonra tekrar kavuşmanın sırrına erersiniz. Bilirsiniz ki arayanlardır bulanlar… Bulanlar hep ararlar, hiç bıkmadan usanmadan uzun yürüyüşler sonu yolculuğun bitimsiz yorgunlukları, tüketen sancıları kuşatsa da yorgun bedenlerini onlar hep arama duraklarındadırlar. Değil mi ki aramak için bulmanın arayış sancılarını yüklenmeli ve arayış yollarına doğru uzanmalısınız.
Kıyametler yaşadığınız demler vardır. Ararken şairin ifadesiyle kaybolduğunuz, yorgun düştüğünüz ama tüm bunlara rağmen emanetin sırrına erdiğiniz eşsiz zamanlar… Bu arayışlarınızda görürsünüz yollar ne çoktur oysa. “Allah benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyle ise O’na kulluk edin. Işte bu doğru yoldur.” (Zuhruf, 43/64.) Tüm belirsiz yolları geçip, Rabbe kulluk yolunun yolcusu olduğunuz demlerde istikamet üzeresinizdir. Tüm beşerî yolların ayartan çukurlarından, engebelerinden sonra ulaştığınız yegâne hak yol, yalnız ve yalnız O’nun yoludur. Buluşturan yolların sonunda kulluk bilincini kuşatan samimiyeti ile Rabbin yolunun dışındaki tüm yolları terk edersiniz.
Ne çok yol vardır oysa Rabbin yolları dışında. Sırat-ı müstakim karşıtı. Sizi yoran, yordukça şaşırtan, dünyevi ihtirasların döşendiği ne çok yollar vardır. “Sebilü’r-Rüşt” yolu mu yoksa “Sebilü’l-⁄ayy” mı? “Sev es-Sebil” mi yoksa “Sae Sebila” mı?
Buluşma vakitlerinin zirvesi namaz vardır yol azığın hatta yol olan. Rabbinle buluşma zamanlarında huzura vardığında defalarca söylersin: “Bizi dosdoğru yola (sırat-ı müstakime)” ilet diye. Iç yolculuğun dosdoğru yolu isteme durağına iltica ediyorsa ne gam. Namaz yol bilincini kuşandığın bilenme saatleridir. Fatiha’nın sırlı aydınlıklarla yüreğini inşirahlara taşıyan açan, ulaştıran anlamıyla; “Bizi dosdoğru yola ilet. Kendilerine nimet verdiklerinin yoluna.” (Fatiha, 1/6-7.) diye inleyen yürek çırpınışların vardır.
Yürümenin hâlleri vardır sonra. Siz öyle bir hâl ile yola yolcu olursunuz ki; tüm kapılar açılır, çaresizlikler tükenir, umutlar çoğalır. Tevazu ve vakarla çıktığınız yollarda bilirsiniz ulaşmak istediğiniz Rabbinizin de sizden muradı budur. “Rahman’ın has kulları ki, onlar yeryüzünde tevazu ve vakar içinde yürürler ve ne zaman kötü niyetli, dar kafalı kimseler kendilerine laf atacak olsa, ( sadece) selam! Derler.” (Furkan 25/63.)
Yollar sonu ulaşmak istediğimiz Rahmet-i Rahman ne güzel rota çizer önümüze. O dua etmeyi, kul olmayı öğrettiği gibi yolcu olmayı, yolda bulunmanın adabını da öğretir kullarına. Ciddiyetle ve azimle yürüdüğünüz ilahî olana yaslı yollarınız varsa, laubali, malayani, değersizlik peşinde koşan ciddiyetsizlerden berisinizdir. Yol azığınız; edep, usul, erkândır.
Seferlere hazır yüreğinizle çıktığınız yollar sizi yol yapar bilmezsiniz… Sabrı ve ümidi kuşanarak nice garibe çare, nice yolda kalmışa umut olursunuz anlamadan. Zorlukları kolaylaştıran, uzakları yakın eden, karanlıkları aydınlıklara çıkaran nice ye’si yenen yiğitlerin arasına karışmışsınızdır da haberiniz yoktur.
Rabbim bizleri O’nun yegâne dosdoğru yolunda, dosdoğru sapmadan yürüyen yolculardan eylesin. Şair diyor ya: “Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya / Yüzüstü çok süründün ayağa kalk, Sakarya!...”
Ayağa kalkarak, dimdik, sapmadan, yılmadan, yorulmadan, sırat-ı müstakim üzere yürüme zamanlarındayız. Dosdoğru hakikate uzanan yegâne yol bizi bekliyor…