SABIRDAN MÜTEŞEKKİL
HABBELERİN SANATI
TESPİH
Mefra Bilge DÖNMEZ
Bursa Osmangazi Kur’an Kursu Öğreticisi
Ahiretini mamur, dünyayı imar vazifesi ile mücehhez gönderilmiştir beşer meydan-ı imtihana. İnsan neşv-ü nema bulur yeryüzünde. Allah’ın verdiği ilim ve hikmet ile kabiliyetleri dile gelir, destanlar yazar dünya üzerinde. Tıpkı Arif Nihat Asya’nın şiirinde dile getirdiği gibi:
Sen, mermeri yaratırsın; ben, ondan saray yaparım!
Suya ektiğin kamışı, keser, biçer ney yaparım!
Yuvada Havva’yı gelin, Âdem’i güvey yaparım!
Şu manasız mesafeyi, en yaparım, boy yaparım!
Yeter ki sen... ver ben ondan mutlaka, bir şey yaparım!
Bir yalıncık gönderirsin; tarar, süsler bey yaparım!
Gökteki öksüz dilimi, bayrağıma ay yaparım!
İşte insana mahsus bu özel meleke sayesinde insan eşyayı şekillendirir ve bir sanatın icrası ile nasiplenir.
Tespih sanatı da tüm geleneksel sanatlarımız gibi usta çırak ilişkine dayanan, icazetle taçlanan bir sanat olarak karşımıza çıkar. Sanatsal olduğu kadar manevi ciheti ile de eşsiz bir güzelliğe aracılık etmesi ile paha biçilmez bir değeri haizdir.
“Tesbih, Allah’ın noksan sıfatlardan münezzeh ve yüce olduğuna inanıp bunu sözleri ve davranışlarıyla belirtme” anlamında kullanılmasının yanı sıra, bu makbul ameli işlemek noktasında yardımcı bir gereç olarak karşımıza çıkar. (Metin Yurdagür, “Tesbih”, TDV İslam Ansiklopedisi, c.40, s.527-528.)
Tespihin ortaya çıkmasında, Resulullah’ın hadislerinde geçen bazı dua ve zikirlerin sayılarına hassasiyet gösterip ashabın sünnete bağlı kalmak adına hurma çekirdeği, çakıl taşı ile sayıyı tam olarak belirlemeye çalışmalarının etkisi de büyüktür. (Nebi Bozkurt, “Tesbih”, TDV İslam Ansiklopedisi, c.40, s.529-532.)
Bir tespih, birbirine uyumlu ve muntazam taneler, her 33 tanenin arasını ayıran nişaneler, pul, tepelik, püskül ve dikkat çeken bir imameden meydana gelir. Tespih, bir ibadet aracı olmasının yanı sıra aynı zamanda güzelliğine hayran meraklısının yanından hiç ayırmadığı bir aksesuarı mesabesindedir. Bu muhteşem sanat eserlerinin icrası elbette ki kolay değildir. Günümüzde elektrikli tornaların olmasına mukabil bir zamanlar çıkrık kemane diye adlandırılan el tornalarıyla muazzam bir emek ve işçilik neticesinde husule gelmekte olan tespihler, hâlâ paha biçilmez bir değere sahiptir.
Tespihin yapımında ilk olarak malzeme seçimi ve ince çubuklar hâlinde kesilmesi, ardından parçalara pürüzsüz ve muntazam bir şekil verilmesi, tanelere en uygun imamenin belirlenip hazırlanması ve dizim işlemleri sırasıyla takip edilir. Uyum ve ahenk tespihin olmazsa olmaz unsurlarındandır. “Usta tespihçi, tespih tanelerinin arasında zerre kadar fark bırakmaz.” (Kemal Hakan Tekin, Türk-İslam Sanatında Tespih Üzerine Notlar, s.1009-1018.) Netice, görenleri kendine hayran bırakan ve en önemlisi ulvi lafızlarla her bir tanesi kıymet bulan tespihin, bir sanat eseri olarak meydana gelişidir. Her bir aşamasında özen, özveri ve hassasiyet bulunan bu kıymetli sanat ince işçiliğin eseri olarak sevdalısı ile buluşur. Kemane döndükçe cilalanan taneler pırıl pırıl parlamaya başlar ve mütebessim gözlerle izler, güzelliğine hayran bakışlar.
Şüphesiz, yaratmak yalnızca Allah’a mahsustur. Lakin yaratılmışlardan yalnızca insana verilmiş bir sanat icra etme kabiliyeti de her zaman hayret ve ilgi uyandırmıştır. Tespih sanatı yüzlerce yılda olgunlaşmış estetik kurallar çerçevesinde icra edilirken sabırdan müteşekkil habbeleri hayret dolu bakışların ilgi odağı olmuştur. Şüphesiz tespih, kâinattaki en yüce hakikat olan ubudiyet ve kullukta bir araç olması itibarıyla da eşsizdir. Pürüzsüz dokusuyla parmakların arasından akarken ulvi ezkârın ruha verdiği iman ve iştiyak ile bütünleşir. Tespih zikri, zikir tespihi hatıra getirir. Bu kıymetli birliktelik neticesinde madde mana âlemine yerleşir. Artık o bir çekirdek, bir kehribar, bir mercan değildir. İmanın insana verdiği makam misali, kelimat-ı mübareke maddeye kıymet ve anlam katar.
Tespih sanatı öylesine anlam yüklü ve kıymetlidir ki Resul-i Zişan’ın, “Hayra vesile olan, hayrı yapan gibidir.” (Tirmizi, İlim, 14.) hadis-i şerifini hatırlatır. Sanatkârın fâni dünyadan göçüp ardında bıraktığı eserler, yıllar geçse de emek verdiği habbeler ile söylenen her bir zikrin amel defterinde sadaka-i cariye hükmüne geçmesine vesile olur.
Bir tespihi eline alınca dikkat kesilirse gözler, onda aşikâr sanatı, emeği ve sabrı o demde hisseder. Ulvi bir niyetle çıkılan yolun sonunda erişilen güzellikler, ubudiyette bir miracın anahtarı olur. Zikrin feyzi, sanatın çehresinde okunur.