KAVRAMLARIMIZI KORUMAK
Her inanç ve düşünce sisteminin kendine has kavramları vardır. Gerek fertlerin gerekse toplumların inanç, kimlik ve aidiyet dünyası, kültür, sanat ve medeniyet ufku bu kavramlarla şekillenir. Bu da bir inancı, kültürü, medeniyeti ve hatta herhangi bir ideolojiyi tanımak için öncelikle onun kavramlarının bilinmesini gerekli kılar. Bu bağlamda Allah’ın yeryüzüne en büyük nimeti olan İslam’ın evrensel mesajının idraki noktasında bizlere pek çok kavram rehberlik etmektedir. İman, tevhid, nübüvvet, ahiret, adalet, merhamet, itidal, cihat, şehadet gibi kavramlar, İslam’ın hem inanç hem de medeniyet ufkunu tanıma hususunda müracaat edilecek başlıca kavramlar olarak öne çıkmaktadır.
İslam’ın kavramlarının temel özelliği, inanç, duygu, düşünce ve davranışlarda itidali öne çıkarmasıdır. İslam tevhid ve itidal dinidir. Bu sebeple dinin bütün kavramları, insanın hem maddi ve manevi yönü hem de hayatın dünya ve ahiret boyutu arasında inşa edilmesi gereken dengenin kılavuzluğunu yapmaktadır. Zira insana Rabbini tanıtan ve varoluş gayesini bildiren İslam’ın temel gayesi, akıl sahiplerini kendi hür iradeleriyle en iyiye, en doğruya ve en güzele ulaştırmak; onların dünya ve ahiret saadetini temin etmektir. Bu da ancak tevhid ekseninde dengeli bir hayat yaşamakla mümkündür. Kur’an ve sünnetin ortaya koyduğu bütün kavramlar, insanlığı bu ideale ulaştıracak ilke, ölçü ve değerleri ihtiva etmektedir. Dolayısıyla insan, söz konusu kavramların kılavuzluğunu benimsediğinde kendisiyle, Rabbiyle, çevresiyle ve toplumla sağlıklı bir iletişim kuracak, hayatını bir denge üzere idame ettirecektir. Bu aynı zamanda yeryüzünü herkes için yaşanabilir kılma yolundaki mücadelenin de en önemli motivasyon kaynağı olacaktır. Nitekim İslam’ın hakikatleri ve evrensel değerleriyle duygu, düşünce ve davranışlarına itidal kazandıran Müslümanlar, asr-ı saadetten bu yana kurdukları medeniyet ve devletlerle daha huzurlu ve müreffeh bir gelecek yolunda insanlığa rehberlik etmişler, ulaştıkları her yeri herkes için güven ve eman yurdu hâline getirmişlerdir.
Buna mukabil İslam’ın evrensel mesajından uzaklaşıldıkça yeryüzü, insanlık için bir zindana dönüşmüştür. Bugün dünyamız, savaşların, işgallerin ve katliamların kıskacında son derece zor ve çetin bir süreçten geçmektedir. Bu trajik süreçten kurtuluş ise insanlığın yeniden İslam’ın hayat veren değerleriyle buluşmasına bağlıdır. Ne var ki bu ideali gerçekleştirmekle yükümlü olan Müslümanlar, bugün devasa sorunlarla kuşatılmış durumdadır. Çünkü son birkaç asırdır siyasal, kültürel, ekonomik, askerî açıdan küresel müdahalelere maruz kalan İslam coğrafyasında Müslümanların inanç ve fikir dünyasına, kültür ve medeniyet değerlerine yönelik ciddi müdahaleler olmuştur. Bu süreçte küresel emperyalizmin sömürü politikalarına payandalık yapan pek çok terör örgütü, İslam’ın en mukaddes değerlerini ve kavramlarını istismar ederek Müslümanların din algısında ciddi yaralar açmıştır. Diğer taraftan İslam coğrafyasındaki bazı şahıs ve oluşumların zaman zaman dinî kavramları kendi emelleri için suistimal ederek güç ve menfaat devşirme teşebbüsünde bulundukları da bilinen bir gerçektir. İslam’a ve insanlığa hizmet görüntüsü altında fitne ve tefrika peşinde koşan bu tür yapılar, aslında sadece Müslümanlara değil insanlığın umudu olan bir inanç sitemini itibarsızlaştırmakla bütün insanlığın geleceğine kastetmektedirler.
Söz konusu istismarcı yapıların İslam toplumlarında varlık göstermesinin ve Müslümanlar arasından kendilerine taraftar bulmasının temel sebebi, dinî alandaki bilgi eksikliğidir. Doğru dinî bilgiden mahrum kalan toplumların kolayca manipüle edilmesi kaçınılmaz olmaktadır. Böylece dinin bütün hayatı kuşatan hikmet boyutu ihmal edilerek insanlar kısır çekişmelere ve şekilciliğe mahkûm edilmektedir. Elbette bunda İslam’ı en doğru şekilde anlatma ve gösterme sorumluluğu olan kişi ve kurumların görevlerini daha etkin yapamamasının yanında, dinî bilginin gelişigüzel ve özensiz bir şekilde elde edilmesinin de önemli bir payı vardır. Nitekim geçmişten günümüze siyasi ve ekonomik çıkar peşinde koşan bir takım kötü niyetli insanlar, toplumun dinî bilgi alanındaki yetersizliğini fırsat görüp İslam’ın insanlığa umut olan kavramlarını hakikatten uzak anlamlara hamlederek kitleleri manipüle etmiş ve toplumsal güven ve emniyete ciddi boyutta zararlar vermişlerdir.
Esasen dinin kavramlarının suistimal edilmesi, inancın tahrif edilmesidir. Bu manada Kur’an-ı Kerim’de geçmiş kavimlerin vahyi tahrif etmeye yönelik davranışlarından bahsedilirken, onların kelimelerin anlam ve bağlamlarını çarpıttıkları ve böylece ilahi kelamı bir nevi istismar ettikleri haber verilmektedir. (Bakara, 2/75; Maide, 5/13.) Cenab-ı Hak, münafıklık olarak nitelendirdiği söz konusu ikiyüzlü ve istismarcı tehlikeye karşı müminleri sürekli ikaz etmektedir. Dolayısıyla dinin kavramlarının muhafaza edilmesi, hayati bir sorumluluk olarak Müslümanların önünde durmaktadır. Zira vahyin doğru anlaşılması ve İslam’ın evrensel mesajının gerektiği gibi yaşanabilmesi, onları hayata taşıyan kavramların safiyetinin muhafaza edilmesiyle mümkündür. Böyle bir hedefe de ancak kapsamlı, derinlikli ve sistematik bir eğitimle ulaşılabilir. Bu noktada yapılması gereken, din eğitimi ve öğretimini, Kur’an ve sünnet ekseninde maksat, metot ve muhteva gibi açılardan yeniden ele almak ve dinin hayatla ilişkisini güçlendirecek bir perspektifi eğitim sistemine egemen kılmaktır.
Küresel emperyalizmle ve onların coğrafyamızı işgal aparatı olan istismarcı yapılarla güçlü bir mücadelenin ve onlara karşı dirençli ve bilinçli bir toplum inşa etmenin yolu, hayatı, sorunları, sosyal gerçeklikleri dikkate alan bir din anlayışından geçmektedir. Bilginin mutlak sahibinin Yüce Allah olduğu bilinciyle O’nun “oku” emri ve son Peygamber Hz. Muhammed’in (s.a.s.) hayatında tecelli bulan evrensel mesajı doğrultusunda gerçekleştirilecek bir din eğitimi, insanın yaşadığı toplumla uyumunu sağlamada, barışın ve adaletin hüküm sürdüğü bir sosyal ortamın oluşturulmasında belirleyici olacaktır. Böylece inancımızın açıkça ortaya koyduğu gibi bilgiyi bilince dönüştürüp güzel ahlak ile taçlandırarak insanlık için ideal bir hayat modeli oluşturmak mümkün olacaktır.