Makale

EDİTÖRDEN

EDİTÖRDEN

Değişme ve yenilenme hayatın vazgeçilmez bir gerçeğidir. Her gün yeni bir heyecan ve ümitle uyanırız. İnsan dünyaya gelir; çocukluk, gençlik, yetişkinlik ve yaşlılık dönemlerinden geçer. Bilgimiz ve tecrübemiz arttıkça hayata bakışımız ve olayları ele alışımız değişir. Ticaret hayatımızda, bilim ve teknolojide, eğitim ve öğretimde, değişim ve gelişimi dikkate almaz ve kendimizi yenilemezsek başarısız oluruz. Tabiattaki her canlı için de bir değişim ve gelişim söz konusudur. Fidan, zamanla büyür ve ağaç olur. Tohum büyür, gelişir ve zamanı gelince meyvesini verir. Kısaca belirtmek gerekirse, dünyaya gelen her canlı bir gelişim ve değişim sürecinden geçer.

İnsanlığa iki cihan saadetinin yollarını göstermek üzere gönderilen İslam dininin değişmez sabiteleri olduğu gibi, yoruma açık, şartlara ve Müslümanların ihtiyaçlarına göre değişen ve özünden kopmadan yenilenen hükümleri de vardır. İslam kültüründe bunu ifade etmek üzere kullanılan tecdit; “Esasını bozmadan dini korumak, toplumun ihtiyaçlarını, onun katkısız ve tükenmez kaynaklardan karşılamayı, ilahî nizamdan sapmaları düzeltmeyi ve önlemeyi ve İslam’ı asrın anlayışına söyletmeyi ifade eder. Tecdit toplumun kalkınması, dünyada refahı, ahirette felahı için gereken her tedbirin alınması; nazari, fikri, ameli faaliyetlerin icrasıdır.” Tecdit; İslam’ın kalıcı prensiplerini değiştirmeden korumak, yeni nesillerin anlayacağı şekilde sunmak, yaşamak ve yaşatmaktır. Yani İslam’ı asrın idrakine sunmak, asrısaadeti günümüze taşımaktır.

Dinin değişmez sabiteleriyle gelişen ve değişen bir hayatın problemlerine ışık tutmak ancak, dinin kaynaklarının özünü, ruhunu alarak, “murad-ı ilahî”yi bugüne taşıyarak mümkün olabilir. Evrensel bir din olan İslam’ın temel iki kaynağı olan Kur’an ve sünnet, asırlara kılavuzluk eden ilke ve mesajlarıyla insanlığın problemlerine çözüm üreten ve yeni ufuklar açan çok güçlü iki dayanaktır. Kuşkusuz, Kur’an ve sünnetin hayata ruh katan diriltici soluğunu, değişen zamanı ve çevre şartlarını da dikkate alarak bugüne sağlıklı bir şekilde taşıyabilmek de uzmanlığı gerektirir.

Öte yandan hepimizin bilgi, amel ve düşüncede kendimizi yenilemeye, manevi hayatımızı gözden geçirerek sürekli yenilenmeye ihtiyacı var. Özellikle İslam’ın insanlığa sunduğu barış, rahmet ve hikmet dolu mesajlarını bütün toplum kesimlerine aktarmakla görevli olan din hizmetkârları olan bizlerin, bu mesajları günümüzün dini ihtiyaç ve beklentilerini de karşılayacak şekilde halka nasıl ulaştıracağımız konusunda yeniden düşünmeye ihtiyacımız var.
Bu sayıda, İslam tarihi boyunca güncel değerini hiç yitirmeyen “tecdit” konusunu ele aldık. “Tecdit mi Teceddüt mü” başlığıyla Prof. Dr. H. Kâmil Yılmaz; “Tecdit ve Modernizasyon Arasında Fakih” değerlendirmesiyle Ali Bulaç; “İhya, Tecdit ve Islah” konulu yazısıyla Necdet Subaşı; “Reform ve Tecdit” başlığıyla Rasim Özdenören; “Reform İctihat ve Tecdit üzerine” yazısıyla Yasin Aktay ve “Fıkıh ve Tecdit” başlıklı makalesiyle de Mehmet Boynukalın, konuya ışık tuttular. Değerli kalemlerin kıymetli yazılarını ilginize sunarken, yenilenen yüzüyle dergimizi beğeneceğinizi umuyor, bir sonraki sayıda yeniden birlikte olmayı diliyorum.


Dr. Yüksel Salman