Makale

İhlas-Muhlis

İhlas-Muhlis

Sözlük anlamı
Saf ve halis olmak, karışık ve şaibeli olmamak; kurtulmak ve ayrılmak anlamlarındaki "h-l-s" kökünden türeyen "ihlas" kelimesi; bir şeyi halis kılmak, halis olmak, bir şeyin özünü almak ve bir şeyi seçmek demektir. Safi, karışıksız ve sadece bir şeye özgü olana "halis"; bir şeyi halis kılan, bir şeyin özünü alıp seçen ve ihlas sahibi olan kimseye de "muhlis" denir.
Din dilindeki anlamı
Din dilinde “ihlas”; iman, ibadet, itaat, ahlak, amel ve dua gibi her türlü dinî görevleri halkın övme ve beğenisini, yerme ve kınamasını düşünmeksizin sırf Allah için iyi bir niyetle yapmaya; şirk (Allah’a ortak koşmak), nifak (ikiyüzlülük), riya (gösteriş) ve süm’a (ibadetlerini halka duyurma) gibi şaibelerden uzak, söz, fiil ve davranışlarında samimi, dürüst ve dosdoğru olmaya denir.
Kur’an’daki anlamı
"İhlas" kelimesi ve türevleri Kur’an’da 30 ayette geçmiş ve şu anlamlarda kullanılmıştır: "Halasa"; insanlardan ayrılmak, bir kenara çekilip yalnız kalmak, aralarına kimseyi almamak (Yusuf, 12/80.), "istahlasa", bir kişinin birisini kendisine has eleman yapmak istemesi (Yusuf, 12/54.), "ahlasa", seçmek (Sad, 38/46.) ve ihlasa erdirmek (Nisa, 4/145-146.), "halis"; safi, katıksız ve şaibesiz. (Araf, 7/32; Nahl, 16/66.)
"Dikkat edin halis din yalnız Allah’ındır" (Zümer, 39/3.) ayetinde geçen "Halis Din" ile maksat, tevhit esasına dayanan hak din İslam’dır.
"İhlas", müminlere özgü bir nitelik olup, iman ve ibadetlerin kabul olmasının şartlarından biridir. Bu itibarla Kur’an’da "ihlas" üzerinde ısrarla durulmuş, "Dini Allah’a halis kılarak ibadet edilmesi" emredilmiş (Zümer, 39/2, 11, 14; Beyyine, 98/5.) ancak "muhlis" olanların şeytanın azdırıp hak yoldan saptırmasından kurtulabilecekleri bildirilmiştir. (Sad, 38/83.)
Kur’an’ın gönderilmesinin hikmetlerinden biri de insanların "Dini Allah’a halis kılarak" ibadet etmelerini sağlamak, onları şirk ve riyadan, neticede hüsrana uğramaktan kurtarmaktır. (Zümer, 39/2-3.)
Kur’an’da şeytana ve nefsine uyarak azan, böylece ihlasını yitiren insanların cehenneme atıla-cağının bildirilmesine karşılık (Sad, 38/85.) ancak Allah’ın muhlis kullarının acıklı azaptan kurtulabi-lecekleri ve onların cennet nimetlerinden ikram görecekleri (Saffat, 37/38–49.) müjdelenmiştir.
Kur’an’da 11 ayette "muhlis", 10 ayette ise "muhlas" kelimesi geçmektedir. Kıraat imamların-dan İbn Kesir (Ö.120/737), Ebu Amr b. el-Alâ (Ö.154/771), Abdullah ibn Âmir (Ö. 118/736) ve Yakup b. İshak, Kur’an’da geçen bütün "muhlas" kelimelerini "muhlis" şeklinde okumuştur.
“Muhlis", ihlaslı, "muhlas" ise ihlasa erdirilmiş demektir. Muhlas kelimesi, Kur’an’da peygam-berlerin (Hicir, 15/40; Saffat, 34/40, 74, 128, 160, 169; Sad, 38/83.) ve müminlerin sıfatı olarak kullanılmıştır. (Meryem, 19/51, Yusuf, 12/24.)
“Muhlas" peygamberlerin sıfatı olarak; nübüvvet ve risalet görevi ile seçilmiş, şirk, küfür, nifak ve büyük günahlardan korunmuş ve Allah’ın kendilerini itaat konusunda ihlasa erdirmiş olduğu kimseler; müminlerin sıfatı olarak; iman ve ibadet konusunda ihlasa erdirilmiş, şirk ve küfürden, sapıklık ve dalaletten, şeytanın saptırmasından, kandırmasından ve ilahî azaptan korunmuş seçkin mümin anlamındadır.
İhlasın hakikati
İnsanın her türlü ibadet ve itaatinde kalbini ve niyetini Allah’ın rızasının dışındaki bütün duygu, düşünce, maksat ve hedeflerden uzak tutması, ibadetini, amelini ve fiilini insanların mülahazasından arındırmasıdır.
"İhlas", Allah ile kul arasında bir sır ve kalbe ait bir ameldir. Bu itibarla irade, kasıt ve niyetle doğrudan ilgisi vardır. İhlası anlayabilmek için niyetin mahiyetini ve ihlas-niyet ilişkisini iyi kavramak gerekir. Çünkü ihlas bulunmayan amel makbul olmadığı gibi, niyetsiz amel de makbul değildir. Yüce Allah İsra suresinin 84’ncü ayetinde herkesin niyetine göre amel yapacağını bildirmiş, (İsra, 17/84.), Peygamberimiz (s.a.s.) de, amellerin ancak niyetlere göre değer kazanacağını, herkesin ancak niyet ettiği şeyi elde edeceğini (Buhari, İman, 41, I, 20.) bildirmiştir.
İman, abdest, namaz, oruç, zekât ve hac gibi bütün ibadetler ile insanın söz, eylem ve davranışlarının tamamı niyet ile irtibatlıdır. Söz, eylem ve davranışlar iyi niyet ile sevaba dönüşür. “İnsanlar (kıyamet günü) niyetlerine göre dirileceklerdir.” (İbn Mace, Züht, 26.) Niyet, iyi veya kötü olabilir. İnsan iyi veya kötü niyetine göre sevap veya günah kazanır. (Buhari, Rikak, 31.) Dolayısıyla bir amel, bir ibadet, sırf Allah için yapıldığında "ihlas", sırf gösteriş için yapıldığında ise "riya" olur. Allah rızasının dışında başka bir amaçla yapılan ibadetin, söz, eylem ve davranışın Allah katında değeri yoktur.
Bir insanın "muhlis" niteliğini kazanabilmesi için; 1) Şartlarına uygun iman etmesi, 2) Her türlü şirk, küfür, nifak, riya ve süm’adan uzak durması, 3) Büyük günahları terk etmesi, 4) İbadetleri şartlarına uygun olarak ihlas ile Allah için yapması, 5) Salih ameller, hayır ve hasenat işlemesi, 6) Müstakim yani özünde, sözünde, iş ve işlemlerinde dürüst olması, 7) Muhsin olması yani ibadet, iş ve görevlerini en iyi şekilde yapması, 8) Sadık yani doğru sözlü, sözüne ve vaadine bağlı olması, 9) Muttaki olması yani Allah’a karşı gelmekten sakınması, 10) Kur’an ahlakına sahip olması gerekir.
Sonuç olarak; Kur’an’da müminlere özgü bir nitelik olan ihlas üzerinde ısrarla durulmuş ve "dini Allah’a halis kılarak ibadet edilmesi" emredilmiştir. Kalbe ait bir amel olması dolayısıyla kul ile Allah arasında bir sır olan "ihlas"; iman ve ibadetlerin kabul olmasının olmazsa olmaz şartlarından biridir. İbadetlerinde Allah’ın rızasını gözetme, O’nun emir ve yasaklarını yerine getirme niyet ve düşüncesinden başka bir amaç güden insan ihlasını yitirmiş olur. İhlassız ibadetler makbul değildir. Bu itibarla her müminin muhlis olması gerekir. "İhlas", her işin başıdır. İhlassız amel, boşuna kürek çekmektir. İhlası kaybeden insan, şeytanın kandırıp azdırmasından kendini kurtaramaz. Riyakâr insan, iyi amel yaptığını zanneder, hâlbuki ihlası olmadığı için ibadetleri, amelleri boşa gider ama o bunu fark edemez.
İhlas; insanın her türlü ibadet ve itaatinde kalbini ve niyetini Allah’ın rızasının dışındaki bütün duygu, düşünce, maksat ve hedeflerden uzak tutması, ibadetini, amelini ve fiilini insanların mülahazasından arındırmasıdır.