Makale

EDİTÖRDEN

EDİTÖRDEN


İnsanların bulundukları yerden bir başka yerde yaşamak üzere yaptıkları yer değiştirme hareketi olan göç, insanlık tarihi kadar eskidir. Tarih boyunca insanlar dinî, iktisadi, sosyal, siyasi, vb. sebeplerle yerlerini, yurtlarını, doğup büyüdükleri, unutulmaz anlar yaşadıkları toprakları geride bırakarak terketmek zorunda kalmışlardır. Günümüzde de kimi zaman savaşlar, haksızlıklar, insan hakları ihlalleri, kimi zaman da fakirlik, yoksulluk ve sosyal şartların elverişsiz oluşu gibi sebeplerle insanlar hayatlarını, ırz ve namuslarını korumak, huzurlu, rahat ve müreffeh bir yaşantıya kavuşmak için göç etmek zorunda kalmaktadırlar.

Göç hadisesi sadece bedenin, eşyanın bir başka yere nakli değildir. Göçle birlikte insanlar inancını, kültürünü, geleneğini ve yaşam biçimlerini gittiği yere taşımaktadırlar. Bu sebeple göçle beraber sosyal, iktisadi, kültürel, siyasi pek çok sorun gündeme gelmektedir. Ülkeler arası göç ise yeni bir ülkeyle birlikte farklı dil, kültür ve din gruplarla bir arada yaşamaya dayalı sorunları, kimlik ve kişilik problemleri gibi daha karmaşık sıkıntıları beraberinde getirmektedir. Müslüman bir birey, bütün bu sorunlar karşısında dinî, kültürel değerlerinden taviz vermeden nasıl ayakta kalabilecektir? Dinini kültürünü, ahlaki değerlerini nasıl yaşayabilecek ve gelecek kuşaklara aktarabilecektir? Bu eğitimi nasıl sağlayacaktır? Köyden kente göçenler şehrin kültürünü, medeniyetini, şehrin ruhunu nasıl yaşayabileceklerdir? Öbür taraftan göç alan bir şehirde veya ülkede yaşayan insanlar, göçmenlere nasıl bir tutum ve davranış sergilemelidir? Bilginin arttığı, iletişim imkanlarının sunduğu sınırsız hizmetlerle âdeta küresele köye dönüşen dünyamızda bunların her biri halen ciddi bir problemdir.

Sınırların günden güne kalktığı ve göçün arttığı günümüzde, ülkeler bütün bu sorunların çözümü için çalışmalar yapmakta ve geleceği planlarken bu bileşenleri dikkate almaktadırlar. Yakın coğrafyamızda cereyan eden hadiseler sebebiyle ülkemize sayıları milyonu aşan bir göç hadisesiyle karşı karşıyayız. Elbette bu kardeşlerimize karşı görevlerimiz var. Güvenlik, çevre, vb. konularda alınması gereken tedbirler de var. Kuşkusuz göçle birlikte ortaya çıkabilecek sonuçlara hazırlıklı olmak, olası problemlerin çözümünde bizlere önemli ipuçları sunacaktır.

Bu sayıda “Göç, Kentleşme ve Dindarlık” konusunu değişik yönleri ile ele aldık. Prof. Dr. Abdulvahap Taştan, “Göç ve Kentleşme” adlı makalesi ile göçün kentleşme üzerindeki etkilerinden söz etti. Doç. Dr. Adem Efe, “Göç Kentleşme ve Dindarlık” makalesi ile göçün, dindarlığımızı ne yönde etkilediğini ve ne gibi problemleri beraberinde getirdiği üzerinde durdu. Prof. Dr. Ali Ulvi Mehmedoğlu, “Göç, Kültür ve Kimlik” yazısı ile göçün sadece bir yer değiştirme değil; aynı zamanda kültürel bir taşınma olduğundan bahisle, insandaki bireysel etkilerine temas etti. Doç. Dr. Kadir Canatan, “Batı Medeniyetinin Göç ve Göçmenle Sınavı” adlı yazısı ile Avrupaya göç eden ailelerin gittikleri yerlerdeki entegrasyon üzerinden, Avrupalı halkın göçmenlere bakışını kaleme aldı. Orta Doğu Uzmanı Yavuz Güçtürk, “Orta Doğu’da Yeni Bir Trajedi: Suriyeli Mülteciler” makalesi ile günümüz mültecileri üzerinden göçmen sorununa ışık tuttu. Selvigül Kandoğmuş Şahin, “Ensar Olup Sarp Yokuşu Tırmanmak” yazısında bizlere muhacirlere karşı ensar olmanın gereğini hatırlattı. Doç. Dr. Gürbüz Deniz, “Faziletli Şehir” başlığıyla Farabi’nin Medinetü’l-Fazıla”sını tanıttı. Dr. Muhammet Ali Asar, “Hicret, Medine ve Medeniyet” kavramları üzerinden göç olayının bir İslami kimlik hareketi olduğuna işaret etti. Ayrıca konuyla ilgili Doç. Dr. Enes Kabakçı’nın Prof. Dr. Emin Yaşar Demirci ile “Göç ve Şehir” üzerine yaptığı söyleşiye yer verdik.

Göç konusunda birbirinden değerli yazıları ilginize sunarken, haksızlık, mağduriyet, yoksulluk ve yoksunluk sebebiyle göçlerin son bulmasını, hicretimizin Allah’a ve rasülüne olmasını, günahlardan sakınarak Rabbimizin bizleri muhacir rütbesine ulaştırmasını niyaz ediyorum.