Makale

MEDYA VAİZLİĞİ ÜZERİNE

MEDYA VAİZLİĞİ ÜZERİNE


Abdurrahman AKBAŞ
DİB Başkanlık Müşaviri


Bilgi çağında yaşıyoruz. 21. yüzyıl, en uzak ve en eski bilgi kaynaklarına bile anlık erişimi mümkün kılan teknolojik araçların alabildiğine geliştiği bir döneme karşılık gelmektedir. Devasa ansiklopediler, her konuda kaynak eserler, başucu kitapları, dergiler, makaleler, dijital biçimleriyle hemen herkesin her an avucunda durmaktadır. Buna rağmen insanların kahir ekseriyetinin, bilgi edinmek ve öğrenmek için okumaktan ziyade belki daha külfetsiz olması hasebiyle dinleme ve izleme eğilimi içinde olduğuna tanıklık ediyoruz. Söz konusu eğilim, dinî bilgi, anlayış ve yaşantı konusunda da belirleyici bir unsur olarak öne çıkmaktadır. Bugün toplumların din algısı, büyük oranda yeni medya ve özellikle sosyal medya üzerinden yapılan anlatılarla şekillenmektedir. Nitekim medya vaizliğinin son yıllarda artan popülaritesi, bilişim çağı insanının dinî bilgi kaynağı ve öğrenme yöntemi hakkında önemli bir ipucu vermektedir.
Yeni medya mecraları, kullanıcılara sağladığı etkileşimli içerik imkânlarıyla hem kulağa hem de göze hitap ettiğinden etkili bir irşad aracı olarak görülebilir. Gerek geniş kitlelere ulaşabilme gerekse zaman/mekân sınırlılıklarından kurtulabilme adına vaizler için bir fırsat olarak değerlendirilebilir. Elbette bu mecra, bilinçli, ölçülü ve doğru bir şekilde kullanıldığında farklı kitlelere ulaşılacak ve daha nitelikli sonuçlar doğuracaktır. Nitekim Diyanet İşleri Başkanlığının dijital mecralardaki yayın ve irşad hizmetleri, yöntem ve muhteva bakımından bu alanda iyi bir örneklik teşkil etmektedir. Ancak, bütün imkân ve kolaylıklarına karşın bu alanın beraberinde bazı riskler de barındırdığı gözden kaçırılmamalıdır.
İrşad faaliyetlerinin medya vasıtasıyla yürütülmesi noktasında en temel mesele, medyanın işleyişi ve sürdürülebilirliği için benimsenen önceliklerin İslam’ın irşad adabı ve ilkeleriyle zaman zaman tenakuz arz etmesidir. Bilindiği üzere İslam’ın irşad amacı, insanlara hak ve hakikatin yolunu göstermek, hayata dair sorumluluklarını hatırlatmak ve onları iyiye, doğruya, faydalıya yönlendirmektir. Bu da irşad ehlinin ilmî yeterliliğe ve temsil kabiliyetine sahip olmasını; ihlas, samimiyet ve güzel ahlak gibi değerleri kuşanmasını bir zorunluluk olarak gündeme getirmektedir. Daha da önemlisi, bir vaizin irşad faaliyetindeki nihai gayesi yalnız rıza-i Bâri’dir, Allah’ın beğenisini ve hoşnutluğunu kazanmaktır. Buna mukabil medya üzerinden yürütülen faaliyetlerin sürdürülebilirliği, neredeyse tamamen kullanıcılarının beğenisine endekslidir. Dolayısıyla bu durum, medyaya içerik üretenleri, kullanıcıların beğenisini dikkate almaya icbar etmektedir.
Diğer taraftan yapısal olarak medya platformları, kullanıcılar üzerinden belli odaklarca güç ve imkân devşirilen iktisadi teşekküllerdir. Bu yönüyle mezkûr platformları, tezgâhtara daha çok kazandıracak ürünlerin sergilendiği modern bir pazar tezgâhı olarak nitelendirmek mümkündür. Nitekim bu platformlar, varlığını devam ettirebilmek için muhataplarını kendi yörüngelerinde tutmak zorundadır. Sürekli ilgi çekecek, sansasyon oluşturacak yayınların ve insanları heyecanlandıran ama rahatsız etmeyen, hayret uyandıran ama sakındırmayan içeriklerin medyada daha çok görünür olması, söz konusu amaca matuftur. Dolayısıyla böyle bir mecrada çoğu kere konuşmacının ehliyet ve liyakat sahibi olması değil, iyi derecede ajitasyon yapabilmesi yeterli görülebilmektedir. Hâliyle yeni medya, irşad faaliyetlerinin ana ekseni olarak bu mecrayı tercih edenler için son derece kaygan bir zemine dönüşebilmektedir.
Özellikle yeni medya algoritmalarının kullanıcı ilgi ve beklentileri doğrultusunda trendler oluşturması, gündemde kalabilmek adına medya vaizlerini ilgi çekici içerikler üretmeye zorlamaktadır. Bu durum, istikametini muhafaza ederek daha fazla insana ulaşabilmeyi hedefleyen vaizler için bir dezavantaj oluşturmaktadır. Bu konjonktüre teslimler, zamanla gerçekleri değil, duyulmak isteneni söyleme eğilimi göstermekte ve böylece gayeler başkalaşmakta, yöntemler tuhaflaşmakta ve samimiyetler buharlaşmaktadır. Yeni medyanın ilgileri yönlendiren algoritmaları karşısında sağlam bir duruş geliştiremeyen kimi vaizlerin zaman içerisinde söylem, tavır ve davranışlarında gözle görülür bir dönüşüm yaşaması bu yüzdendir.
Yeni medya platformları, muhatabına sadece duygu yoğunluğu yaşatan fakat sorumluluk yüklemeyen romantik ve masalsı bir din anlatımından pekâlâ hoşlanıyor. Zira bu tür vaazların alıcısı daha çok olabiliyor. Konuşanın başını ağrıtmayacak ve dinleyenin hoş vakit geçirmesini sağlayacak şeylerle insanları avutanlar, daha fazla teveccüh görebiliyor. Hedef kitle üzerindeki etkilerini artırmak adına mesnetsiz rivayetleri ibretlik dinî kıssa diye anlatanlar, daha hızlı revaç bulabiliyor. Hâlbuki tüm bunların, çeşitli sebeplerle dinî sorumluluklarını ihmal etmiş olmanın Müslüman’a verdiği vicdan azabını baskılamaktan başka bir şeye yaramayacağı açıktır.
Muhatap memnuniyetini önceleyen programların belirgin bir özelliği de genellikle Hz. Peygamber’in örnek hayatını ve tevhid mücadelesini gölgede bırakacak kadar gerçeklikten kopuk ve ağlak bir siyer anlatımı yapılmasıdır. Zaman zaman istisnai fıkıh meselelerinin teferruatına dalınarak İslam’ın Kur’an sünnet bütünlüğü içerisindeki evrensel mesajının örselenmesine sebebiyet veren bu tarz programlar, aynı zamanda son derece sığ ve sağlıksız din anlayışlarının toplumda revaç bulmasına da yol açmaktadır. İlgi ve beğeni tutkusuna kapılanların da bir noktadan sonra hakikati değil kendini merkeze koyması kaçınılmaz olmaktadır. Şu bir gerçek ki suya sabuna dokunmayan bir yaklaşımla yayınlar yaparak kitleleri kendi hinterlandında tutmaya çalışanların bir süre sonra tezgâhtara dönüşme riski vardır. Medya mecralarına bu gözle bakıldığında nicelerinin insanları irşad ve ıslah etmek yerine, kendilerine yönelen ilgiyi canlı tutmak için çırpındıkları fark edilecektir. Nitekim iyi niyet ve samimiyetle yola çıktığı düşünülse de zaman içerisinde şöhretin niyetleri dönüştüren gücüne yenilerek pusulasını kaybeden ve yola yabancılaşan medya fenomenlerinin varlığı herkesçe malumdur.
Oysa vaizlik, insanların akıl ve iradelerini devre dışı bırakıp onlara anlık duygu yoğunluğu yaşatarak ihmal edilmiş dinî sorumlulukların vicdanları sızlatan acısını dindirme mesleği değildir. En temel insani vazifelerin ihmaliyle tebarüz eden sorunları, ayakları havada hikâyelerle perdeleyip sonrasında hayata sorumsuzca devam eden insanlar yetiştirmek hiç değildir. Bilakis vaizlik, hangi platformda olursa olsun Hz. Peygamber’den bize miras kalan ilmî, edebî ve ahlaki ilkeleri korumak, benimsemek ve sözün gücünü kullanarak onu sonraki kuşaklara aktarmak için çalışmaktır. Hak ve hakikatin hayata hâkim olması için kalplerde rikkat oluşturacak bir üslupla insanlara iyiliği tavsiye edip onları her türlü kötülükten sakındırmaktır. Sevap veya azaba dair tesirli sözlerle insanları dinin sınırlarını korumaya ve yaratılış gayesi istikametinde yol almaya istekli kılmaktır. Bu yolda şeytanın hilelerine, nefislerin tuzaklarına karşı insanları teyakkuza geçirmektir. Bu ideal doğrultusunda yapılan bir vaaz, hangi mecrada olursa olsun alıcısı az olsa da nice kalıcı iyiliğe, güzelliğe ve berekete vesile olacaktır.