Makale

EĞLENCE VE AYDINLANMA ARASINDAKİ YOL: ÇOCUK EDEBİYATI

EĞLENCE VE AYDINLANMA ARASINDAKİ YOL:
ÇOCUK EDEBİYATI


Merve YURTSEVER


Her ebeveyn, kendini doğru ifade edebilen, özgüveni yüksek, duygusal, ahlaklı ve zihinsel olarak güçlü çocuklar yetiştirmek ister. Bunun için muhakkak birçok yol ve yöntem vardır. Ben sizlere sadece kitap okumasını sağladığınız çocuğun hayatında nasıl etkiler oluşacağından bahsedeceğim. Kitap okumak sadece okumak değildir.
Çocuk edebiyatı metinleri, çocuğun gerçeklik algısıyla doğru orantılı olarak onlara okuma sevgisi ve alışkanlığını kazandırabilen nitelikli metinlerdir. Okul öncesi döneminden başlayarak ergenlik dönemine kadar olan zamanı esas alır.
Allah’ın ailelerine emanet ettiği çocukları en iyi şekilde eğitmek, terbiyeli, inançlı, yaşadığı dünyaya faydalı bireyler olarak yetiştirmek ebeveynlerin asli görevidir. Dinî duyarlılığımızı da ön planda tutarak seçici davranmalı ve çocuğa uygunluğunu göz ardı etmeden edebiyatın oluşturduğu olumlu etkilerden faydalanmalıyız. İlk emri “Oku!” olan Kur’an-ı Kerim, şüphesiz sadece yetişkinleri kastetmemiştir. Okuma alışkanlığının, ahlakın, bilginin temeli küçük yaşlarda atılır ve bu temel yetişkinlik dönemine hizmet eder.
Ebeveynler evlatlarını “doğru seçimler yaptıkları” çocuk edebiyatı metinleriyle muhatap ettiğinde dil ve zihinsel gelişimlerine büyük katkı sağlamış olurlar. Yapılan çok sayıda araştırma incelendiği takdirde çocuk edebiyatı okuyarak, dinleyerek büyüyen küçüklerin, yaşıtlarına göre dile daha hâkim oldukları ve bunun getirisi olarak öz güvenlerinin yüksek olduğu görülmektedir.
Kendini ifade edebilen kişi sağlıklı sosyal ilişkiler geliştirir. İç dünyasında yaşadığı çatışmaların (neler hissettiğini doğru ve yerinde cümlelerle aktarabildiği için) dışarıya yansıması çok daha çözümlenebilir düzeyde olur. Bilinen ergenlik hâllerinin gereği olarak yaşanan tartışmalar da daha az hararetle gerçekleşir. Okuyan çocuk aynı zamanda dinlemeyi bilen çocuk olur. Bununla birlikte kitaplarla hemhâl olan çocuğun düşünme kabiliyeti de gelişir. Dolayısıyla kişi kendi yaşadıkları üzerine düşünüp yeterli tahlili yapabilir. Bu da sakinliği beraberinde getirir. Hissettiklerini aktarabilme becerisine sahip olması için ise dil kullanımında yetkin olmalıdır.
Çocuk edebiyatına dair kaleme alınan bazı eserlerde çocuk edebiyatının hem çocuğun akademik gelişimine katkıda bulunduğu hem de eleştirel düşünce yeteneğinin gelişmesini sağladığı vurgulanır. Hatta ana dilinde belli bir yetkinliğe sahip küçük yaş grubundaki öğrencilerin yabancı dil öğrenimlerinin de daha kolay olduğu belirtilir. Bu yetkinliğin yolu ise şüphesiz kitaplardan geçmektedir. Ancak dönem dönem hayatımıza dâhil olup sonra askıya alınan ve uzun zaman sonra tekrar hatırlanacak olan okuma eylemiyle değil. İstikrar, bahsettiğim tüm olumlu özellikleri kazandırmakta en önemli noktalardan biridir. Unutulmamalıdır ki “Taşı delen suyun kuvveti değil, damlaların sürekliliğidir.”
Dil, erken çocukluk döneminde hızlı bir gelişim içindedir. Anlattığımız bir hikâye üzerine sohbet etmek, sohbeti karmaşık sorular sorarak genişletmek, duygular üzerinde konuşmak dili destekleyen kıymetli yollardandır. Okul öncesi dönemde resimli kitapları okumak, çocukların resimler üzerinden çıkarım sağlamasına olanak vermek, kelime dağarcığını da geliştirir.
Kelime dağarcığı, kişinin konuşurken bildiği ve kullandığı kelimelerin sayısıdır. Okuma eylemi hayatında hep var olan kişiler zamanla kelime dağarcığına sözcüklerin çeşitli anlamlarını bilerek derinlik, çeşitli konularda kelimeler bilerek genişlik, bir konuda oldukça fazla kelime bilerek ağırlık katmış olurlar.
Eğitimdeki temel amaçlardan birisi de çocukluk dönemiyle birlikte üretken bir beyin oluşumunu sağlamaktır. Küçük yaş grupları için oluşturulan edebî metinler bunu destekleyecek nitelikte olmalıdır. Çocuk edebiyatında hayal gücü, besleyici bir çerçeve içinde çocuğa sunulur. Ayrıca görsellerle desteklenen kurgular, bağ kurabilme yeteneğini aktive eder. Bir edebî metin, zaman zaman yetişkin bir bireyin yönlendirmesiyle, çocuğun elinde analitik düşünceyi besleyen eğitim materyaline dönüşebilir.
Tübitak’ın 2008 yılının Temmuz ayında yayımladığı, Bilim ve Teknik dergisindeki verilere göre Hollanda’da bir üniversitede yapılan araştırmada ameliyat olması gereken 35 gönüllüden beyin doku örnekleri almıştır. Öncesinde IQ testine giren gönüllülerden alınan örnekler dili anlama, anlamlandırma gibi zekâya dair görevli olan ön lobdan alınmıştır. IQ seviyesi yüksek olanların diğerlerine göre daha kalın nöronlara sahip olduğu ve nöronların birbiriyle bağlantısını kuran dentritlerin daha fazla olduğu tespit edilmiştir. Böylece dili anlama ve anlamlandırmaya yönelik yapılan çalışmaların IQ seviyesini geliştirdiği gözükmektedir. Bu durum, çocuklarımızı iyi birer okur olarak yetiştirmemiz için bir nedeni daha ifade etmektedir. Ayrıca beyin gelişimi için ilk 8 yaşın çok önemli olduğunu da belirtmek gerekir.
Her ne kadar katkısı bu denli fazla olsa da küçücük bedenlerin kitap başında yoğun mesai harcaması beklenemez. Bu doğrultuda baskılanan kişi okumaya olan ilgisini kaybeder. Çocuk okuduğu gibi oyun da oynamalıdır. Zira oyun çocuğun zekâsına esneklik kazandırır. Çocuk edebiyatı sadece masaldan, hikâyeden ibaret değildir. Oyunun içine kolayca entegre edilebilecek bilmece, tekerleme, fıkra, şiir gibi alanları da kapsar. Dolayısıyla muhatabımıza edebiyatla ulaşmanın tek bir yolu yoktur. Oyun içinde bahsedebileceğiniz ufak bir hikâye parçası merak uyandırır ve peşi sıra okuma ya da dinleme isteğine dönüşür.
Çocukların hayal dünyasının geniş olduğunu söyleriz ancak onların dünyası gördüğü, duyduğu, duyumsadığıyla sınırlıdır. Yeni çağrışımlarla beslendiği takdirde gelişir. İnsan bilmediği bir şeyi ne kadar hayal edebilir ki? Elbette günümüze bakılınca teknolojiyle daha birkaç aylıkken tanışan küçükler gerçeği var. Teknoloji, var olan çevrelerinin sınırlarını aşmalarına sebep olsa da izlenen içeriklerin zararlarını hepimiz az çok biliyoruz. “En önemli şeyler, asla en önemsizlerin insafına bırakılmamalı.” der Goethe. En kıymetlilerimiz olan evlatlarımızı ekranlardan yansıyanların insafına bırakamayız. Telefondan yeni videolar açmak birer zekâ belirtisi olmadığı gibi çocuğun potansiyelini geriye taşır. Zekâ, ilerleyebildiği kadar gerileyen de bir yapıya sahiptir. Bu olumsuz tablonun içinde hangi ebeveyn bulunmak ister? Her şeyden önce biz düşünen, ufku geniş bireyler yetiştirmek istiyoruz. Teknoloji karşısında hantallaşan kişiler değil. Bu durumda çocuk kitapları ebeveynler için can simidi olmalıdır. Kitaplar, dünyaya tamamen masum bir şekilde gelen küçüklere temiz bir dünya sunar. Eninde sonunda görecekleri olumsuz çerçevelerle ne kadar geç tanıştırırsak ve bu sürede kitaplar aracılığıyla da olumsuzluklara karşı bilinçlendirirsek o kadar kârda oluruz. İzledikleri videolarla şekillenen çocuklar değil, okuduklarıyla şekillenen güçlü bireyler yetiştirmiş oluruz.
Çocuk edebiyatında çokça yer alan olağanüstü olaylar, fantastik karakterler aracılığıyla zihinlerde yeni imgeler oluşturulur. Gerçek dışı olaylarla karşılaşmak, hayal güçlerinin beslenmesini ve yeni olasılıkları düşünebilme kabiliyetlerini geliştirir.
Bunların yanı sıra edebî metinler muhataplarını problemlere duyarlılık gösterme, farklı sonuçlara varabilme, değişik bakış açıları kazanabilme, çok yönlü düşünebilme, estetik bakış açısı geliştirebilme, sabit fikirli olmaktan çıkıp hayata bakışta esneklik kazandırma yolunda geliştirir ve teşvik eder. Sabit fikirli olmaktan çıkma meselesi de çocukların inatlaştığı dönemlere hizmet ederek bu sendromları daha kolay aşmaya olanak sağlar. Aynı zamanda duygusal zekâyı beslediği için de kahramanların içsel yolculuklarından etkilenerek kendi iç dünyalarına ulaşmayı öğrenirler. Yine kahramanların yaşadıkları duygusal zorluklarda hisleri anlamlandırmada gelişim sağlarlar.
Çocuk edebiyatı, çocuğun gelişim evrelerini sağlıklı geçirebilmesi ve yetişkinlik dönemine ruhsal, sosyal açıdan olumlu geçişler yapabilmesinde önemli köprülerden biridir. Çocuğu anlamakla birlikte ona hitap edebilmek için fiziksel ve ruhsal gelişim dönemlerini bilmek gerekir. Nitelikli çocuk edebiyatı metinleri bu özellikler göz önünde bulundurularak oluşturulur.
Mesela ergenlik dönemine geçiş sürecindeki (12 yaş civarı) çocuklar, herkesin onları seyrettiğini düşünür, dış görünüşüne çok önem verirler. Kendi düşüncesine göre onun yaşadıklarını daha önce hiç kimse yaşamamıştır. Kimse onun gibi sevinmemiş, kimse onun gibi üzülmemiştir. O, kimlik arayışındadır. İşte bu geçiş dönemi için edebiyatla çocuğun karşısına kendisinin yansıması bir karakter çıkarılır. Okuduğu satırlarda çocuk yalnız olmadığını, onun yaşadıklarını, hissettiklerini yaşayan başkaları da olduğunu fark eder. Ruhunda sağaltım yaşayan çocuğun yaşadığı evreyi daha sakin atlatması edebiyat aracılığıyla sağlanmış olur.
Özet olarak diyebiliriz ki çocuk edebiyatı, çocuğu bütüncül olarak geliştirmektedir. Dilin doğru ve etkili kullanımına, kelime bilgisinin artmasına, problemlere farklı çözüm yolları geliştirebilmesine, iyileşme odaklı düşünsel güçlülüğe, üretkenliğe, hayal gücünün genişlemesine, sosyal yaşantıyı destekleyerek iletişimini kuvvetlendirmeye, duygudaşlık yapabilmeye katkı sağlamaktadır. Başta da söylediğim gibi görüyoruz ki okumak sadece okumak değildir. Bireyin hayatına kattığı kalitedir. Çocuk edebiyatı eğlence ve aydınlanma arasındaki yoldur.
Henüz gelişmekte olan küçüklere sunulacak kitapların yaş grubu göz önünde bulundurularak dilsel yeteneğe sahip olmanın yanı sıra zihinsel ve duygusal yönden besleyiciliğine dikkat edilmelidir. Yaş gruplarına göre ilgi çekici temaların olması çocuğun gelişimine katkı sağlarken okuma alışkanlığını da eğlenceli bir eyleme dönüştürür. Zevk aldığı bu saatler ilerleyen yaşlarda iyi bir okur olmasındaki ilk adımları oluşturacaktır. Okuma saatlerini iple çeken evlatlara sahip olmak hangimizin hayali değil ki?